02 Şub 2018 17:16
Son Güncelleme: 24 Kas 2018 01:59
Vodafone’a Türk adaletinden kırmızı kart!
Gazeteci Kemalettin Bulamacı, Vodafone’nin devleti büyük vergi kaybına uğrattığına dair haberinin ardından şirketle yaşadığı hukuk savaşını da kazandı.
Türkiye’nin en eski teknoloji editörlerinden Kemalettin Bulamacı, Vodafone’la ilgili BTK raporlarındaki tutarsızlıkları fark ederek gündeme getirdi ve devletin büyük vergi kaybına uğradığına ilişkin dikkat çeken bir haber yaptı. Daha sonra Vodafone’la sert bir hukuk savaşına giren Bulamacı buradan da alnının akıyla çıkmayı başardı. Bulamacı zafere giden yolunu Ersin Akman’a anlattı.
Vodafone dünyanın birçok ülkesinde faaliyet gösteren bir GSM şirketi. Ama sanmıyorum ki Türkiye’den başka bir ülkede, herhangi bir gazeteciyi mahkemeye vermiş olsun. Mahkeme kararıyla suçsuzluğu kesinleşen Kemalettin Bulamacı başından geçenleri anlatıyor.
Kemalettin Bulmacı, belki de Türkiye’nin en eski teknoloji gazetecilerinden biri. Teknoloji sektöründe neredeyse onu tanımayan yok. 2005 yılından bu yana yazılarını sahip olduğu http://btdunyasi.net/ adresli sitesinde yayınlıyor. Yani aynı zamanda Türkiye’nin internette yayın yapmaya başlayan ilk gazetecilerinden de biri. “Teknoloji editörü” dediysem sakın onu “telefon inceliyoruz” diye kameranın önüne atılan ve tek işleri çoluğun çocuğun kafasını karıştırmak olan adamlardan biri sanmayın. Kemalettin Bulamacı, şirketlerin bilançolarını, kamu kurumlarının açıkladığı raporları, siyasetçilerin vadettiklerini yakından takip edip aradaki tutarsızlıklara dikkat çeken biridir.
Teknoloji ekonomisi, politikası, siyaseti, bürokrasisi söz konusu olduğunda Ankara’da en üst düzeyde dikkatleri çekebiliyor. Zaten, yazdıklarını da 13 - 18 yaş arasındaki çocuklar yerine, Ankara bürokrasisi, şirketlerin CXO seviyesi yöneticileri ile BT yöneticileri gibi Türkiye’de teknolojininin geleceğine yönelik yön veren, karar veren yöneticiler okur genellikle. Bir de biz gazeteciler...
Analiz yapması gerektiği zaman da eldeki rakamlardan veya herhangi bir yöneticinin söylediklerinden yola çıkar. Hem basın hem de teknoloji dünyasında seveni olduğu kadar sevmeyeni de vardır. Ama bana soracak olursanız dünyanın en büyük GSM şirketlerinden biri tarafından mahkemeye verilecek bir şey de yapmamıştır. Hele iki kere üst üste, 100’er milyar liralık tazminatlar istenmesi gerçekten çok mantıklı değildir.
O nedenle Vodafone’un talepleri mahkeme tarafından reddedilince tüm bu süreci bir de kendisinin anlatmasını rica ettim. Umarım bu süreçte fazlaca tek başına bırakıldığını düşündüğüm Kemalettin’in açıklamaları hem şirketlerin hem de “gazeteciyim” diyenlerin bu olaya bakış açısını değiştirir.
Kemalettin, bu olay nasıl başladı? Vodafone seni neden mahkemeye verdi?
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu yani BTK, her yıl, üç ayda bir mobil haberleşme sektörü ile ilgili verileri yayımladığı bir rapor açıklar. Bu raporda, son 3 ayda Elektronik Haberleşme sektöründe ki biz buna kısaca Telekomünikasyon sektörü diyoruz, abonelik ve gelir bazında ne olup bittiğini anlatır. Kimin abone kazanıp kaybettiğini, kimin ne kadar yatırım yaptığını veya gelir artışı yaşadığını bu rapordan görürüz. BTK uzmanları, bu raporu oluştururken şirketlerin BTK’ya beyan ettikleri rakamlar üzerinden hesaplama yaparlar. Yani raporun asıl kaynağı şirketlerin BTK’ya sundukları verilerdir ki bence asıl önemli olan nokta da budur. Böylece BTK, üç ayda bir Türkiye’deki telekom sektörünün bilgilerini ortaya döker.
2015 yılına ilişkin rakamlarda, Vodafone Türkiye’nin gelirleri, Türk Telekom grubunun gelirlerinin üstüne çıkmış görünüyordu.
Bu ilginç gelişme üzerine, rakamlara daha dikkatli baktım.
Hatta bu gelişmenin raporlanmasındaki saçmalık!.. üzerine BTK başkanı Ömer Fatih Sayan ile de konuştuk, raporu hazırlayan birimin başındaki direktörle de.
Sonuçta, BTK, sanırım benim eleştirilerimi de dikkate aldı…. 2016 yılı ilk çeyrek raporunda, şirketlerin gelir rakamlarını hem UFRS (Uluslararası Finans Raporlama Sistemi) hem de V.U.K. (Vergi Usul Kanunu) gereğince açıklanan rakamlara göre raporlarında yer vermeye başladı.
OLAY tam burada başlıyor.
UFRS ve V.U.K. rakamları tamamen farklı şekilde yer alır.
Bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim. Vergi Usul Kanunu, şirketlerin bazı giderlerini kabul etmez. Yani vergiden düşmelerine izin vermez. Ancak, şirketlerin, vergiden düşemese de gider olarak kayıtlarına geçirdiği pek çok kalem vardır. UFRS, bu giderlerin, ortaklara gösterilmesi açısından önemli bir sistemdir.
Kısaca, UFRS, temel olarak gider rakamlarının daha yüksek olarak gösterilebildiği, KAR rakamının ortaklara düşük olarak gösterilebildiği bir sistemdir.
ANCAK… 2016 yılı ilk çeyrek rakamlarında, BTK hem UFRS hem de V.U.K.’na göre şirket gelirlerini açıkladı. Giderlerin daha yüksek gösterildiği sistemde, Vodafone Türkiye’nin gelir rakamları daha yüksek görünüyordu.
Aynı dönem, Turkcell ve Türk Telekom rakamlarında ise UFRS gelirleri, V.U.K. gelirlerinin altında yer almaya devam ediyordu.
BTK’ya raporlanan ve BTK’nın da kamuoyu ile paylaştığı UFRS rakamlarındaki “ANORMAL” yükseklik üzerine biraz daha eğildim.
Vergi mevzuatımız açısından UFRS rakamı olarak BTK’ya raporlanan ve Maliye’ye V.U.K. olarak raporlanan gelirler arasındaki farka dikkat çeken bir makale yazdım.
Turkcell ve Türk Telekom’un rakamlarında herhangi bir gariplik, arada “FAHİŞ” fark yok. Vodafone Türkiye rakamlarında niye bu kadar fahiş fark var? Eğer, Operatörlerin devlet hazinesine ödenen %15’lik pay V.U.K. değil de UFRS’ye göre hesaplanmış olsa, Vodafone Türkiye’nin ödemesi gereken hazine payı ile fiili ödenen hazine payı arasında yüz milyon liralar fark olduğunu yazdım.
Kısaca, BTK raporundaki tutarsızlıklara dikkat çektim. Aslında, BTK’nın bu konuda yapacak bir şeyi de yok. Kendisine raporlanan rakamlar üzerinden bir rapor oluşturuyor.
Ancak, böyle büyük bir rakamsal farkın, incelemeye değer olduğunu, bu rakamların, rapor edilen rakamların incelenmesi gerektiğini, belirttim. Sonuçta, bir kayıp varsa, bu kayıp Türkiye’nin kaybı.
Bu rakamları incelerken, BTK’nın (Kurum değil, Kurul) ceza-i yaptırım kararları da gözüme takıldı.
BTK, operatörlerin usulsüz icraatları konusunda bazı ceza yaptırımları uyguluyor. Bu yaptırımlar da usulsüzlüğün belirlendiği yıldan bir önceki yılın cirosunun yüzde 2’sine kadar ulaşabiliyor. Turkcell, Türk Telekom konusunda herhangi bir tutarsızlık bulunmazken, BTK’nın Vodafone Türkiye’ye kestiği cezalarda, bir cezanın 3 TL ciro, Bir cezanın ise 5 TL ciro üzerinden kesildiğine ilişkin bilgilere de ulaştım. Kısacası, BTK, Vodafone Türkiye’ye ceza keseceği zaman, bir öyle, bir böyle ceza kesmiş. Tüm bu bilgiler, BTK Kurul Kararları arasında mevcut.
Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı’na sunulan, üç aylık geçici vergi beyannamesinde yer alan Bilanço Gelirleri Sabit. Vodafone, BTK’ya da bu rakamları raporluyor. Ancak, nasıl oluyorsa, BTK bu rakamları kendi kafasına göre farklı farklı yorumluyor. Bir cezayı 3 bir cezayı 5 TL ciro üzerinden kesebiliyor.
Yazımda buna da dikkat çektim.
Devletin, Ülkenin, Vatandaşın, bu tutarsızlıklar üzerine milyon liralar gelir kaybı olabileceğine işaret ettim. Araştırılmasını talep ettim.
Sonuçta, Vodafone Türkiye, ilk icraat olarak yazımın yayımlanmasından 5-6 saat sonra mahkemeye başvurarak, bu yazıya erişim engeli karara aldırdı.
Aynı gün, hakkımda 2 - 5 yıl hapis cezası istemi ile Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Üstüne de, marka itibarlarını zedelemeye çalışmaktan 100.000 TL manevi tazminat talebi ile tazminat davası açtı.
Peki ikinci dava neden açıldı?
İkinci dava ise ben, yazıma erişim engeli kararı alınmasından sonra, ciddi olarak şahsıma, yayınıma, gazetecilik mesleğine yönelik haksız bir davranış sergilendiğini düşündüğüm için fevri bir davranışta bulunduğum için açıldı.
Gazetecilik ile doğrudan ilgisi olmasa da dolaylı olarak ilgili olarak yorumluyorum bu ikinci davayı.
Yazdığım yazı üzerine hakkımda suç duyurusu, manevi tazminat davası, yazıya erişim engeli kararı alınınca, Türkiye gibi ‘DEMOKRATİK’ ve ‘HUKUK DEVLETİ”nde Anayasamızın ifade ve haberleşme hürriyeti kapsamında medyayı ve gazetecinin ifade hürriyetini koruyan kanunlara karşı bu davanın nasıl açılabildiğini sorgularken… 15 Temmuz, darbe girişimi teşebbüsü oldu.
17/25 Aralık sürecinin öncesi ve sonrası diye FETÖ ile ilgili ortaya bir bariyer çekildi.
Ben de, uğradığım haksızlık üzerine Vodafone Türkiye’nin 17/25 süreci sonrasında, FETÖ ile ilgili yayın kuruluşlarına vermiş olduğu reklamlar ve bu reklamlar üzerine ödediği rakamlar üzerine Twitter üzerine bir mesaj yayımladım ve “17/25 sonrasında FETÖ yayın organlarına, reklam vermek suretiyle maddi kaynak aktaran Vodafone Türkiye aleyhine de bir soruşturma açılacak mı?” diye sordum.
Medya Takip Merkezi raporlarında bu durum açık ve net. Turkcell ve Türk Telekom, 17/25 Aralık sonrasında, bu yayın organları ile tüm ticari ilişkilerini keserken, Vodafone Türkiye, bu yayınlarda reklam yayımlamaya devam etti.
Bu durumu sorgulamadım. Şimdi bile sorgulamıyorum.
Sadece, elimdeki somut verilere dayanarak, hükümet ve devlet yetkililerine bir soru sordum.
İkinci, 100.000 TL’lik tazminat davası da bu yüzden açıldı.
Bu arada sanırım seni bir ara Turkcell çalışanı olmakla suçladılar, değil mi?
Doğrudur. Turkcell çalışanı olmakla itham edildim. Ancak, Türkiye özelinde değil, dünya genelinde hukuk sistemine baktığımızda, dava vekilleri, yani müvekkillerini, hukuk nezdinde temsil etmeye yetkili kişiler yani avukatlar, davayı kendi lehlerinde sonuçlandırmak için, mahkemeye değişik bilgiler verebiliyorlar. Benim durumumda da aynısı söz konusu oldu.
Yayıncıyız. Gelir kalemimiz ağırlıklı olarak reklam. Davanın açıldığı dönemde en büyük reklam verenim Turkcell’di. Sanırım, Turkcell’in sitede dönen reklamlarına dikkat çekmek üzere, Vodafone Türkiye avukatları, mahkeme hakimini etkileyecekleri düşüncesi ile “Kemalettin BULAMACI, Turkcell çalışanı” ithamında bulundular. Şikayet dilekçelerinde, bu ifade geçiyor. Türkiye’deki mobil operatör rekabetinin en büyük ‘oyun alanlarından birisi’ medya. Yazılı, görsel, internet, sektörel… Bir operatör, rakibinin reklam verdiği bir yayına reklam vermekten imtina ediyor. Kısaca, 3 operatörden herhangi birisi ile bir reklam anlaşman varsa, diğer ikisi o yayına reklam vermek istemiyor.
O dönemde BTDUNYASI.NET sitesinde, Turkcell reklamları dönüyordu. Talepleri halinde, fiyatlarda anlaştığımız takdirde, Türk Telekom ve Vodafone Türkiye reklamlarına yer vermememiz diye bir durum mevzu bahis değil. O dönemde öyle denk gelmiş. Sadece Turkcell reklamı dönüyor. Hoş. Google AdSense sistemi üzerinden, Vodafone Türkiye reklamlarını da yayımlıyoruz o dönemde. Yazının yanındaki Google Reklam spotunda Vodafone Türkiye reklamı ile karşılaşan çok okuyucumuz da oldu o dönemde.
Bir de senin bilanço okuyacak yeterliliğe sahip olmadığın iddia edildi, değil mi?
Daha önce söylediğim gibi. Hukuk sisteminde, dava vekilleri, vekalet ettikleri şirket ve kişi lehine bir karar aldırabilmek üzere mahkeme nezdinde çeşitli iddialarda bulunabiliyorlar.
İddialardan birisi benim ‘Turkcell çalışanı’ olduğum idi.
İkinci iddia ise Kemalettin BULAMACI olarak, benim, herhangi bir şirketin bilançosunu inceleyecek, bu bilançoda bir vergi kaçağı olup olmadığını tespit edecek bilgi ve birikimim olmadığımdı.
İşin komik yanı, 1997 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Bizim dönemde, işletme mezunlarına 3 tane uzmanlık alanı seçeneği sunuluyordu. Pazarlama, Satış, Muhasebe ve Finansman. Benim mezuniyet belgem, Muhasebe ve Finansman üzerine.
Bunun yanında, ben 1990 yılından beri gazetecilik yapıyorum. Sonuçta da üniversiteye giderken, bir dönemim medyada geçti. Yazı yazmayı, daktiloyu filan biliyorum. O dönemlerde hocalarımızda birisi rica etmişti. Mali Tablolar Analizi adında bir kitabı da üniversite yıllarında daktilo etmiştim. Kısaca, “bilanço analizinin kitabını yazdım ben” desem… Yalan söylemiş olmam.
Sana açılan davaları nasıl değerlendiriyorsun?
İşin gerçeği, Haziran 2016’da, BTK raporunu eleştiren yazıyı kaleme aldıktan sonra, akşam saatlerinde (daha doğrusu gece yarısına yakın) yazıya erişim engeli konulduğunu öğrendim.
Doğrudan, Twitter üzerinden BTK Başkanı Ömer Fatih Sayan’ı eleştiren, hicveden bir mesajım oldu.
“Başkanım, hayırdır, yazıya erişim engeli koydurmuşsunuz” diye.
Sağ olsun, gece yarısından sonra müsait olunca, telefonla aradı. “Bizimle ilgisi yok. BTK, bu yazıya ilişkin, şahsi bir tasarrufta bulunmadı. Vodafone Türkiye, erişim engeli kararı aldırmıştır” açıklamasında bulundu.
Bu erişim engeli ve davalara ilişkin ilk tepkimi de ona ilettim sanıyorum.
“BTK raporunun eleştirisine niye Vodafone Türkiye, tepki koyuyor ki?” diye hem kendime, hem BTK başkanına sordum o gece.
Sorduğun soruya gelirsek!...
Her bakımdan saçma.
Öncelikle, yazı, eleştiri, Vodafone Türkiye’ye yönelik falan değil. Doğrudan BTK’daki tutarsız raporu eleştiren yazı. Dava açan, erişim engeli koyan BTK olsa, az biraz anlamlandırabilirdim.
Ama BTK raporunu eleştiren bir yazıya Vodafone Türkiye’nin, tüm gücü ile tüm yasal olanakları kullanarak mücadele başlatmasını o zaman da anlamsız buldum. Şimdi de anlamsız buluyorum.
Herhangi bir şirketin gazeteciye karşı yasal mücadele başlatmasını nasıl değerlendiriyorsun?
Şimdi bu konuda ben, mağdur olarak, pek çok yorumda bulunabilirim. Ancak, olaya teamüller gereği yaklaşarak, ona göre cevap vermeyi tercih ediyorum.
George Orwell’in güzel bir sözü vardır. “Yazılması istenilmeyen herhangi bir makaleyi yazmak GAZETECİLİK, geri kalan tüm yazılar PR çalışmasıdır” diye.
Benim yaptığım, gazetecilik.
Ama, gazeteci, günümüzde bile gazetecilik yaptığı zaman!.. bazı genel kabul görmüş kurallar vardır.
Sizin şahsınız, kurumunuz, kuruluşunuz hakkında, yazılmasını istemediğiniz bir haber yazılmışsa, yazıyı yazan PR güdümünde iş yapmayarak, gazetecilik yapmışsa, kısaca, Türkiye Cumhuriyeti hukuk kuralları her ne kadar bazı haklar tanımış olsa da…. Geleneksel olarak teamüller devreye girer. Hukuk, iki taraf arasında uzlaşı sağlanamazsa, uzlaşı sağlamak ile görevlidir.
Benim yazdığım yazı sonrasında, Vodafone Türkiye, doğrudan mahkemeye giderek, yazıya erişim engeli kararı aldırdı, hakkımda suç duyurusunda bulundu, tazminat davası açtı.
Hukuk sistemimiz, kendilerine bu hakların tamamını veriyor. Doğrudan, herhangi bir yazı hakkında, erişim engeli kararı için başvuruda bulunabiliyorsun. Sonra yazı hakkında tazminat davası vs açabiliyorsun.
Ama teamüller gereği bu işin rutini şöyledir.
Öncelikle, yayınla veya yazıyı yayımlayan gazeteci ile temasa geçersin. Ben, şahsen çok etik bulmasam da, günümüz şirket, PR şirketi, gazeteci, yayın arasındaki ilişki çerçevesinde “bu yazıyı yayından kaldır, yazıyı biraz düzeltiver!..., başlığını değiştir” talepleri oldukça yaygın.
Hoş, böyle bir talepte bulunursun, talep karşılığını bulmazsa, TEKZİP denilen bir mekanizma vardır. Yazılan, yayımlanan yazıda herhangi bir hata, yanlış varsa… Onu düzeltmeye yönelik bir süreç. Bunu yasal veya teamüllere uygun talep edersin.
Teamüllere uygun talebine karşılık bulamazsan yasal yolu denersin. Yasal yoldan da “Noter ihtarı” karşılık bulamazsan, mahkemeye başvurarak, yanlış, yalan yazıldığını düşündüğün kısımların düzeltilmesini istersin. Kısaca, cevap hakkını kullanırsın.
Benim yazıma ilişkin olarak Vodafone Türkiye’den, bu konuda herhangi bir talep, hatta yazıya ilişkin serzeniş bile gelmedi.
Ardından, doğrudan mahkemeye gidilerek yazı hakkında erişim engeli kararı başvurusu yapılmış. Bu başvurudan Vodafone Türkiye’nin, gazeteciler ile ilgilenen, medya ilişkilerini yürüten biriminin, birim çalışanlarının haberi bile yok.
Tüm teamülleri yok sayarak, doğrudan, Vodafone Türkiye’nin yasal haklarını kullanmasında YANLIŞ bir şey görmüyorum. Ancak, ilişkilerin devamı açısından, teamüller önemlidir.
Ben, Vodafone Türkiye nezdinde, maruz kaldığım bu muamele sonrasında, kendileri ile herhangi bir platformda iletişim kurmayı şahsıma, mesleğime ve her ikisinin de etik değerlerine yakıştıramıyorum.
Sadece tek bir telefon ile iletişim kurularak çözülebilecek bir sorunu, Vodafone Türkiye, bir kördüğüme dönüştürmüş durumdadır.
Vodafone dünyanın birçok ülkesinde faaliyet gösteren bir GSM şirketi. Ama sanmıyorum ki Türkiye’den başka bir ülkede, herhangi bir gazeteciyi mahkemeye vermiş olsun. Mahkeme kararıyla suçsuzluğu kesinleşen Kemalettin Bulamacı başından geçenleri anlatıyor.
Kemalettin Bulmacı, belki de Türkiye’nin en eski teknoloji gazetecilerinden biri. Teknoloji sektöründe neredeyse onu tanımayan yok. 2005 yılından bu yana yazılarını sahip olduğu http://btdunyasi.net/ adresli sitesinde yayınlıyor. Yani aynı zamanda Türkiye’nin internette yayın yapmaya başlayan ilk gazetecilerinden de biri. “Teknoloji editörü” dediysem sakın onu “telefon inceliyoruz” diye kameranın önüne atılan ve tek işleri çoluğun çocuğun kafasını karıştırmak olan adamlardan biri sanmayın. Kemalettin Bulamacı, şirketlerin bilançolarını, kamu kurumlarının açıkladığı raporları, siyasetçilerin vadettiklerini yakından takip edip aradaki tutarsızlıklara dikkat çeken biridir.
Teknoloji ekonomisi, politikası, siyaseti, bürokrasisi söz konusu olduğunda Ankara’da en üst düzeyde dikkatleri çekebiliyor. Zaten, yazdıklarını da 13 - 18 yaş arasındaki çocuklar yerine, Ankara bürokrasisi, şirketlerin CXO seviyesi yöneticileri ile BT yöneticileri gibi Türkiye’de teknolojininin geleceğine yönelik yön veren, karar veren yöneticiler okur genellikle. Bir de biz gazeteciler...
Analiz yapması gerektiği zaman da eldeki rakamlardan veya herhangi bir yöneticinin söylediklerinden yola çıkar. Hem basın hem de teknoloji dünyasında seveni olduğu kadar sevmeyeni de vardır. Ama bana soracak olursanız dünyanın en büyük GSM şirketlerinden biri tarafından mahkemeye verilecek bir şey de yapmamıştır. Hele iki kere üst üste, 100’er milyar liralık tazminatlar istenmesi gerçekten çok mantıklı değildir.
O nedenle Vodafone’un talepleri mahkeme tarafından reddedilince tüm bu süreci bir de kendisinin anlatmasını rica ettim. Umarım bu süreçte fazlaca tek başına bırakıldığını düşündüğüm Kemalettin’in açıklamaları hem şirketlerin hem de “gazeteciyim” diyenlerin bu olaya bakış açısını değiştirir.
Kemalettin, bu olay nasıl başladı? Vodafone seni neden mahkemeye verdi?
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu yani BTK, her yıl, üç ayda bir mobil haberleşme sektörü ile ilgili verileri yayımladığı bir rapor açıklar. Bu raporda, son 3 ayda Elektronik Haberleşme sektöründe ki biz buna kısaca Telekomünikasyon sektörü diyoruz, abonelik ve gelir bazında ne olup bittiğini anlatır. Kimin abone kazanıp kaybettiğini, kimin ne kadar yatırım yaptığını veya gelir artışı yaşadığını bu rapordan görürüz. BTK uzmanları, bu raporu oluştururken şirketlerin BTK’ya beyan ettikleri rakamlar üzerinden hesaplama yaparlar. Yani raporun asıl kaynağı şirketlerin BTK’ya sundukları verilerdir ki bence asıl önemli olan nokta da budur. Böylece BTK, üç ayda bir Türkiye’deki telekom sektörünün bilgilerini ortaya döker.
2015 yılına ilişkin rakamlarda, Vodafone Türkiye’nin gelirleri, Türk Telekom grubunun gelirlerinin üstüne çıkmış görünüyordu.
Bu ilginç gelişme üzerine, rakamlara daha dikkatli baktım.
Hatta bu gelişmenin raporlanmasındaki saçmalık!.. üzerine BTK başkanı Ömer Fatih Sayan ile de konuştuk, raporu hazırlayan birimin başındaki direktörle de.
Sonuçta, BTK, sanırım benim eleştirilerimi de dikkate aldı…. 2016 yılı ilk çeyrek raporunda, şirketlerin gelir rakamlarını hem UFRS (Uluslararası Finans Raporlama Sistemi) hem de V.U.K. (Vergi Usul Kanunu) gereğince açıklanan rakamlara göre raporlarında yer vermeye başladı.
OLAY tam burada başlıyor.
UFRS ve V.U.K. rakamları tamamen farklı şekilde yer alır.
Bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim. Vergi Usul Kanunu, şirketlerin bazı giderlerini kabul etmez. Yani vergiden düşmelerine izin vermez. Ancak, şirketlerin, vergiden düşemese de gider olarak kayıtlarına geçirdiği pek çok kalem vardır. UFRS, bu giderlerin, ortaklara gösterilmesi açısından önemli bir sistemdir.
Kısaca, UFRS, temel olarak gider rakamlarının daha yüksek olarak gösterilebildiği, KAR rakamının ortaklara düşük olarak gösterilebildiği bir sistemdir.
ANCAK… 2016 yılı ilk çeyrek rakamlarında, BTK hem UFRS hem de V.U.K.’na göre şirket gelirlerini açıkladı. Giderlerin daha yüksek gösterildiği sistemde, Vodafone Türkiye’nin gelir rakamları daha yüksek görünüyordu.
Aynı dönem, Turkcell ve Türk Telekom rakamlarında ise UFRS gelirleri, V.U.K. gelirlerinin altında yer almaya devam ediyordu.
BTK’ya raporlanan ve BTK’nın da kamuoyu ile paylaştığı UFRS rakamlarındaki “ANORMAL” yükseklik üzerine biraz daha eğildim.
Vergi mevzuatımız açısından UFRS rakamı olarak BTK’ya raporlanan ve Maliye’ye V.U.K. olarak raporlanan gelirler arasındaki farka dikkat çeken bir makale yazdım.
Turkcell ve Türk Telekom’un rakamlarında herhangi bir gariplik, arada “FAHİŞ” fark yok. Vodafone Türkiye rakamlarında niye bu kadar fahiş fark var? Eğer, Operatörlerin devlet hazinesine ödenen %15’lik pay V.U.K. değil de UFRS’ye göre hesaplanmış olsa, Vodafone Türkiye’nin ödemesi gereken hazine payı ile fiili ödenen hazine payı arasında yüz milyon liralar fark olduğunu yazdım.
Kısaca, BTK raporundaki tutarsızlıklara dikkat çektim. Aslında, BTK’nın bu konuda yapacak bir şeyi de yok. Kendisine raporlanan rakamlar üzerinden bir rapor oluşturuyor.
Ancak, böyle büyük bir rakamsal farkın, incelemeye değer olduğunu, bu rakamların, rapor edilen rakamların incelenmesi gerektiğini, belirttim. Sonuçta, bir kayıp varsa, bu kayıp Türkiye’nin kaybı.
Bu rakamları incelerken, BTK’nın (Kurum değil, Kurul) ceza-i yaptırım kararları da gözüme takıldı.
BTK, operatörlerin usulsüz icraatları konusunda bazı ceza yaptırımları uyguluyor. Bu yaptırımlar da usulsüzlüğün belirlendiği yıldan bir önceki yılın cirosunun yüzde 2’sine kadar ulaşabiliyor. Turkcell, Türk Telekom konusunda herhangi bir tutarsızlık bulunmazken, BTK’nın Vodafone Türkiye’ye kestiği cezalarda, bir cezanın 3 TL ciro, Bir cezanın ise 5 TL ciro üzerinden kesildiğine ilişkin bilgilere de ulaştım. Kısacası, BTK, Vodafone Türkiye’ye ceza keseceği zaman, bir öyle, bir böyle ceza kesmiş. Tüm bu bilgiler, BTK Kurul Kararları arasında mevcut.
Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı’na sunulan, üç aylık geçici vergi beyannamesinde yer alan Bilanço Gelirleri Sabit. Vodafone, BTK’ya da bu rakamları raporluyor. Ancak, nasıl oluyorsa, BTK bu rakamları kendi kafasına göre farklı farklı yorumluyor. Bir cezayı 3 bir cezayı 5 TL ciro üzerinden kesebiliyor.
Yazımda buna da dikkat çektim.
Devletin, Ülkenin, Vatandaşın, bu tutarsızlıklar üzerine milyon liralar gelir kaybı olabileceğine işaret ettim. Araştırılmasını talep ettim.
Sonuçta, Vodafone Türkiye, ilk icraat olarak yazımın yayımlanmasından 5-6 saat sonra mahkemeye başvurarak, bu yazıya erişim engeli karara aldırdı.
Aynı gün, hakkımda 2 - 5 yıl hapis cezası istemi ile Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Üstüne de, marka itibarlarını zedelemeye çalışmaktan 100.000 TL manevi tazminat talebi ile tazminat davası açtı.
Peki ikinci dava neden açıldı?
İkinci dava ise ben, yazıma erişim engeli kararı alınmasından sonra, ciddi olarak şahsıma, yayınıma, gazetecilik mesleğine yönelik haksız bir davranış sergilendiğini düşündüğüm için fevri bir davranışta bulunduğum için açıldı.
Gazetecilik ile doğrudan ilgisi olmasa da dolaylı olarak ilgili olarak yorumluyorum bu ikinci davayı.
Yazdığım yazı üzerine hakkımda suç duyurusu, manevi tazminat davası, yazıya erişim engeli kararı alınınca, Türkiye gibi ‘DEMOKRATİK’ ve ‘HUKUK DEVLETİ”nde Anayasamızın ifade ve haberleşme hürriyeti kapsamında medyayı ve gazetecinin ifade hürriyetini koruyan kanunlara karşı bu davanın nasıl açılabildiğini sorgularken… 15 Temmuz, darbe girişimi teşebbüsü oldu.
17/25 Aralık sürecinin öncesi ve sonrası diye FETÖ ile ilgili ortaya bir bariyer çekildi.
Ben de, uğradığım haksızlık üzerine Vodafone Türkiye’nin 17/25 süreci sonrasında, FETÖ ile ilgili yayın kuruluşlarına vermiş olduğu reklamlar ve bu reklamlar üzerine ödediği rakamlar üzerine Twitter üzerine bir mesaj yayımladım ve “17/25 sonrasında FETÖ yayın organlarına, reklam vermek suretiyle maddi kaynak aktaran Vodafone Türkiye aleyhine de bir soruşturma açılacak mı?” diye sordum.
Medya Takip Merkezi raporlarında bu durum açık ve net. Turkcell ve Türk Telekom, 17/25 Aralık sonrasında, bu yayın organları ile tüm ticari ilişkilerini keserken, Vodafone Türkiye, bu yayınlarda reklam yayımlamaya devam etti.
Bu durumu sorgulamadım. Şimdi bile sorgulamıyorum.
Sadece, elimdeki somut verilere dayanarak, hükümet ve devlet yetkililerine bir soru sordum.
İkinci, 100.000 TL’lik tazminat davası da bu yüzden açıldı.
Bu arada sanırım seni bir ara Turkcell çalışanı olmakla suçladılar, değil mi?
Doğrudur. Turkcell çalışanı olmakla itham edildim. Ancak, Türkiye özelinde değil, dünya genelinde hukuk sistemine baktığımızda, dava vekilleri, yani müvekkillerini, hukuk nezdinde temsil etmeye yetkili kişiler yani avukatlar, davayı kendi lehlerinde sonuçlandırmak için, mahkemeye değişik bilgiler verebiliyorlar. Benim durumumda da aynısı söz konusu oldu.
Yayıncıyız. Gelir kalemimiz ağırlıklı olarak reklam. Davanın açıldığı dönemde en büyük reklam verenim Turkcell’di. Sanırım, Turkcell’in sitede dönen reklamlarına dikkat çekmek üzere, Vodafone Türkiye avukatları, mahkeme hakimini etkileyecekleri düşüncesi ile “Kemalettin BULAMACI, Turkcell çalışanı” ithamında bulundular. Şikayet dilekçelerinde, bu ifade geçiyor. Türkiye’deki mobil operatör rekabetinin en büyük ‘oyun alanlarından birisi’ medya. Yazılı, görsel, internet, sektörel… Bir operatör, rakibinin reklam verdiği bir yayına reklam vermekten imtina ediyor. Kısaca, 3 operatörden herhangi birisi ile bir reklam anlaşman varsa, diğer ikisi o yayına reklam vermek istemiyor.
O dönemde BTDUNYASI.NET sitesinde, Turkcell reklamları dönüyordu. Talepleri halinde, fiyatlarda anlaştığımız takdirde, Türk Telekom ve Vodafone Türkiye reklamlarına yer vermememiz diye bir durum mevzu bahis değil. O dönemde öyle denk gelmiş. Sadece Turkcell reklamı dönüyor. Hoş. Google AdSense sistemi üzerinden, Vodafone Türkiye reklamlarını da yayımlıyoruz o dönemde. Yazının yanındaki Google Reklam spotunda Vodafone Türkiye reklamı ile karşılaşan çok okuyucumuz da oldu o dönemde.
Bir de senin bilanço okuyacak yeterliliğe sahip olmadığın iddia edildi, değil mi?
Daha önce söylediğim gibi. Hukuk sisteminde, dava vekilleri, vekalet ettikleri şirket ve kişi lehine bir karar aldırabilmek üzere mahkeme nezdinde çeşitli iddialarda bulunabiliyorlar.
İddialardan birisi benim ‘Turkcell çalışanı’ olduğum idi.
İkinci iddia ise Kemalettin BULAMACI olarak, benim, herhangi bir şirketin bilançosunu inceleyecek, bu bilançoda bir vergi kaçağı olup olmadığını tespit edecek bilgi ve birikimim olmadığımdı.
İşin komik yanı, 1997 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Bizim dönemde, işletme mezunlarına 3 tane uzmanlık alanı seçeneği sunuluyordu. Pazarlama, Satış, Muhasebe ve Finansman. Benim mezuniyet belgem, Muhasebe ve Finansman üzerine.
Bunun yanında, ben 1990 yılından beri gazetecilik yapıyorum. Sonuçta da üniversiteye giderken, bir dönemim medyada geçti. Yazı yazmayı, daktiloyu filan biliyorum. O dönemlerde hocalarımızda birisi rica etmişti. Mali Tablolar Analizi adında bir kitabı da üniversite yıllarında daktilo etmiştim. Kısaca, “bilanço analizinin kitabını yazdım ben” desem… Yalan söylemiş olmam.
Sana açılan davaları nasıl değerlendiriyorsun?
İşin gerçeği, Haziran 2016’da, BTK raporunu eleştiren yazıyı kaleme aldıktan sonra, akşam saatlerinde (daha doğrusu gece yarısına yakın) yazıya erişim engeli konulduğunu öğrendim.
Doğrudan, Twitter üzerinden BTK Başkanı Ömer Fatih Sayan’ı eleştiren, hicveden bir mesajım oldu.
“Başkanım, hayırdır, yazıya erişim engeli koydurmuşsunuz” diye.
Sağ olsun, gece yarısından sonra müsait olunca, telefonla aradı. “Bizimle ilgisi yok. BTK, bu yazıya ilişkin, şahsi bir tasarrufta bulunmadı. Vodafone Türkiye, erişim engeli kararı aldırmıştır” açıklamasında bulundu.
Bu erişim engeli ve davalara ilişkin ilk tepkimi de ona ilettim sanıyorum.
“BTK raporunun eleştirisine niye Vodafone Türkiye, tepki koyuyor ki?” diye hem kendime, hem BTK başkanına sordum o gece.
Sorduğun soruya gelirsek!...
Her bakımdan saçma.
Öncelikle, yazı, eleştiri, Vodafone Türkiye’ye yönelik falan değil. Doğrudan BTK’daki tutarsız raporu eleştiren yazı. Dava açan, erişim engeli koyan BTK olsa, az biraz anlamlandırabilirdim.
Ama BTK raporunu eleştiren bir yazıya Vodafone Türkiye’nin, tüm gücü ile tüm yasal olanakları kullanarak mücadele başlatmasını o zaman da anlamsız buldum. Şimdi de anlamsız buluyorum.
Herhangi bir şirketin gazeteciye karşı yasal mücadele başlatmasını nasıl değerlendiriyorsun?
Şimdi bu konuda ben, mağdur olarak, pek çok yorumda bulunabilirim. Ancak, olaya teamüller gereği yaklaşarak, ona göre cevap vermeyi tercih ediyorum.
George Orwell’in güzel bir sözü vardır. “Yazılması istenilmeyen herhangi bir makaleyi yazmak GAZETECİLİK, geri kalan tüm yazılar PR çalışmasıdır” diye.
Benim yaptığım, gazetecilik.
Ama, gazeteci, günümüzde bile gazetecilik yaptığı zaman!.. bazı genel kabul görmüş kurallar vardır.
Sizin şahsınız, kurumunuz, kuruluşunuz hakkında, yazılmasını istemediğiniz bir haber yazılmışsa, yazıyı yazan PR güdümünde iş yapmayarak, gazetecilik yapmışsa, kısaca, Türkiye Cumhuriyeti hukuk kuralları her ne kadar bazı haklar tanımış olsa da…. Geleneksel olarak teamüller devreye girer. Hukuk, iki taraf arasında uzlaşı sağlanamazsa, uzlaşı sağlamak ile görevlidir.
Benim yazdığım yazı sonrasında, Vodafone Türkiye, doğrudan mahkemeye giderek, yazıya erişim engeli kararı aldırdı, hakkımda suç duyurusunda bulundu, tazminat davası açtı.
Hukuk sistemimiz, kendilerine bu hakların tamamını veriyor. Doğrudan, herhangi bir yazı hakkında, erişim engeli kararı için başvuruda bulunabiliyorsun. Sonra yazı hakkında tazminat davası vs açabiliyorsun.
Ama teamüller gereği bu işin rutini şöyledir.
Öncelikle, yayınla veya yazıyı yayımlayan gazeteci ile temasa geçersin. Ben, şahsen çok etik bulmasam da, günümüz şirket, PR şirketi, gazeteci, yayın arasındaki ilişki çerçevesinde “bu yazıyı yayından kaldır, yazıyı biraz düzeltiver!..., başlığını değiştir” talepleri oldukça yaygın.
Hoş, böyle bir talepte bulunursun, talep karşılığını bulmazsa, TEKZİP denilen bir mekanizma vardır. Yazılan, yayımlanan yazıda herhangi bir hata, yanlış varsa… Onu düzeltmeye yönelik bir süreç. Bunu yasal veya teamüllere uygun talep edersin.
Teamüllere uygun talebine karşılık bulamazsan yasal yolu denersin. Yasal yoldan da “Noter ihtarı” karşılık bulamazsan, mahkemeye başvurarak, yanlış, yalan yazıldığını düşündüğün kısımların düzeltilmesini istersin. Kısaca, cevap hakkını kullanırsın.
Benim yazıma ilişkin olarak Vodafone Türkiye’den, bu konuda herhangi bir talep, hatta yazıya ilişkin serzeniş bile gelmedi.
Ardından, doğrudan mahkemeye gidilerek yazı hakkında erişim engeli kararı başvurusu yapılmış. Bu başvurudan Vodafone Türkiye’nin, gazeteciler ile ilgilenen, medya ilişkilerini yürüten biriminin, birim çalışanlarının haberi bile yok.
Tüm teamülleri yok sayarak, doğrudan, Vodafone Türkiye’nin yasal haklarını kullanmasında YANLIŞ bir şey görmüyorum. Ancak, ilişkilerin devamı açısından, teamüller önemlidir.
Ben, Vodafone Türkiye nezdinde, maruz kaldığım bu muamele sonrasında, kendileri ile herhangi bir platformda iletişim kurmayı şahsıma, mesleğime ve her ikisinin de etik değerlerine yakıştıramıyorum.
Sadece tek bir telefon ile iletişim kurularak çözülebilecek bir sorunu, Vodafone Türkiye, bir kördüğüme dönüştürmüş durumdadır.