"YAPIMCILAR DAR ALANDA KISA PASLAŞIYOR, DİZİLER AYNI TAS AYNI HAMAM"
Akşam yazarı Sevim Gözay, dizi oyuncularını yeni yayın döneminde de kötü günlerin beklediğini söyledi.
Ne olacak bu dizilerin hali?
'Yerli dizi yersiz uzun' sloganı altında birleşen oyuncu ve dizi çalışanları olumlu bir sonuç alamıyor. Diziler yine 90 dakika. Reklam kuşakları yine tahammül edilemeyecek uzunlukta. Ve izleyicinin geceleri yine dizilerin işgali altında. Eşiğinde durduğumuz bir yeni sezonda daha aynı tas, aynı hamam yani. Peki nasıl oluyor da bir şey yapılamıyor? Dizi imparatoru ve efsane televizyon adamı Ekrem Çatay'ın konuk olduğu bir programı tesadüfen yakaladım A Haber'de. Kızışan yeni sezon arifesinde ilk kez canlı yayına çıkmıştı ve 90 dakikalık dizi süreleriyle ilgili soruya cevabı gayet net oldu Çatay'ın: 'Reklam fiyatları artarsa diziler kısalır.'
TUHAF BİR DETAY!
İşin ilginci; programcı 90
dakika sorusunu sorarken enteresan bir detay vererek, 'dizi
sürelerinden şikayet edenlerin sadece dizi çalışanları olduğunu,
izleyiciden ise şimdiye kadar böyle bir itiraz gelmediğini'
söyledi(!) Dizi sürelerini ve reklam odaklı yayıncılık
alışkanlığını zekasına ve kişiliğine hakaret saydığı için
televizyona küsen kimseyle karşılaşmamış demek programcı (Selin
Ongun). Hayret. Gerçek 180 derece farklı halbuki. Özel
televizyonculuğun en başından bu yana hem televizyonlarda hem de
izleyici koltuğunda bulunan biri olarak gidişata yakınen tanığım ve
söyleyebilirim ki, izleyici fevkalade rahatsız.
İZLEYİCİ RAHATSIZ
Uzatmalara kurban edilen
diziler hem hikayeden hem de tempodan çok şey yitirdiği gibi
'nitelikli' izleyici bundan son derece rahatsız. Dizi çalışanları
nasıl ki emeklerinin sömürülmesine razı değilse, izleyici de
zamanının ve duygularının sömürülmesine razı değil. Her yaştan
yetişkin ve kariyer sahibi izleyiciye sorabilirsiniz. 'Ben artık
televizyon izlemiyorum' cevabını sıkça duymaya hazır olun!
Çatay'ın söylediği gibi reklam fiyatları artsa da şu sorun çözülse
madem, değil mi? Neden olmuyor? Olmuyor, çünkü basit bir işlem gibi
görünse de yayıncılığı 'reforma' zorlayacak bir hamle bu. Eğer
reklam fiyatları artarsa; reklamı pahalıya satan kanal o dizinin
maliyetini daha kolay çıkartacak. Evet ama; bütün bir geceyi tek
diziye teslim etmek yerine diziden arta kalan zamanı neyle
dolduracağını da bulmak zorunda kalacak. Yeni bir dizi? Şov?
Yarışma? Ana akım televizyon kanallarının geceleri bu üçlüye teslim
ne de olsa uzun zamandır. Dizi reytinginden aşağısı kesmiyor çünkü
kanalları. Alıştıkları reklam gelirinin aşağısına düşmemek için
yıllardır izleyiciye 'ihanet' ediyorlar bu nedenle de. A plus
izleyici televizyona küstü. Varsa yoksa C grubu izleyici (yalnızca
bebek bezi ve deterjan almaya gücü yeten kesim yani). Türk
televizyonculuğu buna fit yıllardır. Programcılığı ve
belgeselciliği öldürdü bu anlayış ilk olarak. İçerik kimsenin
umurunda değil, çünkü herkes satış derdinde.
BİR ROBIN HOOD GEREK
Eskimiş bir 'çok
izlenenler' listesi elde, dar alanda kısa kısa paslaşıp duruyor
kanallar. Ne televole kültüründen kurtulabiliyoruz. Ne Okan ile
Beyaz'dan başka şovmen çıkartabiliyoruz. Ne de ağdalı, ağlak
dizilerden başka reyting şampiyonu çıkartabiliyoruz o nedenle.
Tecavüzlü, yasak aşklı, yeni moda haremli hikayeler arasında kafayı
yemekle meşgulüz. Evet yerli diziler altın çağını yaşıyor. Evet
dizilerimiz onlarca ülkeye satılıyor. Evet dekorlar, ışıklar,
oyunculuklar muazzam. Evet ama içeriğe baktığımızda ilkel duygular
ve çarpık değerler sistemine hizmetten başka ne var? Siyaseten
köşeye sıkışan Türkiye, zengin prodüksiyonlu diziler sayesinde de
duygusal bataklığın içinde. Yayıncılık 'sorumluluk' demek oysa.
İstisnalar tabii ki var, var ama yeterli mi? Acilen bir 'Robin
Hood' gerek bize. Aptal kutusu diyenler yanılıyor çünkü. Şehirli,
modern, güncel hayatta televizyonun gücü tartışılmaz ve güneş daima
televizyonda parlar!