VAHŞİLER TIMARHANEDE!
Kural tanımayanlar, şiddet düşkünü uyuşturucu baronları, bir akıl hastanesini mesken edinmiş ruh hastaları ve daha neler, neler! Hepsi en yakınınızdaki sinema salonunda&... Murat Tolga Şen, haftanın filmlerini yazıyor.
Havalar çok sıcak ama unutmayın memleketin tüm sinema salonları
artık klimalı! Bu ne demek? Yaz sıcağında Meksikalılar gibi
pinekleyeceğiniz yerde girin püfür püfür bir sinema salonuna ve
dünyanın en keyifli, en sıradışı, en imkansız yolculuklarına
çıkın.
Bence önümüzdeki haftanın sıcağına en iyi çare sinemada… Film
getiricilerimiz de öyle düşünmüş olacaklar ki yine haftanın her
gününe bir film düşüyor. Oliver Stone’un 12 yıl aradan sonra
çektiği Vahşiler / Savages haftanın en merak edileni ama biz gelin
tüm filmleri şöyle bir kolaçan edelim.
Vahşiler / Savages /Macera, Suç / 130
dk
Yönetmen: Oliver Stone
Oyuncular: Taylor Kitsch, Blake Lively, Aaron Johnson, John
Travolta, Uma Thurman, Benicio Del Toro, Salma Hayek, Emile Hirsch,
Joel Moore (as Joel David Moore)
Özet: Ben (Aaron Johnson) kendisini Budizme adamış bir
hayırseverdir. En iyi arkadaşı Chun (Taylor Kitsch) ise daha önce
deniz kuvvetlerinde çalışmıştır. İkisinin ortak yönü ise Laguna
Beach bölgesinde beraber Marijuana satıcılığı yapmalarıdır.
Bölgenin büyük satıcıları gibi görünmeseler de oldukça konforlu bir
hayat süren ikili aynı zamanda aynı kadınla da, femme-fatale
Ophelia ile beraberdir! Hayat tam da onlara güzelken Meksikalı Baja
Cartel, onlara dünyayı dar edecektir...
Aynı kadını seven iki erkek ve onları aynı hasretle seven bir
kadın… Bu sıradışı aşk üçgeni aynı zamanda filmin tutku noktasını
oluşturuyor. Oliver Stone, “Ben Platoon’u çekmiş adamım”
böbürlenmesine girmeden eli yüzü düzgün, stilize bir aksiyon
çekmeyi denemiş ve başarmışta… 130 dakikalık süresi kimilerine uzun
gelse de ben başından sonuna tırnaklarımı yiyerek izledim. Traffic
filminde epey bir tanık olduğumuz Sınırdışı uyuşturucu kaçakçılığı
işine bu defa daha bir macera tarafından yaklaşıyoruz. Benicio del
Toro filmin en iyi oynayanı… Kaçırmamakta fayda var.
Bir Mafya Hikayesi / Les Lyonnais /Dram,
Suç / 102 dk
Yönetmen: Olivier Marchal
Oyuncular: Gérard Lanvin, Tchéky Karyo, Daniel Duval, Dimitri
Storoge, Patrick Catalifo, François Levantal, Francis Renaud,
Lionnel Astier, Valeria Cavalli, Estelle Skornik, Olivier
Chantreau, Stéphane Caillard, Florent Bigot de Nesles, Nicolas
Gerout, Olivier Rabourdin
Özet: Fakir bir çingene kampında büyüyen Edmond Vidal (veya takma
ismiyle Momon) için en önemli şey sadakat, gurur ve ailedir. Kiraz
çaldığı için kendisine hapis hayatını tanıştıran Serge Suttel’le
bile hala arkadaştır. Suttel ve Momon geçmişte organize bir
suça da karışmıştır. Kurdukları ekip sayesinde 1970’lerin en ünlü
silahlı soyguncuları olmuşlardır. Karşı konulamayan yükselişleri
1974 yılında tutuklanmalarıyla son bulmuştur. Bugün 60’ına yaklaşan
Momon hayatının o dönemini unutmak ister. "İşten" emekli olunca
huzur bulmuştur. Geçmişte çok acı çekmiş olan karısı
Janou’ya, basit ve evrensel değerlere sahip bu adama aşırı derecede
saygı duyan çocuklarına ve torunlarına oldukça anlayışlı ve kibar
davranmaktadır. Ama sonra geçmişine dair hiçbir şeyi inkar etmeyen
Serge Suttel ortaya çıkar.
Bir Mafya Hikayesi, gösterdiği onca ölüm, kan ve barut kokusunun
arkasında bir dostluk hikayesi…
Fransız polisiyelerini severim, hem de çok… Amerikan filmlerindeki
gibi kariyer düşkünü Donutçuları izlemek yerine bizim
duygusallığımıza daha yakın, içinde ciddi ihanet, aşk, erdem
hikayeleri barındıran filmlerdir bunlar. Başarılı bir Fransız gişe
yönetmeni olan Olivier Marchal, Bir Mafya Hikayesi’nde alışık
olduğumuz notaları güçlü bir şekilde basarak, çok derinliği,
kalıcılığı olmayan ve fakat seyretmesi çok keyifli ve aşırı
testosteron yüklü hikaye izlettiriyor. Tcheky Karyo her zamanki
gibi iyi ama filmin yıldızı Daniel Duval… Senaryonun vadettiğinin
ötesinde, bir gangster portresi çizmeyi başarıyor usta oyuncu…
Gırtlağına kadar suça batmış bir adamı böylesine
sempatikleştirebilmek gerçekten bir oyunculuk başarısı.
Bir Mafya Hikayesi tıpkı Baba filminde olduğu gibi bir dolu geçmiş
gitme sekansına sahip ama bunları paralel bir kurguyla anlatmayı
yeğlemiş. Bazı sekansların geçişi paldır küldür olsa da hikayenin
duygusallığı bir şekilde izleyiciye geçmeyi başarıyor.
70’lerin Yeşilçam polisiyelerine bile sinmiş bu Fransız
duygusallığını bir kez daha izlemek isterseniz oldukça keyifli bir
film sizi bekliyor. Çatışma sahnelerindeki teknik işçilik
Hollywood’la kapışacak kadar iyi… Ayrıca filmin harika bir
sountrack’i var, bu sizi fazlasıyla hikayenin içine sokuyor ve
seyrettiğiniz şeyden zevk almanızı sağlıyor. Bir Mafya Hikayesi İyi
bir vizyon haftasının en iyi filmlerinden biri…
Yaşam Savaşı / La guerre est déclarée
/Dram / 100 dk
Yönetmen: Valérie Donzelli
Oyuncular: Valérie Donzelli, Jérémie Elkaïm, César Desseix,Gabriel
Elkaïm, Brigitte Sy, Elina Löwensohn Alex, Michèle Moretti
Geneviève, Philippe Laudenbach, Bastien Bouillon, Béatrice De
Staël, Anne Le Ny, Frédéric Pierrot, Elisabeth Dion, Pauline
Gaillard
Özet: Roméo ve Juliette iki genç oyuncudur. İlk görüşte
birbirlerine aşık olurlar, beraber yaşamaya başlarlar ve bir
çocukları olur. Başta Adam’ın bazı huyları onlara garip gelse de
üstünde durmazlar, onun normal bir çocuk olduğunu iddia ederler.
Ama kısa süre içerisinde gerçeği kabullenmek zorunda kalırlar. Zira
Adam’a beynindeki bir tümörden dolayı kanser teşhisi konmuştur.
Şimdi genç çift hastalığı kabul edip ona ve çocuklarının ölümüne
karşı canla başla bir savaşa girişeceklerdir...
Aile, iyi arkadaşlar, destek veren güçlü bir eş… Bireyselleşme
uğruna kaybettiğimiz şeylere aslında ne kadar ihtiyacımız olduğunu
gösteren bir film, Yaşam Savaşı… Fakat bunu yaparken tıpkı
kahramanları gibi hiçbir anında ajite etmiyor, sömürmüyor. Fransız
sinemasının geleceğine umut duymamızı sağlayacak iddiasız ama
kolayca içine girilebilen, sıcacık bir öykü… Haftanın izlenmesi
gereken filmlerinden…
Tımarhane / SecretStone / Korku / 89
dk
Yönetmen: Sean Stone
Oyuncular: Oliver Stone, Alexander Wraith, Sean Stone, Monique van
Vooren, Pete Antico, Antonella Lentini, Monique Zordan, John
Schramm
Özet: Jesse Metcalfe, kız kardeşini kaçırmak için akıl hastanesine
girmeyi başaran cesur genç rolünde tüylerinizi diken diken edecek
bir perfermons sergiliyor. Hastaneye girdiğinde, görev yapan
doktorlardan birinin (Peter Stormare, Fargo) hastalarını acımasızca
labatuvar faresi gibi kullanıp, onları kana susamış katillere
dönüştürdüğünü farkeder. Bu katiller onları avlamadan önce acaba bu
labirentin içerisinden çıkış yolu bulabilecekler mi?
Oliver Stone gibi ünlü ve güçlü bir yönetmenin oğlunun asıl
kariyeri olan oyunculuğu bir kenara bırakıp neden bu kadar denenmiş
bir başlangıç yapmak istediğini anlamak güç. Üstelik benzerleri 3-5
bin dolara çekilen bir film için 2 milyonu nereye harcadığını da
anlayamadım.
Tımarhane ya da bilinen diğer adlarıyla SecretStone, Graystone,
Greystone Park hızlı bir başlangıç yapıyor. Macera arayan gençler
Graystone akıl hastanesi denen metruk binaya gitmek için hiç vakit
kaybetmiyorlar. Bunun epey heyecanlı geçecek bir gelişme bölümüne
yol açacağını düşünerek yanıldım. 80 dakikalık filmin ilk 60
dakikası boyunca aynı çemberde dönüyoruz. Karaltı görerek
heyecanlanma, tıkırtılardan huylanma ve ani bir çığlıkla
koşturmaca.... Bir değil, iki değil kimbilir kaç kez aynı şey...
Bari bu zaman zarfında Graystone akıl hastanesi ve oranın pek
meşhur canisi Billy Lasher hakkında ahkam kessinler diye bekliyoruz
ama o oda senin bu oda benim gezme derdinde kahramanlarımız...
Benzer bir duruma, kurmaca belgesel serisi olarak epey bir bölümünü
izlediğim Grave Encounters’dan alışığım. Bazı korkunç, ürpertici
anlar yaşanmıyor değil ancak dilsiz bir ekip üyesi olarak
katıldığımız bu maceranın kendi duygusallığı yüzünden o... Ne yani!
Elimizde fener, gecenin bir yarısı terkedilmiş bir akıl
hastanesinde dolaşıp korkmamak mümkün mü? Sean Stone elindeki
kıymetli malzemeyi biraz daha işleyebilse en azından vaadini
gerçekleştiren bir filme imza atabilirdi.
Tımarhane’yi videoda yakalamış olsam oldukça sever, bağrıma
basabilir, Oliver Stone’u böyle bir filmde görmenin ne hoş bir
sürpriz olduğundan bile dem vurabilirdim ancak sinemada, kocaman
bir perdede bu habire sallanan, cızırdayan, bağırış, çağırışlar
içindeki kasıtlı olarak kötü kurgulanmış hengameyi hoşgörmek zor!
Yine de izlediği her buluntu filmden hala orijinal bir numaraymış
gibi arsızca keyif alanlara öneririm.
Uyarısız Şiddet / ATM / Gerilim /
90 dk
Yönetmen: David Brooks
Oyuncular: Alice Eve, Josh Peck, Brian Geraghty, Aaron Hughes,Omar
Khan
Özet: Bir parti çıkışı David, hoşlandığı Emily’yi eve bırakmayı
teklif eder. Corey ile birlikte üçü yolda giderlerken para çekmek
için bir ATM’ye uğrarlar ve tam yola devam edecekleri sırada
esrarengiz bir adamın dışarıdan onları izlediklerini fark ederler.
Yüzü görünmeyen adamın görünüşünden tedirgin olan 3 arkadaş dışarı
çıkmakta tereddüt ederler ve o dakikadan sonra içinde bulundukları
ATM kulübesine kilitli kalarak ardı ardına işlenen cinayetlere
tanık olurlar. Kaçma çareleri aradıkça daha çok tuzağa
düşeceklerdir; sıra onlara da gelecektir...
Artık iyice kabak tadı veren türden bir gerilim filmi… Bu filmler
artık kimseyi germiyor, ürpertmiyor ancak ısrarla çekilmeye devam
ediyor. Korku/gerilim türünün bu kadar formüle yaslanması,
fabrikasyon ürün haline getiriliyor olması endişe verici… Canınız
çok sıkılırsa…
Olmak İstediğim Yer / This Must Be The
Place / Drama / 118 dk
Yönetmen: Paolo Sorrentino
Oyuncular: Sean Penn, Judd Hirsch, Kerry Condon
Özet: Cheyenne şimdi ellili yaşlarını süren, bezgin, eski bir rock
yıldızıdır. Yaşına rağmen eski alışkanlıklarından, giyim tarzından
vazgeçmek istemeyen Cheyenne, 30 senedir görüşmediği babasının
ölümü üzerine Dublin’den mecburen New York’a gelir ve cenaze
sırasında babasının insani bir suça karşın intikam peşinde olduğunu
öğrenir.II. Dünya Savaşı sırasında babasına Auschwitz toplama
kampında Naziler tarafından işkence edilmiştir ve şimdi bu Nazi
subayını bulma görevini Cheyenne üstlenecektir.
Cinnet Gecesi / The Incident / Korku /
85 dk
Yönetmen: Alexandre Courtes
Oyuncular: Rupert Evans, Dave Lageno, Richard Brake, Anna
Skellern
Özet: George, Max ve Ricky bir rock grubunda müzik yapmaktadırlar.
Küçük yerlerde sahne alsalar da ünlü olmayı hayal etmektedirler.
Parasız kaldıklarında bir tımarhanede çalışmak zorunda kalırlar.
Fakat bir gece büyük bir fırtına tımarhanede elektriklerin
kesilmesine yol açar. Merkezi sistemle kilitlenen kapılar açılır ve
tımarhanede yaşayan hastaların hepsi ansızın serbest kalır.
Not: Bu filme basın gösterimi yapılmadı.
Murat Tolga Şen