VATAN GAZETESİ YAZARI MİNE KIRIKKANAT'A GELEN MAİLLER OKUYANLARI ŞOK EDİYOR!... KIRIKKANAT'A AHİRET'İ HATIRLATAN MAİLLERE YAZAR NE CEVAP VERİYOR?...
"Sayın Kırıkkanat, Gazetede resminizi gördüm de, siz de çok yaşlanmışsınız. Çökmüşsünüz. Sizin de eceliniz yakın. Orada hesabınızı hazırladınız mı?"
Onlara kısmet, sizlere ahiret
Elektronik posta ile Allah yoluna çağıranlara, surelere ayetlere alıştım. Ancak bazıları, ahirette vereceğim hesabı gözlerinde büyütüp, cezamın çoğalmaması için uyarıyorlar. İyi niyetlerine inanırsam, kendilerini biraz olsun gülümsetebilecek yanıtlarla yatıştırıyorum.
İşte "bir hatırlatma" başlığını taşıyan son örnek:
"Sayın Kırıkkanat, Gazetede resminizi gördüm de, siz de çok yaşlanmışsınız. Çökmüşsünüz. Sizin de eceliniz yakın. Orada hesabınızı hazırladınız mı?" ([email protected])
Her kimse, beni yaşlanmak ve çökmekte ayak direyen `normal´ bir kadın ve ahiretle korkutulabilecek bir ölümlü sanan bu okurumun içini rahatlattım:
"Merak etmeyin, bomba gibiyim. Öteki tarafta bana manzaralı bir süit ayırmışlar. `Pahalı olmaz mı?´ diye sordum. `Aman efendim, size hesap ödemek düşmez, konuğumuz olacaksınız...´ diye yanıtladılar.
Sizin için ayrılan yeri sordum, maalesef peşin ödemek zorundaymışsınız. `Aptallığın ceremesi çok, rezervasyona gerek yok!´ diyorlar."
***
İnsan ömrü dediğiniz, her şeyi bırakın, ortalama 100 yıl ve çoğu daha uzun yaşayan kargaların ömründen kısa.
Bu kısacık süreyi, ölümden sonrasına imrenerek geçiren zihniyeti anlamakta zorlanıyorum.
Yaşamı kendilerine, çocuklarına zehir, `nasılsa geçici´ diye hiç özen göstermedikleri dünyayı da berbat edip ahirete hazırlanmak olgusunu, cehalet diye geçiştiriyoruz.
Oysa değil.
Cehalet bilgi yokluğuna denir.
Bunca kitaplı, kurallı, okullu bir öğretinin, sistematik olarak gerçek yaşamı tali belletip, esasa ölümü oturtması cehalet değildir. Tam tersine: Gözümüzle gördüğümüz, elimizle tuttuğumuz, içinde yaşadığımız gerçeği izafileştirerek, ölümden sonrasını önemli kılmak, inanmak ve inandırmak için özel çaba gerektiren bir fikirdir.
Kitleleri ölüme hazırlamak, ahirette verilecek hesabın ödül ya da cezasını, bu dünyadaki sınavın iyi ya da kötü sonuçlarına bağlamak, teorik olarak hiç de fena fikir değildir.
Zaten bu fikir, istisnasız bütün dinlerin kaynağı ve varlık nedeni olup, insanlığın ölüm korkusuna karşı bulabildiği en iyi cevaptır. Üstelik, öteki tarafta ödüllendirilmek için bu dünyada iyi olmaya özendirir.
Daha doğrusu, özendirmelidir.
Ne var ki bu fikir, özellikle inancı bilgiyle desteklemeyen cahil toplumlarda, ölümden sonrasının yaşam sırasından daha öne çıkarılması bir manipülasyon aracına da dönüşmüş, hemen her din, zaman zaman egemenlerin halk yığınlarını kolay ölmek ve kolay öldürmeye koşullamasına yaramıştır.
Genelinde İslamiyet, özelinde Türkiye, halen işte böyle bir süreçten geçiyor.
Ülkemizdeki egemenler, ahireti, cenneti, şehadeti niçin bu kadar övüyorlar sanırsınız?
Onların çocuklarına Albayrak´lı iş akitleri, halkın çocuklarına albayraklı şehit tabutları...
Onların çocuklarının Albayrak´lı istihdamı "şans" oluyor, sizin çocuklarınızın işsizliği, "kader."
Kadere inanmanızı, mütevekkil olmanızı neden bu kadar hararetle tavsiye ediyor, kadere isyanı Allah´ı inkâra denk tutup, `tövbe´ye çağırıyorlar, dersiniz?
Çünkü kaderiniz onlar ve değiştirmeye kalkarsanız, onları değiştirmek durumundasınız.
Halk kitlelerini, `Allah´ın dediği olur...´ diye rıza göstermeye koşulladıkları kader ve kısmeti, sosyal yardımlarla hafifletmeye çalıştıklarına bakılırsa, kendilerini Allah yerine koyduklarını söylemeleri abar