YA BAŞBAKAN GELİRSE? İŞTE LEMAN'CILARIN BAŞBAKAN KARŞILAMA TAKTİĞİ!..
Başbakan ile Bülent Arınç Leman dergisine ziyarete gelse Leman'cılar ne yapar?
Geçen hafta Ertuğrul Özkök, Bülent Arınç ile aralarında geçen bir konuşmayı yazdı. Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ''Gel bir gün kravatları çıkarıp korumaları bırakalım. Leman'a, Penguen'e gidelim'' dediğini söylemişti Özkök'e. Başbakan Erdoğan -henüz- gitmedi Leman'a; ama onun yerine ben gittim. Haberin ilk bölümü Başbakan ziyaretinde neler olabileceğini anlatan, hayal ürünü, gerçek olmayan bir hikayedir. Ardından gelen soru-cevap kısmı ise Lemancılarla yaptığım gerçek bir sohbettir
Leman'da her zamanki gibi bir baskı akşamı... Kaan Ertem, Behiç Pek, Mehmet Çağçağ, Aslan Özdemir, Bahadır Boysal, Erhan Candan üçüncü katta, dergi binasının bulunduğu İstiklal Caddesi'ndeki İmam Adnan Sokak'a bakan odada çalışıyorlar. Hava karardı kararacak, oda çoktan dumanaltı. Kağıtlar daha oraya buraya dağılmış değil, ne de olsa gece henüz yeni başlamış. Telaş yok, fazla muhabbet de yok. Kağıt hışırtıları, çakmak sesi, açılıp kapanan balkon kapısı...
Aslan Özdemir daha çalışmaya başlamamış, hararetle Ertuğrul Özkök okuyor masasında. Bir anda ''A-ah'' dedi, ''Oğlum çok acayip. Ertuğrul Özkök ne yazmış gördünüz mü? Bülent Arınç demiş ki, Başbakan'a dedim ki 'Gel bir gün kravatları çıkaralım, korumaları bırakalım. Leman'a, Penguen'e gidelim'''.
Behiç Pek inanmadı: ''İşleri vardır onların, gelmezler. Ben hiç böyle bir şey görmedim.''
Der demez de kapı açıldı... Ağır ağır, hani filmlerdeki ağır çekimler gibi... İki kişi belirdi kapıda. İkisi de bıyıklı, renkli gömleklerinin üzerine kaban giymişler, kravat mravat, resmiyet yok. Çok aşina yüzleri...
Bahadır Boysal fırladı, pencereye koştu. Allah'tan açıktı. Bir bacağını atıp, hamle etmişti ki fazla yüksek geldi, o pervazda kalakaldı.
Erhan Candan kendini masanın altına attı. Çağçağ, Kaan Ertem ve Aslan bir Leman kapağının arkasına saklamaya çalıştı.
''O mu oğlum, o mu?''
''Bakamıyorum ki abi!''
''Merhaba çocuklar'' dedi o aşina oldukları ses, ''Sizi en kalbi duygularla selamlıyorum''. Aşina oldukları diğer ses ''Merak etmeyin'' dedi, ''korumaları falan bırakıp sohbete geldik''.
Mehmet Çağçağ hemen duvarlara baktı. Nasılsa hiç ''Tayyip'' karikatürü yoktu etrafta. ''İyi bari, yırttık''...
Herkes toparlandı, Bahadır Boysal'la Başar Başaran sigaralarını yere attılar, güzelce ezdiler izmaritleri. Aslan Özdemir eliyle dumanı yok etmeye çalıştı, ''Pencereleri açın oğlum'' diye fısıldadı Kaan'la Erhan'a...
''Asansör bozuk'' dedi Başbakan.
Sanki yeni bozuldu, 15 yıldır bozuk o asansör. Kimse söyleyemedi tabii.
''Allah'tan eski sporcuyuz da, tıkır tıkır çıktık. Gerçi Bülent bey teğet geçti merdivenleri...'' Nefes nefeseydi Bülent Arınç. Hemen sandalye aradılar, ''Ya hepsi mi kırık bunların?''
''Az kırık'' iki sandalye hop ortaya getirildi, etrafına dizildi herkes.
''Böyle devam ederseniz daha Leman'a gelmem''
''Sebebi ziyaretimiz...'' diye başladı söze Başbakan. ''Bakanım dedi ki, haydi Leman'a gidelim. Dedim Leman hanım kim? Sonra söz olmasın dedim. Meğer sizmişsiniz o Leman... Ha ha ha...''
Hep bir ağızdan: ''Hah hah ha...''
''Malum, gündem çok yoğun. Biraz eğleniriz diye geldik. Hani fıkra falan...''
Herkes birbirine baktı. Kimse fıkra mıkra bilmiyordu ki... Üstelik öyle her dakika komiklik yapacak halleri de yoktu. Kem küm, hal hatır sormalar derken 10-15 dakika devrildi.
Sonunda birisi akıl etti de, içeriden çay getirdi. Başbakan'ın gözü geldiğinden beri masaların üstündeki sigara paketlerindeydi. Erhan bunu gördü, boş bulundu bir an ve bir paketi alıp Başbakan'a uzattı: ''Buyurun''.
Başbakan güldü, ''Hepsini alayım ben.'' Bütün paketleri topladı tek tek. ''İçmek yok, arayıp soracağım''.
''Bu gece bitmez'' diye aklından geçirdi Çağçağ. Başbakan var, sigara yok! Obama bile fosur fosur içiyor!
''Değerli arkadaşlarım, bakın...'' ''Hah'' dedi Çağçağ, ''Başlıyoruz''.
''Sanatınıza saygım sonsuz. Ama beni çok çirkin çiziyorsunuz. Bakınız, kaç kapakta çizmişsiniz. Hep çirkin, hep olumsuz... Çizmeye gelince, siz çizmeyi iyi bilirsiniz. Böyle devam ederseniz daha da Leman'a gelmem''.
Arınç kahkaha attı bu espriye. Diğerleri de atmak zorunda kaldılar...
''Mizahçılık yan gelip yatma yeri değildir''
Konuşma uzadı, karınlar acıktı. Dışarıdan yemek ısmarlamayı teklif ettiler Başbakan'a... ''Bambi'yi ararız, dilli kaşarlı ya da atom isteriz'' dediler.
Arınç hoşlanmadı bu konuşmadan, şifre gibi... Diller, atomlar...
Bereket, Başbakan kabul etmedi. Yerinden fırladı: ''Size doyum olmaz''.
Tam giderayak bir şeyler söylemesi gerektiğini düşündü Kaan Ertem. ''Artık kaynaştığımıza göre, artık dava mava olmaz aramızda... Değil mi?''
Duymazdan geldi Başbakan. Herkesin tek tek elini sıktı: ''Sizi işinizden alıkoymayalım. Mizahçılık yan gelip yatma yeri değildir''.
Çağçağ ile Kaan Ertem dış kapıya kadar indiler Başbakan ve Arınç'la. Tam o sırada girişteki salondan gelen kahkahaları duydular. Başbakan içeri doğru seyirtti. ''Duruuunnn'' demeye geç kaldı Çağçağ ile Kaan. ''Laz Marks''ın tam da ''sakıncalı'' sahnesine denk geldiler. Laz Marks Başbakan'la ilgili bir fıkra anlatıyordu.
Kıpkırmızı oldu Başbakan... Arınç'a döndü; ''Derhal'' dedi, ''Derhal dava açılacak bu rezalete''.
Çağçağ araya girdi, ''Zahmet etmeyin'' dedi. ''Açıldı bile, 12 Mart'ta duruşmaya bekleriz''.
Lüzumlu not: Bu yazıdaki bilgilerin çok azı (Derginin bulunduğu sokak, asansörün bozuk olması, ''Laz Marks'' oyununa açılan dava vs.) gerçektir. Böyle bir ziyaret -tabii ki- yaşanmadı. Leman yazar ve çizerlerinin hayal gücünden beslenerek tarafımızdan ''öyküleştirildi''. Bir gün Başbakan gerçekten Leman'a giderse ne kadarı gerçekleşir bilemeyiz.
Haberimizde bu noktadan itibaren okuyacağınız her şey sahicidir.
''Çalıştığımız yere gelen birçok adam 'Bu mudur? diyerek hayal kırıklığıyla ayrıldı Leman'dan''
Gerçek söyleşiye başlayalım.
Bu kapıdan bir gün Başbakan'ın girebileceğine dair bir ihtimal var mı?
Bahadır Boysal: Niye gelmesin ki? Kimler gelmedi ki?
Bugüne kadar buraya gelen siyasetçiler oldu mu?
Aslan Özdemir: Milletvekilleri geldi gitti. Akın Birdal geldi geçenlerde. Ufuk Uras geldi daha önce.
Kaan Ertem: Eskiden, Limon döneminde Adnan Kahveci gelirdi.
Aslan Ö.: Okur mektuplarının gediklisiydi. Her hafta yazardı.
Kaan E.: Arkadaş gibiydi, gelir çay kahve içerdi bizimle.
Başbakan'la Arınç çat kapı geldiler diyelim, ne yaparsınız?
Kaan E.: Saygıdan ayağa kalkılır, insani bir şey. Sonra ne olur bilemem.
Aslan Ö.: ''Biz de sizi bekliyorduk'' deriz.
Mehmet Çağçağ: Gayet demokratik bir şekilde eliniz sıkarız, hatta VİP karşılama yaparız.
Kaan E.: Yalnız bizim dergiye büyük umutlarla gelen birçok adam da hayal kırıklığı yaşamıştır, ''Bu mudur?'' diye. Asil Nadir gelmişti bir kez. Güneş'i yeni aldığında. Biz de orada çalışıyorduk. Tavandaki ayakkabı izini görünce kızdı, gitti. Bir daha da hiç uğramadı. Al işte, hayal kırıklığı.
''Tebdili kıyafet gelirse onunla hiç kimse ilgilenmez, günlerce oturur''
Başbakan'ın en çok kızdığı şeylerden biri sigara biliyorsunuz. Burası da dumanaltı. Saklayacak mısınız sigaraları?
Bahadır B.: Ben babamdan bile saklıyorum. Saklarım tabii. Yere atarım en azından... Paketleri de üzerine telefonlarımızı yazar veririz.
Aslan Ö.: Vermem, çorabıma saklarım.
Ne ikram edersiniz?
Bahadır B.: Burada çaydan başka hiçbir şey ikram edilmez, çayı bulduğuna da şükredersin.
Kaan E.: Muhabbet ilerlerse iskender söyleriz dışarıdan ama, bak o olur.
''Ayhan odasında yatan adamın üzerinden atlıyordu''
Ya tebdili kıyafet gelirse ve tanımazsanız? Neler olur o zaman?
Kaan E.: Kimse ilgilenmez onunla. Kendi kendine oturur saatlerce. Kimse de ''Niye geldin hemşerim, sen kimsin?'' demez. Ancak kendi çabalarıyla derdini anlatabilir.
Erhan Candan: Muhabbeti o açmalı.
Aslan Ö.: İki gün otursa kimse sormaz, amatör karikatürcü filan zannedilir. Arada kaş göz yaparız belki, ''Kim bu?'' filan diye. Öyle çok adam geldi gitti buraya.
Bahadır B.: Durur durur giderler.
Kaan E.: Ayhan'ın odada biri yatıyordu hatta, odaya girip çıkarken üzerinden atlıyordu. Bir de ünlülerin benzerleri geliyor buraya stand up yapmaya. Yılmaz Erdoğan'ın aynısı geldi bir gün ya. O zannettim zaten. Kimse ilgilenmedi, adam öyle oturdu burada.
''Başbakan'a kağıttan bir balyoz hediye ederiz''
Ne konuşursunuz ''ağır'' misafirlerle?
Kaan E.: Sohbetin ilk 10 dakikası biraz gerilimli geçer. Tanıma manıma... Sonra birinin ayağı takılır, tavandan bir şey düşer filan, ortam ısınır. Sonra kaynaşılır.
Mehmet Ç.: Kendisine Leman Kültür'de stand up ya da Meclis'te Başbakan Karikatürleri sergisi teklif ederiz.
Kaan E.: En çok söylenen, ''Beni güzel çiz''dir. Belki o da söyler.
Ya geldiğinde tam da siz onu kızacağı bir şekilde çiziyorsanız..
Bahadır B.: Direkt buradan dava açabilir.
Nasıl uğurlarsınız peki?
Mehmet Ç.: Efendice uğurlarız, kağıttan balyoz hediye ederiz. Kapıya kadar çıkarırız. Dış kapıya kadar gideriz emin olmak için. Ne olur ne olmaz.
Arkasından konuşur musunuz?
Mehmet Ç.: Bizde arkasından konuşmak olmaz, arkasından çizeriz.
Karikatüre tahammülsüzlükte ilk üç: Özal, Çiller, Erdoğan
Karikatüre tahammülsüz başbakanlar arasında Recep Tayyip Erdoğan kaçıncı sırada?
Kaan E.: Bugüne kadar Bülent Ecevit hariç her başbakan bize dava açtı.
Aslan Ö.: İlk üç Özal, Çiller, Erdoğan. Erdoğan da Özal kadar var.
Kaan E.: En fazla davayı Özal açtı. Onun açtığı davaların tazminatıyla beş tane Leman dergisi kurulur.
Özal mizah kaldırır diye bir şöhreti vardır halbuki.
Kaan E.: Yok yahu. Bizim Tan Cemal vardı, Limon'un yazı işleri müdürü. Onun bir dava kravatı vardı. Asılı dururdu, mahkeme günü takar giderdi.
Erdoğan talep edilen meblağ konusunda öndedir ama... Ama bak Özal bir kere dava kazandı, tazminat 50 milyon. Güneş gazetesi onu ödedi ama o parayla o zaman Caddebostan'da daire alınıyordu.
Hangi karikatürdü o?
Kaan E.: O da çizilmezdi hakikaten, söylemeyeyim şimdi.
En iyi espriyi kim verdi bugüne kadar?
Kaan E.: Özal ve ailesi. Yok papatyalar yok çiçekler...
Özal, Demirel, Erdal İnönü daha keskin hatları olan siyasetçiler. Sanki daha kolay çizilebilirler. Erdoğan bu konuda nasıl?
Bahadır B.: En zor çizilen Tansu Çiller'di. Ekmek gibi bir suratı var. Ecevit muhteşemdir. Ama Erdoğan'ı çizmek de kolay. En belirgin yeri alnı... Şakaklar filan, kolay çiziliyor.
Aslan Ö.: Korkma sönmez o şakaklar yani...
Miraç Zeynep Özkartal/Milliyet