USTA SİNEMACILARI ARTIK FESTİVALLERDE GÖREMEYECEK MİYİZ?
Sinema yazarımız Murat Tolga Şen'in dün yazısında tespitlediği sıkıntılar bugün Zeki Demirkubuz'un atttığı tweet'le sabitlendi. Usta sinemacılar, filmlerini takdir etmeyen jürilere kızgın!
Daha dün Politik Duruş Şahane, Sinema Bahane başlıklı yazımda
şunları yazdım: Usta sinemacılar, ilk filmini çeken gençlerin
arasında kayboluyor. Neredeyse tüm festival jürilerinde gençlerin
önünü açalım duygusallığında bir yaklaşım var. Gençleri tutan yok
ki
Yarışan filmlerin çoğu zaten onlara ait, çünkü sinema yapmak
hiç bu kadar kolay olmamıştı. Yeşilçamın usta-çırak ilişkisi
sonlandığından beri fonu kapan filmini çekiyor, festivalleri
geziyor sonra da bir güzel batıyor. Onları ödüllendirelim derken
yılların sinemacıları es geçiliyor. Bu yılın kaybedenleri de Erden
Kıral, Derviş Zaim, Zeki Demirkubuz ve İsmail Güneş oldu. Ustalar
filmlerini festivallere göndermek konusunda her geçen yıl daha da
hevessizleşiyor. Acilen adil bir tartıya ihtiyaç var.
Ve yazımın mürekkebi kurumadan Zeki Demirkubuzdan bir tweet
geldi:Bu filmleri kendileri jürilik yapsın diye çektiğimi zanneden
gerzeklerden çok sıkıldım artık. Bundan sonra Türk festivallerinde
yarışmak yok.
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Film festivallerimizin jüri
kararları sorgulanabilirlikten uzaklaşıp saçmalayabilir olmaya
doğru son gaz gidiyor. Ben bu tespiti de ilk kez dün yapmadım. Bu
sıkıntı uzun zamandır var. Aynı şey geçen yıl da Altın Portakalda
Ümit Ünalın başına geldi. Festivalin favorisi gösterilen Nar, jüri
özel ödülüyle yetinmek zorunda kaldı. O zaman da Beyazperde
sitesinde yayınlanan festival izlenimleri yazımda aynı meseleyi ,
Bu kadar çok ilk filmin arasına korkmadan ve burnu büyüklük
yapmadan giren usta sinemacılar bu türden hakkaniyetsiz sonuçlar
karşısında filmlerini festivallerde yarıştırmaktan
vazgeçeceklerdir. Açıkçası festivallerin bir mezunlar kulübüne
dönüşmesini istemem ama şahsi fikrim, "ilk" filmlerin kendi
aralarında yarışmasıdır. diye kaleme almıştım.
Zeki Demirkubuzun tweetini duygusal bir isyan gibi görebilirsiniz
ancak adam haklı beyler / bayanlar
Babamın Sesinin bir sinema eseri olarak hangi anda ve alanda
Yeraltından (Gözetleme kulesinden, Lal Geceden ve
Arafdan) daha üstün bir yapıma dönüşerek en iyi film
olabildiğini ben de kavrayamıyorum. Sadece bizim gibi sinema ahkamı
kesenler için değil sıradan seyirci için bile anlaşılamaz bir
takdir bu
Festival jürilerinde Sinema yapan gençlerin önünü açalım
gibisinden hastalıklı bir bakış açısı var. 14 filmin yarıştığı
festivalde 9 film, ilk filmse gençlerden yana bir sorun yok
demektir. Gençler film çekecek diye ustaların hakkını yerseniz o
gençlerin rota tayin edeceği insanları film çekemez hale
getirirsiniz. Kuzey yıldızının olmadığı bir denizde gece yol almaya
döner bu iş...
Tabi bir de işin şu kısmı var: Çok radikal bazı sinema yazarları
Hülya Avşarın jüriliğine seçkinci bir tavırla burun kıvırarak
Usta yönetmenler filmlerini Altın Kozaya gönderiyor, Portakal
avucunu yalasın. Jüri başkanı dediğin Yönetmenden olur gibisinden
über saptamalar yapıyordu. Ne oldu şimdi? Biz ne jüriler gördük
demiştim, haklıymışım değil mi? Elbette bu yanlış kararlar onlara
verilen gücü kötüye kullanan Jüri üyelerini bağlar. Organizasyonun
bunda hiçbir kabahati yok ki kulağıma gelenlere göre onlarda bu
jürinin bitmek bilmeyen kaprislerinden yaka silkmişler.
Acı ama gerçek: Adana nüfus memurluğundan rastgele 7-8 kişinin
adını çıkarıp jüriyi onlardan oluştursak çok daha sinemayı bilen/
seven sonuçlar çıkardı. Ya da rastgele sonuçlar veren ufacık bir
yazılımla bile halledilebilir bu iş. Bu kadar saçma kararlar veren
çok önemli isimlerin kahrını ne festivaller çeksin ne de biz
Murat Tolga Şen/Medyaradar