VAKİT YAZARI HASAN KARAKAYA'DAN AYDIN DOĞAN'A RİCA: ÜZERİMİZE "CAHİL"LERİ GÖNDERME!...
Tamam, AHC, "Sahibinin Sesi" olmayı gönüllü olarak kabul etmiş olabilir ama, bu işlerden anlamaz ki o!..Ne kabiliyeti, ne kapasitesi, ne donanımı var!..Dahası, "cahil" de!..
Aydın Bey'den rica: Üzerimize "cahil"leri gönderme!
Biraz sonra yazacaklarıma geçmeden önce, "iki husus" hakkında açıklama yapmak istiyorum... Birinci husus: Çatısı altında bulunmaktan şeref duyduğum Vakit gazetesinin; "mal" veya "hizmet" karşılığında "hiç kimseye borcu yok"tur...
Evet; hiç kimse ama hiç kimse; "Vakit´e şu işi yaptım ama parasını alamadım!..
Vakit´e şu malı sattım ama parasını ödemediler!" diyemez!.. Çünkü Vakit yöneticileri, özellikle "kul hakkı"na riayet ederler ve üzerlerine "kul hakkı" geçmesini istemezler... Vakit yöneticileri, "işçi hakları" konusunda da son derece hassastırlar...
Hani; "işçinin hakkını, alnının teri kurumadan veriniz" şeklindeki ilâhî buyruk var ya, işte Vakit yöneticileri bu buyruğa göre hareket edip, "işçilerin ücretlerini zamanında verir"ler... Bunun yanısıra; Vakit´ten ayrılırken "tazminat" alamayan hiçbir personel de yoktur... Herkes tazminatını hakettiği kadar ve hatta daha fazlasıyla, üstelik "hemen" almıştır!..
Üzerine basa basa ve altını "kalın çizgiler"le çizerek bir defa daha söyleyelim: Bir "mal" veya "hizmet" karşılığında "Vakit gazetesinden alacağı olup da, alamadığını" söyleyebilecek bir tek kişi yoktur..
Eğer böyle bir "iddia"da bulunan olursa, bilin ki, "yalan" söylüyor demektir!..
SÖYLEYECEK SÖZÜ OLAN SÖYLER!
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim "ikinci husus"a... 36 yıllık meslek hayatım boyunca; hakkımda "alçakça iftiralar" atmış, "hakaretler yağdırmış" olsalar da, hiçbir "gazeteci" hakkında "mahkeme"ye başvurmadım, hiçbiri hakkında "tazminat dâvâsı" açmadım... Pardon, benim adıma "bir tek dâvâ" açılmış... Onu da, "haberim olmadan" avukatlarım açmış... "Kazandığımı" söylediler, hepsi bu... Ama, ne takip ettirdim, ne "haciz"e başvurdurdum!..
Gazetem "Vakit´in prensibi" de bu... "Yığınla hakaret, saldırı ve iftira"ya maruz kaldığımız halde, bugüne kadar hiçbir "televizyon, radyo ve gazete" hakkında ne "ceza" dâvâsı açtık, ne "tazminat" dâvâsı!..
Açmadık, çünkü;
"Gazete"ler ve "gazeteci"ler, kendilerine yönelik saldırılara cevap verebilecek imkâna sahip...
"Eli kalem tutan" herkes, kendisi hakkında yazılanlara cevap verebilir!.. Dolayısıyla, bu işe "mahkeme"ler karıştırılmamalıdır!..
Biz, bu inançtayız...
Diyoruz ki;
"Kafa"sı olan!.. Kafasında "beyin" bulunan ve "beyninin düşünce melekesi" dumura uğramamış olan herkes; hele de "eli kalem tutuyor" ise; niye kendisi "cevap" vermez de, bu işe "mahkeme"leri karıştırır, niye "hakimlerin yükü"nü arttırır?..
Varsa verilecek cevabın, ver!..
Varsa eteğinde taş, dök ortaya!..
Niye "hakim"leri meşgul ediyorsun?..
Dediğim gibi, "gazetem"in ve "benim" prensibim bu!.. Bize yönelik "kalleşçe saldırı"lara, bize yapılmış "şerefsizce hakaret" ve "alçakça iftira"lara; "gazetemiz"den veya "köşemiz"den cevap verir, bu işe "mahkeme"leri karıştırmayız!..
Ama, birileri;
"Verecekleri cevap"ları, "söyleyecekleri söz"leri veya "savunacakları fikir"leri olmadığı için olsa gerek, hemen "mahkeme"lere koşuyorlar!..
Hem de, "İstanbul"da açılması gereken bir dâvâyı, gidip "Ankara"da açıyorlar!..
Acaba niye?!?.. Ankara´da "kazanacaklarına dair bir garanti"leri mi var?!?..
Hani, bir zamanlar Ertuğrul Özkök yazmıştı ya;
"Avukat tutmayın, hakim tutun!"
Böyle bir durum mu var acaba?!?
AYDIN DOĞAN´IN VAK