Vuslat Doğan Sabancı'dan son röportaj! Hürriyet yönetimini neden bıraktı?
Vuslat Doğan Sabancı, istifasını resmi olarak açıklamadan önce Hürriyet Pazar ekine röportaj verdi.
Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan'ın kızı olan Vuslat Doğan
Sabancı, 20 yıldır çalıştığı Hürriyet'teki son görevi olan Yönetim
Kurulu Başkanlığı'nı bırakmasıyla ilgili olarak "Bu kararı
kesinlikle günübirlik olaylara, siyasi ortama bakarak almadım.
Siyasi değil şahsi bir karar. Tam da bu sebeple, referandum
sonucuyla ilişkilendirilmemesi için şimdi açıklıyorum" diye
konuştu.
Vuslat Doğan Sabancı'nın Hürriyet gazetesinden Çınar
Oskay'a verdiği söyleşi şöyle:
- Vuslat Hanım, yoksa Hürriyet’i bırakıyor musunuz?
Hayır, tabii ki bırakmıyorum. Sadece bir süreliğine ara veriyorum.
20 yıldır aralıksız Hürriyet’te çalışıyorum. Ancak odaklanmak ve
kendimi geliştirmek istediğim, hep ertelediğim bazı konular var.
Bunlara zaman ayırabilmek için Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı bir
süreliğine bırakıyorum. Ama Yönetim Kurulu üyeliğim devam
edecek.
- Neye odaklanacaksınız?
Kutuplaşan dünyada medyanın oynaması gereken role... Bu çağda medya
ne kadar hakiki, ne kadar samimi olabilir? Bu konuları dert edinen
kanaat önderleriyle çalışmak, tartışmak ve hayata geçebilecek
çözümler aramak istiyorum. Varmak istediğim nokta, medyanın
insanlar ve kültürler arasında ‘samimi sohbetler’e ev sahipliği
yapması. Beni asıl heyecanlandıran bu.
- Nerede yapacaksınız bu çalışmaları?
Dünyadaki felsefi ve akademik tartışmalara dalıp, somut projelerle
çıkmayı hayal ediyorum. Yani uluslararası ilişkilerimden
besleneceğim ama tabii ki Türkiye’deyim.
- Tam olarak hangi sorunu çözmek amacınız?
1996’da Columbia Üniversitesi’nde yüksek lisans tezimi yazarken
yeni medya ve internetin habere ve bilgiye ulaşımı
kolaylaştıracağını ve demokrasinin gelişimine olumlu katkı
sağlayacağını düşünüyordum. Basın ve ifade özgürlüğünün gelişeceği
varsayılıyordu. Küreselleşme ve dijital devrim hepimizi büyük mutlu
bir aile yapacaktı. Fakat tersi oldu...
- Ne oldu?
Herkes sadece kendine benzeyenlerle haberleşir, sanal surların
arkasında yaşar oldu. İfade özgürlüğüyle hakaret özgürlüğü
birbirine karıştı. Küreselleşme neticesinde birbirimize
yaklaştıkça, birbirimizden korkmaya başladık; tahammül edemez
olduk. Sonunda kutuplaşma kazandı ve tüm dünyayı tarafgirliğe
zorladı.
"Türkiye’de her kesimden insan Hürriyet okuyor"
- Siz bir medya yöneticisi olarak tarafgirlik baskısı hissettiniz
mi?
Tabii ki yaşadım. Bir de Hürriyet’in işi ekstra zor. Araştırmalara
göre okuyucu profili açısından Hürriyet, Türkiye’nin en çoğulcu
yayın organı. İtiraf etmeliyim ki bu yeri korumak hiç kolay değil.
Çünkü herkes sizi kendi tarafına çekmeye çalışıyor. Bunlar içinde
kutuplaşmadan yarar sağlamak isteyenler de var. En nihayetinde
Hürriyet, Türkiye’de bağımsız gazeteciliğin simge kurumudur. Bizim
sayfalarımız herkese açık olmalı.
- Hürriyet’i bu konuda yeterli buluyor
musunuz?
Birçok farklı görüşü, zengin bir fikir yelpazesini sunmaya özen
gösteriyoruz. Zıt sesleri bile duyurmaya çalışıyoruz. Hürriyet bunu
başarıyor ama her zaman daha iyisi yapılabilir. Zaten ben de tam bu
sebeple daha iyisini yapmak için araştırma sürecine giriyorum.
- Bu konularla zaten bir süredir ilgileniyordunuz. Ama
bırakıp gitmek radikal bir adım. Kararınızı tetikleyen ne
oldu?
İki ay evvel Washington’da Trump’ın yemin törenini izliyordum.
Telefonum çaldı. Arayan eşim Ali’ydi. “Maalesef Reda’yı kaybettik”
dedi. Karda çığ altında kalmış. Ali’nin kardeşi gibi yakın çocukluk
arkadaşı, benim can dostum... Ansızın gitti.
- Ne hissettiniz haberi aldığınızda?
İlk kez yaşıtım olan yakın bir dostum beklenmedik bir şekilde vefat
etti. Çok sarsıldım. Bu olay beni hayat muhasebesi yapmaya itti.
Sahip olduğumuzu düşündüğümüz hiçbir mevkinin veya gücün asıl
sahibi biz değiliz. Bunu kabullenmek, insana bambaşka bir özgürlük
duygusu veriyor.
- Neyi sorguladınız?
Ertelediğim her şeyi düşündüm. Evet, şanslı bir insan olarak
doğdum. Ama bu benim yıllardır hem yoğun tempoda hem de büyük stres
altında çalıştığım gerçeğini değiştirmiyor. Sonuçta sadece
kendimden ve ailemden değil, binlerce çalışma arkadaşımdan ve hatta
Türkiye’de medya sektöründen kendimi sorumlu hissediyorum. Daima bu
duygularla çalışıyorum.
"Bu kararı kesinlikle günübirlik olaylara, siyasi ortama
bakarak almadım"
- Kişisel bir muhasebe yapmışsınız. Fakat burası Türkiye... Birçok
kişi bunu siyasi bir karar olarak okuyacaktır. Neden bunu
referanduma bir hafta kala açıklıyorsunuz? Ayrılmanız yönünde bir
baskı mı oldu?
Bu kararı kesinlikle günübirlik olaylara, siyasi ortama bakarak
almadım. Siyasi değil şahsi bir karar. Tam da bu sebeple,
referandum sonucuyla ilişkilendirilmemesi için şimdi
açıklıyorum.
- Ama çok kritik bir dönem değil mi böyle bir ara
için?
Gazetecilik dediğin pek öyle akıllı işi değil! İşler hiçbir zaman
kolay olmadı ki. Hele de Hürriyet’in başındaysan. Sadece kendi 20
yıllık tecrübeme değil, babam Aydın Doğan’ın medyadaki 40 yılına
bakınca da bunu görüyorum.
- Babanız ne tepki verdi bu kararınıza?
Sevindiğini söyleyemem. Kabullenmesi kolay olmadı. Ama bunun
işimizi daha iyi yapmak için gerekli olduğuna ikna olunca kararımı
destekledi.
- Bu adımınızın Hürriyet’in yönetim tarzına bir yansıması
olur mu?
Gazetenin pek çok departmanında çalışmış biri olarak şunu çok iyi
biliyorum: Hürriyet’in oturmuş bir kurumsal kültürü var. Sonuçta 69
yıllık köklü bir şirketiz. Profesyonel yapımız ve ekibimiz çok
güçlü. Üstelik bu yıl yeni üyelerimizle yönetim kurulumuzda daha da
güçlendik. Ben de zaten stratejik düzeyde katkı vermeye devam
edeceğim. Tabii bu işin ‘business’ yanı. Gazetecilik tarafına
gelince... Bu konuda fazla söze gerek yok. Ekibin tecrübesi ve Türk
basınındaki liderliği ortada. Yani içim rahat.
- Haliniz vaktiniz yerinde... İstediğiniz yerde, keyif
içinde yaşayabilirsiniz. Bunca stresin içinde hiç “olmaz olsun”
deyip çekip gitmeyi düşündünüz mü?
Hiç düşünmedim. Burası benim memleketim. Yaşamak istediğim tek yer
ülkem. Mecbur olduğum için değil âşık olduğum için buradayım. Biz
bir Anadolu ailesiyiz. Bu ülkenin bir vatandaşı olmanın sağladığı
hakları gururla taşırım, sorumluluklarını da sonuna kadar hisseder,
yerine getiririm.
- Sık söyleşi veren biri değilsiniz. En son ne zaman
Hürriyet’e konuştunuz?
Bu bir ilk...
"Hem Türk hem de Müslüman kimliğimle gurur duyuyorum"
- Şubat ayında Columbia Üniversitesi Dünya Liderleri forumunda
‘Medyanın hayati rolü’ başlıklı bir konuşma yaptınız.
Trump’ı düşünelim. Durduk yerde seçilmedi ki. Ona oy veren,
Amerika’nın ‘unutulmuş insanları’nın kendilerini hor görülmüş
hissetmelerinde mesela New York Times’ın ya da Hollywood’un hiç mi
sorumluluğu yok? Medya da at gözlüklerini çıkarıp, kör noktalarını
bulmaya çalışmalı. İlerleme ancak bu şekilde sağlanabilir.
- Washington DC’de Atlantik Konseyi’nde, ayrıca New
York’taki ‘Women in the World’ konferansında art arda konuşmalar
yaptınız. Konu ‘İslamofobi’ydi. Neden?
Birbirimizi iyi dinlemiyor ve anlamıyor olmamızın dünyadaki en acı
sonuçlarından biri İslamofobi. Bu meseleyi birçok uluslararası
forumda gündeme getiriyoruz ve gayet iyi sonuçlar alıyoruz.
Bahsettiklerine ek olarak Washington’daki ‘Kur’an Sanatı’ sergisine
de destek olduk. Amerika’da Kur’an-ı Kerim üzerine bu büyüklükteki
ilk sergiydi. Biz tüm dünyanın İslam’ın güzelliklerini görmesini
istiyoruz.
- O günlerde basından ve sosyal medyadan eleştiriler
gelmişti. “Size mi kaldı İslam’ı savunmak” gibi. Ne
düşündünüz?
“Sana kızıp oruç bozamayacağım.” 1.5 milyarlık İslam dünyası
kimsenin tekelinde değil ki. “Kimliğimi -bu Müslüman ya da Türk
kimliğim olabilir- dünyada haksız saldırılara uğradığı yerde
savunurum. Biz bunu vazife edinmiş bir aileyiz. Ayrıca yurtdışında,
Batılıların anladığı dilden, haklı davalarımızı anlatmayı iyi
biliyoruz. Bu konuda mütevazı olmayacağım. Örneğin Washington’daki
İslamofobi panelinin çok değerli katılımcıları vardı, etkili bir
toplantı oldu. Ancak tabii ki İslamofobi bir tek Doğan Grubu’nun
üstesinden gelebileceği bir önyargı değil. Bin kat fazla çaba
gerekli. Keşke çok daha fazla insan bu çabaya katılsa...
- Diğer kanattan da eleştiri vardı. “Laik Türk
burjuvazisinin Yeni Türkiye’ye göz kırpma çabası” diye
yorumlayanlar oldu. Bu meselelere girerek hükümete iyi gözükmek
istediniz mi?
‘Laik burjuva’ illaki Batılı değerlerle yoğrulmuş, sadece Batılı
kimliğe sahip çıkan ve özündeki Doğulu, Müslüman kimliğini inkâr
eden biri olmak zorunda değil. Bu, geçmişte, geride kalmış bir
bakış. Türkiye’nin burjuvazisi kimliklerinin tümünü kabul edip
sahip çıkma özgüvenine eriştiyse, bu bence alkışlanacak bir şey,
yerilecek değil. Ben hem Türk kimliğimle hem de Müslüman
kimliğimle
gurur duyuyorum.
"Anadolu bilgeliğinden öğreneceklerimiz var"
- Odaklandığınız ‘birlikte yaşama’ konusunu biraz
açalım...
Kanaatimce medya 21. yüzyılda toplumu ileriye götüren, sahici
sohbet zeminleri oluşturmalı. Ben bunu söylerken Osmanlı’daki
kahvehaneler, köy meydanları, Antik Çağ’daki agoralardan ilham
alıyorum. Medyada sesini duymadıklarımız kimler; onları da bu
sohbet zeminine nasıl dahil ederiz? Bunları daha çok düşünmeliyiz.
Tabii bir de sosyal medyadaki kutuplaşma meselesi var.
- Peki ama sosyal medya aslında insanları birleştiren bir
platform değil mi?
Öyle ama Facebook ‘like’ları ya da Google algoritması bizi hep
bizim gibilerle buluşturdu. Yani yeni medya henüz birlikte
yaşamamızı kolaylaştıracak enstrümanları bulamadı. Acaba çok
eskilerden, aslında tüm insanlığa has iletişim edebini yeniden
kazanabilir miyiz? Samimi sohbet, muhabbet... Bunlar bizim
topraklarımızın değerleri.
- Açar mısınız?
“Gelin tanış olalım” diyor Yunus Emre. “İşi kolay kılalım”, “dünya
kimseye kalmaz”... Ben bu duru ifadeleri ve altında yatan Anadolu
bilgeliğini çok önemsiyorum. Anneannemde gördüm tanıdım Yunus
Emre’nin duruşunu. Uzaklara gitmeye gerek yok, eminim hepinizin
ailesinde etrafında vardır bu bilge insanlar.
- Nasıl biriydi anneanneniz?
Hem şefkatliydi hem de ilkeli bir Osmanlı kadınıydı. Türkçe’nin
harika ifadelerinden biri de ‘can kulağıyla dinlemek’tir mesela.
Anneannem çok iyi bir dinleyiciydi. Karşısındaki herkes kaale
alındığını bilirdi. Ama kendisi de konuştuğunda sabırla ve saygıyla
dinlenmeyi beklerdi. Bu, unuttuğumuz çok önemli bir meziyet.
Kuvvetli konuşmalar, vurucu ifadeler çok moda ama iyi dinlemeyi
bilmek bence daha kritik. Laf yetiştirmek niyetiyle değil, anlama
niyetiyle dinlemeliyiz. Bu sayede bir bakmışsınız, öcü
sandıklarımızın da tıpkı bizim gibi insanlar olduğunu
keşfetmişiz.
Vuslat Doğan Sabancı’nın kendine koyduğu sahici sohbet
ilkeleri
Tepeden bakma: Fikrine katılabilirsin ya da
katılmayabilirsin ama düşüncelerine saygı göster. Hiyerarşi
yaratma. Onun gözlerinin içine bak ve iki eşdeğer akran gibi
konuş.
Can kulağı ile dinle: Cevap vermek niyetiyle
değil, anlamak niyetiyle dinle. Cömertçe dinle.
Şefkatli ol: Onların hikâyelerini iyi dinler,
onları gerçekten tanırsan, mutlaka insana dair sana dokunan bir
hikâye bulursun.
Mertçe konuş: Şefkat olduğuna göre şimdi
korkmadan, şiddete başvurmadan mertçe söyle söyleyeceğini. Kavgacı
bir şekilde değil, zarafetle.
Kimdir?
Bilkent Üniversitesi’nde Ekonomi okudu.
New York Times ve Wall Street Journal gazetelerinde çalıştı.
Columbia Üniversitesi’nde, Uluslararası İlişkiler ve Medya alanında
yüksek lisans yaptı.
1997 yılında Hürriyet’in dijitalleşme sürecini başlattı ve
yönetti.
2000-2010 arasında Türkiye’yi temsilen IPI’da (Uluslararası Basın
Enstitüsü) Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Ömür boyu onursal üyeliğe
seçildi.
2004 yılında Hürriyet İcra Kurulu Başkanı, 2010’da ise Yönetim
Kurulu Başkanı oldu.
2005’te ‘Aile İçi Şiddete Son’ kampanyasını ve Türkiye’deki ilk
‘Aile İçi Şiddet Yardım Hattı’nı (AİÇ) başlattı.
2011’de ‘Ev Kadınlarına Mikro Kredi Projesi’ için çalışmaya
başladı.
2015’ten beri yurtdışında İslam’ın doğru tanınması için projeler
yürütüyor.
Ali Sabancı ile evli, iki erkek çocuk annesi.