William Shakespeare Türk’tü ve adı da Vakkas Şekerpare idi!..
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, Kadir Mısırlığıoğlu’nun ortaya attığı “Shakespeare Müslüman’dı ve adı Şeyh Pir’di” iddiasını ironik bir dille değerlendirdi…
Efendim; bendeniz her zaman tarihte “aykırı” gelen görüşlere,
başkalarına “uçuk kaçık” gelebilen iddialara, alışılmışın dışında
bakan görüşlere bir miktar toleranslı yaklaşmaktan yanayımdır. İşi
biraz magazine etseler de -söylenene de bağlı olarak- gene de bir
“acaba” payı bırakırım. Hemen alaya almam, gırgıra vurmam.
Ne var ki pratikte iş bu kadar basit değil. Önce söylediğiniz ya da
iddia ettiğiniz şeye dair bir kanıtınız, ipucunuz, bu yönde
tarihsel bir işaret var mı diye bakarım. Hele de bu mühim bir
tarihsel şahsiyet ise onun soyu, sopuna dair bir veri, hayatına
dair somut bir beyan, kendisinin veya başkasının yazdığı bir anı,
günlük, spekülatif de olsa döneminde dile getirilmiş bir iddia,
mantıksal bir bağlantı, tarihçiler tarafından dikkate alınan bir
“tez” var mı diye düşünürüm. Bunlar “zorlama” bir takım varsayımlar
mı yahut “fantastik” bir takım yakıştırmalar mı diye bakarım
önce.
Yoksa bunlar benim için “Kahvehane sohbeti” seviyesinde bir
yaklaşım olarak kalır. Aksi takdirde bu gibi yaklaşımlar ne kadar
“enteresan” gelirse gelsin ciddiye almam. Yani bu gibi iddiaların
içi ne kadar doludur ona bakarım. Değilse bizi dolduruşa getirmek
için söylenmiş farz ederim. Dudaklarımda hafif acı bir
tebessümle!
Nitekim bu tarz iddialardan biri İslami kesimin tanınmış “tarih
araştırmacısı”, hukukçu, gazeteci, Osmanlı İlim Vakfı kurucusu,
yazar Kadir Mısırlıoğlu’ndan geldi. Mısırlıoğlu, Beyaz TV’de
katıldığı programda “Shakespeare'in aslında Müslüman
olduğunu” iddia edecek ve şunları söyleyecekti: "Shakespeare
İngiliz değildi. İngiltere'de bu isimde bir adam gelmemişti.
Shakespeare'in aslı Şeyh Pir'dir, üstad, ihtiyar. Ve Shakespeare
gizli bir Müslüman'dı. 500 yıl önce yazdığı bir tiyatro oyununu
bugün İngiliz bir çocuk okusa bugün yazılmış gibi anlar"
Tabii bunun üzerine sanal ortamda Mısırlıoğlu’nu tiye alan
tweetler, capsler dolaşmaya başladı. (Buraya onunla ilgili ağır
hakaretler ve alaylar ile dolu ifadeleri işi iyice sulandırmamak
için almıyorum.) İslami cenahın bu fesli ilginç şahsiyeti ile
ilgili söylenmedik söz kalmadı neredeyse. Kimse bunu makaraya sarma
fırsatını kaçırmadı!
ASLINDA İDDİA YENİ DEĞİL
İşin aslına dönecek olursak iddia aslında hiç de “yeni” sayılmazdı.
Sayılamazdı çünkü bu “iddia” daha önce de hatırlatılmıştı.
(Meslektaşımız Soner Yalçın da Galat-ı Meşhur / Doğru Bildiğimiz
Yanlışlar” kitabında değinmiş galiba. Maalesef henüz alıp
okuyamadım.) Buna göre Libya’nın alçakça katledilen devrik lideri
Muammer Kaddafi de daha önce buna benzer bir iddiayı ortaya
atmıştı.
Ancak benzer ama biraz farklı bir yaklaşıma İzmir Dokuz Eylül
Üniversitesi’den Doç Dr. Semih Çelenk’in bir yazısında rastladım.
24.04.2004 tarihli Radikal-2’de yer alan “Shakespeare olmak ya da
olmamak…” başlıklı yazısında Sayın Çelenk de Muammer Kaddafi’nin
böyle bir iddiası olduğunu doğruluyor ve şöyle diyordu: “Muammer
Kaddafi, bundan yıllar önce bütün dünyayı şaşırtan bir açıklama
yapmış; Shakespeare'in aslında Arap olduğunu, adının da Seyh El
Zübeyir olduğunu söylemişti. Kimi araştırmacıların Shakespeare'in
kimliği ile ilgili kuşkulu yaklaşımları ile birleştiğinde bu
kanının hiç de yabana atılır olmadığı ortadaydı. Bu iddiayı takip
eden bir iddia da 2003 yılında Globe Tiyatrosu'nda yapılan
"Shakespeare ve İslam" adlı toplantıda ortaya atılıyordu. Basına
"Shakespeare Müslüman mıydı?" başlığı altında yansıyan bildirisiyle
Dr. Martin Lings, Shakespeare'in oyunlarındaki Sufi düşüncesinin
izlerini arıyor ve Kral Lear'daki Edgar'ın yolculuğunun, Sufilerin
gerçeği arayışı yolculuğuyla aynı olduğunu, Lear'ın Cordelia ile
konuşmasında da Sufi düşüncesinin yansımasını bulduğunu
belirtiyordu.”
Bilemiyorum, konunun uzmanı değilim. Ancak anladığım şu; 2003
yılında Shakespeare’le ilgili yapılan bir toplantı da
“Shakespeare’in oyunlarında sufi düşüncenin izleri” aranmış ve
biraz da basının abartıcı muzipliğinden dolayı olay “Shakespeare
Müslüman mıydı?” ya çevrilmiş. Bütün tartışmada buradan kopuyor
galiba. Sanırım Mısırlıoğlu da Kaddafi aracılığıyla vaktiyle
popülerlik kazanmış bu iddiayı sanki gerçekliği kanıtlanmış bir
olgu imiş gibi kaynak belirtmeden aktarıyor.
Burada Shakespeare’in “Aslında başka bir kişi olduğu” türünden
mümkünlüğü geçerli olabilecek iddialara ise hiç girmiyorum. (Oxford
Dükü Edward De Vares, şair ve oyun yazarı Christopher Marlowe,
Tapınakçı Sir Francis Bacon, William Stanley ve Roger Manners’ın
ise “Kasap çırağı Shakespear” adını kullandıkları, vb gibi)
Yoksa yazı uzayacak. Ancak şunu belirtebilirim ki adı geçen bu
isimlerin hiçbiri “Müslüman” değildi!
MÜSLÜMAN DÜNYANIN BATI KARŞISINDAKİ KOMPLEKSİ
Asıl sorun ne peki? Asıl sorun şu ki, bence burada Kadir
Mısırlıoğlu’nu da aşan daha derinlikli bir sorun var. O da herhalde
bu sanırım; belli bir döneme kadar Avrupa-Hıristiyan kültürüyle
bilim, matematik, edebiyat, sanat, vb konularında
yarışabilecek kadar gelişkin olan “Müslüman Dünya” daha
sonraları malum nedenlerle “geri kalınca” bir komplekse ve eziklik
psikolojisine giriyor. Bugünde halen belli ölçülerde süren açıklığı
ise batılıları bu şekillerde kafalarında Müslümanlaştırarak ya da
onların bu tarz “Müslümanlaşması”ndan kendine paylar çıkartarak
(“Hayali transferler” de denebilir) bir tür tatmin yoluna
gidiliyor.
Örnek mi? Aya gidecek teknoloji yaratamıyorsunuz ama “Aya giden
astronot Neil Amstrong ayda ezan sesi duydu ve Müslüman oldu” diye
bu gerçek dışı iddiaya inanır ve kendini avutursun. Daha da fecisi
emperyalistler bunları aleyhine bir “tavlama operasyonu”na
çevirirler. Örneğin Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm II.’nin
seyahatini “Müslüman ve hacı oldu” diye yorumlamak, bu yönde
şayialar yaymak tam bir “Psikolojik hile” idi. (Aynı iddianın daha
önce Napoleon sonra da Hitler ve Mussolini versiyonları da
mevcuttur!) Daha yakın zamanlarda İngiliz Prensi Charles’ı Müslüman
yapar bir de inanırsın. Hatta “Amerika’yı Kolomb’tan önce
Müslümanlar keşfetti” de diyebilirsin. Başka örneklerde var…
Neyse; bütün bunlar çok üzücü aslında. Bu ezikliğimiz yüzünden
nelere inanmaya ya da savunmaya hazır olabileceğimizi gösteriyor.
Batı ile bilimde, sanatta, teknolojide, edebiyatta, vb
yarışamadığımız sürece bu tip psikolojik savunulara sığınacağız. Bu
tür öykünmelerle kendimize avuntular çıkartacağız. Yoksa
Shakespeare Müslüman ya da Hıristiyan yahut Budist olsa ne olur?
Artık “insanlığın ortak malı”dır. Ancak buradan kendine bir takım
marazi sonuçlar çıkarmaya çalışmak başka bir durumdur. Yoksa bu
kavrayışla Shakespeare’i sünnet de ettirirsin!
O yüzden Kadir Mısırlıoğlu’na yapılan yakıştırmaları doğru
bulmuyorum. (Bugün Mısırlıoğlu inanır, savunur yarın bir başkası.
Önemli olan anlayışın kökleri.) Yazının başlığını da ona kinaye ya
da alay olsun diye atmadım. Bence çoğumuza garip gelse de “renkli”
ve “farklı” bir kişilik o kadar. Abartmamak lâzım. Benzeri
“psikolojik yansıtmalar”ın ise daha vahim bir komplekse işaret
ettiğini düşünüyorum. Asıl sakıncalı olan bu. Mısırlıoğlu bu
absürtlüğü tekrar etmiş o kadar…
Ne zamanki bizler “Müslüman alemi” olarak dünya çapında eserler
verir, dünya çapında isimler yetiştirir, dünya çapında buluşlara,
atılımlara imza atarız o zaman bunlara da ihtiyacımız kalmaz. Yoksa
falancayı “Müslüman”, filancayı “kafir” yaparak çözülebilecek bir
sorun değil bu!..
Bunun dışında kalan her şey bana göre “geyik muhabbeti”
kategorisindedir!..
05.07.2016.
[email protected]