25 Mar 2011 09:06 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:10

YAKSAYDINIZ! UMUR TALU, ''İMAMIN ORDUSU'' BASKINLARINA ATEŞ PÜSKÜRDÜ!

Nedir bu kadar rahatsız eden...Henüz iddianame dahi yapmadığınız bir "suç"u satır aralarında, bilgisayar diplerinde baskın baskın aratan ne?

Yaksaydınız!



Ahmet Şık’ın tutukluluğu yetmedi…

Polis ve Savcılık “silah” arıyor.

“Silah”, bir kitap.

Henüz yayınlanmamış, yayınlanması muhtemel bir kitap!

Eskiden şöyleydi.

“Eskiden” dediğimiz; Nazi Almanya’da da, faşizan darbeler Türkiye’sinde de.

“Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti”mizin her aşamasında da.

Kitap çıkar…

Yazar girerdi!

Önce kitap basılır…

Sonra yazar basılırdı!

Şimdi şöyle:

Önce yazar basılıyor…

Sonra, basılmamış kitap basılıyor!

Basılması yetmiyor, daha ilk baskısını yapmadan ikinci defa basılıyor!

Yetmiyor, yasal haklarını, basın özgürlüğünü aradığı için kovulduğu gazete bile basılıyor.

Hiç yetmiyor; kitaplar yasaklanıyor, kitaba savaş açılıyor!

Bir iktidar varsa, sorumlusudur!



***



Çocuktum, görüyordum, büyüyordum.

Şimdi kiminin bayıldığı darbecilerin amcaları yine darbe yapmıştı.

O zaman bu iktidarın amcaları da darbeci yandaşıydı.

Bugün “solcu” bile sanılan kimi darbecinin emrinde çalışıp övgü düzdüğü işkenceci generaller, ilk “Ergenekon itirafçısı” Ünlütürk ile Türün zamanıydı.

“Sağcı, demokrat, muhafazakâr” mebuslar ile “solcu sanılan” generallerin hep birlik, Gladio, Kontrgerilla; işçi basma, genç asma günleri.

Bir dul bir yetim, Basınköy’de yaşardık. Küçükçekmece’de harbiden “gazeteci köyü”.

Bir yanımız Çetin Altan, öte yanımız Orhan Kemal, Yaşar Kemal. Yanı başımız Doğan Koloğlu.

Geldiler, bastılar.

Bir gece çöp varillerine kitaplar doldu.

Kitaplar yakıldı.

“Cumhuriyete ve Atatürk devrimlerine bağlı” askerler, emirlerinde polisler, siviller, işkenceciler “devrim” basıyor, bedenler yanıyor, fikirler yanıyor, kitaplar yanıyor, devrimciliğin her kelimesi yakılıyordu.

Geldik bugüne, demokrasiye.

Şimdi bu ne, a benim demokratım, hukuk devletim, her manalı Adalet’im!

Basılması muhtemel kitabı yüzünden bir gazeteci-yazar, üniversite odası dahi tarumar edilip içeride!

Basılması muhtemel kitabı yüzünden, henüz basmamış yayınevi de, kovulduğu gazete de basılıyor.

Basılmamış kitap infaz ediliyor!

Nedir bu kadar rahatsız eden…

Henüz iddianame dahi yapmadığınız bir “suç”u satır aralarında, bilgisayar diplerinde baskın baskın aratan ne?

Basılmamışı bile infaz ettiren ne!

Yazmak mı suç, yazılanlar mı yoksa!

Yapmayın; kitap yakmayın, kitap yıkmayın! Basmayın!

Kitap imha eden Adalet, kitapsız kalır!







Bak basın özgürlüğüne!



Ortaya bir de ne çıktı? (Radikal’in haberi)

Genelkurmay’ın gazeteci Utku Çakırözer’i 2001’de dinletip izlediği ve o yüzden akreditasyonunu iptal ettiği.

“Tanırım, iyi çocuktur” Yaşar Büyükanıt…

Hani tribünde, ordudan büyük ihaleler alan işadamı kulüp yöneticileriyle el çırpan “27 Nisan” paşası, Genelkurmay 2. Başkanı iken Utku’yu “teknik takip”letmiş.

Utku o zaman Milliyet Ankara savunma muhabiri. Şimdi Cumhuriyet Ankara temsilcisi.

Hem izlenmesini manidar buluyor, hem 10 yıl sonra ortaya çıkmasını.

Tabii basın özgürlüğü adına sen, ben, hepimiz tepki duyuyoruz!

Utku o dönem, belki o sıra, belki az sonra, hükümet ile Genelkurmay’ın kokuşmuş bir ihalesini de kurcalıyordu. (Teknik takipteki mevzu ayrı olabilir.)

Ben de, kısa sürece önce 16 yıllık gazetesi Milliyet’ten kovulmuş, ancak üniversitede bir odaya kadrolu girmiştim; dışarıdan Star’a yazıyor, aklım erdiğince, elimden geldiğince netameli konulara girip duruyordum. Nasılsa yasaklıydım ve şu fani dünyada bir akreditasyonum bile yoktu!

“İsrail’e tank ihalesi” o mevzulardandı.

Genelkurmay’ın delice, tabiri caizse histeri içinde ısrarlı olduğu, bugün soruşturulan çok olaya da bağlanabilecek mesele.

Hani şimdi “basın özgürlüğü” diye titreyen kimi var ya…

Utku’nun bu ihaleyi kurcalayan haberlerini, hem iktidarı, hem paşaları, hem İsrail’i kollamak için sansürlediler!

Tüm dürüstlüğüyle, benim yazabildiğimi görünce, yazdıklarını değil, bildiklerinin bir kısmını paylaştı Utku.

(Saymayacağım ama, haberleri sansür edilen ne çok gazeteci gibi gazeteci muhabirden “çöpe atılmış bilgiler” geliyordu o zaman.)

Öyleyse, basın özgürlüğü neymiş:

İktidarların bastığı…

Darbecilerin astığı…

Basın yöneticilerinin kastığı şey!

Sakın sadece birinden birine takılmayın!

Düşersiniz.

Umur Talu/Gazete Habertürk