Yaşananlar "çalkantı" değil "siyasi etki" yüzünden...Medya ne zaman durulacak?..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, medyanın sorunlarına ve geleceğine dair “ufuk” açıcı yazılarına devam ediyor. Mesleğin içindeki her gazetecinin durup düşünmesi gereken noktaları hatırlatıyor…
Benim gazeteciliğe başladığım 80’lerin başından nispeten yakın
zamanlara kadar medya her daim “hareketli” bir
alan olarak göze çarpardı. Transferler, meslek içi dedikodular,
ekip halinde bir yerden bir yere geçmeler, tartışmalar, atışmalar,
vb. yaşanırdı yaşanmasına ama sözüm ona “yeni medya
düzeni” adına hiç bu kadar “düzensizlik”
yaşanmamıştı. Her şeyin tadı tuzu bu kadar kaçmamıştı. Öte yandan
elbette her şey “sütliman” sayılamazdı. Gene de
bir şekilde kendi yağıyla kavrulur giderdi işler.
Lakin bunlar daha ziyade -siyasi etki her dönem olsa
bile- mesleğin kendi iç dalgalanmaları, daha çok ticari
rekabetten kaynaklanan veya sektörün kendi dinamiklerinin getirdiği
dönüşüm veya sıkıntıların dışa vurumu olan türde vakalardı.
Çalkantılar, savruluşlar, çatışmalar, ayak kaydırmalar hep vardı.
Oysa bugün “başka bir şey” yaşanıyor!
Kısaca işler –tüm kesimler için- hiç bu kadar
şirazesinden çıkmamıştı. Her şey sıkıntısız ve güllük gülistanlıktı
demiyorum ama bu kadar boğucu bir “atmosfer”de de
değildik herhalde. Dönemsel askeri müdahaleler bile temel
doğrultuyu bozamaz, hatta bir yanıyla ve tepkisel olarak azimle
pekiştirirdi bile.
Hatta bu geleneği sonradan olaya eklemlenen “Meslekten veya
aileden gazeteci olmayan patronlar” geleneği bile tam
bozamamıştı. Gazeteler halen “gazeteleri yapan ve
çıkaranlara aittir” ilkesi epey bir süre –en
azından şeklen- korundu. Patronların iktidarlarla
“al gülüm ver gülüm” ilişkileri olsa da
kendilerinin bile bir hadleri olduğunu anlamaya devam ettiler.
Gazeteler bizzat entelektüel savaşa (Siz "psikolojik
harp” algılayın!) malzeme, yığınak veya tahkimat olsun
diye kurulmazdı. Kurulsalar bile marjinal kalırlar (en azından
şeklen temel ilkelere usulen riayet etme mecburiyetinde
hissederlerdi kendilerini) ve ana gövde hep kendi kulvarında
yürürdü. İyi-kötü gazetecilik yapma hep temel kaygı olarak
kalırdı.
Medyanın sorunlarını ne siyasiler, ne onların güdümündeki
“havuzcu” iş adamları ne aslen gazeteci olmayan
“Alo Fatih”ler ne de mesleğinden uzak düşmüş, onun
bunun muhafızı olmaya soyunmuş “Gazeteciler” (?)
çözmeye çalışırdı. Mesleğin sorunlarını meslek itibar ve onuruna
sahip (Şöhretine değil!), kariyerini sırf bu alandan oluşturmuş,
belli bir birikime dayanan “Meslek erbabı” çözer
veya çözemezdi.
Gazetecilerin siyasi görüşleri olmaları normal karşılanır ama bunu
haberlerine, manşetlerine, yazılarına ölçüsüzce yansıtanlar
ayıpsanır, meslek etiği adına hoş karşılanmazdı. Şimdi neredeyse
tam tersi teşvik görüyor, yansıtmayanı dövüyorlar!
MEDYA KENDİNİ DOĞRAYAN BİR HIZAR GİBİ!...
Şimdi ise öyle mi ya? Son dönemlerde medyanın sorunlarında
“siyasi tasarruf” ve yönlendirme o kadar ön plana
çıkmaya başladı ki durum bariz aleniyet kazandı. Artık medya
eskiden siyasete daha “dolaylı yollar”dan ilişkili
dururken şimdi doğrudan “siyasete endeksli”
görünüyor. Dikkat edilirse medyadaki her gelişme siyasetle doğrudan
ilgili seyrediyor. Yazarların gelip-gitmesi, patronların el
değiştirmesi, yayın çizgilerindeki ayarlamalar, vb. Sanki devlete
memur, “siyasi komiser” atanır gibi
“yönetici “ atanıyor.
Özetle; siyasetteki her gelişme, tepe noktalardaki her kapışma ve
saflaşma, anında medyaya, kadrolara ve yayın politikalarına
yansıyor. Kabul; siyaset her zaman etkileyici bir unsurdu lakin hiç
bu kadar “belirleyici” bir unsur haline
gelmemişti. "Ya bu oyunun tarafı ve piyonu olursunuz ya da
dışlanırsınız” tehdidi her daim gündemde. Zaten buna
teşnelerde “mebzul miktarda” görünüyor. Herkes
kendi bindiği dalı –küçük, dönemsel çıkarlar
uğruna- kesmekle meşgul.
Ayrılmalar, kovulmalar, yeni pozisyon alışlar, transferler, vb
artık mesleki ihtiyaç veya kriterlerden çok siyaseten işe
yararlılık, militan sadakat, cephe gerisi neferlik, vb gırla
gidiyor. Düne kadar bunlar “inanç”, “dava”, vb
gibi kavramlarla vicdanen meşrulaştırılırken şimdi onlarda
yetmiyor. Artık medyanın duruşunu çok başka kanallar, havuzlar,
ittifaklar belirliyor. Manşetler bile artık tek merkezden atılıyor.
Herkes pişti olmaya bayılıyor. Ne utanç verici bir durum!
MEDYA GERÇEKTEN DURULACAK MI?..
Durulmadan her birimiz ne anlıyoruz bilmem ama ben “asgari
normalleşme” yi, siyasi etkinin asgariye inmesi veya
mümkünse sıfırlanmasını (Zannetmiyorum ama!), medya içi dengelerin
gene medyanın kendi iç dinamikleri eliyle kurulması veya
bozulmasını anlıyorum kabaca. Kısaca gazetecilerin gene kaderlerini
kendi ellerine almasından bahsediyorum. Çok mu ütopik?
Bilemiyorum!..
Bu açıdan baktığımda ise artık bu ülkede siyaset kurumunun
“Özgür ve bağımsız gazetecilik”in (?) önünü
tıkayan bir işlev kazandığını, siyasetin kendisinin medya için
başlı başına bir sorun ve yük haline geldiğini görüyorum. O yüzden
mesele artık basit bir “çalkantı” ya da
“Bocalama” hali değildir ya da çoktan çıkmıştır.
“Eski medya düzenini yıkıyoruz” adına adeta
medyanın yıkımı sağlanmıştır.
En berbatı ise bunun bir “alışkanlık” haline
gelmesidir. İktidar değişse, muhalefet iktidara gelse bile artık
herkesin kendi “yandaş”larını yaratmaya yöneleceğini (hatta
yöneldiğini) ve bunun giderek kurumlaşıp kabul görmesi, bir nevi
“meşruiyet” kazanmasıdır. Bu
“trend” sürecek gibi…
Eğer medyanın sorunları siyaset kurumunun geldiği noktadan
kaynaklanıyorsa korkarım ki bu bir “huy”, bir
yerleşik davranış kalıbı olarak miraslanacaktır. Siyaset kurumu
(Sadece bir siyasi partiyi kastetmiyorum) bu dayatmacı tavrı
bünyesinde taşıdığı müddetçe “durulma” bir fantezi
olarak kalabilir. Dahası endişem odur ki; söz konusu eğilim bundan
sonra şu veya bu iktidara, yenisine veya eskisine göre fazla
değişmeyen (Dozu değişebilir veya artabilir) bir
“eğilim” olarak bünyeye yer edeceğidir.
Bütün bunlara her partinin, her “iktidar bloğu”nun
ayrılmaz parçası olan her daim çapsız ama etkili “kraldan
fazla kralcılar”ın, “kifayetsiz
muhterisler “in ve “Siyasi amigo”ların
“Voltran gücü” nü de eklerseniz varın tabloyu siz
hesap edin…
Umarım yanılıyorumdur…
[email protected]