05 Tem 2016 10:19
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:22
William Shakespeare Türk’tü ve adı da Vakkas Şekerpare idi!..
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, Kadir Mısırlığıoğlu’nun ortaya attığı “Shakespeare Müslüman’dı ve adı Şeyh Pir’di” iddiasını ironik bir dille değerlendirdi…
Efendim; bendeniz her zaman tarihte “aykırı” gelen görüşlere,
başkalarına “uçuk kaçık” gelebilen iddialara, alışılmışın dışında
bakan görüşlere bir miktar toleranslı yaklaşmaktan yanayımdır. İşi
biraz magazine etseler de -söylenene de bağlı olarak- gene de bir
“acaba” payı bırakırım. Hemen alaya almam, gırgıra vurmam.
Ne var ki pratikte iş bu kadar basit değil. Önce söylediğiniz ya da iddia ettiğiniz şeye dair bir kanıtınız, ipucunuz, bu yönde tarihsel bir işaret var mı diye bakarım. Hele de bu mühim bir tarihsel şahsiyet ise onun soyu, sopuna dair bir veri, hayatına dair somut bir beyan, kendisinin veya başkasının yazdığı bir anı, günlük, spekülatif de olsa döneminde dile getirilmiş bir iddia, mantıksal bir bağlantı, tarihçiler tarafından dikkate alınan bir “tez” var mı diye düşünürüm. Bunlar “zorlama” bir takım varsayımlar mı yahut “fantastik” bir takım yakıştırmalar mı diye bakarım önce.
Yoksa bunlar benim için “Kahvehane sohbeti” seviyesinde bir yaklaşım olarak kalır. Aksi takdirde bu gibi yaklaşımlar ne kadar “enteresan” gelirse gelsin ciddiye almam. Yani bu gibi iddiaların içi ne kadar doludur ona bakarım. Değilse bizi dolduruşa getirmek için söylenmiş farz ederim. Dudaklarımda hafif acı bir tebessümle!
Nitekim bu tarz iddialardan biri İslami kesimin tanınmış “tarih araştırmacısı”, hukukçu, gazeteci, Osmanlı İlim Vakfı kurucusu, yazar Kadir Mısırlıoğlu’ndan geldi. Mısırlıoğlu, Beyaz TV’de katıldığı programda “Shakespeare'in aslında Müslüman olduğunu” iddia edecek ve şunları söyleyecekti: "Shakespeare İngiliz değildi. İngiltere'de bu isimde bir adam gelmemişti. Shakespeare'in aslı Şeyh Pir'dir, üstad, ihtiyar. Ve Shakespeare gizli bir Müslüman'dı. 500 yıl önce yazdığı bir tiyatro oyununu bugün İngiliz bir çocuk okusa bugün yazılmış gibi anlar"
Tabii bunun üzerine sanal ortamda Mısırlıoğlu’nu tiye alan tweetler, capsler dolaşmaya başladı. (Buraya onunla ilgili ağır hakaretler ve alaylar ile dolu ifadeleri işi iyice sulandırmamak için almıyorum.) İslami cenahın bu fesli ilginç şahsiyeti ile ilgili söylenmedik söz kalmadı neredeyse. Kimse bunu makaraya sarma fırsatını kaçırmadı!
ASLINDA İDDİA YENİ DEĞİL
İşin aslına dönecek olursak iddia aslında hiç de “yeni” sayılmazdı. Sayılamazdı çünkü bu “iddia” daha önce de hatırlatılmıştı. (Meslektaşımız Soner Yalçın da Galat-ı Meşhur / Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” kitabında değinmiş galiba. Maalesef henüz alıp okuyamadım.) Buna göre Libya’nın alçakça katledilen devrik lideri Muammer Kaddafi de daha önce buna benzer bir iddiayı ortaya atmıştı.
Ancak benzer ama biraz farklı bir yaklaşıma İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’den Doç Dr. Semih Çelenk’in bir yazısında rastladım. 24.04.2004 tarihli Radikal-2’de yer alan “Shakespeare olmak ya da olmamak…” başlıklı yazısında Sayın Çelenk de Muammer Kaddafi’nin böyle bir iddiası olduğunu doğruluyor ve şöyle diyordu: “Muammer Kaddafi, bundan yıllar önce bütün dünyayı şaşırtan bir açıklama yapmış; Shakespeare'in aslında Arap olduğunu, adının da Seyh El Zübeyir olduğunu söylemişti. Kimi araştırmacıların Shakespeare'in kimliği ile ilgili kuşkulu yaklaşımları ile birleştiğinde bu kanının hiç de yabana atılır olmadığı ortadaydı. Bu iddiayı takip eden bir iddia da 2003 yılında Globe Tiyatrosu'nda yapılan "Shakespeare ve İslam" adlı toplantıda ortaya atılıyordu. Basına "Shakespeare Müslüman mıydı?" başlığı altında yansıyan bildirisiyle Dr. Martin Lings, Shakespeare'in oyunlarındaki Sufi düşüncesinin izlerini arıyor ve Kral Lear'daki Edgar'ın yolculuğunun, Sufilerin gerçeği arayışı yolculuğuyla aynı olduğunu, Lear'ın Cordelia ile konuşmasında da Sufi düşüncesinin yansımasını bulduğunu belirtiyordu.”
Bilemiyorum, konunun uzmanı değilim. Ancak anladığım şu; 2003 yılında Shakespeare’le ilgili yapılan bir toplantı da “Shakespeare’in oyunlarında sufi düşüncenin izleri” aranmış ve biraz da basının abartıcı muzipliğinden dolayı olay “Shakespeare Müslüman mıydı?” ya çevrilmiş. Bütün tartışmada buradan kopuyor galiba. Sanırım Mısırlıoğlu da Kaddafi aracılığıyla vaktiyle popülerlik kazanmış bu iddiayı sanki gerçekliği kanıtlanmış bir olgu imiş gibi kaynak belirtmeden aktarıyor.
Burada Shakespeare’in “Aslında başka bir kişi olduğu” türünden mümkünlüğü geçerli olabilecek iddialara ise hiç girmiyorum. (Oxford Dükü Edward De Vares, şair ve oyun yazarı Christopher Marlowe, Tapınakçı Sir Francis Bacon, William Stanley ve Roger Manners’ın ise “Kasap çırağı Shakespear” adını kullandıkları, vb gibi) Yoksa yazı uzayacak. Ancak şunu belirtebilirim ki adı geçen bu isimlerin hiçbiri “Müslüman” değildi!
MÜSLÜMAN DÜNYANIN BATI KARŞISINDAKİ KOMPLEKSİ
Asıl sorun ne peki? Asıl sorun şu ki, bence burada Kadir Mısırlıoğlu’nu da aşan daha derinlikli bir sorun var. O da herhalde bu sanırım; belli bir döneme kadar Avrupa-Hıristiyan kültürüyle bilim, matematik, edebiyat, sanat, vb konularında yarışabilecek kadar gelişkin olan “Müslüman Dünya” daha sonraları malum nedenlerle “geri kalınca” bir komplekse ve eziklik psikolojisine giriyor. Bugünde halen belli ölçülerde süren açıklığı ise batılıları bu şekillerde kafalarında Müslümanlaştırarak ya da onların bu tarz “Müslümanlaşması”ndan kendine paylar çıkartarak (“Hayali transferler” de denebilir) bir tür tatmin yoluna gidiliyor.
Örnek mi? Aya gidecek teknoloji yaratamıyorsunuz ama “Aya giden astronot Neil Amstrong ayda ezan sesi duydu ve Müslüman oldu” diye bu gerçek dışı iddiaya inanır ve kendini avutursun. Daha da fecisi emperyalistler bunları aleyhine bir “tavlama operasyonu”na çevirirler. Örneğin Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm II.’nin seyahatini “Müslüman ve hacı oldu” diye yorumlamak, bu yönde şayialar yaymak tam bir “Psikolojik hile” idi. (Aynı iddianın daha önce Napoleon sonra da Hitler ve Mussolini versiyonları da mevcuttur!) Daha yakın zamanlarda İngiliz Prensi Charles’ı Müslüman yapar bir de inanırsın. Hatta “Amerika’yı Kolomb’tan önce Müslümanlar keşfetti” de diyebilirsin. Başka örneklerde var…
Neyse; bütün bunlar çok üzücü aslında. Bu ezikliğimiz yüzünden nelere inanmaya ya da savunmaya hazır olabileceğimizi gösteriyor. Batı ile bilimde, sanatta, teknolojide, edebiyatta, vb yarışamadığımız sürece bu tip psikolojik savunulara sığınacağız. Bu tür öykünmelerle kendimize avuntular çıkartacağız. Yoksa Shakespeare Müslüman ya da Hıristiyan yahut Budist olsa ne olur? Artık “insanlığın ortak malı”dır. Ancak buradan kendine bir takım marazi sonuçlar çıkarmaya çalışmak başka bir durumdur. Yoksa bu kavrayışla Shakespeare’i sünnet de ettirirsin!
O yüzden Kadir Mısırlıoğlu’na yapılan yakıştırmaları doğru bulmuyorum. (Bugün Mısırlıoğlu inanır, savunur yarın bir başkası. Önemli olan anlayışın kökleri.) Yazının başlığını da ona kinaye ya da alay olsun diye atmadım. Bence çoğumuza garip gelse de “renkli” ve “farklı” bir kişilik o kadar. Abartmamak lâzım. Benzeri “psikolojik yansıtmalar”ın ise daha vahim bir komplekse işaret ettiğini düşünüyorum. Asıl sakıncalı olan bu. Mısırlıoğlu bu absürtlüğü tekrar etmiş o kadar…
Ne zamanki bizler “Müslüman alemi” olarak dünya çapında eserler verir, dünya çapında isimler yetiştirir, dünya çapında buluşlara, atılımlara imza atarız o zaman bunlara da ihtiyacımız kalmaz. Yoksa falancayı “Müslüman”, filancayı “kafir” yaparak çözülebilecek bir sorun değil bu!..
Bunun dışında kalan her şey bana göre “geyik muhabbeti” kategorisindedir!..
05.07.2016.
[email protected]
Ne var ki pratikte iş bu kadar basit değil. Önce söylediğiniz ya da iddia ettiğiniz şeye dair bir kanıtınız, ipucunuz, bu yönde tarihsel bir işaret var mı diye bakarım. Hele de bu mühim bir tarihsel şahsiyet ise onun soyu, sopuna dair bir veri, hayatına dair somut bir beyan, kendisinin veya başkasının yazdığı bir anı, günlük, spekülatif de olsa döneminde dile getirilmiş bir iddia, mantıksal bir bağlantı, tarihçiler tarafından dikkate alınan bir “tez” var mı diye düşünürüm. Bunlar “zorlama” bir takım varsayımlar mı yahut “fantastik” bir takım yakıştırmalar mı diye bakarım önce.
Yoksa bunlar benim için “Kahvehane sohbeti” seviyesinde bir yaklaşım olarak kalır. Aksi takdirde bu gibi yaklaşımlar ne kadar “enteresan” gelirse gelsin ciddiye almam. Yani bu gibi iddiaların içi ne kadar doludur ona bakarım. Değilse bizi dolduruşa getirmek için söylenmiş farz ederim. Dudaklarımda hafif acı bir tebessümle!
Nitekim bu tarz iddialardan biri İslami kesimin tanınmış “tarih araştırmacısı”, hukukçu, gazeteci, Osmanlı İlim Vakfı kurucusu, yazar Kadir Mısırlıoğlu’ndan geldi. Mısırlıoğlu, Beyaz TV’de katıldığı programda “Shakespeare'in aslında Müslüman olduğunu” iddia edecek ve şunları söyleyecekti: "Shakespeare İngiliz değildi. İngiltere'de bu isimde bir adam gelmemişti. Shakespeare'in aslı Şeyh Pir'dir, üstad, ihtiyar. Ve Shakespeare gizli bir Müslüman'dı. 500 yıl önce yazdığı bir tiyatro oyununu bugün İngiliz bir çocuk okusa bugün yazılmış gibi anlar"
Tabii bunun üzerine sanal ortamda Mısırlıoğlu’nu tiye alan tweetler, capsler dolaşmaya başladı. (Buraya onunla ilgili ağır hakaretler ve alaylar ile dolu ifadeleri işi iyice sulandırmamak için almıyorum.) İslami cenahın bu fesli ilginç şahsiyeti ile ilgili söylenmedik söz kalmadı neredeyse. Kimse bunu makaraya sarma fırsatını kaçırmadı!
ASLINDA İDDİA YENİ DEĞİL
İşin aslına dönecek olursak iddia aslında hiç de “yeni” sayılmazdı. Sayılamazdı çünkü bu “iddia” daha önce de hatırlatılmıştı. (Meslektaşımız Soner Yalçın da Galat-ı Meşhur / Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” kitabında değinmiş galiba. Maalesef henüz alıp okuyamadım.) Buna göre Libya’nın alçakça katledilen devrik lideri Muammer Kaddafi de daha önce buna benzer bir iddiayı ortaya atmıştı.
Ancak benzer ama biraz farklı bir yaklaşıma İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’den Doç Dr. Semih Çelenk’in bir yazısında rastladım. 24.04.2004 tarihli Radikal-2’de yer alan “Shakespeare olmak ya da olmamak…” başlıklı yazısında Sayın Çelenk de Muammer Kaddafi’nin böyle bir iddiası olduğunu doğruluyor ve şöyle diyordu: “Muammer Kaddafi, bundan yıllar önce bütün dünyayı şaşırtan bir açıklama yapmış; Shakespeare'in aslında Arap olduğunu, adının da Seyh El Zübeyir olduğunu söylemişti. Kimi araştırmacıların Shakespeare'in kimliği ile ilgili kuşkulu yaklaşımları ile birleştiğinde bu kanının hiç de yabana atılır olmadığı ortadaydı. Bu iddiayı takip eden bir iddia da 2003 yılında Globe Tiyatrosu'nda yapılan "Shakespeare ve İslam" adlı toplantıda ortaya atılıyordu. Basına "Shakespeare Müslüman mıydı?" başlığı altında yansıyan bildirisiyle Dr. Martin Lings, Shakespeare'in oyunlarındaki Sufi düşüncesinin izlerini arıyor ve Kral Lear'daki Edgar'ın yolculuğunun, Sufilerin gerçeği arayışı yolculuğuyla aynı olduğunu, Lear'ın Cordelia ile konuşmasında da Sufi düşüncesinin yansımasını bulduğunu belirtiyordu.”
Bilemiyorum, konunun uzmanı değilim. Ancak anladığım şu; 2003 yılında Shakespeare’le ilgili yapılan bir toplantı da “Shakespeare’in oyunlarında sufi düşüncenin izleri” aranmış ve biraz da basının abartıcı muzipliğinden dolayı olay “Shakespeare Müslüman mıydı?” ya çevrilmiş. Bütün tartışmada buradan kopuyor galiba. Sanırım Mısırlıoğlu da Kaddafi aracılığıyla vaktiyle popülerlik kazanmış bu iddiayı sanki gerçekliği kanıtlanmış bir olgu imiş gibi kaynak belirtmeden aktarıyor.
Burada Shakespeare’in “Aslında başka bir kişi olduğu” türünden mümkünlüğü geçerli olabilecek iddialara ise hiç girmiyorum. (Oxford Dükü Edward De Vares, şair ve oyun yazarı Christopher Marlowe, Tapınakçı Sir Francis Bacon, William Stanley ve Roger Manners’ın ise “Kasap çırağı Shakespear” adını kullandıkları, vb gibi) Yoksa yazı uzayacak. Ancak şunu belirtebilirim ki adı geçen bu isimlerin hiçbiri “Müslüman” değildi!
MÜSLÜMAN DÜNYANIN BATI KARŞISINDAKİ KOMPLEKSİ
Asıl sorun ne peki? Asıl sorun şu ki, bence burada Kadir Mısırlıoğlu’nu da aşan daha derinlikli bir sorun var. O da herhalde bu sanırım; belli bir döneme kadar Avrupa-Hıristiyan kültürüyle bilim, matematik, edebiyat, sanat, vb konularında yarışabilecek kadar gelişkin olan “Müslüman Dünya” daha sonraları malum nedenlerle “geri kalınca” bir komplekse ve eziklik psikolojisine giriyor. Bugünde halen belli ölçülerde süren açıklığı ise batılıları bu şekillerde kafalarında Müslümanlaştırarak ya da onların bu tarz “Müslümanlaşması”ndan kendine paylar çıkartarak (“Hayali transferler” de denebilir) bir tür tatmin yoluna gidiliyor.
Örnek mi? Aya gidecek teknoloji yaratamıyorsunuz ama “Aya giden astronot Neil Amstrong ayda ezan sesi duydu ve Müslüman oldu” diye bu gerçek dışı iddiaya inanır ve kendini avutursun. Daha da fecisi emperyalistler bunları aleyhine bir “tavlama operasyonu”na çevirirler. Örneğin Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm II.’nin seyahatini “Müslüman ve hacı oldu” diye yorumlamak, bu yönde şayialar yaymak tam bir “Psikolojik hile” idi. (Aynı iddianın daha önce Napoleon sonra da Hitler ve Mussolini versiyonları da mevcuttur!) Daha yakın zamanlarda İngiliz Prensi Charles’ı Müslüman yapar bir de inanırsın. Hatta “Amerika’yı Kolomb’tan önce Müslümanlar keşfetti” de diyebilirsin. Başka örneklerde var…
Neyse; bütün bunlar çok üzücü aslında. Bu ezikliğimiz yüzünden nelere inanmaya ya da savunmaya hazır olabileceğimizi gösteriyor. Batı ile bilimde, sanatta, teknolojide, edebiyatta, vb yarışamadığımız sürece bu tip psikolojik savunulara sığınacağız. Bu tür öykünmelerle kendimize avuntular çıkartacağız. Yoksa Shakespeare Müslüman ya da Hıristiyan yahut Budist olsa ne olur? Artık “insanlığın ortak malı”dır. Ancak buradan kendine bir takım marazi sonuçlar çıkarmaya çalışmak başka bir durumdur. Yoksa bu kavrayışla Shakespeare’i sünnet de ettirirsin!
O yüzden Kadir Mısırlıoğlu’na yapılan yakıştırmaları doğru bulmuyorum. (Bugün Mısırlıoğlu inanır, savunur yarın bir başkası. Önemli olan anlayışın kökleri.) Yazının başlığını da ona kinaye ya da alay olsun diye atmadım. Bence çoğumuza garip gelse de “renkli” ve “farklı” bir kişilik o kadar. Abartmamak lâzım. Benzeri “psikolojik yansıtmalar”ın ise daha vahim bir komplekse işaret ettiğini düşünüyorum. Asıl sakıncalı olan bu. Mısırlıoğlu bu absürtlüğü tekrar etmiş o kadar…
Ne zamanki bizler “Müslüman alemi” olarak dünya çapında eserler verir, dünya çapında isimler yetiştirir, dünya çapında buluşlara, atılımlara imza atarız o zaman bunlara da ihtiyacımız kalmaz. Yoksa falancayı “Müslüman”, filancayı “kafir” yaparak çözülebilecek bir sorun değil bu!..
Bunun dışında kalan her şey bana göre “geyik muhabbeti” kategorisindedir!..
05.07.2016.
[email protected]