"YANDAŞ MEDYA,KARTEL MEDYASI,DİNCİ MEDYA,LAİKÇİ MEDYA ŞİMDİ DE ERGENEKON MEDYASI"!..MEDYADAKİ KAMPLAŞMA NEREYE GİDİYOR?...
Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, medyadaki yaftacılığı masaya yatırdı. İşte Dumanlı'nın ilginç analizi.
Türkiye'de medya meselesine kafa yoran herkese bir çağrıda bulunmak istiyorum: Gelin birbirimizi acımasız yaftalarla yıpratmayalım. Yaftacı suçlamalar sadece muhatabını değil; gazetecilik mesleğini de sarsıyor. Tabii ki farklı düşüncelerimiz olacak; zaten en büyük zenginliğimiz o farklı fikirler. Ancak bel altı hamleler yerine yüreğini ortaya koyan medya modeliyle, insan hakları ve demokrasi merkezinde kesişmenin, buluşmanın yollarını aramak gerekiyor.
Yandaş medya, kartel medyası, Ergenekon medyası, dinci medya, laikçi medya... Uzayıp gidiyor kara liste. Herkes eline almış bir yafta, canını sıkan herkese yapıştırıp geçiyor etiketleri. Söylenenler doğru mu? Yakışıksız bir başlık altında yüzlerce, binlerce gazeteciyi suçlamak, onları güvenilmez ilan etmek hakperestçe yapılmış bir davranış mı? Bunları düşünecek -daha doğrusu şablonlar yerine ayrıntılı ve derinlikli analizler yapabilecek- ortamdan her geçen gün biraz daha uzaklaşıyoruz. Kolay geliyor yaftalamak. Önce bir sıfat bulunuyor, sonra o tanımın acıtıcı bir kıvama ulaşması sağlanıyor ve herkesi topyekûn bir çerçeveye sıkıştırarak karalama kampanyasına giriliyor. Böyle genellemeci, dışlayıcı ve ötekileştirici tutum içinde olanlar aslında ne gazetecilik mesleğine saygı gösteriyor ne de meslektaşlarına; üstelik kalite yarışına zemin oluşturacak rekabet anlayışının yerine haksız benzetmelerin gölgesine sığınılıyor.
Mesela yandaş medya deniyor; neden? Çok kritik konularda AK Parti hükümetinden yana tavır alınıyormuş. Gerçekten öyle mi? Gerçekten bu suçlamayı yönelttiğiniz noktada herkes benzer bir tepki mi veriyor? Bu suçlamayla yüz yüze gelen gazeteler ve televizyonlar arasında ifade, üslup, tarz farklarının hiç mi anlamı yok? Öncelikle şu tespiti yapmak lazım: Herkes olaylara aynı pencereden bakmadığı için aynı manzarayı görmüyor. Buradaki farklılığı ve düşünce zenginliğini bir kenara iterek topyekûn yaftacılık yapmak ahlakî bir davranış biçimi değil. Daha önemlisi şu: AK Parti'ye karşı yürütülen anti-demokratik linç kampanyalarına karşı çıkanlar siyasî bir yandaşlık hissiyle sahip çıkmadı; çıkmıyor. 367 yanlıştı, e-muhtıra yanlıştı; daha doğrusu siyaset dışı müdahalelerin tamamı yanlıştı ve o yanlışa yanlış demeyen, temel hak ve özgürlükler konusunda halkı aldatmış olacaktı. Görünen o ki meydan "yandaş medya" diye feryat u figan edenlere kalsa bu ülkeyi siyaset dışı güçler idare edecekti. "Çoğunluk baskısı" deyip mangalda kül bırakmayanlar teorik olarak doğru söylüyorlar; bu ülkede asla "çoğunluk diktası" olmamalı. Ancak azınlık diktatöryası adına konuşmak da, halkın oylarını küçümsemek de vahim diktatörlüklerin ilk adımı sayılabilir...
En büyük zarar gazetecilik mesleğine
Kartel medyası diye yapılan geniş tanımın da yanlışları var kuşkusuz. Medya gruplarının ticarî işlerinin olması ona kartel yaftası vurmayı gerektirmez. Bunun için aslî ölçü şudur: Bir medya kuruluşu, ticarî faaliyetlerine avantaj sağlamak için elindeki medyayı silah gibi kullanıyorsa suç işliyor demektir ve bu ürkütücü sıfatı alnına bizzat kendisi yapıştırıyor demektir. Böyle bir durum yoksa kartel medyası tabiri haksız yere kullanılıyordur. İşin en komik yanı da şu: Sürekli kartel medyası diye suçlanan bir grubun kendini bir türlü yenileyemeyen bir yazarı, karşı atak yapacağım diye beş-altı gazete ve dergiyi sanki bir grupmuş gibi sıralayıp kar