Washington Post'tan ses getirecek analiz: Seçimden sonra iki yol var
Amerikan Washington Post gazetesi, “Türkiye’deki son seçimlerden çıkarılacak beş ders” başlıklı kapsamlı bir analiz yayınladı.
Geçen pazar günü gerçekleştirilen seçimlerin yansımalarının tam olarak anlaşılması için uzun yıllar gerekebileceğinin belirtildiği yazıda, “Fakat bazı dersler şimdiden ortada” ifadesi yer aldı.
Howard Eissenstat imzalı analiz yazısı, “Seçim sonuçlarının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a müthiş bir ders” olduğu tespitiyle başlıyor.
Seçimleri İmamoğlu’nun kazanmasının 15 milyonluk İstanbul ve aslında tüm Türkiye için dönüm noktası olduğu belirtilirken, yazı şöyle devam ediyor:
KÖTÜMSERLER (BENİM GİBİ) DURUMU ABARTTILAR
Seçimler adil ve serbest olmadıkça, birçok bilim insanı, Türkiye’yi giderek daha çok, etkili muhalefeti sınırlandırmak için seçimler ile otoriter araçları birleştiren hibrit bir devlet olarak görmeye başladı.
İstanbul beni üç önemli açıdan haksız çıkardı. İlk olarak; Erdoğan’ın sistemi hem bölünmüş bir muhalefet hem de az çekişmeli seçimlere gereksinim duyuyordu. 2019 belediye seçimlerinde muhalefet birleşebildi; bu da Erdoğan’ın ‘böl ve fethet’ eski sisteminin kazanmasını daha güç hale getirdi.
İkinci olarak; muhalefet adaylarına baskı, seçmen kütüğü manipülasyonu ve medyanın denetiminin de dahil olduğu seçmen yönlendirme sistemini yerel seçimlerde sürdürmenin daha güç olduğu kanıtlandı.
Üçüncü olarak; Erdoğan, fark az olduğunda, tekrar seçime gitmek için yüksek seçim kurulunun gözünü korkutarak, seçimleri manipüle etme isteğini ortaya koyarken, şimdiye kadar daha bariz bir hileye kalkışma konusundaki isteksizliğini de göstermiş oldu.
MUHALEFET KENDİNE ÇEKİDÜZEN VERDİ
İmamoğlu, CHP’nin yakın zamanda benimsediği yeni mesajları çoğalttı, daha açık ve çekici bir hale büründü. Erdoğan’ın AKP’si ise daha saldırgan ve karşı koyan bir dil takip etti. İmamoğlu seçmenlere hizmet ve hoşgörü üzerinde durarak, normale dönüş teklif etti. Seçmen de bunu tuttu.
EKONOMİK TABLONUN ETKİSİ
İmamoğlu’nun iyi yönetim çağrısı inandırıcıydı; zira, Türk ekonomisi tökezliyor. Resmi enflasyon oranı yüzde 19, oysa gerçek enflasyon oranı muhtemelen çok daha yüksek. Türkiye büyük bir borç kriziyle karşı karşıya.
Birçokları Türkiye’deki siyasi kutuplaşmaya işaret ederken, seçmen tercihlerine ilişkin en iyi gösterge tarihsel olarak ekonomi olmuştur. AKP, ilk yıllarında ekonomik büyüme şöhretiyle bundan faydalanmıştır. Şimdi de başarısızlık nedeniyle cezalandırılıyor.
KÜRT SEÇMENLERİN TERCİHLERİNİN ETKİSİ
2019 belediye seçimlerinde muhalefetin başarılı olmasındaki bir diğer neden de CHP, HDP, İyi Parti dahil muhalefet partileri arasında etkili bir anlaşma yapılması oldu.
AKP Kürt oylarını kazanmak için dikkat çekici girişimlerde bulundu. AKP adayı nüfusu büyük oranda Kürt olan Diyarbakır şehrine gitti, konuşmasında Kürtçe birkaç sözcük mırıldandı.
Sonrasında, şoke edici bir sinizimle hükümet, tutuklu PKK lideri Abdullah Öcalan’ı manivela etkisi olarak kullanmaya kalktı. Avukatları ve ailesiyle görüşmesine izin verildi. Öcalan seçimlerde ‘tarafsızlık’ çağrısı yapan bir mektup yayınladı.
HDP, Öcalan’ın cesaretini öven bir açıklamayla karşılık verdi, sonrasında onu görmezden geldi. Kürt oyları, görünüşe bakılırsa, HDP’nin tutumunu takip etti.
DAHA DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE’YE DOĞRU MU?
Erdoğan’ın yüksek seçim kurulunu İstanbul seçim sonuçlarını iptal etmeye zorlama kararı, şoke edici bir biçimde, galibiyeti sağlayacak net herhangi bir plan olmadan alındı. İkinci mağlubiyet, ilk seçimdeki kaybın siyasi hasarını katlayarak artırdı.
Politik ve ekonomik olarak, Türkiye krizden krize sendeliyor. Siyasi muhalefet, Erdoğan’ın kenti ittifakı içindeki hoşnutsuzlarla birlikte, muhtemelen daha agresif olacaktır.
Türkiye’nin müttefikleri, yabancı yatırımcılar ve seçmenler, Erdoğan’ın evvela onu başarıya taşıyan devlet yönetimindeki ilkeleri yeniden şekillendirerek gidişatı düzeltebileceğini umabilir.
Türkiye, Erdoğan’ın faydalanabileceği bol miktarda teknokrata sahip. Fakat Erdoğan’ın zihnen o değişimi yapmaya ehil olduğu açık değil. Üstelik bu, muhtemelen onun siyasi olarak ölümü anlamına gelecektir. Daha açık bir sistem, AKP’nin siyasi hakimiyetini parçalayacaktır.
Alternatif olarak, Erdoğan onun yönetimine damgasını vuran baskıyı katlayabilir. Yargı ve güvenlik hizmetleri üzerindeki denetimini ve geniş olağanüstü yetkilerini kullanabilir.
Fakat bu sadece Türkiye’nin mevcut krizini yoğunlaştıracaktır. Ve pazar günkü seçimin açık şekilde ortaya koyduğu gibi, Türk halkının mücadele etmeden açık bir diktatörlüğü kabul etmesi pek mümkün değil.