02 Şub 2016 09:18
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:19
Vatandaş tamam da, "gazeteciliği" ne ola?
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, son dönemde dile getirilen “Vatandaş gazeteciliği” kavramını sorgulayıp, avantaj ve handikaplarını ele aldı…
Efendim; son zamanlarda yeni bir kavram türedi. “Vatandaş
gazeteciliği” ya da aynı anlama gelmek üzere “Yurttaş gazeteciliği”
denen ve hızla “trend” olan bir eğilim bu. Kimi sadece bir kavram
olarak hatırlatıp geçerken kimi de adeta yeni bir “dönem”
başlatıyor. Bu anlamda popülerlik kazanıyor..
Dahası “gazeteciliğin demokratikleşmesi”, “halkın medyaya el koyması”, “habercilikte halk inisiyatifi”, “medyada demokrasinin geri gelmesi”, “gazeteciliğin yataylaşması”, “sivil gazeteciliğin şahlanışı”, “sıradan insanın haberciliğe el koyması”, “gazeteciliğin seçkinlerin elinden geri alınması”, “medyaya halk katılımının sağlanması”, vb gibi ağdalı ifadelerle tanımlayanları da mevcut. Bunu gazetecilikte “yeni bir çağ” olarak göreni de var, temel gazetecilik formasyonlarına aykırı bulanı da. Kısaca üzerindeki tartışmalar halen sürüyor.
Öyle veya böyle aslında kavram nispeten yeni ve birçok noktada netleştirilmeye halen muhtaç görünüyor. Kendince kimi “teorik” izahları olsa da henüz geleneksel gazeteciliğin yerleşik kalıplarıyla rekabet edebilecek düzeyde de görünmüyor. Zaten birçok eksik, yetersizlik hatta açmazları olduğunu kavramı savunanlar dahi kabul ediyor. Tabii olay “vatandaş” ya da “yurttaş” gibi adeta kutsallaştırılmış kavramların üzerine oturunca da kimsenin gıkı çıkası gelmiyor. (Aslında işin komiği kavramı süsleyip teorize eden gene seçkinler, entelektüeller. Bu yanıyla bir “seçkin fantezisi” gibi duruyor.) Öyle ya, “Vatandaş”a karşı çıkmak kimin haddine!..
KAVRAMI SORGULAMAK
Son zamanlarda bir “moda” doğdu. Biz gazeteciler hele de biraz “entelektüel” olanlarımız batılı merkezlerden bize pompalanan her kavramı, sorgusuz sualsiz benimser, hatta benimsemekle kalmayıp cansiperane savunur olduk. Hiçbir “sindirim süreci”nden geçmeyen bu gibi kavramlar hemen dolaşıma giriveriyor. Üstelik bir “moda”yı andıran, oldukça “amorf” (şekilsiz), hayli flu ve öznel eklemelere çok müsait şekilde. Bu da onlardan biri mi yoksa somut gelişme dinamikleri olan bir eğilim mi henüz meçhul.
Bizde ise -şu an itibariyle ve anladığım kadarıyla- kavram daha ziyade gene gazetelerin inisiyatifinde gündeme gelmiş bulunuyor. Hatta işi “kampanya”ya çevirenler dahi var. Okurlara çağrıda bulunulup kendilerine bilhassa internet versiyonları için “görüntülü haber” yollanmasından ya da bir editör ayrılıp, muhabir yollanıp o mahallenin, şehrin, bölgenin “haber olmamış” ya da “haber olamayan” sorun ve olaylarından ibaret olarak algılanıyor.
Bu yanıyla “katılım” daha ziyade tiraj arttırmanın, okur bağlamanın bir “aracı” gibi duruyor sanki. Bir tür “gönüllü muhabirlik”in yeni bir versiyonu gibi algılanıyor. Burada asıl inisiyatif ve editoryal süzgeç halen gazetelerin elinde. Yani isterlerse basıp yayınlarlar, istemezlerse basmazlar. Yahut redakte ederler. Bunlara ufak da olsa bir telif ödenir mi bilmiyorum ama ödenmezse ekonomik artısı da var demektir. Sırf “haberim çıksın”, “videom, resmim paylaşılsın” diye istekli, “amatör haz alacak” bir sürü insan olabilir. Haydi hayırlısı o zaman…
Ancak başlangıçta kavramı ortaya atanların niyetlerinden bağımsız olarak süreç içinde durduğu yerin bütün bunları aşan, kast edilenden farklı boyutları var. Kavramın geleneksel gazeteciliğin bir yan unsuru olarak ya da onun izin alanında (lojistik desteğinde) değil tamamen ayrı ve “bağımsız” olarak tasarlandığı anlaşılıyor. Bu yönüyle bizde algılandığından farklı…
Gene anladığım kadarıyla bu işler kavramın asıl anavatanı ABD’de de zaten böyle başlamış. (Gerçi bir handikapta bu galiba. Kavram ABD medyasına ve ABD toplumunun orijinalitesine göre şekillendiğinden diğer ülke medya ortamlarına aynen uyarlanması güç görünüyor) 60’lardan bu yana gelişmiş ve evrimleşmiş. 1990’larda bir “sıçrama” yapmış 2000’lerde ise bilhassa internet ve benzeri sanal ortam formlarının hızla yaygınlaşmasıyla da yeni bir “çehre” kazanmış. (Bu anlamda kavram bize “geç” ulaşmış bile denebilir. Daha ziyade medyanın kendisinden çok, akademik bağlamda kimi “sertifika” programlarına yansımış düzeyde) Kavramın evrimleşmesi halen sürüyor.
“Vatandaş gazeteciliği” kabaca “Resmi makamlar yerine yurttaşların bilgi ve görüşlerini temel alan gazetecilik süreci” olarak kabul ediliyor. Buna ilaveten klasik habercilikte “haberin hedef kitlesi sayılan ‘yurttaş’ın doğrudan haberin kaynağı ve hatta haberin üreteni olması” şeklinde formüle ediliyor. İlk bakışta çok “şık” bir ideal gibi duruyor…
Bu yaklaşımın temelinde şu noktalar önemli görünüyor;
1) Devletlere, hükümetlere, siyasi kurum/ kişilere güvensizlik
2) Siyaset kurumuna ve resmi açıklamalara fazla bağımlı hale gelen klasik medya organlarına güvensizlik
3) Medyanın sermaye odaklı, tekelleşmiş yapısına güvensizlik
4) Bu eksende bir “alternatif medya” arayışı
5) Temel grup medya organlarının şu veya bu nedenle vermediği, veremediği yahut vermek istemediği (Sansürlediği) haberleri doğrudan halka ulaştırmak (“Halkın haber alma hakkı”nı bizzat halk eliyle sağlamak)
6) Büyük medyanın “büyük yalanlar”a aracı ve alet olduğunun düşünülmesi
Dolayısıyla söz konusu kavram bugünkü reel medya düzenine bir “tepki”yi de ifade ediyor aynı zamanda. Bu yanıyla bilhassa “muhalif”, “sistem karşıtı” akım ve kişilere çekici gelebiliyor. Haklı itirazlar barındırıyor. Ancak bunun böyle olması yerine konulmak istenen kavramı otomatikman “geçerli” kılmıyor. Boşlukları doldurmak lâzım…
Nitekim bütün bunlar kulağa hoş geliyor ama kavramın kendi içinde handikapları da bulunuyor.Kavramı benimsemeyenler hatta biraz “zorlama” bulanlar da var. Onlar ise durumu şu noktalardan riskli bulup eleştiriyorlar ve “şüphe” ile bakıyorlar;
1) Editöryal süreçlerden kopuk, denetimsiz, filtreleme sürecinden uzaklık
2) Gazeteciliğin denenmiş, geleneksel kurallarından yoksunluk
3) Gazetecilik eğitim ve disiplininden uzaklık, bir “mutfak” kültürü içinde pişmeme
4) Etik kuralları fazla önemsememe, sorumlu davranamama
5) Geleneksel “objektiflik” kaygısından uzaklık
6) Aşırı öznel, ideolojik ve “aktivist” tutumlu davranabilme (“Haber”den çok fikir, görüş, yorum sunma veya bunları harmanlama)
7) Oldukça “amatör” davranışlı olma
8) Kalite olarak yetersiz, özensiz ve dağınıklık
9) Nitelik ve içerik açısından eksiklerle dolu olması
10) Toplumun bütününe değil “marjinal” kesimlere hitap etme
Bu yüzden Vatandaş gazeteciliği özellikle profesyonel gazeteciler tarafından “haber”leri gelişigüzel, kontrolsüz bir şekilde dolaşıma sokmakla, çek edilmemiş “haberler”i, dedikodu seviyesindeki, bilgi altyapısı eksik iddiaları olduğundan fazla öne çıkarma ile de suçlanabiliyor.
Gene son zamanların “fetiş”i haline gelen “sosyal medya” olayına fazla yüklenme, fazla güvenme bir “zaaf” olarak kaydedilebiliyor. İnternet ve bloklar, mesaj araçları, , twitter, facebook, sohbet odaları, ve mobil programlama, sırf bu amaçla kurulan siteler, vb gibi ağ iletişimi teknolojilerinin yüksek oranda gelişimi duruma uygun bir zemin sunmuş bulunuyor. Bu yüzden “Yurttaş gazeteciliği”ne yönelik teknolojik bazlı tanımlarda var. Büyük medyanın vermediği veya vermek istemediği haberleri sıradan vatandaşlar aracılığıyla, sosyal medyanın teknolojik imkânlarından yararlanarak diğer insanlara hızlı aktarılması olarak da formüle edilebiliyor.
Burada ayrıca “Turuncu devrimler”, Arap Baharı ve diğer kaosla sonuçlanan hareketlerde “Yurttaş gazetecilik”in oynadığı roller ayrıca sorgulanmakta ve muhtelif kuşkulara yol açmakta, bu tarz medyanın belli kesim ve servislerce çok “kullanışlı” olmaya müsait olduğu endişeleri dile getirilmektedir. Bu gibi süreçlerde “yurttaş medya” kaynaklı haberlerin hem bazı “gerçekleri” ortaya çıkarmaya yaradığı gibi hem de “yönlendirme”ye çok uygun bir ortam sağladığı da öne sürülebilmektedir. Bu yüzden kimi çevreler bu tarz gazeteciliğin arkasında Sorosyen kimi vakıf ve üniversitelerin ya da“Occupy” benzeri hareketlerin olduğunu ileri sürmektedirler.
GAZETECİLİK ESAS OLARAK GELENEKSEL HABER TOPLAMA-YAYMA SÜREÇLERİNE DAYALI BİR FAALİYETTİR
Bilemiyorum; belki de ben “tutuculaştım” ya da gelişmeleri iyi okuyamıyor olabilirim. Ancak bu bazı kavramlara dair soru sormama veya kaygı duymama engel değil. Ayrıca onca problemleri olmasına rağmen klasik gazetecilik ilke, beceri ve disiplininin halen geçerli olduğunu zannediyorum. Bu başka “alternatif arayışlar”ı tümüyle dışlamamı gerektirmese de üzerine inşa edilecek binanın halen temel bir yapıtaşına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Bana göre gazetecilik ağırlıklı olarak “profesyonel süreçler”e dayalı bir meslektir. Haberin ediniminden yayılımına kadar belli mekanizmaların işlemesini gerektirir. Bu konuda sorun ve sıkıntılar olması, hatta başka türde kötüye kullanılabiliyor ihtimalinin bulunması, medyanın sermaye ile göbek bağları, aşırı siyasallaşma veya ideolojikleşmesinin getirdiği yozlaşmalar, vb “mesleki formasyon gerekliliği”nin önemini azaltmaz, tersine güçlendirir ve “zorunlu” hale getirir. Bu tarz problemlerinde gene ve ancak “mesleki formasyona dayalı” olarak aşılabileceğini işaret eder.
Öyle sanıyorum ki bazı alanlar “mesleki birikim”, ahlak, eğitim, deneyim, disiplin, editoryal süreçler, prensiplere dayalı (keyfi değil) filtreleme mekanizmaları olmadan yürümez. Bu anlamda “herkesin gazeteci olması” lafları cazip gelse de pratikte geçersizdir. Hatta sadece geçersiz değil “doğru” da değildir. Her ne kadar gazetecilik “sosyal” bir alan olmakla birlikte bu her sosyal kişiyi (İçlerinden yetenekliler veya “çok başarılı” örnekler çıksa dahi) kendi başına “gazeteci” yapmaz.
Aksini savunmak uzun vadede mesleki bir “kaos”, sulandırma ve başka türde yozlaşma ya da kötüye kullanılmalara yol açabilir. Bu anlamda “herkes gazeteci olacak” demek hem bir miktar “kandırmaca” olmaktadır hem de halen geçerli olan “geleneksel gazetecilik” model ve kriterleriyle kolayca değiş tokuş edilemez.
Biraz abartılı bir benzetmede bulunursak; nasıl az biraz hukuk bilgisi olan “Vatandaş avukatlığı” yapamıyorsa, kulaktan dolma tıp bilgisi olan biri “yurttaş doktorluğu” icra edemiyorsa, her geometri bilgisi olan “halk mühendisliği” yahut mimarlığı uygulayamıyorsa, vb her aklına esen de “vatandaş gazeteciliği” yapamaz. Öyle her eline bir kameralı telefon ya da klavye alan herkes “ben gazeteciyim” diye ortaya çıkamaz, çıkmamalı. Bu bir “formasyon” ve kendisine göre zahmetleri olan bir süreçtir. Bu işlere “hevesli”, “yatkın” veya “yetenekli” olmanız hatta ilginç bir, iki “haber” yakalamanız sizi kendi başınıza “gazeteci” yapmaz. Bütün bunları “kurumsal bir alışkanlık ve disiplin” içinde “sürdürülebilir” olarak (“Hobi” ya da “yan faaliyet” gibi değil) kalıcı kılmanız gerekir.
SONUÇ
Şüphesiz kavram (Olumlu-Olumsuz) daha birçok açıdan ele alınıp, tartışılabilir. Ancak bu yazının sınırlarını aşar. Burada kavrama dair süren tartışma, savunu veya itirazlara ancak “temel noktalarda” çok kısa bir “giriş” yapabildim. Daha tarihsel, teknik ve teorik arka planına dair şeyler de söylenebilir. Değinilecek daha çok nokta var. Bu açıdan gerek konunun ilgililerinin gerekse de meslektaşların bu açıdan görüş, düşünce ve eleştirilerini bana iletirlerse ileride daha derli toplu tekrar ele alabilirim. Konuya eksik ya da yanlış baktığım yahut es geçip daha da vurgulamam, açmam gereken yanlar olabilir. Tartışmaya açığım…
Bütün bunlarla birlikte ve bütün bunlara rağmen; “vatandaş gazeteciliği”nin eğer doğru düzgün uygulanabilirse “olumlu” olabilecek yanlarını da es geçecek değilim.(Bilhassa medyanın “Penguen gazeteciliği”ne zorlandığı dönemlerde) Bugün medyada öyle bir noktadayız ki gerçekten “güvenilir” ve “bağımsız” bir yayıncılığı bulmak giderek –belli nedenlerle- hayli zorlaşmaktadır. (Siz bakmayın gazetelerin, televizyonların, sitelerin, “bağımsızlık” iddialarına. Çoğu bir noktadan sonra bir yerlere bağımlı) Şu veya bu yönde “yandaş” olmanın tavan yaptığı, saflaşmaların hayli keskin geçtiği ve neredeyse tüm medyayı sarmaladığı Türkiye’de gerçekten temel gazetecilik ilkeleri doğrultusunda yayınlara ihtiyaç var.
Ancak “vatandaş gazeteciliği”ninde kendi açısından yeni “yandaşlıklar” üretmeyeceğinin, zorlamayacağının garantisi yok. Üstelik “bireysel” bazlı ve elemesiz olduğu için çok daha “sübjektivite” dolu olma riski var. O yüzden “sade vatandaş” kapasitesinin sınırlarını iyi tayin etmek lâzım.
Zor görünmekle birlikte “vatandaş gazeteciliği” şayet kendi iç disiplinini, kurallarını, ahlakını (Ki bunlar zaten “klasik gazetecilik ilkeleri”nde mevcuttur) oluşturup, ona sadık kalabilirse özgün ve başarılı örneklerde ortaya çıkabilir. Kavram henüz emekleme evresinde, rüştünü ispat etmesi lâzım gibi geliyor bana.
Şimdilik kavramı anlamaya, açımlamaya, tartışmaya devam…
02.02.2016.
[email protected]
Dahası “gazeteciliğin demokratikleşmesi”, “halkın medyaya el koyması”, “habercilikte halk inisiyatifi”, “medyada demokrasinin geri gelmesi”, “gazeteciliğin yataylaşması”, “sivil gazeteciliğin şahlanışı”, “sıradan insanın haberciliğe el koyması”, “gazeteciliğin seçkinlerin elinden geri alınması”, “medyaya halk katılımının sağlanması”, vb gibi ağdalı ifadelerle tanımlayanları da mevcut. Bunu gazetecilikte “yeni bir çağ” olarak göreni de var, temel gazetecilik formasyonlarına aykırı bulanı da. Kısaca üzerindeki tartışmalar halen sürüyor.
Öyle veya böyle aslında kavram nispeten yeni ve birçok noktada netleştirilmeye halen muhtaç görünüyor. Kendince kimi “teorik” izahları olsa da henüz geleneksel gazeteciliğin yerleşik kalıplarıyla rekabet edebilecek düzeyde de görünmüyor. Zaten birçok eksik, yetersizlik hatta açmazları olduğunu kavramı savunanlar dahi kabul ediyor. Tabii olay “vatandaş” ya da “yurttaş” gibi adeta kutsallaştırılmış kavramların üzerine oturunca da kimsenin gıkı çıkası gelmiyor. (Aslında işin komiği kavramı süsleyip teorize eden gene seçkinler, entelektüeller. Bu yanıyla bir “seçkin fantezisi” gibi duruyor.) Öyle ya, “Vatandaş”a karşı çıkmak kimin haddine!..
KAVRAMI SORGULAMAK
Son zamanlarda bir “moda” doğdu. Biz gazeteciler hele de biraz “entelektüel” olanlarımız batılı merkezlerden bize pompalanan her kavramı, sorgusuz sualsiz benimser, hatta benimsemekle kalmayıp cansiperane savunur olduk. Hiçbir “sindirim süreci”nden geçmeyen bu gibi kavramlar hemen dolaşıma giriveriyor. Üstelik bir “moda”yı andıran, oldukça “amorf” (şekilsiz), hayli flu ve öznel eklemelere çok müsait şekilde. Bu da onlardan biri mi yoksa somut gelişme dinamikleri olan bir eğilim mi henüz meçhul.
Bizde ise -şu an itibariyle ve anladığım kadarıyla- kavram daha ziyade gene gazetelerin inisiyatifinde gündeme gelmiş bulunuyor. Hatta işi “kampanya”ya çevirenler dahi var. Okurlara çağrıda bulunulup kendilerine bilhassa internet versiyonları için “görüntülü haber” yollanmasından ya da bir editör ayrılıp, muhabir yollanıp o mahallenin, şehrin, bölgenin “haber olmamış” ya da “haber olamayan” sorun ve olaylarından ibaret olarak algılanıyor.
Bu yanıyla “katılım” daha ziyade tiraj arttırmanın, okur bağlamanın bir “aracı” gibi duruyor sanki. Bir tür “gönüllü muhabirlik”in yeni bir versiyonu gibi algılanıyor. Burada asıl inisiyatif ve editoryal süzgeç halen gazetelerin elinde. Yani isterlerse basıp yayınlarlar, istemezlerse basmazlar. Yahut redakte ederler. Bunlara ufak da olsa bir telif ödenir mi bilmiyorum ama ödenmezse ekonomik artısı da var demektir. Sırf “haberim çıksın”, “videom, resmim paylaşılsın” diye istekli, “amatör haz alacak” bir sürü insan olabilir. Haydi hayırlısı o zaman…
Ancak başlangıçta kavramı ortaya atanların niyetlerinden bağımsız olarak süreç içinde durduğu yerin bütün bunları aşan, kast edilenden farklı boyutları var. Kavramın geleneksel gazeteciliğin bir yan unsuru olarak ya da onun izin alanında (lojistik desteğinde) değil tamamen ayrı ve “bağımsız” olarak tasarlandığı anlaşılıyor. Bu yönüyle bizde algılandığından farklı…
Gene anladığım kadarıyla bu işler kavramın asıl anavatanı ABD’de de zaten böyle başlamış. (Gerçi bir handikapta bu galiba. Kavram ABD medyasına ve ABD toplumunun orijinalitesine göre şekillendiğinden diğer ülke medya ortamlarına aynen uyarlanması güç görünüyor) 60’lardan bu yana gelişmiş ve evrimleşmiş. 1990’larda bir “sıçrama” yapmış 2000’lerde ise bilhassa internet ve benzeri sanal ortam formlarının hızla yaygınlaşmasıyla da yeni bir “çehre” kazanmış. (Bu anlamda kavram bize “geç” ulaşmış bile denebilir. Daha ziyade medyanın kendisinden çok, akademik bağlamda kimi “sertifika” programlarına yansımış düzeyde) Kavramın evrimleşmesi halen sürüyor.
“Vatandaş gazeteciliği” kabaca “Resmi makamlar yerine yurttaşların bilgi ve görüşlerini temel alan gazetecilik süreci” olarak kabul ediliyor. Buna ilaveten klasik habercilikte “haberin hedef kitlesi sayılan ‘yurttaş’ın doğrudan haberin kaynağı ve hatta haberin üreteni olması” şeklinde formüle ediliyor. İlk bakışta çok “şık” bir ideal gibi duruyor…
Bu yaklaşımın temelinde şu noktalar önemli görünüyor;
1) Devletlere, hükümetlere, siyasi kurum/ kişilere güvensizlik
2) Siyaset kurumuna ve resmi açıklamalara fazla bağımlı hale gelen klasik medya organlarına güvensizlik
3) Medyanın sermaye odaklı, tekelleşmiş yapısına güvensizlik
4) Bu eksende bir “alternatif medya” arayışı
5) Temel grup medya organlarının şu veya bu nedenle vermediği, veremediği yahut vermek istemediği (Sansürlediği) haberleri doğrudan halka ulaştırmak (“Halkın haber alma hakkı”nı bizzat halk eliyle sağlamak)
6) Büyük medyanın “büyük yalanlar”a aracı ve alet olduğunun düşünülmesi
Dolayısıyla söz konusu kavram bugünkü reel medya düzenine bir “tepki”yi de ifade ediyor aynı zamanda. Bu yanıyla bilhassa “muhalif”, “sistem karşıtı” akım ve kişilere çekici gelebiliyor. Haklı itirazlar barındırıyor. Ancak bunun böyle olması yerine konulmak istenen kavramı otomatikman “geçerli” kılmıyor. Boşlukları doldurmak lâzım…
Nitekim bütün bunlar kulağa hoş geliyor ama kavramın kendi içinde handikapları da bulunuyor.Kavramı benimsemeyenler hatta biraz “zorlama” bulanlar da var. Onlar ise durumu şu noktalardan riskli bulup eleştiriyorlar ve “şüphe” ile bakıyorlar;
1) Editöryal süreçlerden kopuk, denetimsiz, filtreleme sürecinden uzaklık
2) Gazeteciliğin denenmiş, geleneksel kurallarından yoksunluk
3) Gazetecilik eğitim ve disiplininden uzaklık, bir “mutfak” kültürü içinde pişmeme
4) Etik kuralları fazla önemsememe, sorumlu davranamama
5) Geleneksel “objektiflik” kaygısından uzaklık
6) Aşırı öznel, ideolojik ve “aktivist” tutumlu davranabilme (“Haber”den çok fikir, görüş, yorum sunma veya bunları harmanlama)
7) Oldukça “amatör” davranışlı olma
8) Kalite olarak yetersiz, özensiz ve dağınıklık
9) Nitelik ve içerik açısından eksiklerle dolu olması
10) Toplumun bütününe değil “marjinal” kesimlere hitap etme
Bu yüzden Vatandaş gazeteciliği özellikle profesyonel gazeteciler tarafından “haber”leri gelişigüzel, kontrolsüz bir şekilde dolaşıma sokmakla, çek edilmemiş “haberler”i, dedikodu seviyesindeki, bilgi altyapısı eksik iddiaları olduğundan fazla öne çıkarma ile de suçlanabiliyor.
Gene son zamanların “fetiş”i haline gelen “sosyal medya” olayına fazla yüklenme, fazla güvenme bir “zaaf” olarak kaydedilebiliyor. İnternet ve bloklar, mesaj araçları, , twitter, facebook, sohbet odaları, ve mobil programlama, sırf bu amaçla kurulan siteler, vb gibi ağ iletişimi teknolojilerinin yüksek oranda gelişimi duruma uygun bir zemin sunmuş bulunuyor. Bu yüzden “Yurttaş gazeteciliği”ne yönelik teknolojik bazlı tanımlarda var. Büyük medyanın vermediği veya vermek istemediği haberleri sıradan vatandaşlar aracılığıyla, sosyal medyanın teknolojik imkânlarından yararlanarak diğer insanlara hızlı aktarılması olarak da formüle edilebiliyor.
Burada ayrıca “Turuncu devrimler”, Arap Baharı ve diğer kaosla sonuçlanan hareketlerde “Yurttaş gazetecilik”in oynadığı roller ayrıca sorgulanmakta ve muhtelif kuşkulara yol açmakta, bu tarz medyanın belli kesim ve servislerce çok “kullanışlı” olmaya müsait olduğu endişeleri dile getirilmektedir. Bu gibi süreçlerde “yurttaş medya” kaynaklı haberlerin hem bazı “gerçekleri” ortaya çıkarmaya yaradığı gibi hem de “yönlendirme”ye çok uygun bir ortam sağladığı da öne sürülebilmektedir. Bu yüzden kimi çevreler bu tarz gazeteciliğin arkasında Sorosyen kimi vakıf ve üniversitelerin ya da“Occupy” benzeri hareketlerin olduğunu ileri sürmektedirler.
GAZETECİLİK ESAS OLARAK GELENEKSEL HABER TOPLAMA-YAYMA SÜREÇLERİNE DAYALI BİR FAALİYETTİR
Bilemiyorum; belki de ben “tutuculaştım” ya da gelişmeleri iyi okuyamıyor olabilirim. Ancak bu bazı kavramlara dair soru sormama veya kaygı duymama engel değil. Ayrıca onca problemleri olmasına rağmen klasik gazetecilik ilke, beceri ve disiplininin halen geçerli olduğunu zannediyorum. Bu başka “alternatif arayışlar”ı tümüyle dışlamamı gerektirmese de üzerine inşa edilecek binanın halen temel bir yapıtaşına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Bana göre gazetecilik ağırlıklı olarak “profesyonel süreçler”e dayalı bir meslektir. Haberin ediniminden yayılımına kadar belli mekanizmaların işlemesini gerektirir. Bu konuda sorun ve sıkıntılar olması, hatta başka türde kötüye kullanılabiliyor ihtimalinin bulunması, medyanın sermaye ile göbek bağları, aşırı siyasallaşma veya ideolojikleşmesinin getirdiği yozlaşmalar, vb “mesleki formasyon gerekliliği”nin önemini azaltmaz, tersine güçlendirir ve “zorunlu” hale getirir. Bu tarz problemlerinde gene ve ancak “mesleki formasyona dayalı” olarak aşılabileceğini işaret eder.
Öyle sanıyorum ki bazı alanlar “mesleki birikim”, ahlak, eğitim, deneyim, disiplin, editoryal süreçler, prensiplere dayalı (keyfi değil) filtreleme mekanizmaları olmadan yürümez. Bu anlamda “herkesin gazeteci olması” lafları cazip gelse de pratikte geçersizdir. Hatta sadece geçersiz değil “doğru” da değildir. Her ne kadar gazetecilik “sosyal” bir alan olmakla birlikte bu her sosyal kişiyi (İçlerinden yetenekliler veya “çok başarılı” örnekler çıksa dahi) kendi başına “gazeteci” yapmaz.
Aksini savunmak uzun vadede mesleki bir “kaos”, sulandırma ve başka türde yozlaşma ya da kötüye kullanılmalara yol açabilir. Bu anlamda “herkes gazeteci olacak” demek hem bir miktar “kandırmaca” olmaktadır hem de halen geçerli olan “geleneksel gazetecilik” model ve kriterleriyle kolayca değiş tokuş edilemez.
Biraz abartılı bir benzetmede bulunursak; nasıl az biraz hukuk bilgisi olan “Vatandaş avukatlığı” yapamıyorsa, kulaktan dolma tıp bilgisi olan biri “yurttaş doktorluğu” icra edemiyorsa, her geometri bilgisi olan “halk mühendisliği” yahut mimarlığı uygulayamıyorsa, vb her aklına esen de “vatandaş gazeteciliği” yapamaz. Öyle her eline bir kameralı telefon ya da klavye alan herkes “ben gazeteciyim” diye ortaya çıkamaz, çıkmamalı. Bu bir “formasyon” ve kendisine göre zahmetleri olan bir süreçtir. Bu işlere “hevesli”, “yatkın” veya “yetenekli” olmanız hatta ilginç bir, iki “haber” yakalamanız sizi kendi başınıza “gazeteci” yapmaz. Bütün bunları “kurumsal bir alışkanlık ve disiplin” içinde “sürdürülebilir” olarak (“Hobi” ya da “yan faaliyet” gibi değil) kalıcı kılmanız gerekir.
SONUÇ
Şüphesiz kavram (Olumlu-Olumsuz) daha birçok açıdan ele alınıp, tartışılabilir. Ancak bu yazının sınırlarını aşar. Burada kavrama dair süren tartışma, savunu veya itirazlara ancak “temel noktalarda” çok kısa bir “giriş” yapabildim. Daha tarihsel, teknik ve teorik arka planına dair şeyler de söylenebilir. Değinilecek daha çok nokta var. Bu açıdan gerek konunun ilgililerinin gerekse de meslektaşların bu açıdan görüş, düşünce ve eleştirilerini bana iletirlerse ileride daha derli toplu tekrar ele alabilirim. Konuya eksik ya da yanlış baktığım yahut es geçip daha da vurgulamam, açmam gereken yanlar olabilir. Tartışmaya açığım…
Bütün bunlarla birlikte ve bütün bunlara rağmen; “vatandaş gazeteciliği”nin eğer doğru düzgün uygulanabilirse “olumlu” olabilecek yanlarını da es geçecek değilim.(Bilhassa medyanın “Penguen gazeteciliği”ne zorlandığı dönemlerde) Bugün medyada öyle bir noktadayız ki gerçekten “güvenilir” ve “bağımsız” bir yayıncılığı bulmak giderek –belli nedenlerle- hayli zorlaşmaktadır. (Siz bakmayın gazetelerin, televizyonların, sitelerin, “bağımsızlık” iddialarına. Çoğu bir noktadan sonra bir yerlere bağımlı) Şu veya bu yönde “yandaş” olmanın tavan yaptığı, saflaşmaların hayli keskin geçtiği ve neredeyse tüm medyayı sarmaladığı Türkiye’de gerçekten temel gazetecilik ilkeleri doğrultusunda yayınlara ihtiyaç var.
Ancak “vatandaş gazeteciliği”ninde kendi açısından yeni “yandaşlıklar” üretmeyeceğinin, zorlamayacağının garantisi yok. Üstelik “bireysel” bazlı ve elemesiz olduğu için çok daha “sübjektivite” dolu olma riski var. O yüzden “sade vatandaş” kapasitesinin sınırlarını iyi tayin etmek lâzım.
Zor görünmekle birlikte “vatandaş gazeteciliği” şayet kendi iç disiplinini, kurallarını, ahlakını (Ki bunlar zaten “klasik gazetecilik ilkeleri”nde mevcuttur) oluşturup, ona sadık kalabilirse özgün ve başarılı örneklerde ortaya çıkabilir. Kavram henüz emekleme evresinde, rüştünü ispat etmesi lâzım gibi geliyor bana.
Şimdilik kavramı anlamaya, açımlamaya, tartışmaya devam…
02.02.2016.
[email protected]