Vahdet yazarından bomba iddia! Zaman'ın eski sahibi Alaaddin Kaya paralel mi, paralı-el mi?
Vahdet Gazetesi yazarı D. Mehmet Doğan, Zaman Gazetesi'nin ilk imtiyaz sahiplerinden Alaaddin Kaya ile çarpıcı iddialarda bulundu.
Alaaddin Kaya geçtiğimiz günlerde savcılığa bir dilekçe göndererek
"cemaatten isitfa" ettiğini bildirmiş ve bu haberle gündeme
düşmüştü. Dün Vahdet Gazetesi'nden D. Mehmet Doğan, Zaman
gazetesinin ilk yıllarını ve Alaaddin Kaya ile ilgili yaşadığı bir
olayı anlattı.
D.Mehmet Doğan Zaman Gazetesi'nin cemaatinde eline geçtikten sonra
Alaaddin Kaya'nın verdiği sözü tutmadığını, evine haciz geldiği
halde ortalarda görünmediğini iddia etti.
İŞTE "BİR GARİP İSTİFA" BAŞLIKLI O YAZI
Gazetelerde haber oldu: Başsavcılığa bir dilekçe verilmiş. “Ben
filan örgütten istifa ettim, yanlışlıkla selâm verdiysem bile geri
alıyorum” gibisinden...
Bir kurumdan, teşkilattan, dernekten, vakıftan, topluluktan
ayrılmak mümkündür. Bunun yolu-yordamı bellidir. Eğer resmiyet
gerekiyorsa, yazılı olarak bildirimde bulunulur. Tabii savcılığa
değil! İlgiliye, yetkiliye, muhataba...
Savcılık bir mevzu varsa, davet ettiğinde beyan edilir...
Müstafi zatla ilgili bugüne kadar yazmadım, yazmak da istemezdim.
Fakat, bir dönemle, hal tercümemizde bir satırla geçen bir konuyla
ilgili konuşmama, yazmama kararımız kararsızlığa inkılâb
ediyor.
1986 yılı bizim için yeni bir başlangıç demekti. 6 senedir Kültür
Bakanlığı’nda sözleşmeli senaryo yazarı ve film yapımcısı olarak
çalışıyordum. Yeni bir gazete yayınlanacaktı, hem yazma hem de
yönetimde görev teklifi aldım.
Böyle bir başlangıca şiddetle ihtiyaç vardı. Zaman gazetesi aynı
yılın kasım ayında yayınlandığında bu ihtiyacın boyutları hakkında
fikir sahibi olduk. Gazete büyük tiraja ulaşmadı, fakat büyük bir
ihtiyacı karşıladı. 12 Eylül sonrası bütün inanan kesimlerin
okuryazarlarının sesi oldu. Güçlü bir birliktelik havası estirdi.
Bu sayede müştereklerimizin asgarî değil, azamî olduğunu
gördük.
Gazete ilk altı ayında bir operasyona maruz kaldı, akabinde daha
güçlü bir dönüş oldu. Fakat bu dönemin çok uzun sürmeyeceğini
bilemiyorduk.
Ankara’da matbaacılık ve yayıncılık yapan bir zat patron olarak
görünüyordu, cemaatin işin içinde olduğunu o zaman anladık. Onunla
bir sözleşme yaptık. Beş kişi ve patron! Gazetenin yayın siyasetini
beş kişi tayin edecekti. Ortaya çıkan ürünün uyandırdığı olağanüstü
tesir birilerini iştahlandırmış olmalıydı ki, bir operasyonla daha
karşı karşıya kaldık.
Gazete İstanbul’a taşınıyormuş gibi yapılıp muhtevasından
koparıldı. Bu, patronla aramızda mahkeme konusu oldu. Mahkeme
safahatında gördük ki, içimizden birisi özel bir anlaşma yaparak
işe devam ediyor, kat karşılığı tabii...
Neyse, bu süreçte, davayı kazandık. Ne beklenir? Patronun mahkeme
kararını yerine getirmesi. Fakat patron ortada yok. Avukatımız eve
hacze gitti. Evden eşyalar bir kamyona yükleniyor, hanımlar,
çocuklar feryad ü figan ediyor, bütün mahalle halkı seyirde, evin
reisi ise ortada yok!
Şunu anladık: O gün öderse, kendi kasasından çıkacak. Bilahare
olursa, cemaatten! Avukatımız, bir kişilik deşifresinden sonra,
hacizden vazgeçti. Alınan eşyalar yerine konuldu...
Sorumuz şu: Siz olsaydınız, çoluğunuzun çocuğunuzun böyle bir
duruma düşmesine razı olur muydunuz?
Müstafi zat, paralel miydi, paralı-el mi? Cevabını siz verin.
İstifa etmiş... Verdiği selâmı bile geri alacakmış. Ya aldıklarını
ne yapacak? Cemaatten kazandıkları ne olacak? Onları da fakir
fukaraya bağışlasa bari! Ramazanda ne de güzel olur değil mi?
Sanmayın ki az buz bir şey, yetmiş şehrin fukarasına yeter!
İstifanın sebebi de bu olmalı zaten...
Serveti korumak için istifa edersin, haysiyetini korumak için ise
hiçbir şey yapmazsın!