08 Şub 2013 15:39 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:01

YARGI DENİZ BALBAY'I DOĞDUĞUNA PİŞMAN ETTİ!

Posta yazarı Yazgülü Aldoğan, bir grup gazeteciyle birlikte yaptığı Silivri Cezaevi ziyaretini köşesine taşıdı

Yargı, Deniz'i doğduğuna pişman etti

Mustafa Balbay’ın oğlu artık cezaevine babasını görmeye gidemiyor. ‘Anne rahmine dönme arzusu’ diye tarif edilen psikolojik rahatsızlık yaşıyor.
Silivri Cezaevi’nde sıkı aramalardan geçtikten sonra nihayet Ergenekon Davası’nda yıllardır tutuklu olan arkadaşlarımızla görüşeceğimiz büyük salona girdik. Her yerde Hayrettin Ertekin’in pet şişelerden yaptığı süs lambaları! Hayrettin, Semra Özal’ın kuyumcusu olarak tanınan bir zanaatkar. Ergenekon tutuklusu olarak yattı çıktı. Duvarın bir köşesi çocuklara oyun mekanı olarak ayrılmış, duvarda Pinokyo resmi manidar! Nihayet Balbay giriyor içeri. Hepimize sarılıyor, eflatun gömlek, eflatun çizgili lacivert ekose ceket, gri pantalon giymiş. Üç gömleğe izin verilen, çamaşırlarını elde yıkıyan biri için çok şık. Balbay, infaz koruma memurlarına dönüp “Arkadaşlar masayı donatmadınız mı?” diye takılıyor. Birazdan çaylar ve 4 çeşit bisküvi geliyor.

‘TAKSAM KANSER OLURUM’
Cumhuriyet Gazetesi yazarı, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, 5 Mart’ta cezaevindeki 5. yılını dolduruyor. Nasıl sağlıklı kaldığını anlattırıyoruz: “Kafama taksam kanser olurum, takmıyorum. Buranın bir adım ötesi mezar. Yoğun şekilde çalışıyorum.”

TİYATRO YAZIYOR
Balbay birgününü şöyle anlatıyor: “Sabah saat 08.00’da sayım için uyandırıyorlar. Demir kapı açılıyor, sayıyorlar. 11’de gazeteler geliyor. Bir saat gazete okuma. Yemek, iş, sonra 2 saat daha çalışma. Her akşam 7’de bir film seyrediyoruz, Monte Kristo Kontu’nu 7 kere izledik. Havalandırma 5 adıma 7 adım. Orada koşuyorum, ayak değişikliklerini futbolcular gibi havada yapıyorum! Çıkınca yarışlara katılacağım. 15 Şubat’a kadar teslim etmeye söz verdiğim bir tiyatro oyunu yazıyorum. Kafkavari bir oyun. Burada yaşanan tiyatrodan başka bir şey olmadığı için tiyatro yazmaya karar verdim. İngilizce’ye de çevrilecek.”

YAĞMUR’UN KARNESİ
Biz bütün görüşmeler bitmiş çıkarken kapıda Mustafa Balbay’ın kızıyla eşine rastladık. Kızı Yağmur 11 yaşında. Babası cezaevine girdiğinde 6 yaşındaydı. Babasına teşekkür aldığı karnesini gösterecek olmanın heyecanıyla zıp zıp zıplıyor! Kışın soğuk havalarda gelmeyin demiş Mustafa, karısı “Sen bana öl mü diyorsun?” diye alınmış.

‘BABAM GELSİN’
Balbay tutuklandığında oğlu Deniz 8 aylıktı. Şimdi 5 yaşına gelen Deniz arama tarama işlemleri ve gerilim nedeniyle cezaevine girmeyi reddetmiş, kapıda bekleyip, ‘Babam yanıma gelsin’ diye direniyormuş! Sonra da içine kapanmış, konuşmamış. Psikolojide ana rahmine geri dönme arzusu deniyormuş. ‘Bu dünya bu kadar kötüyse ne işim var dışarıda’ anlamında! Çocuk otistik olma tehlikesini tedaviyle atlatmış. Şimdi yine gelmiyor ama telefonla bir iki cümle konuşuyormuş babayla.

CEZAEVİNDE EN AĞIR YÜK ÇOCUKLARIN
Yarı yıl tatilinde bazı çocuklar kar tatiline gider, bazıları eğlence merkezlerine, bazıları da cezaevine, yakınlarını ziyarete! Çarşamba günkü açık görüşte Silivri’de her yaştan çocuk, her kucakta bebe vardı! Binlerce kişinin kaldığı cezaevinde açık görüş günü bir başka heyecan yaşanıyor. İstanbul dışı plakalı araçlar çoğunlukta. Çarşaflı kadınlar, el kadar bebeler, yaşlı nineler, sabah dokuz buçukta sevdiklerini görecek olma telaşında içeri girmek için itişiyorlar. Ben ve birkaç gazeteci arkadaşım Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun aldığı izinle tutuklu gazetecilerle görüşmek için Silivri’deyiz.

Retina taramaları
1 yıl yatan POSTA yazarı Nedim Şener’den uyarıları almıştım. Ne takı, ne saat var üzerimde, kemersiz pantolon, ayakkabılar çıkarılacağı için delik olmayan çorap! Makineden geçerken yine de ötüyorum! Arama kabininde sütyenin öttüğü anlaşılıyor. “Bu öbür kapılarda da öter” diyor, bayan memur. Memurun dediğini yapıp sütyeni çıkarıyor, montun cebine sokuyorum. Her kapıda retina taraması yapıyorlar! Ben bir kez gelip gideceğim. Ya Balbay’ın eşi, ya Tuncay’ın kızı? Beş senedir her ay, nasıl gidip gelip bu taramalardan geçiyorlar? Kapalı görüş ise daha kötü, gelmemek daha iyi. O kadar eziyetten sonra kalın camın arkasından telefonla birkaç dakika.

‘SİYASETİ SEVDİM ABİ’
1.5 yıl önce cezaevinde milletvekili seçilen Mustafa Balbay siyaseti sevmiş. “Bana Bülent Ecevit’ten Deniz Baykal’a bütün CHP liderleri siyaset yapmayı önerdiler, ben gazeteci kalmalıyım diye hep reddettim. Büyük konuşmamak gerekiyormuş. Siyaseti sevdim abi, bundan böyle siyaset” diyor. Silivri Cezaevi’nde en büyük sıkıntının su olduğunu ifade ediyor. Günde 5 taksitte 9 saat soğuk su, haftada 3 taksitte de 6 saat sıcak su veriliyor. “Ayakmatik”le çamaşır yıkadıkları gün sıcak su yıkanmaya yetmiyormuş. Ne kadar su kaldığını da göremedikleri için sabunlu kalıvermek olası.

TUNCAY ÖZKAN'IN SUÇU NE?
Tuncay Özkan en uzun süre tutuklu kalanlardan. 4.5 yıldır Silivri’de. Tutuklanmadan önce Kanaltürk’ü yönetiyordu. Alındıktan sonra da hiç durmadan aynı soruyu sordu: “Benim suçum ne?” Kendisi şöyle anlatıyor: “Tutuklu geçen 14 aydan sonra mahkemede ifadeye çıktım. ‘Suçumu bilmediğim için savunma yapamıyorum’ dedim. Hakim savcıya sordu. Savcı ‘Anlatsa biz de biliriz’ deyince hayat hikayemi anlattım.” Adaletsizliğe isyan ediyor: “Bu ülkenin adaletine inanmıyorum, vicdan arıyorum artık. Tek sıkıntı hasret. Onun dışında herşeyi yenebilirsin, ama kızımın çektiği hasretin bedeli yok.” Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan Özkan babası tutuklandığında 14 yaşındaydı. Şimdi ise 19 yaşında.

EN YAŞLI TUTUKLU GAZETECİ
Aydınlık gazetesi yazarı Hikmet Çiçek tutuklu gazetecilerin en yaşlısı. 63 yaşındaki Çiçek 25 Mart’ta Silivri’de 5. yılını dolduracak. “Hayatım kontrgerilla ile mücadelede geçti, şimdi onlardan olmakla suçlanmak çok ağır” diyor. Hikmet Çiçek, devletin gizli belgelerini teminden tutuklu ama bu iddiadan ceza istenmiyor! ‘Ergenekon üyeliği’nden ceza isteniyor ama bu iddiadan tutukluluk kararı yok.

15 dakikalık savunma
Ulusal Kanal’ın eski genel yayın yönetmeni Turhan Özlü bir basın toplantısını yayınladığı için tutuklu olduğunu anlatıyor. 18 aydır tutuklu mahkemede sadece bir kez 15 dakika konuşabilmiş.

BADEMCİKLERİ ÇALINAN GİZLİ TANIK
Görüştüğümüz tutuklu gazetecilerden biri Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım. 3 yıldır tutuklu. Davadaki 155 gizli tanıkla ilgili kitap yazdığını anlatıyor. Örneğin Araba hırsızı bir gizli tanık “Ergenekon’un Marmara Sorumlusuyum” demiş.

Gündüz subay gece piyanist
Gizli tanık Akdeniz ise Toplumla İlişkiler Başkanı olan bir subaydan gizli bilgiler içeren CD aldığını iddia ediyor. Nerede? Ankara’daki Ahu Pavyon’da. Subay pavyonda ne mi arıyormuş? Burası harika: Geceleri piyanist şantör olarak çalışıyormuş! Subay Akdeniz’e ilaçlı cola içirmiş ve uyandığında organlarının çalındığını farketmiş. Mahkemede “Hangi organ çalınmış?” sorusunun yanıtı ise “Bademciklerim”! “Atatürk’ün piçlerisiniz. Anadolu islam Cumhuriyeti’ni kuracağız” diyen bir gizli tanık ise kız kardeşini satmaktan mahkum!

Tutuklu gazetecinin aşkı
Görüşme sırasında işi sulandırıyorum. Evlilik, nişanlılık var mı diyorum. Yok diyor, ama gözleri parlıyor. Sonunda yeni bir sevgilisi olduğu ortaya çıkıyor. ‘Cezaevinde kimi buldun’ diyorum, avukatına aşık olmuş!

GÜNEŞE HASRET AYDINLAR
Cezaevinden çıktığımızda sıkılmış limon gibiyiz. Müyesser Yıldız’a söz verdiğim için ağlamadım. Sadece Balbay gittikten sonra, biz o salonda kaldık onu alıp götürdüler ya, çok içime dokundu. Gazetecilik yapan, “elime askerlikten sonra silah almadım” diyen, milletvekili seçilmiş bir insan hücresine dönüyor. O “Kışın 2 ay, güneş göremiyoruz, güneş ışınları 7 metrelik duvardan aşağıya inemiyor” diyen bir aydın.

Yazgülü ALDOĞAN / POSTA