Vatandaş tamam da, "gazeteciliği" ne ola?
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, son dönemde dile getirilen “Vatandaş gazeteciliği” kavramını sorgulayıp, avantaj ve handikaplarını ele aldı…
Efendim; son zamanlarda yeni bir kavram türedi. “Vatandaş
gazeteciliği” ya da aynı anlama gelmek üzere “Yurttaş gazeteciliği”
denen ve hızla “trend” olan bir eğilim bu. Kimi sadece bir kavram
olarak hatırlatıp geçerken kimi de adeta yeni bir “dönem”
başlatıyor. Bu anlamda popülerlik kazanıyor..
Dahası “gazeteciliğin demokratikleşmesi”, “halkın medyaya el
koyması”, “habercilikte halk inisiyatifi”, “medyada demokrasinin
geri gelmesi”, “gazeteciliğin yataylaşması”, “sivil gazeteciliğin
şahlanışı”, “sıradan insanın haberciliğe el koyması”,
“gazeteciliğin seçkinlerin elinden geri alınması”, “medyaya halk
katılımının sağlanması”, vb gibi ağdalı ifadelerle tanımlayanları
da mevcut. Bunu gazetecilikte “yeni bir çağ” olarak göreni de var,
temel gazetecilik formasyonlarına aykırı bulanı da. Kısaca
üzerindeki tartışmalar halen sürüyor.
Öyle veya böyle aslında kavram nispeten yeni ve birçok noktada
netleştirilmeye halen muhtaç görünüyor. Kendince kimi “teorik”
izahları olsa da henüz geleneksel gazeteciliğin yerleşik
kalıplarıyla rekabet edebilecek düzeyde de görünmüyor. Zaten birçok
eksik, yetersizlik hatta açmazları olduğunu kavramı savunanlar dahi
kabul ediyor. Tabii olay “vatandaş” ya da “yurttaş” gibi adeta
kutsallaştırılmış kavramların üzerine oturunca da kimsenin gıkı
çıkası gelmiyor. (Aslında işin komiği kavramı süsleyip teorize eden
gene seçkinler, entelektüeller. Bu yanıyla bir “seçkin fantezisi”
gibi duruyor.) Öyle ya, “Vatandaş”a karşı çıkmak kimin
haddine!..
KAVRAMI SORGULAMAK
Son zamanlarda bir “moda” doğdu. Biz gazeteciler hele de
biraz “entelektüel” olanlarımız batılı merkezlerden bize pompalanan
her kavramı, sorgusuz sualsiz benimser, hatta benimsemekle kalmayıp
cansiperane savunur olduk. Hiçbir “sindirim süreci”nden geçmeyen bu
gibi kavramlar hemen dolaşıma giriveriyor. Üstelik bir “moda”yı
andıran, oldukça “amorf” (şekilsiz), hayli flu ve öznel eklemelere
çok müsait şekilde. Bu da onlardan biri mi yoksa somut gelişme
dinamikleri olan bir eğilim mi henüz meçhul.
Bizde ise -şu an itibariyle ve anladığım kadarıyla- kavram daha
ziyade gene gazetelerin inisiyatifinde gündeme gelmiş bulunuyor.
Hatta işi “kampanya”ya çevirenler dahi var. Okurlara çağrıda
bulunulup kendilerine bilhassa internet versiyonları için
“görüntülü haber” yollanmasından ya da bir editör ayrılıp, muhabir
yollanıp o mahallenin, şehrin, bölgenin “haber olmamış” ya da
“haber olamayan” sorun ve olaylarından ibaret olarak
algılanıyor.
Bu yanıyla “katılım” daha ziyade tiraj arttırmanın, okur bağlamanın
bir “aracı” gibi duruyor sanki. Bir tür “gönüllü muhabirlik”in yeni
bir versiyonu gibi algılanıyor. Burada asıl inisiyatif ve editoryal
süzgeç halen gazetelerin elinde. Yani isterlerse basıp yayınlarlar,
istemezlerse basmazlar. Yahut redakte ederler. Bunlara ufak da olsa
bir telif ödenir mi bilmiyorum ama ödenmezse ekonomik artısı da var
demektir. Sırf “haberim çıksın”, “videom, resmim paylaşılsın” diye
istekli, “amatör haz alacak” bir sürü insan olabilir. Haydi
hayırlısı o zaman…
Ancak başlangıçta kavramı ortaya atanların niyetlerinden bağımsız
olarak süreç içinde durduğu yerin bütün bunları aşan, kast
edilenden farklı boyutları var. Kavramın geleneksel gazeteciliğin
bir yan unsuru olarak ya da onun izin alanında (lojistik
desteğinde) değil tamamen ayrı ve “bağımsız” olarak tasarlandığı
anlaşılıyor. Bu yönüyle bizde algılandığından farklı…
Gene anladığım kadarıyla bu işler kavramın asıl anavatanı ABD’de de
zaten böyle başlamış. (Gerçi bir handikapta bu galiba. Kavram ABD
medyasına ve ABD toplumunun orijinalitesine göre şekillendiğinden
diğer ülke medya ortamlarına aynen uyarlanması güç görünüyor)
60’lardan bu yana gelişmiş ve evrimleşmiş. 1990’larda bir “sıçrama”
yapmış 2000’lerde ise bilhassa internet ve benzeri sanal ortam
formlarının hızla yaygınlaşmasıyla da yeni bir “çehre” kazanmış.
(Bu anlamda kavram bize “geç” ulaşmış bile denebilir. Daha ziyade
medyanın kendisinden çok, akademik bağlamda kimi “sertifika”
programlarına yansımış düzeyde) Kavramın evrimleşmesi halen
sürüyor.
“Vatandaş gazeteciliği” kabaca “Resmi makamlar yerine yurttaşların
bilgi ve görüşlerini temel alan gazetecilik süreci” olarak kabul
ediliyor. Buna ilaveten klasik habercilikte “haberin hedef kitlesi
sayılan ‘yurttaş’ın doğrudan haberin kaynağı ve hatta haberin
üreteni olması” şeklinde formüle ediliyor. İlk bakışta çok “şık”
bir ideal gibi duruyor…
Bu yaklaşımın temelinde şu noktalar önemli görünüyor;
1) Devletlere, hükümetlere, siyasi kurum/ kişilere
güvensizlik
2) Siyaset kurumuna ve resmi açıklamalara fazla
bağımlı hale gelen klasik medya organlarına güvensizlik
3) Medyanın sermaye odaklı, tekelleşmiş yapısına
güvensizlik
4) Bu eksende bir “alternatif medya” arayışı
5) Temel grup medya organlarının şu veya bu
nedenle vermediği, veremediği yahut vermek istemediği
(Sansürlediği) haberleri doğrudan halka ulaştırmak (“Halkın haber
alma hakkı”nı bizzat halk eliyle sağlamak)
6) Büyük medyanın “büyük yalanlar”a aracı ve alet
olduğunun düşünülmesi
Dolayısıyla söz konusu kavram bugünkü reel medya düzenine bir
“tepki”yi de ifade ediyor aynı zamanda. Bu yanıyla bilhassa
“muhalif”, “sistem karşıtı” akım ve kişilere çekici gelebiliyor.
Haklı itirazlar barındırıyor. Ancak bunun böyle olması yerine
konulmak istenen kavramı otomatikman “geçerli” kılmıyor. Boşlukları
doldurmak lâzım…
Nitekim bütün bunlar kulağa hoş geliyor ama kavramın kendi içinde
handikapları da bulunuyor.Kavramı benimsemeyenler hatta biraz
“zorlama” bulanlar da var. Onlar ise durumu şu noktalardan riskli
bulup eleştiriyorlar ve “şüphe” ile bakıyorlar;
1) Editöryal süreçlerden kopuk, denetimsiz,
filtreleme sürecinden uzaklık
2) Gazeteciliğin denenmiş, geleneksel
kurallarından yoksunluk
3) Gazetecilik eğitim ve disiplininden uzaklık,
bir “mutfak” kültürü içinde pişmeme
4) Etik kuralları fazla önemsememe, sorumlu
davranamama
5) Geleneksel “objektiflik” kaygısından
uzaklık
6) Aşırı öznel, ideolojik ve “aktivist” tutumlu
davranabilme (“Haber”den çok fikir, görüş, yorum sunma veya bunları
harmanlama)
7) Oldukça “amatör” davranışlı olma
8) Kalite olarak yetersiz, özensiz ve
dağınıklık
9) Nitelik ve içerik açısından eksiklerle dolu
olması
10) Toplumun bütününe değil “marjinal” kesimlere
hitap etme
Bu yüzden Vatandaş gazeteciliği özellikle profesyonel gazeteciler
tarafından “haber”leri gelişigüzel, kontrolsüz bir
şekilde dolaşıma sokmakla, çek edilmemiş “haberler”i, dedikodu
seviyesindeki, bilgi altyapısı eksik iddiaları olduğundan fazla öne
çıkarma ile de suçlanabiliyor.
Gene son zamanların “fetiş”i haline gelen “sosyal medya” olayına
fazla yüklenme, fazla güvenme bir “zaaf” olarak kaydedilebiliyor.
İnternet ve bloklar, mesaj araçları, , twitter, facebook, sohbet
odaları, ve mobil programlama, sırf bu amaçla kurulan siteler, vb
gibi ağ iletişimi teknolojilerinin yüksek oranda gelişimi duruma
uygun bir zemin sunmuş bulunuyor. Bu yüzden “Yurttaş
gazeteciliği”ne yönelik teknolojik bazlı tanımlarda var. Büyük
medyanın vermediği veya vermek istemediği haberleri sıradan
vatandaşlar aracılığıyla, sosyal medyanın teknolojik imkânlarından
yararlanarak diğer insanlara hızlı aktarılması olarak da formüle
edilebiliyor.
Burada ayrıca “Turuncu devrimler”, Arap Baharı ve diğer kaosla
sonuçlanan hareketlerde “Yurttaş gazetecilik”in oynadığı roller
ayrıca sorgulanmakta ve muhtelif kuşkulara yol açmakta, bu tarz
medyanın belli kesim ve servislerce çok “kullanışlı” olmaya müsait
olduğu endişeleri dile getirilmektedir. Bu gibi süreçlerde “yurttaş
medya” kaynaklı haberlerin hem bazı “gerçekleri” ortaya çıkarmaya
yaradığı gibi hem de “yönlendirme”ye çok uygun bir ortam sağladığı
da öne sürülebilmektedir. Bu yüzden kimi çevreler bu tarz
gazeteciliğin arkasında Sorosyen kimi vakıf ve üniversitelerin ya
da“Occupy” benzeri hareketlerin olduğunu ileri
sürmektedirler.
GAZETECİLİK ESAS OLARAK GELENEKSEL HABER TOPLAMA-YAYMA
SÜREÇLERİNE DAYALI BİR FAALİYETTİR
Bilemiyorum; belki de ben “tutuculaştım” ya da gelişmeleri iyi
okuyamıyor olabilirim. Ancak bu bazı kavramlara dair soru sormama
veya kaygı duymama engel değil. Ayrıca onca problemleri olmasına
rağmen klasik gazetecilik ilke, beceri ve disiplininin halen
geçerli olduğunu zannediyorum. Bu başka “alternatif arayışlar”ı
tümüyle dışlamamı gerektirmese de üzerine inşa edilecek binanın
halen temel bir yapıtaşına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Bana göre gazetecilik ağırlıklı olarak “profesyonel süreçler”e
dayalı bir meslektir. Haberin ediniminden yayılımına kadar belli
mekanizmaların işlemesini gerektirir. Bu konuda sorun ve sıkıntılar
olması, hatta başka türde kötüye kullanılabiliyor ihtimalinin
bulunması, medyanın sermaye ile göbek bağları, aşırı siyasallaşma
veya ideolojikleşmesinin getirdiği yozlaşmalar, vb “mesleki
formasyon gerekliliği”nin önemini azaltmaz, tersine güçlendirir ve
“zorunlu” hale getirir. Bu tarz problemlerinde gene ve ancak
“mesleki formasyona dayalı” olarak aşılabileceğini işaret eder.
Öyle sanıyorum ki bazı alanlar “mesleki birikim”, ahlak, eğitim,
deneyim, disiplin, editoryal süreçler, prensiplere dayalı (keyfi
değil) filtreleme mekanizmaları olmadan yürümez. Bu anlamda
“herkesin gazeteci olması” lafları cazip gelse de pratikte
geçersizdir. Hatta sadece geçersiz değil “doğru” da değildir. Her
ne kadar gazetecilik “sosyal” bir alan olmakla birlikte bu her
sosyal kişiyi (İçlerinden yetenekliler veya “çok başarılı” örnekler
çıksa dahi) kendi başına “gazeteci” yapmaz.
Aksini savunmak uzun vadede mesleki bir “kaos”, sulandırma ve başka
türde yozlaşma ya da kötüye kullanılmalara yol açabilir. Bu anlamda
“herkes gazeteci olacak” demek hem bir miktar “kandırmaca”
olmaktadır hem de halen geçerli olan “geleneksel gazetecilik” model
ve kriterleriyle kolayca değiş tokuş edilemez.
Biraz abartılı bir benzetmede bulunursak; nasıl az biraz hukuk
bilgisi olan “Vatandaş avukatlığı” yapamıyorsa, kulaktan dolma tıp
bilgisi olan biri “yurttaş doktorluğu” icra edemiyorsa, her
geometri bilgisi olan “halk mühendisliği” yahut mimarlığı
uygulayamıyorsa, vb her aklına esen de “vatandaş gazeteciliği”
yapamaz. Öyle her eline bir kameralı telefon ya da klavye alan
herkes “ben gazeteciyim” diye ortaya çıkamaz, çıkmamalı. Bu bir
“formasyon” ve kendisine göre zahmetleri olan bir süreçtir. Bu
işlere “hevesli”, “yatkın” veya “yetenekli” olmanız hatta
ilginç bir, iki “haber” yakalamanız sizi kendi başınıza “gazeteci”
yapmaz. Bütün bunları “kurumsal bir alışkanlık ve disiplin” içinde
“sürdürülebilir” olarak (“Hobi” ya da “yan faaliyet” gibi değil)
kalıcı kılmanız gerekir.
SONUÇ
Şüphesiz kavram (Olumlu-Olumsuz) daha birçok açıdan ele alınıp,
tartışılabilir. Ancak bu yazının sınırlarını aşar. Burada kavrama
dair süren tartışma, savunu veya itirazlara ancak “temel
noktalarda” çok kısa bir “giriş” yapabildim. Daha tarihsel, teknik
ve teorik arka planına dair şeyler de söylenebilir. Değinilecek
daha çok nokta var. Bu açıdan gerek konunun ilgililerinin gerekse
de meslektaşların bu açıdan görüş, düşünce ve eleştirilerini bana
iletirlerse ileride daha derli toplu tekrar ele alabilirim. Konuya
eksik ya da yanlış baktığım yahut es geçip daha da vurgulamam,
açmam gereken yanlar olabilir. Tartışmaya açığım…
Bütün bunlarla birlikte ve bütün bunlara rağmen; “vatandaş
gazeteciliği”nin eğer doğru düzgün uygulanabilirse “olumlu”
olabilecek yanlarını da es geçecek değilim.(Bilhassa medyanın
“Penguen gazeteciliği”ne zorlandığı dönemlerde) Bugün medyada öyle
bir noktadayız ki gerçekten “güvenilir” ve “bağımsız” bir
yayıncılığı bulmak giderek –belli nedenlerle- hayli
zorlaşmaktadır. (Siz bakmayın gazetelerin, televizyonların,
sitelerin, “bağımsızlık” iddialarına. Çoğu bir noktadan sonra bir
yerlere bağımlı) Şu veya bu yönde “yandaş” olmanın tavan yaptığı,
saflaşmaların hayli keskin geçtiği ve neredeyse tüm medyayı
sarmaladığı Türkiye’de gerçekten temel gazetecilik ilkeleri
doğrultusunda yayınlara ihtiyaç var.
Ancak “vatandaş gazeteciliği”ninde kendi açısından yeni
“yandaşlıklar” üretmeyeceğinin, zorlamayacağının garantisi yok.
Üstelik “bireysel” bazlı ve elemesiz olduğu için çok daha
“sübjektivite” dolu olma riski var. O yüzden “sade vatandaş”
kapasitesinin sınırlarını iyi tayin etmek lâzım.
Zor görünmekle birlikte “vatandaş gazeteciliği” şayet kendi iç
disiplinini, kurallarını, ahlakını (Ki bunlar zaten “klasik
gazetecilik ilkeleri”nde mevcuttur) oluşturup, ona sadık
kalabilirse özgün ve başarılı örneklerde ortaya çıkabilir. Kavram
henüz emekleme evresinde, rüştünü ispat etmesi lâzım gibi geliyor
bana.
Şimdilik kavramı anlamaya, açımlamaya, tartışmaya devam…
02.02.2016.
[email protected]