Yalçın Akdoğan: Manşetlerle çarpışarak iktidar olduk,medya efendilik taslayamaz!
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, güvenlik paketindeki molotof düzenlemesine karşı çıkanların söyledikleri sözleri hatırlattı, tehditlere boyun eğmeyeceklerini söyledi.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, manşetlerle çarpışa çarpışa
iktidar olduklarını belirterek, milli güvenliği tehdit eden
uluslararası algı operasyonlarında medyanın kullanıldığını öne
sürdü.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Radyo Televizyon Üst
Kurulu'nun 2015 yılı bütçeleri üzerinde konuştu.
Konuşmacıların genel olarak basın özgürlüğünden bahsettiğine işaret
eden Akdoğan, şöyle konuştu:
"Aslına bakarsanız siyaset-medya, iktidar-medya, sermaye-medya
ilişkileri bütün dünyada sorunlu bir alandır.
Yalnız bunun için sadece siyaset üzerine spotları çevirmek, sadece
iktidara ayna tutmak yetmez. Aynı zamanda medyayı da masaya
yatırmak, basının durumunu da analiz etmek, muhalefet-medya
ilişkisini de irdelemek gerekir.
Medya-iktidar ilişkisinden bahsediyorsak, bir medya analizi de
yapmanın gerektiğine inandığımdan, biraz medya eleştirisi de yapmak
istiyorum. Medya aracının kendisi, demokrasinin parçası değildir;
basın ve medyanın yüklendiği misyon, oynadığı rol, taşıdığı anlam
ve muhteva demokrasiyle ilgilidir. Demokratik olmayan ülkelerde de
medya bulunuyor. Darbe döneminde de bizatihi medya, anti demokratik
bir rol oynayabiliyor.
MUHTAR BİLE OLAMAZ MANŞETİ TARİHE KARA BİR LEKE OLARAK
GEÇTİ
Topyekun savaş manşetleri atan, seçilmiş iktidarlara karşı
seferberlik ilan eden, hükümet kurup hükümet yıkmayı asli
fonksiyonu gören medya anlayışı, demokrasinin altını oyarken
demokrasi nutukları atmaktan da geri durmadı. Postmodern darbelerde
basının oynadığı rolü, bizzat o rolü oynayanlar yazdıkları
kitaplarda itiraf ettiler ve özür dilediler. Yayıncılıkla siyaset
mühendisliğini birbirine karıştıran anlayış ülkenin kaderine yön
vereceği yanılgısına kapıldı. Medya çalışanlarına karşı düzenlenen
andıçlar, yalan haberler, itibar suikastleri basının gözetiminde,
bazen de suç ortaklığında gerçekleşti. 'Tehlikenin farkında
mısınız' manşetleri, 'Genç subaylar rahatsız' manşetleri', '411 el
kaosa kalktı' manşetleri, 'Muhtar bile olamaz' manşetleri. Tüm
bunlar basın tarihine kara bir leke olarak geçti."
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, basın özgürlüğünün ancak basın
ahlakıyla birlikte anlam taşıdığını vurguladı.
Basın yayın ilkelerini okuyan Akdoğan, kamusal bir görev olan
gazeteciliğin, özel amaç ve çıkarlara alet edilemeyeceğini
söyledi.
Akdoğan, kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği
durumlar dışında, yayın konusu olamayacağını belirterek, "Basında
itibar cellatlığı, yargısız infazlar, kişilik suikastleri sıradan
bir hal almadı mı acaba?" diye sordu.
MEDYA, YASAMA, YÜRÜTME, YARGI'NIN YERİNİ
ALAMAZ
Yalçın Akdoğan, kişisel hak ve özgürlükleri, kişisel onur ve itibar
ile toplumsal fayda ve ulusal menfaatleri korumanın, basının ahlaki
yükümlülüğü olduğunu belirtti.
Akdoğan, şunları kaydetti: "Eğer siz bunları hergün ayaklar altına
alıyorsanız; özgürlükten kastınız daha fazla küfür edebilmek, daha
fazla yargısız infaz yapmak, daha fazla kişilik suikasti yapmaksa,
bu basın özgürlüğü değildir. Basın özgürlüğünde kaçıncı sırada
olduğuna anlam kazandırmak için, basın ahlakında kaçıncı sırada
olduğuna da bakmak gerekir. Bu ikisi birlikte yürümek
durumundadır.
Eğer medya; psikolojik harekatların, algı operasyonlarının, siyaset
mühendisliğinin parçası haline gelirse orada demokrasinin asli
unsuru olan bir basından söz edilemez. Medya; yasamanın, yargının
veya yürütmenin yerini alamaz, bu kurumlara efendilik taslayamaz.
Herkes kendi asli mecrasında demokratik rolünü oynamak
durumundadır. Çok açık söylüyorum: Biz manşetlerle çarpışa çarpışa
iktidar olduk, ne basının tezviratlarından korkarız, ne de basının
yalan haberlerine aldırış ederiz. Kimseyi susturmak gibi bir
derdimiz de yok. Bugün açın bakın, yandaş denilen gazetelerin
sayısı kaç tane, her gün Hükümeti yerden yere vuran gazeteler kaç
tane?
Onbinlerce lira maaş alan medya baronları için yatıp kalkıp gündem
yapanlar, acaba niçin bin lira maaşla kayıtdışı çalıştırılıp kapıya
konulan basın emekçilerinin meselelerini hiç gündeme taşımazlar?
Yıllardır köşeleri tutmuşlar beyefendiler, çok büyük maaşlara
çalışıyorlar. Basında bugün çok ciddi problemler var. Kayıtdışı
çalıştırılanlar, 500 liraya, bin liraya, iki bin liraya
çalıştırılanlar, maaşları verilmeyen, kapıya konulan, sendikasız
çalıştırılan insanlar..."
BUGÜN TEK YAPITIĞIMIZ MEŞRU MÜDAFAADIR
"Medya ne iktidarın, ne muhalefetin sözcüsü olmalıdır; yalnızca
milletin ve hakikatin sözcüsü olmalıdır" diyen Akdoğan, sözlerini
şöyle sürdürdü: "Her sabah kalkıp (Hükümete nasıl zehir
kusabilirim, savaş açabilirim) diye işe başlayan bir anlayış
demokratik bir basın anlayışı olamaz. Medyanın tek bir tarafı
vardır, o da millettir. Medya özgürlükten yanadır; haktan,
hukuktan, adaletten, demokrasiden taraftır ve öyle olmalıdır.
Sorumlu yayıncılık, basının temel karakteridir. Bugün Türkiye'nin
ulusal çıkarlarını, birlik ve bütünlüğünü, milli güvenliğini tehdit
eden uluslararası algı operasyonlarında maalesef medya
kullanılıyor. Kendi ülkesinin çıkarını, geleceğini, menfaatini
düşünmek sadece iktidarın görevi değildir.
GEÇMİŞTE MEDYANIN BAŞINA GELENLERİ İYİ DÜŞÜNÜN
Bugün AK Parti'yi eleştirenler, geçmiş dönemlerde medyanın başına
gelenleri iyi düşünmelidir. Bugün bizim tek yaptığımız meşru
müdafaadadır, kalkıp kendini savunmaktır veya haksızlıkları
eleştirmektir. Şimdi 'basın özgürlüğü öldü' diyenler, eski
dönemlerde basın mensuplarının başına gelenlere acaba nasıl tepki
gösterdiler? Gazeteciler sürgün edildi, Türkiye'yi terketti,
işkence gördü, andıçlandı, karanlık örgütlerin hedefi oldu, faili
meçhullere kurban gitti. İktidarlar medyaya söz geçiremediyse de
medyanın sözünden çıkmadı. Allah aşkına bugün yazılamayan,
konuşulamayan bir şey kaldı mı Türkiye'de? Herkes herşeyi yazıyor
ve konuşuyor."