01 Eyl 2013 10:55
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:37
VATAN YAZARI KENDİ ÇOCUĞUNU YAPMAK YERİNE NEDEN KORUYUCU ANNE OLDU?
Koruyucu anne olan Mutlu Tönbekici yaşadığı zorlukları ve mutluluğunu Ayşe Arman'a anlattı.
İşte Mutlu’nun dünyalar güzeli Çilek bebeği!
Gazeteci Mutlu Tönbekici, 8 hafta önce olağanüstü bir şey yaptı ve 5 aylık bir bebeğin ’koruyucu annesi’ oldu.
Arnavutköy’de küçücük, kutu gibi ama içine girdikçe büyüyen, kat, kat sürprizli bir ev. Kapıyı çalıyorum, Mutlu karşımda. "Nerede?" diyorum.
Ölüyorum bebeğini görmek için. "Gel" diyor "Uyuyor!" O da ne! O sırada Piti gözlerini açıyor. Aman Allah’ım, zeytin gözlü bir bebek. Nasıl güzel. Allah nazarlardan saklasın, gerçekten çok güzel. Yeni uyandı ve ağlamıyor, meraklı meraklı etrafa bakıyor. Bu, çok alışık olduğum bir şey değil. Ağlar yeni uyanan bebekler, çiş yapmıştır, acıkmıştır, bu aksine gülüyor, çok tatlı utangaç bir gülümsemesi var. Sen bir gül, o sana bin gülsün! Nasıl yemelik bir şey! Hemen kucağıma alıyorum. Oy oy oy, gulu gulu gulu, gibi abuk subuk sesler çıkarıyorum. Haz sesleri.
Ona maymunluk yapıyorum, daha da güldürmeye çalışıyorum. Piti, kolay acıkmıyor, susamıyor, vızıldamıyor, söylenmiyor, şikâyet etmiyor,
yatağından sana yalvaran gözlerle bakıp, "Beni al yapmıyor", eline Sophie filini alıp kemiriyor, etrafa akıllı akıllı bakıyor, kendi kendine yetiyor. Annesi mama verince, ’cof cof cof’ yiyor, ama "Nerede benim mamam?" diye kendini yırtarcasına ağlamıyor. Survivor bir bebek.
Çocuk yuvalarındaki o diğer bebekler de bu kadar antrenmanlı mı hayata karşı bilmiyorum ama içim buruluyor bunları gözlemleyince...
Fakat sonra Mutlu’nun ona nasıl şahane bir anne olduğunu görünce, o bütün hüzün bulutları dağılıyor. Mutlu rahat, zannedersin 11 çocuk yetiştirmiş, acayip becerikli, ki öyle bir tipi yok. Ama kadının içinden çok tatlı bir anne çıkmış. Pratik anne, rahat anne, Piti’yle de o güzel mavi evde, süper bir düzen oturtmuşlar. Mutlu ve Piti’nin şahane bir ana-kız olacaklarını biliyorum. Mutlu, kendi gibi, deli, vicdanlı, merhametli, yaratıcı, zeki ve nev’i şahsına münhasır bir kız yetiştirecektir...
*Mutluuuuu! Müthiş bir şey yaptın ve ’koruyucu anne’ oldun. Hadi anlat:
Ağır basan, anne olma duygusu muydu? Yoksa bir bebeğin hayatına yardımcı olmak, hatta kurtarmak mı?*
- ’Kurtarma fikri’ni sevmiyorum ben. Çok kibirli geliyor. Ben kimim ki, birini kurtarıyorum? Belki de bu tatlı şey, benim hayatımı kurtaracak? ’Talih’ dediğin, nerede, nasıl döner hiçbirimiz bilmiyoruz. Dolayısıyla, kim, kimin hayatını kurtarır bir tek Allah bilir!
*İYİ Kİ AYŞE VAR*
*Çok haklısın. Ama hâlâ çocuk yapabilecek bir kadın, ’koruyucu anne’ oluyorsa, bunun da bir sebebi olması lazım...*
- İtiraf ediyorum, genini devam ettirmek isteyeceğim bir erkeğe denk gelmedim. Geldiysem de, o bana denk gelmedi! "İlla kendi kopyamı yapayım" diyecek kadar kendime âşık da değilim. Zaten çocukların, ebeveynlerinin kopyaları olmadığını görüyoruz. Aslında önce, bu ev vardı...
*Nasıl yani?*
- Hepimiz güzel bir evimiz olsun hayal ederiz ya, ben de ettim. Ve o evi buldum. Binbir zorlukla satın aldım. İçini yıktım, yeniden yaptım. Herkes önce çocuk yapar, sonra hayatını düzenler, bakıcı filan bulur ya, bende tam tersi oldu. Hayatımda Ayşe vardı. Hâlâ var. İyi ki de var.
*KOCAYI BOŞVER!*
*Ayşe kim?
*- Gündelikçim. Bana temizliğe geliyor. Çok derin ve gerçek bir ilişki var aramızda. Ayşe, benim arkadaşım. Bayağı dostum. Onun Artvin’deki köyüne gidip geliyorum filan. Harika bir insan. Ailem oldu Ayşe. Çok yardım etti bana. Evi bitirdik. Bir gün oturmuş, birlikte kahve içiyoruz, "Ya Mutlu" dedi. "Bu ev bitti. Her şeyi güzel oldu. Ama bir şeyi eksik. Neyi biliyor musun?" Baktım suratına, "Kocası mı?" dedim, "Yok ya! Ne kocası. Kocayı boş ver. Bebeği eksik, bebeği!" dedi.
*Ne güzel! Ayşe bayağı ’bilge kadın’...*
- Hem de nasıl! Dünya tatlısıdır, üç çocuğu var. Eğitimi pek yok ama hayat bilgisi tavan. Sezgileri kuvvetli, hayatı tuhaf bir kavrayışı var
ve isabetli tespitleri...
*Bu konuşma ne zaman geçti aranızda?*
- Nevruz’du. Kürt-Türk barışı olmuştu. Benim de içimde bir güneş doğmuştu. "Türkiye’ye barış geldi" diye bir vehme kapılmıştım: "Artık bu ülkede yaşanır. Her köşesine gidilir. Ölümler olmayacak. Çok güzel olacak her şey. Haklısın, bu ülkede artık çocuk bile yetiştirilir!" dedim.
*ÇARESİZLİK DEĞİL *
*Sen, biyolojik olarak anne olmayı denedin de vaz mı geçtin?*
- Şu âna kadar çocuğunu doğurmayı düşünebileceğim bir kişi oldu. Ama onunla da adam gibi ilişkimiz olamadı, denemeler de sonuç vermedi. Sonra ben de vazgeçtim. Hamile kalayım diye tırmalamıyordum. Yani şu şahane bebek, bir ’çaresizlik bebeği’ değil. "Mutlu her şeyi denedi, olmadı. O da gitti çocuk esirgemeden bebek aldı" değil, böyle anlaşılsın istemem.
*MASRAFSIZ BEBEK*
*Manyak mısın niye öyle anlaşılsın! Ayşe kafana girdi yani...
*- Evet. Karşımda oturuyor ve bana, "Bu evin ve senin eksiğin bir bebek. Neden bir bebek yok? Neden olmasın?" diye soruyor. Son derece basit bir soru. Aslında Ayşe temel bir hayat bilgisinden, felsefesinden söz ediyor. Düşündüm ve ona hak verdim. Bu durumda insanın önünde birkaç seçenek oluyor: Gidip binlerce lira para verip, sperm bankasından sperm alıp, hamile kalabilirsin. Ama bu fikir beni açmadı. Tabii ki herkesin kendi tercihi ama bana uymadı. Bırak sperm bankalarına para bayılmayı, insanlar kendi eşlerinden çocuk yapabilmek için evlerini, arabalarını satıyorlar. Tüp bebek yapabilmek için sekiz kere filan deniyorlar. Neymiş? Kendi genlerinden olsun diye bebek. Oysa, o yuvalarda binlerce sahipsiz bebek var. Ben o gece internete girdim. Ve iki ayda, üstelik hiç masrafsız şahane bir bebeğim oldu!
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
Gazeteci Mutlu Tönbekici, 8 hafta önce olağanüstü bir şey yaptı ve 5 aylık bir bebeğin ’koruyucu annesi’ oldu.
Arnavutköy’de küçücük, kutu gibi ama içine girdikçe büyüyen, kat, kat sürprizli bir ev. Kapıyı çalıyorum, Mutlu karşımda. "Nerede?" diyorum.
Ölüyorum bebeğini görmek için. "Gel" diyor "Uyuyor!" O da ne! O sırada Piti gözlerini açıyor. Aman Allah’ım, zeytin gözlü bir bebek. Nasıl güzel. Allah nazarlardan saklasın, gerçekten çok güzel. Yeni uyandı ve ağlamıyor, meraklı meraklı etrafa bakıyor. Bu, çok alışık olduğum bir şey değil. Ağlar yeni uyanan bebekler, çiş yapmıştır, acıkmıştır, bu aksine gülüyor, çok tatlı utangaç bir gülümsemesi var. Sen bir gül, o sana bin gülsün! Nasıl yemelik bir şey! Hemen kucağıma alıyorum. Oy oy oy, gulu gulu gulu, gibi abuk subuk sesler çıkarıyorum. Haz sesleri.
Ona maymunluk yapıyorum, daha da güldürmeye çalışıyorum. Piti, kolay acıkmıyor, susamıyor, vızıldamıyor, söylenmiyor, şikâyet etmiyor,
yatağından sana yalvaran gözlerle bakıp, "Beni al yapmıyor", eline Sophie filini alıp kemiriyor, etrafa akıllı akıllı bakıyor, kendi kendine yetiyor. Annesi mama verince, ’cof cof cof’ yiyor, ama "Nerede benim mamam?" diye kendini yırtarcasına ağlamıyor. Survivor bir bebek.
Çocuk yuvalarındaki o diğer bebekler de bu kadar antrenmanlı mı hayata karşı bilmiyorum ama içim buruluyor bunları gözlemleyince...
Fakat sonra Mutlu’nun ona nasıl şahane bir anne olduğunu görünce, o bütün hüzün bulutları dağılıyor. Mutlu rahat, zannedersin 11 çocuk yetiştirmiş, acayip becerikli, ki öyle bir tipi yok. Ama kadının içinden çok tatlı bir anne çıkmış. Pratik anne, rahat anne, Piti’yle de o güzel mavi evde, süper bir düzen oturtmuşlar. Mutlu ve Piti’nin şahane bir ana-kız olacaklarını biliyorum. Mutlu, kendi gibi, deli, vicdanlı, merhametli, yaratıcı, zeki ve nev’i şahsına münhasır bir kız yetiştirecektir...
*Mutluuuuu! Müthiş bir şey yaptın ve ’koruyucu anne’ oldun. Hadi anlat:
Ağır basan, anne olma duygusu muydu? Yoksa bir bebeğin hayatına yardımcı olmak, hatta kurtarmak mı?*
- ’Kurtarma fikri’ni sevmiyorum ben. Çok kibirli geliyor. Ben kimim ki, birini kurtarıyorum? Belki de bu tatlı şey, benim hayatımı kurtaracak? ’Talih’ dediğin, nerede, nasıl döner hiçbirimiz bilmiyoruz. Dolayısıyla, kim, kimin hayatını kurtarır bir tek Allah bilir!
*İYİ Kİ AYŞE VAR*
*Çok haklısın. Ama hâlâ çocuk yapabilecek bir kadın, ’koruyucu anne’ oluyorsa, bunun da bir sebebi olması lazım...*
- İtiraf ediyorum, genini devam ettirmek isteyeceğim bir erkeğe denk gelmedim. Geldiysem de, o bana denk gelmedi! "İlla kendi kopyamı yapayım" diyecek kadar kendime âşık da değilim. Zaten çocukların, ebeveynlerinin kopyaları olmadığını görüyoruz. Aslında önce, bu ev vardı...
*Nasıl yani?*
- Hepimiz güzel bir evimiz olsun hayal ederiz ya, ben de ettim. Ve o evi buldum. Binbir zorlukla satın aldım. İçini yıktım, yeniden yaptım. Herkes önce çocuk yapar, sonra hayatını düzenler, bakıcı filan bulur ya, bende tam tersi oldu. Hayatımda Ayşe vardı. Hâlâ var. İyi ki de var.
*KOCAYI BOŞVER!*
*Ayşe kim?
*- Gündelikçim. Bana temizliğe geliyor. Çok derin ve gerçek bir ilişki var aramızda. Ayşe, benim arkadaşım. Bayağı dostum. Onun Artvin’deki köyüne gidip geliyorum filan. Harika bir insan. Ailem oldu Ayşe. Çok yardım etti bana. Evi bitirdik. Bir gün oturmuş, birlikte kahve içiyoruz, "Ya Mutlu" dedi. "Bu ev bitti. Her şeyi güzel oldu. Ama bir şeyi eksik. Neyi biliyor musun?" Baktım suratına, "Kocası mı?" dedim, "Yok ya! Ne kocası. Kocayı boş ver. Bebeği eksik, bebeği!" dedi.
*Ne güzel! Ayşe bayağı ’bilge kadın’...*
- Hem de nasıl! Dünya tatlısıdır, üç çocuğu var. Eğitimi pek yok ama hayat bilgisi tavan. Sezgileri kuvvetli, hayatı tuhaf bir kavrayışı var
ve isabetli tespitleri...
*Bu konuşma ne zaman geçti aranızda?*
- Nevruz’du. Kürt-Türk barışı olmuştu. Benim de içimde bir güneş doğmuştu. "Türkiye’ye barış geldi" diye bir vehme kapılmıştım: "Artık bu ülkede yaşanır. Her köşesine gidilir. Ölümler olmayacak. Çok güzel olacak her şey. Haklısın, bu ülkede artık çocuk bile yetiştirilir!" dedim.
*ÇARESİZLİK DEĞİL *
*Sen, biyolojik olarak anne olmayı denedin de vaz mı geçtin?*
- Şu âna kadar çocuğunu doğurmayı düşünebileceğim bir kişi oldu. Ama onunla da adam gibi ilişkimiz olamadı, denemeler de sonuç vermedi. Sonra ben de vazgeçtim. Hamile kalayım diye tırmalamıyordum. Yani şu şahane bebek, bir ’çaresizlik bebeği’ değil. "Mutlu her şeyi denedi, olmadı. O da gitti çocuk esirgemeden bebek aldı" değil, böyle anlaşılsın istemem.
*MASRAFSIZ BEBEK*
*Manyak mısın niye öyle anlaşılsın! Ayşe kafana girdi yani...
*- Evet. Karşımda oturuyor ve bana, "Bu evin ve senin eksiğin bir bebek. Neden bir bebek yok? Neden olmasın?" diye soruyor. Son derece basit bir soru. Aslında Ayşe temel bir hayat bilgisinden, felsefesinden söz ediyor. Düşündüm ve ona hak verdim. Bu durumda insanın önünde birkaç seçenek oluyor: Gidip binlerce lira para verip, sperm bankasından sperm alıp, hamile kalabilirsin. Ama bu fikir beni açmadı. Tabii ki herkesin kendi tercihi ama bana uymadı. Bırak sperm bankalarına para bayılmayı, insanlar kendi eşlerinden çocuk yapabilmek için evlerini, arabalarını satıyorlar. Tüp bebek yapabilmek için sekiz kere filan deniyorlar. Neymiş? Kendi genlerinden olsun diye bebek. Oysa, o yuvalarda binlerce sahipsiz bebek var. Ben o gece internete girdim. Ve iki ayda, üstelik hiç masrafsız şahane bir bebeğim oldu!
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN