Usta gazetecinin eşi sessizliğini bozdu: Birand vefatından 1 yıl önce Kanal D'den kovulmuştu!
3 yıl önce hayatını kaybeden gazeteci Mehmet Ali Birand'ın eşi Cemre Birand, sessizliğini Aksiyon dergisine bozdu.
3 yıl önce hayatını kaybeden usta gazeteci Mehmet Ali Birand'ın eşi
Cemre Birand, Birand'ın çalıştığı kurumdan "Aman başımızı derde
sokma" diye uyarılar aldığını, vefatından bir sene önce Kanal D'den
kovulduğunu açıkladı.
Aksiyon dergisine konuşan Cemre Birand, eşinin devletin bir kısmı
tarafından öldürülmeye çalışıldığını başka bir kısmı tarafından da
korunduğunu kaydedip “Şenkal (Atasagun-eski MİT Müsteşarı) ile
Sönmez'e (Köksal-eski MİT Müsteşarı) bir hayat borcumuz var.” diye
konuştu.
"Mehmet Ali Birand'ın Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen'i hiçbir
zaman tehlike olarak görmediğini, bu nedenle hedef olduğunu" öne
süren Cemre Birand, özetle şunları söyledi:
“İlk olayı başlatan şudur: Mehmet Ali, Emret Komutanım kitabını
yazdığında orada bir cümle geçiyor, ‘askerler ilk gördükleri
kadınla evlenirler' diye. Bu lafı etti ve Genelkurmay Başkanlığı
ilk defa bir açıklama yaptı, ‘Bizim karılarımız iffetlidir' falan
diye. Ve o zaman NATO'da olan bütün o meşhur komutanlar, Necdet
Üruğ'lar falan, hepsi NATO'dan da geçtiler. Hepsinin karıları
dönüp, ‘Mehmet Ali Bey siz bunu bizim hakkımızda nasıl yazarsınız?'
dediler. Ve bence o ‘yastık düşmanlığı' da oradan çıktı. Eşleri de
komutanlara yastıklarında aynı şeyi söylüyorlardı. Şimdi o evde o
baskıyı düşünün. ‘Bizim hakkımızda bunu dedi.' Arkasından Kürt
meselesi geliyor. Arkasından Gülen hadisesi. E yani ne yapmasınlar
Mehmet Ali'yi? Yine iyi kurtuldu diye düşünüyorum.”
TAM BİR ŞOVMEN OLMUŞTU
Çok seviliyordu ve son zamanlarda tam bir şovmen
olmuştu. Ve o haber şovu halk çok benimsemişti. Çok insan bugün de
aynı şeyi söylüyor bana. “O bize bir yön gösteriyordu. Hiçbir şey
söylemese bile mimikleriyle, anlatış tarzıyla o olay hakkında ne
düşünmemiz gerektiğini söylüyordu.” diyorlar. Ve her akşam saat
7’de insanların evine misafir gibi gelmesi bize onu çok
sevdirmişti. Bir de tesadüf tabii, ölüm günü Hrant’ın (Dink)
öldürülme günü ile birleşti. Yani her kesim, şu veya bu sebepten
dolayı orada idi.
Şundan eminim mesela. Rusya olayı oldu. Zaten Putin’i evvelden
gitti, gördü. Bugün öyle bir rol gerekiyorsa Mehmet Ali, Moskova’ya
gidip Putin’in kapısına oturmuştu. Yani yapmıştı bunu. Mesela 1974
Kıbrıs olaylarında aynı şeyleri yaptı. Hep birilerinin kapısında
otururdu. Onu hatırlıyorum. Bir kapıda bekleme şeyi vardı yani.
MEDYA BASKI ALTINDA
Zamanında da çok baskı vardı Mehmet Ali üzerinde ama ben hep hayret
ediyorum hiçbir zaman hapse girmedi. Meşhur 312. madde olduğu hâlde
bile. Sonra halkı askerlikten soğutmak diye bir madde vardı. Ve
Mehmet Ali’ye karşı büyük bir düşmanlık yürütülüyordu. Her ne kadar
biz askerlerin hukuk üzerine baskısını çok gördükse de o gün hukuk
işliyordu. Askerlerin hukuk üzerinde çok büyük baskısı vardı. Onu
sonradan söylediler bize. O TRT davasında en büyük kışkırtıcı
askerler oldu. Mehmet Ali’yi halk nezdinde bükemediler,
edemediler...
CAN DÜNDAR'A 'CANCİ' DERDİ
Bugün insanlar yazamıyor. Can (Dündar) mesela. Can canımızdı, Canci
derdi ona Mehmet Ali. Dehşet içinde seyrediyorum, başka da bir
kelime bulamıyorum. Haber bile yapmanın imkânı yok…Yok. Yani AB’nin
müktesebatına bağlıyız diyoruz, hiçbir şeyine uymuyoruz. Aklım
almıyor. Böyle olacağını, gelişini gördük...
Mehmet Ali ‘Çok baskı var’ diye her zaman söylerdi. Ölmeden evvel
baskıdan bahsederdi. Kendine baskıyı hissetmiş. Çalıştığı
müesseseye olan baskı, onun üzerine de geliyordu otomatikman. ‘Aman
Mehmet Ali, dikkatli ol. Bizim başımızı derde sokma’ uyarıları
alıyordu.
ASALA DAVASI'NDA GİTME DİYE AYAKLARINA SARILDIM, ÜZERİMDEN
ATLAYIP GEÇTİ, GİTTİ
Paris’te o Ermeni olayları sırasında ilk defa ASALA davası falan
olduğunda yere attım kendimi, ayaklarına sarıldım, ‘Çocuk küçük,
gitme, bizi bırakma’ diye. Ayağını silkeledi, üzerimden atlayıp
geçti gitti. Hiç unutmam onu. Dehşete kapıldım valla.
ÖLÜM LİSTELERİNE GİRMİŞTİ
Yeşil, Otağtepe’deki evimize gelmiş, emlakçı olarak. Şenkal
(Atasagun-eski MİT Müsteşarı) da Mehmet Ali’nin Galatasaray
Lisesi’nden sınıf arkadaşı, benim de üniversite arkadaşımdır.
Beraber okuduk (Fransa) Grenoble Üniversitesi’nde siyasal
bilgileri. Koruma verdi, Şenkal ve Sönmez (Köksal-eski MİT
Müsteşarı). Sönmez de Brüksel’den arkadaşımız. Yani devletin bir
kısmı Mehmet Ali’yi öldürmeye çalışıyor, başka bir kısmı da
korumaya çalışıyor. Eminim ki Şenkal ile Sönmez’e bir hayat
borcumuz var. Şenkal her seferinde, ‘Mehmet Ali kurcalama, Mehmet
Ali kurcalama’ dedi tabii ama Mehmet Ali nasıl kurcalamaz?
Bildiğini okudu. Endişelerini söylerdi ama hiçbir zaman da ‘ben
ölürsem şu olacak bu olacak’ diye konuşmadık. Ben arada takılırdım,
‘Mehmet Ali çoluk çocuk ortada kalacağız’ falan diye. ‘Ne hâliniz
varsa görün. Ben ölmüşüm ya, bana ne’ derdi.