31 Eki 2009 17:35
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:55
"UZMAN ÇAVUŞ GAZETECİLER!..YARGIYI BEKLEYİN!.. KOMUTANINIZ BİLE ÖYLE YAPIYOR!.."
Ergun Babahan bazı gazetecilere çakarken isim vermeyi de ihmal etmedi...
Kendini savunamayan ordu orduyu savunan gazeteciler
Başta Radikal yazarı Mehmet Ali Kışlalı olmak üzere Doğan Grubu yazarları, siyasete komplo belgesiyle ilgili değişik bir tutum içine girdiler.
Kışlalı'nın olaya yaklaşımı ilginç, çünkü kendisi karargahın ruh halini en iyi yansıtan yazar olarak biliniyor.
Kışlalı, Radikal'de dün çıkan yazısında İç Hizmet Kanunu 35. Madde ışığında siyasete belge raporunun suç olmadığını, çünkü irtica ile mücadelenin asli görevi olduğunu söylüyor.
Kışlalı'nın bu mantığını doğru kabul etsek bile, bu anlatım gerçekle uyuşmuyor.
Çünkü Genelkurmay Başkanı Başbuğ suç olmayan bir belge için kağıt parçası demez, "Böyle bir belgenin benim emrimle hazırlanmış olmasının düşünülmesini zul sayarım" diye gazetecilere demeç vermezdi.
Aynı şekilde Genelkurmay karargahı, belgenin izini silmek için böyle bir seferberliğe girişmezdi.
Bu belge, İç Hizmet Kanunu 35. Madde'ye tamamen ters bir belgedir.
Çünkü siyasete komployu, masum gençlerin evine silah koymayı, ülkenin Kürt kökenli yurttaşlarına komplo düzenlenmesini öngörmektedir.
Ayrıca bu belge "Açık ve yakın" bir tehdide ilişkin bir belgedir.
O açık ve yakın tehdit de darbedir.
Bu belgenin dili 1960'larda Civil Rights Act sonrası, bir devlet kurumunun siyahları temel haklarını kullanmaktan engelleyici bir çalışma yapmasına benziyor.
Amerika'da böyle bir belge hazırlanamazdı, bu bir.
Böyle bir belgeyi hazırlayan veya bunun için talimat verenler kamu görevinde kalamazdı, bu iki.
Hiçbir gazeteci böyle bir belgeyi kamu önünde savunamazdı, bu üç.
Faşizmi, ırkçılığı övmek suçtur.
Amerika'da bunu yapamazsınız.
Türkiye'de de benzer bir durum askerin siyasete müdahalesi için geçerlidir.
Çünkü bu ülkede darbe sonucu başbakan asılmış, yaşı küçük çocuklar yaşı büyütülerek asılmış, binlerce insan haksız yere yıllarca cezaevinde kalmış, aynı şekilde binlerce insan işkenceden geçmiştir. Türkiye'de faşizmin adı darbedir.
Darbeyi savunmak insanlık suçudur.
Bu ülkenin başta kendisine medyanın amiral gemisi diyen gazetenin başyazarı dahil olmak üzere bir kısım yazarı belgenin içeriğini değil de ortaya çıkış şeklini sorguluyor, bir yazarı da belgeyi savunuyorsa, o ülkenin kendine merkez diyen medyasında ciddi bir sorun vardır.
Siyasi görüşünüz, hayata bakışınız ne olursa olsun göstermeniz gereken bir duruş vardır, bu ülkenin yakın geçmişin ışığı altında askerin siyasete müdahalesinin karşısında olmak.
Aslında o müdahaleler birbiri ardına eklenip, bugünkü merkez medyanın (!) desteğiyle de birleşerek laiklerin rahatsızlık duyduğu siyasi tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Askerin müdahaleleri giderek daha zayıflayan siyasi aktörleri göreve getirmiş, görevde geçici olduklarını bilen bu siyasiler de yolsuzluk batağına bulanmıştır.
AK Parti'nin sandıkta aldığı sonuçlar icraatları kadar askerin siyasete müdahalesi ve müdahale sonucu ortaya çıkan yolsuzluk tablosuna tepkidir.
Yani AK Parti'yi iktidar yapan laikler ve onların politikalarıdır.
Şimdi onlara düşen bu tabloyu içlerine sindirmek ve demokrasiye sahip çıkmaktır.
Bunun için ilk yapılması gereken, abuk sabuk bir belge hazırlamakla kalmayıp bu belgeyi korumaktan da aciz kalan komuta kademesini savunma rolünü üstlenen kalemleri tasfiye etmektir.
Kendini savunamayacak durumda olduğu için haftalık basın toplantısını iptal eden Genelkurmay'ın avukatlığına soyunan bu kalemlere uzman çavuş demek ayıp.
Çünkü bu konuda herhangi bir uzmanlıkları yok.
Şimdi onlara çağrım şu, susun ve yargılamanın sonucunu bekleyin, komutanınız bile öyle yapıyor.
Ergun Babahan/Star
Başta Radikal yazarı Mehmet Ali Kışlalı olmak üzere Doğan Grubu yazarları, siyasete komplo belgesiyle ilgili değişik bir tutum içine girdiler.
Kışlalı'nın olaya yaklaşımı ilginç, çünkü kendisi karargahın ruh halini en iyi yansıtan yazar olarak biliniyor.
Kışlalı, Radikal'de dün çıkan yazısında İç Hizmet Kanunu 35. Madde ışığında siyasete belge raporunun suç olmadığını, çünkü irtica ile mücadelenin asli görevi olduğunu söylüyor.
Kışlalı'nın bu mantığını doğru kabul etsek bile, bu anlatım gerçekle uyuşmuyor.
Çünkü Genelkurmay Başkanı Başbuğ suç olmayan bir belge için kağıt parçası demez, "Böyle bir belgenin benim emrimle hazırlanmış olmasının düşünülmesini zul sayarım" diye gazetecilere demeç vermezdi.
Aynı şekilde Genelkurmay karargahı, belgenin izini silmek için böyle bir seferberliğe girişmezdi.
Bu belge, İç Hizmet Kanunu 35. Madde'ye tamamen ters bir belgedir.
Çünkü siyasete komployu, masum gençlerin evine silah koymayı, ülkenin Kürt kökenli yurttaşlarına komplo düzenlenmesini öngörmektedir.
Ayrıca bu belge "Açık ve yakın" bir tehdide ilişkin bir belgedir.
O açık ve yakın tehdit de darbedir.
Bu belgenin dili 1960'larda Civil Rights Act sonrası, bir devlet kurumunun siyahları temel haklarını kullanmaktan engelleyici bir çalışma yapmasına benziyor.
Amerika'da böyle bir belge hazırlanamazdı, bu bir.
Böyle bir belgeyi hazırlayan veya bunun için talimat verenler kamu görevinde kalamazdı, bu iki.
Hiçbir gazeteci böyle bir belgeyi kamu önünde savunamazdı, bu üç.
Faşizmi, ırkçılığı övmek suçtur.
Amerika'da bunu yapamazsınız.
Türkiye'de de benzer bir durum askerin siyasete müdahalesi için geçerlidir.
Çünkü bu ülkede darbe sonucu başbakan asılmış, yaşı küçük çocuklar yaşı büyütülerek asılmış, binlerce insan haksız yere yıllarca cezaevinde kalmış, aynı şekilde binlerce insan işkenceden geçmiştir. Türkiye'de faşizmin adı darbedir.
Darbeyi savunmak insanlık suçudur.
Bu ülkenin başta kendisine medyanın amiral gemisi diyen gazetenin başyazarı dahil olmak üzere bir kısım yazarı belgenin içeriğini değil de ortaya çıkış şeklini sorguluyor, bir yazarı da belgeyi savunuyorsa, o ülkenin kendine merkez diyen medyasında ciddi bir sorun vardır.
Siyasi görüşünüz, hayata bakışınız ne olursa olsun göstermeniz gereken bir duruş vardır, bu ülkenin yakın geçmişin ışığı altında askerin siyasete müdahalesinin karşısında olmak.
Aslında o müdahaleler birbiri ardına eklenip, bugünkü merkez medyanın (!) desteğiyle de birleşerek laiklerin rahatsızlık duyduğu siyasi tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Askerin müdahaleleri giderek daha zayıflayan siyasi aktörleri göreve getirmiş, görevde geçici olduklarını bilen bu siyasiler de yolsuzluk batağına bulanmıştır.
AK Parti'nin sandıkta aldığı sonuçlar icraatları kadar askerin siyasete müdahalesi ve müdahale sonucu ortaya çıkan yolsuzluk tablosuna tepkidir.
Yani AK Parti'yi iktidar yapan laikler ve onların politikalarıdır.
Şimdi onlara düşen bu tabloyu içlerine sindirmek ve demokrasiye sahip çıkmaktır.
Bunun için ilk yapılması gereken, abuk sabuk bir belge hazırlamakla kalmayıp bu belgeyi korumaktan da aciz kalan komuta kademesini savunma rolünü üstlenen kalemleri tasfiye etmektir.
Kendini savunamayacak durumda olduğu için haftalık basın toplantısını iptal eden Genelkurmay'ın avukatlığına soyunan bu kalemlere uzman çavuş demek ayıp.
Çünkü bu konuda herhangi bir uzmanlıkları yok.
Şimdi onlara çağrım şu, susun ve yargılamanın sonucunu bekleyin, komutanınız bile öyle yapıyor.
Ergun Babahan/Star