VATAN EDİTÖRÜ FARUK EREN'İN BAŞBAKAN'A ''KAYIP ABİ'' İSYANI!
Vatan gazetesinin deneyimli editörü Faruk Eren ve annesinin 30 yıldır yaşadığı "Ağabey acısını", Vatan yazarı Mustafa Mutlu kaleme aldı.
Faruk Eren, VATAN’ın genç ve başarılı editörlerinden... Okuduğunuz “gündem” sayfalarının hazırlanmasına büyük katkıda bulunuyor. Dört yıla yakın bir süredir de bizimle...
Başbakan Erdoğan, hafta içinde 12 Eylül cuntasınca idam edilen gençlere sahip çıktı ya... İşte; o günlerden birinde beni bir kenara çekti Faruk...
Meğer benim bu dik duruşlu, onurlu, meslek ilkelerinden, çağdaşlıktan, aydınlıktan taviz vermeyen arkadaşım, 12 Eylül mağdurlarının başında geliyormuş...
Daha 16-17 yaşlarında olduğu günlerde, yani 12 Eylül’den hemen sonra, inanılmaz bir acı yaşamış ailesiyle birlikte... Ve bu acı tam 30 yıldır hâlâ tüm tazeliğiyle sürüyormuş evlerinde...
HAYRETTİN BUHARLAŞIYOR!
Faruk’un abisi Hayrettin Eren, 1970’li yıllarda sosyalist hareketin önemli simalarından biriymiş. Dev-Genç’liymiş. 21 Kasım 1980’de Haşim İşcan Geçidi’nde siyasi polis tarafından gözaltına alınmış.
Ailesi, Hayrettin’in yakalandığını öğrenir öğrenmez hemen Karagümrük Karakolu’na gitmiş. Orada gözaltı defterinde Hayrettin Eren adını görmüşler ve polislerden Gayrettepe’ye gönderildiğini öğrenmişler.
Gayrettepe’ye gittiklerinde ise daha sonradan çok duyacakları, “Böyle birini gözaltına almadık” yanıtıyla karşılaşmışlar.
Karagümrük Karakolu’na döndüklerinde, gözaltı defterinde Hayrettin’in adının bulunduğu sayfanın yırtıldığını ve polislerin bu konuda hiçbir şey söylemediklerini görmüşler.
Annesi bir gün sonra yeniden Gayrettepe’ye gittiğinde; Emniyet Müdürlüğü’nün bahçesinde Hayrettin’in kullandığı, kendilerine ait otomobili görmüş. Hayrettin’in gözaltına alındığını, polisin kendilerine yalan söylediğini haykırmış yetkililere...
Ama tartaklanarak oradan uzaklaştırılmış...
SEKİZ TANIK VAR!
Hayrettin’in annesi ve babası, 12 Eylül karanlığına rağmen, olayın peşini bırakmamış. Ancak tüm çığlıkları, o karanlıkta boğulup gitmiş...
Hayrettin’le birlikte gözaltına alınan 8 kişi, savcılık ve mahkeme ifadelerinde ısrarla Hayrettin Eren’in akıbetini sormuş... Ancak hiçbir yanıt alamamışlar!
Bu tanıklar Hayrettin Eren ile önce Karagümrük Karakolu’nda, ardından da Gayrettepe’deki siyasi şubede günlerce birlikte olduklarını, ağır işkenceler gördüklerini anlatmış.
CUMARTESİ ANNELERİ
Anne Elmas Eren, Hayrettin’in hayatından umudunu kesince, 1986’da, “Oğlumu bulamayanlar, bari bana çiçeklerle donatacağım bir mezar göstersinler” diye haykırmaya başlamış...
Ve bu isyan -ne yazık ki- daha sonra hızla artan kayıpların yakınlarının çığlığı olmuş... Kayıp yakınları, bu çığlıkla“Cumartesi Anneleri” olarak bir araya gelmiş...
Faruk’un ailesi 1987’de Hayrettin’in kaybedilmesiyle ilgili suç duyurusunda bulunmuş... Ancak savcılık, tanıklara karşın soruşturma açmamış....
ASKER KAÇAĞI!
İki ay önce Hayrettin’in artık 80’lerine ulaşan annesi ile babası karakola çağrılmış ve ifadeleri alınmış...
Neden biliyor musunuz?
Çünkü oğulları Hayrettin Eren asker kaçağıymış ve devlet Hayrettin’i arıyormuş!
MEZARSIZ ÖLÜLER!
Faruk bunları bana bir solukta anlatırken, ağlamadı...
Belli ki; artık ağlamaktan gözlerinde yaş kalmamış!
Tek bir şey istiyor:
“Madem AKP iktidarı 12 Eylül’le hesaplaşıyor, o zaman Hayrettin Eren’in (ve tabii ki diğer gözaltındaki kayıpların) akıbeti açıklansın.
Bunun için anayasa değişikliğini beklemeye hiç gerek yok. O dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube’de görevli polisler, Meclis’te kurulacak bir komisyon aracılığıyla ya da devletin denetim organları tarafından sorgulansın.
Abimin ve diğer kayıpların gömüldükleri yerler bulunsun, mezarlar açılsın, DNA testleri yapılsın.
Latin Amerika’da kayıplar için ‘mezarsız ölüler’ derler. Anneme 30 yıl sonra çiçeklerle donatacağı, dualar okuyacağı, gözyaşı dökeceği bir evlat mezarı gösterilsin. Sorumlular yargı önüne çıkarılsın.”
Mustafa Mutlu/VATAN