02 Tem 2011 11:50
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:31
VE ÇELİK PİYASAYA ÇIKTI! ZEKASI OLAN AĞLAR!
Çelik 'Kalp Gözü' isimli maksi single'ı ile yeniden aramızda. çelik kendisiyle uzun bir aradan sonra yapılan röportajda ilginç açıklamalar yaptı.
’Çelik değişmiştir, iki de tur bindirmiştir’
Çelik ’Kalp Gözü’ isimli maksi single’ı ile yeniden aramızda. "Çelik de değişti" dedikten sonra olup bitenler öyle yormuş ki kendisini, tek derdi artık sanki "Beni anlamadınız ya ben ona yanıyorum". Nafile bir çabayla, anlamaya çalıştık Çelik’i...
Uzun zamandır ses vermiyordunuz. ‘Çelik’in Gecekondusu’ isimli sitenizde bu sürede çok birikiminiz olduğunu yazmışsınız ama bir ‘maksi single’la döndünüz.
O zamanın tamamı benim için çok fazla düşünerek, tasarlayarak geçti. ıki albümün toplantıları, planları, programı, takvimi neyse onları hazırlayarak. Hâlâ da devam eden bir çalışmadır bu. Ben düşüncelerimi materyal haline getirdim. Bitti, geçmiş olsun.
Nasıl bir ruh halindeydiniz uzak kaldığınız süre içinde, neler yaşadınız?
Kendimle ilgili eleştirel bir bakış, kendi içime dönüş ve ondan çıkan sonuçlarla ilgili sonuç bildirgesi gibi bir şey benim için bu süreç. Etrafla ilgimi kesmek, ‘reset’lemek ve onları revize edip yoluma devam etmek…
Neler revize edildi?
Her şey.
Sonuçlar?
Bu düşünme sürecinin nihai sonucu benim için kendimle ilgili verdiğim kararları sembollerle sunmak oldu. Mesela ‘Kibritçi Kız’ şarkısı aşkla ilgili. Geçen bir röportajda “Ben bu şarkıda içimdeki kızı çıkardım” dedim. Röportajı yapan “Bunu yazabilir miyim?” dedi. “ıstersen yanında pembe iç çamaşırı da taşıyor yazabilirsin, sorun yok” dedim. Demek istediğim geçmişimde ben genel olarak haklılıkları veya haksızlıklarıyla beraber, sürekli bir eleştirel bakış açısıyla yaklaşıyordum. Hiçbir şeyi beğenmemek çok fazla sıkıcı gelmeye başladı. Yoruldum bundan çok fazla.
Yüksek egoyla ilgili bir durum olsa gerek…
Çok doğrudur. Yüksek ego iyidir. Çevirirsen güzel bir yere gider.
Çevirdiniz mi siz?
Bu iddialı sözleri çok sevmiyorum. Ben harikayım, ben yaptım. Ben ‘çek’ edilmesi gereken, düzenlenmesi gereken, doğru bir yere yönlendirilmesi gereken bir dönem yaşadığıma inanıyorum. “Artık devir değişti Çelik de değişti”. Kardeşim değiştim, üzerine bir de iki tur bindirdim. Orada kalmasın artık. Bu değişme genel olarak dönmek olarak algılanıyor. ıdeolojik olarak, fikir olarak… Değişim iyi bir şeydir. Daha ileriye doğru, keyifle… O anlamda Çelik değişmiş, iki de tur bindirmiştir, gelen arkadan gelir vs vs. Bununla ilgili kendimi ifade etmek, savunmak halindeymişim hep. Bu tuzağa düşmüşüm. Anlatmaya çalışmışım. Ben raporu yazdım. Arkadan gel sen. Ben seninle mi uğraşacağım. Gerçi o eleştirel bakışı tanıdığım için kızamıyorum da çünkü ben de öyleydim. Benim farklı türlerim sürekli karşıma geliyor. Aynı şeyi bana yapıyor. Kızmaya kalksam, önce kendime kızmam lazım. Hâlâ da o sürecin içindeyim. Özü bu.
Düzelmek için neler yapmalı insan?
O yaptıklarını yapmazsan oluyor.
Zor değil mi bu da? Herkes o kadar kolay değişemiyor.
Ben herkes değilim ama…
Çelik diyelim o zaman…
Zor işte, biz de çalışıyoruz. ‘Kibritçi Kız’ şarkısında “Duman altında kaldım göz gözü görmüyor/ Kalp gözü ver Allah’ım/ Can dayanmıyor” diyorum. Ben bir haber okudum. Haberde üç aylık çocuğunu çok ses yaptı diye biberonla kafasına vurup öldüren bir adam var. Bu adam sinirlenmiş, öfkesine mani olamamış ve biberonla öldürmüş çocuğunu. Aklı öfkesi tarafından duman gibi örtülmüş, mağlup olmuş. Bu 180 yaşında bir iktidar sahibi siyasetçiye de olabilir. Bu örtü kiminde öfke, kiminde ihtirastır. Ben Çelik olarak ne yapabilirim? Bunlar tabii ki iki saatte, bir günde, ‘bir format atalım da düzelsin’le olmaz ama bunu yapmamak da bir erdem biçimidir. ‘Ben erdemliyim’ diye bir harekette bulunmak istemem ama takdir edilmesi gerekenler de edilmezse her şey aynı olur. Üç aylık çocuğu öldüren de, ben de, sen de, iktidar sahibi de…
Göğüs var, göğüs var
‘Kibritçi Kız’ şarkısının sözlerine baktığınızda, biraz mazoşist bir hava da var.
Göğüs var ya kadın göğsü, çocuk için hayat kaynağıdır. Estetik cerrah için para kapısıdır. Tecavüzcü Coşkun için başka bir şeydir, tavukgöğsü olarak başka. Oradan çıkardığın anlam senin kimliğinle ilgili bir şeydir.
Ben mazoşist olayım. Siz ne anlattığınızı anlatın o zaman...
Birinci kısmında “Ben sigara gibi tüketip atacağın birisi değilim” diyor. ıkinci kısmında da “Ben aynı zamanda Kibritçi Kız da değilim ki aşk ateşi sönünce bir kibrit çakıp yakılsın” diyor. Sonra da “Sen istersen, iradeni ortaya koyarsan her şey olur” diyor. O şarkılar kağıt parçası. Bu söylediklerimi kendim uygulamadıktan sonra kimseye söz söyleme hakkımın olmayacağını iddia ediyorum ben. Kendim düzeltemediğim hiçbir şeyi şarkıda, sözde, röportajda söylememeye karar verdim. Bunlar tarzdır. Tarkan başka, Sezen Aksu başka. Rod Stewart başkadır.
‘Ağlamazdım eskiden, bu da yeni çıktı’ şarkı sözünü nasıl açıklarsınız?
Zekâsı olan adam ağlayabilir.Ağlayacak kadar vicdana sahip olmak bir zekâ belirtisidir. Ağlamak lazım kendi haline, ne kadar insanlıktan uzak yaşamışım diye. Ağlayacak şeyleri yapmamaya gayret ediyorum diyeyim.
Ağlamak sadece kötü bir şey yapmakla ilgili değil ki. Mesela Fethullah Gülen’in gözyaşları…
Zekâsı olan ağlar. Ben bunu kayda geçiriyorum.
‘Açık hava cezası’ sözünüzü de biraz açabilir misiniz?
Biz özgürlüğü her isteğimizi yapabilmek olarak algılıyoruz. Bireysel özgürlük, nasıl anlaşıldığını bilmiyorum ama bana açık hava cezası gibi geliyor. Biz yeriz, içeriz, alkol alırız, arkamızda ne olduğuna bakmayız. Gece hayatında geriye kalana baktığında çöpleri kalmış, pazar yerine benziyor. Bireysel özgürlük böyle seyrediyor. Herkesin anladığı gibi seyrediyor. Maç kazanalım, balkondaki çocuğu ittirelim. Sevinçten öldürdük. Bak, gayet bireysel ve özgür bir hareket.
‘Çelik’in Gecekondusu’nu nasıl anlayalım?
Ben bu gecekondu lafını çok seviyorum. Çok enteresan geliyor. Siyasetin tamamını yönlendiren bir şey. Bu gecekondu nasıl konuyor kendi kafasına göre. Bir de gecekondu kültürü dediğimiz kültürü küçümseriz. Sen yasayla bile olsa yıkamıyorsun onun evini. Sana kiremit atıyor. Enteresan bir bakış hali. O bakış açısı o mücadele alanı enteresan. O sorunlarla mücadeleyi kendimle çok özdeşleştirmiştim. Mücadele ediyorsun, var olmaya çalışıyorsun. Eminönü’nde salatalık tezgâhı olan adamın mücadelesi de öyle. Zabıta peşinde. Ne iş yapacak o adam merak ediyorum. Bir de evlat büyütmeye çalışıyor. O adamın mücadele biçimine hayranlıkla baktım hep. Bütün baskıya rağmen oradan gitmiyor adam. Ben kendimi sanat dünyasında bu anlamda gecekondu gibi gördüm.
Yıktık perdeyi, eyledik viran
Siz nelerle mücadele ettiniz?
Bir şey yapmaya çalıyorsun. ıçinde hiç kötü bir şey yok. Çalalım çırpalım demiyorsun. Bir tane doğruyu teşhis etmeye başladın mı o dışlanmayı hissedersin. Toplum erdem, doğruluk, dirayetten bahseden adamı iter.
Ne yaptınız da ittiler sizi?
İtemediler. Deprem olduğunda mesela Deprem Dede’ye danışırsın değil mi? Ben de akademisyen olarak müzik dünyasında bir şey söyledim. “Sektör çöküyor” dedim. “Birisini kıskandığı için söylüyor” dediler mesela. “Akıllı evler yapmayalım akıllı adamlar koyalım” dedim. Anlamıyorsun, saldırıyorsun. Anlaşılabilmeyi hasretle bekliyorum
Sitenizde ‘Sürpriz’ diye bir bölüm var. Tıklayınca ‘Yanmayı bilen kadın’ diye bir yazı çıkıyor.
Ben o kadında takılı kaldım. Geçemedim, geçemiyorum. Jim Carrey’nin oynadığı bir film vardı. Bir kurgu dünyası ve sonra duvara tosluyor. Ben o kadında bir duvara tosladım. Açık hava cezası işte, onun dışına çıkamıyorum. Onun dışında hava alamıyorum. Takılıp kaldım.
Dönüş yok mu o kadına peki?
O da yok. Yıktık perdeyi eyledik viran. Toplayamıyorum da. Geriye yıkıntı bir şey kaldı. İçinde oturabileceğim bir ev kalmadı. Öyle hatalar var ki temizlenmekle bitmiyor. Bir banyo yaptım temizlendim değil. Temizlenemiyorsun.
Politikaya atılabileceğinizden bahsediyordunuz? Hâlâ düşünüyor musunuz siyaseti?
O süreçteki söylem biçimi benim için bitti. Ben şöyle bir yerden geldim. Konservatuvarda arkadaşlarla kahveye gider televizyon seyrederdik, oyun oynardık vs. Hep derdim ki “Televizyona bir çıksam doğruları söylerim”. Hakikaten biz oraya çıktık ve doğrularımı söyledim. Normal, popüler bir kimlik olarak yaşamak da vardı. Hiç riski yoktu, harika yollar alınabilirdi. Kızlar, hayat, gece hayatı… Bu bir tercih meselesi. Üstüme düşen görevi yerine getirdiğime inanıyorum.
Atatürk şarkılarınız da mı geride kaldı?
O dönem için çok doğruydu yaptıklarım. Değerlendirilir veya değerlendirilmez
Ergenekon’a dair bir şarkı yapabilirdiniz bu dönemde. Keza ilgiliydiniz hayli.
Aklıma bile gelmedi. Direkt siyasete müdahale, direkt fikirlere, düşünceye, yargıya müdahale olabilecek bir sürü şey söylenebilir. Israrlı olarak söylemiyorum.
Yeniçağ gazetesine de yazmıyorsunuz?
Yazmıyorum. Sanat ve yaratıcılığa dair bir tez yazdım. Onunla ilgilendim uzun süre.
Akademisyen kimliğinizin altını çiziyorsunuz ama şarkı sözlerine pek yansımıyor bu. ‘Dongi Dongi’ gibi sözler ciddiyeti bozuyor. ‘
Dongi Dongi’yle bir gelsin de insanlar... ‘Cici Kız’ şarkısı mesela sosyolojidir. Sözlerin altına bakın “Harbiden popçu musun, ne demek istiyorsun?” dersiniz.
Ergenekon’a dair şarkı yapmak aklıma bile gelmedi
Radikal
Çelik ’Kalp Gözü’ isimli maksi single’ı ile yeniden aramızda. "Çelik de değişti" dedikten sonra olup bitenler öyle yormuş ki kendisini, tek derdi artık sanki "Beni anlamadınız ya ben ona yanıyorum". Nafile bir çabayla, anlamaya çalıştık Çelik’i...
Uzun zamandır ses vermiyordunuz. ‘Çelik’in Gecekondusu’ isimli sitenizde bu sürede çok birikiminiz olduğunu yazmışsınız ama bir ‘maksi single’la döndünüz.
O zamanın tamamı benim için çok fazla düşünerek, tasarlayarak geçti. ıki albümün toplantıları, planları, programı, takvimi neyse onları hazırlayarak. Hâlâ da devam eden bir çalışmadır bu. Ben düşüncelerimi materyal haline getirdim. Bitti, geçmiş olsun.
Nasıl bir ruh halindeydiniz uzak kaldığınız süre içinde, neler yaşadınız?
Kendimle ilgili eleştirel bir bakış, kendi içime dönüş ve ondan çıkan sonuçlarla ilgili sonuç bildirgesi gibi bir şey benim için bu süreç. Etrafla ilgimi kesmek, ‘reset’lemek ve onları revize edip yoluma devam etmek…
Neler revize edildi?
Her şey.
Sonuçlar?
Bu düşünme sürecinin nihai sonucu benim için kendimle ilgili verdiğim kararları sembollerle sunmak oldu. Mesela ‘Kibritçi Kız’ şarkısı aşkla ilgili. Geçen bir röportajda “Ben bu şarkıda içimdeki kızı çıkardım” dedim. Röportajı yapan “Bunu yazabilir miyim?” dedi. “ıstersen yanında pembe iç çamaşırı da taşıyor yazabilirsin, sorun yok” dedim. Demek istediğim geçmişimde ben genel olarak haklılıkları veya haksızlıklarıyla beraber, sürekli bir eleştirel bakış açısıyla yaklaşıyordum. Hiçbir şeyi beğenmemek çok fazla sıkıcı gelmeye başladı. Yoruldum bundan çok fazla.
Yüksek egoyla ilgili bir durum olsa gerek…
Çok doğrudur. Yüksek ego iyidir. Çevirirsen güzel bir yere gider.
Çevirdiniz mi siz?
Bu iddialı sözleri çok sevmiyorum. Ben harikayım, ben yaptım. Ben ‘çek’ edilmesi gereken, düzenlenmesi gereken, doğru bir yere yönlendirilmesi gereken bir dönem yaşadığıma inanıyorum. “Artık devir değişti Çelik de değişti”. Kardeşim değiştim, üzerine bir de iki tur bindirdim. Orada kalmasın artık. Bu değişme genel olarak dönmek olarak algılanıyor. ıdeolojik olarak, fikir olarak… Değişim iyi bir şeydir. Daha ileriye doğru, keyifle… O anlamda Çelik değişmiş, iki de tur bindirmiştir, gelen arkadan gelir vs vs. Bununla ilgili kendimi ifade etmek, savunmak halindeymişim hep. Bu tuzağa düşmüşüm. Anlatmaya çalışmışım. Ben raporu yazdım. Arkadan gel sen. Ben seninle mi uğraşacağım. Gerçi o eleştirel bakışı tanıdığım için kızamıyorum da çünkü ben de öyleydim. Benim farklı türlerim sürekli karşıma geliyor. Aynı şeyi bana yapıyor. Kızmaya kalksam, önce kendime kızmam lazım. Hâlâ da o sürecin içindeyim. Özü bu.
Düzelmek için neler yapmalı insan?
O yaptıklarını yapmazsan oluyor.
Zor değil mi bu da? Herkes o kadar kolay değişemiyor.
Ben herkes değilim ama…
Çelik diyelim o zaman…
Zor işte, biz de çalışıyoruz. ‘Kibritçi Kız’ şarkısında “Duman altında kaldım göz gözü görmüyor/ Kalp gözü ver Allah’ım/ Can dayanmıyor” diyorum. Ben bir haber okudum. Haberde üç aylık çocuğunu çok ses yaptı diye biberonla kafasına vurup öldüren bir adam var. Bu adam sinirlenmiş, öfkesine mani olamamış ve biberonla öldürmüş çocuğunu. Aklı öfkesi tarafından duman gibi örtülmüş, mağlup olmuş. Bu 180 yaşında bir iktidar sahibi siyasetçiye de olabilir. Bu örtü kiminde öfke, kiminde ihtirastır. Ben Çelik olarak ne yapabilirim? Bunlar tabii ki iki saatte, bir günde, ‘bir format atalım da düzelsin’le olmaz ama bunu yapmamak da bir erdem biçimidir. ‘Ben erdemliyim’ diye bir harekette bulunmak istemem ama takdir edilmesi gerekenler de edilmezse her şey aynı olur. Üç aylık çocuğu öldüren de, ben de, sen de, iktidar sahibi de…
Göğüs var, göğüs var
‘Kibritçi Kız’ şarkısının sözlerine baktığınızda, biraz mazoşist bir hava da var.
Göğüs var ya kadın göğsü, çocuk için hayat kaynağıdır. Estetik cerrah için para kapısıdır. Tecavüzcü Coşkun için başka bir şeydir, tavukgöğsü olarak başka. Oradan çıkardığın anlam senin kimliğinle ilgili bir şeydir.
Ben mazoşist olayım. Siz ne anlattığınızı anlatın o zaman...
Birinci kısmında “Ben sigara gibi tüketip atacağın birisi değilim” diyor. ıkinci kısmında da “Ben aynı zamanda Kibritçi Kız da değilim ki aşk ateşi sönünce bir kibrit çakıp yakılsın” diyor. Sonra da “Sen istersen, iradeni ortaya koyarsan her şey olur” diyor. O şarkılar kağıt parçası. Bu söylediklerimi kendim uygulamadıktan sonra kimseye söz söyleme hakkımın olmayacağını iddia ediyorum ben. Kendim düzeltemediğim hiçbir şeyi şarkıda, sözde, röportajda söylememeye karar verdim. Bunlar tarzdır. Tarkan başka, Sezen Aksu başka. Rod Stewart başkadır.
‘Ağlamazdım eskiden, bu da yeni çıktı’ şarkı sözünü nasıl açıklarsınız?
Zekâsı olan adam ağlayabilir.Ağlayacak kadar vicdana sahip olmak bir zekâ belirtisidir. Ağlamak lazım kendi haline, ne kadar insanlıktan uzak yaşamışım diye. Ağlayacak şeyleri yapmamaya gayret ediyorum diyeyim.
Ağlamak sadece kötü bir şey yapmakla ilgili değil ki. Mesela Fethullah Gülen’in gözyaşları…
Zekâsı olan ağlar. Ben bunu kayda geçiriyorum.
‘Açık hava cezası’ sözünüzü de biraz açabilir misiniz?
Biz özgürlüğü her isteğimizi yapabilmek olarak algılıyoruz. Bireysel özgürlük, nasıl anlaşıldığını bilmiyorum ama bana açık hava cezası gibi geliyor. Biz yeriz, içeriz, alkol alırız, arkamızda ne olduğuna bakmayız. Gece hayatında geriye kalana baktığında çöpleri kalmış, pazar yerine benziyor. Bireysel özgürlük böyle seyrediyor. Herkesin anladığı gibi seyrediyor. Maç kazanalım, balkondaki çocuğu ittirelim. Sevinçten öldürdük. Bak, gayet bireysel ve özgür bir hareket.
‘Çelik’in Gecekondusu’nu nasıl anlayalım?
Ben bu gecekondu lafını çok seviyorum. Çok enteresan geliyor. Siyasetin tamamını yönlendiren bir şey. Bu gecekondu nasıl konuyor kendi kafasına göre. Bir de gecekondu kültürü dediğimiz kültürü küçümseriz. Sen yasayla bile olsa yıkamıyorsun onun evini. Sana kiremit atıyor. Enteresan bir bakış hali. O bakış açısı o mücadele alanı enteresan. O sorunlarla mücadeleyi kendimle çok özdeşleştirmiştim. Mücadele ediyorsun, var olmaya çalışıyorsun. Eminönü’nde salatalık tezgâhı olan adamın mücadelesi de öyle. Zabıta peşinde. Ne iş yapacak o adam merak ediyorum. Bir de evlat büyütmeye çalışıyor. O adamın mücadele biçimine hayranlıkla baktım hep. Bütün baskıya rağmen oradan gitmiyor adam. Ben kendimi sanat dünyasında bu anlamda gecekondu gibi gördüm.
Yıktık perdeyi, eyledik viran
Siz nelerle mücadele ettiniz?
Bir şey yapmaya çalıyorsun. ıçinde hiç kötü bir şey yok. Çalalım çırpalım demiyorsun. Bir tane doğruyu teşhis etmeye başladın mı o dışlanmayı hissedersin. Toplum erdem, doğruluk, dirayetten bahseden adamı iter.
Ne yaptınız da ittiler sizi?
İtemediler. Deprem olduğunda mesela Deprem Dede’ye danışırsın değil mi? Ben de akademisyen olarak müzik dünyasında bir şey söyledim. “Sektör çöküyor” dedim. “Birisini kıskandığı için söylüyor” dediler mesela. “Akıllı evler yapmayalım akıllı adamlar koyalım” dedim. Anlamıyorsun, saldırıyorsun. Anlaşılabilmeyi hasretle bekliyorum
Sitenizde ‘Sürpriz’ diye bir bölüm var. Tıklayınca ‘Yanmayı bilen kadın’ diye bir yazı çıkıyor.
Ben o kadında takılı kaldım. Geçemedim, geçemiyorum. Jim Carrey’nin oynadığı bir film vardı. Bir kurgu dünyası ve sonra duvara tosluyor. Ben o kadında bir duvara tosladım. Açık hava cezası işte, onun dışına çıkamıyorum. Onun dışında hava alamıyorum. Takılıp kaldım.
Dönüş yok mu o kadına peki?
O da yok. Yıktık perdeyi eyledik viran. Toplayamıyorum da. Geriye yıkıntı bir şey kaldı. İçinde oturabileceğim bir ev kalmadı. Öyle hatalar var ki temizlenmekle bitmiyor. Bir banyo yaptım temizlendim değil. Temizlenemiyorsun.
Politikaya atılabileceğinizden bahsediyordunuz? Hâlâ düşünüyor musunuz siyaseti?
O süreçteki söylem biçimi benim için bitti. Ben şöyle bir yerden geldim. Konservatuvarda arkadaşlarla kahveye gider televizyon seyrederdik, oyun oynardık vs. Hep derdim ki “Televizyona bir çıksam doğruları söylerim”. Hakikaten biz oraya çıktık ve doğrularımı söyledim. Normal, popüler bir kimlik olarak yaşamak da vardı. Hiç riski yoktu, harika yollar alınabilirdi. Kızlar, hayat, gece hayatı… Bu bir tercih meselesi. Üstüme düşen görevi yerine getirdiğime inanıyorum.
Atatürk şarkılarınız da mı geride kaldı?
O dönem için çok doğruydu yaptıklarım. Değerlendirilir veya değerlendirilmez
Ergenekon’a dair bir şarkı yapabilirdiniz bu dönemde. Keza ilgiliydiniz hayli.
Aklıma bile gelmedi. Direkt siyasete müdahale, direkt fikirlere, düşünceye, yargıya müdahale olabilecek bir sürü şey söylenebilir. Israrlı olarak söylemiyorum.
Yeniçağ gazetesine de yazmıyorsunuz?
Yazmıyorum. Sanat ve yaratıcılığa dair bir tez yazdım. Onunla ilgilendim uzun süre.
Akademisyen kimliğinizin altını çiziyorsunuz ama şarkı sözlerine pek yansımıyor bu. ‘Dongi Dongi’ gibi sözler ciddiyeti bozuyor. ‘
Dongi Dongi’yle bir gelsin de insanlar... ‘Cici Kız’ şarkısı mesela sosyolojidir. Sözlerin altına bakın “Harbiden popçu musun, ne demek istiyorsun?” dersiniz.
Ergenekon’a dair şarkı yapmak aklıma bile gelmedi
Radikal