13 Kas 2014 15:42 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:54

Usta gazeteci Ali Haydar Yurtsever'in ardından yazdı! Bingöllü Ali Haydar Abi!

Gazeteci-Belgeselci Ramazan Öztürk, kaybettiği meslektaşı hakkında bir yazı yayınladı.

Pek çok savaş alanından sesini duyuran, sıcak gelişmeleri zamanın teknolojik olanaklarını zorlayarak aktaran emektar gazeteci Ali Haydar Yurtsever Viyana'da hayatını kaybetti.Yurtsever'in cenazesi 14 Kasım cuma günü toprağa verilecek.

Gazeteci Ramazan Öztürk, kaybettiği meslektaşı hakkında çarpıcı bir yazıya imza attı. İşte o yazı...

Ali Haydar Yurtsever’in Ardından

Ramazan Öztürk

Hey gidi günler. Birinci Körfez Savaşı, Kuveyt, Bosna Savaşı, Saraybosna.. En zor dönemlerde birlikte çok güzel günler geçirdik. Ortak noktamız haber peşinde koşuşturmaktı. Gazeteciliğin geleneğinde haber atlatıp özgün olmak vardır ama Ali Haydar ile dostluk bir ayrıcalıktı.
Ali Haydar Milliyet, ben Sabah gazetesinde olmamıza rağmen hayati tehlikenin olduğu anlarda rekabeti bir tarafa bırakır dayanışma içinde olurduk. Aynı amaç uğruna aynı uğraşı veriyorduk. Ali Haydar vefalı bir dost, iyi bir gazeteciydi. Yardımseverdi.
Bosna’da yaptıklarını unutmak mümkün değil. Hele Bosna’da zor durumda olan bir kadın ile iki çocuğuna, yine oraya gelen ve sonra da gazeteci! olan bir kız için yaptığı iyiliği unutmam mümkün değil.
Bosna savaşı kızışıyor. Çok uluslu gücün müdahalesi olacak. Hırvatistan’ın deniz kenarındaki Tuzla kenti Türkiye’nin de için olduğu çok uluslu güce ait askerlerin toplandığı ve oradan sevk edileceği yer. Askerler, Tuzla sahilindeki otellere yerleştirilmiş. Ben ve arkadaşım Bengüç Özerdem Sabah Gazetesi, Ali Haydar Yurtsever ise Milliyet adına oradayız. Ali Haydar’a “Bingöllü Ali Haydar Abi” diye takılırdık.
Bizler de askerlerin kaldığı otelde konaklıyoruz. İşlemlerimizi yaptırıp BM uçağı ile Saraybosna’nın güvenlikli bölgesine ineceğiz.
Sabah biz kahvaltı yaparken, Ali Haydar, işlemlerini tamamlamak için BM ofisine gitti. Bengüç ile kahvaltı salonundan çıktığımız sırada, üzerinde bir tişört, ayağında sandaletlerle salaş halde dolaşan genç kızı görünce biraz şaşırdık. Kız tam yanımızdan geçerken “Burada savaş var buna rağmen tatile mi gelmiş acaba” diye söylendik.
Kız geriye döndü ve “siz Türkiye’den gelen gazetecilersiniz değil mi? Deyince daha da şaşırdık.
Birlikte lobiye indik Ali Haydar’ı bekliyoruz. Kıza, peki, senin ne işin var buralarda, gerçekten tatile mi geldin, diye sorduk.
Kız, hayatını anlatmaya başladı. Londra’da dil kursuna gittiğini, orada bazı işlerde çalıştığını ama şimdi işsiz olduğunu, hayatta kaybedecek bir şeyinin olmadığını, ancak Bosna’da olup bitenleri merak ettiği için yola çıktığını, ama parasının da olmadığını söyledi. Şayet bir yol bulup gitmeyi başarırsa orada uzun süreliğine kalmayı düşündüğünü, bu zaman içinde belki bazı radyolara haber yapıp para kazanabileceği umudunu taşıdığını anlattı.
Bu arada Ali Haydar içeri girdi. İşlerini halletmişti. Kızın kim olduğunu sordu, tanıştırdık.
Kız, durumunu anlatmaya devam ederken, Ali Haydar “sana yardımcı olabilirim çünkü Saraybosna’da tanıdığım bir aile var. Senin yaşlarında bir kızı ve bir de oğlu var. Ben Saraybosna’ya gidip gelirken onlara yiyecek götürüyorum. Yani o kadının evinde kalabilirsin. Sana kızı gibi bakar ama gerisi için bir şey diyemem” dedi.
Sonuçta kızın işlemlerini de yaptırıp birlikte Saraybosna’ya gittik. Savaş devam ediyor. Kalacak yer sorunu var. Sırp tarafına bakan yüzündeki tüm odalarının camları kırık, bazıları da yanmış olan Holiday Inn Oteline gittik mecburen.. Sadece camı olmayan odalarda yer olduğunu söylediler, çaresiz kabul ettik. Ertesi gün hep birlikte Ali Haydar’ın o savaş ortamında yardım ettiği aileyi ziyaret ettik.
Boşnak asıllı olan kadının, Türk kocası artık hayatta değildi.
Ali Haydar, onlar için getirdiği bazı ihtiyaç maddelerini bıraktı. Sonra da yanımızdaki kızın durumunu anlattı. Kadın hiç itiraz etmeden “bir kızım da sen olursun. Hiç merak etme hayatta olduğumuz sürece sen de yanımızda kalırsın çünkü Ali Haydar bize çok iyilik yaptı. Oğlumun Saraybosna’ya rahat girip çıkması için özel kart bile aldı. Sana bakmak boynumuzun borcu” dedi.
Kızı oraya bırakıp işimizin başına döndük. Bir hafta sonra Türkiye’ye döneceğimiz zaman Ali Haydar ile birlikte kadının evini ziyaret ettik. Ali Haydar kız için kadına bir miktar para bıraktı. Kıza da Milliyet gazetesinin EBU’dan (Avrupa Yayın Birliği) kiraladığı Saraybosna’daki özel telefon hattının şifresini verdi.
“Ola ki başına bir iş gelir de zor durumda kalırsan, bana telefon açarsın, sana yardım etmeleri için bir yerlere haber veririm. Bu arada önemli bir gazetecilik olayı olursa da bana bildirirsin” dedi. Biz ayrıldık, kız orada kaldı.
Yaklaşık bir ay geçmişti, bir gün sabah gazetesinin bahçesinde bu kızı gördüm. Şaşırdım “hayırdır ne zaman geldin ne yapıyorsun burada” diye sordum.
Ali kırca ile görüşmek için geldiğini, belki ATV için bir şeyler yapabileceğini söyledi.
Peki, ne oldu görüştün mü, diye sordum.
“İki gündür bekliyorum henüz görüşemedim” deyince, Ali Kırca’ya telefon açtım ve kız görüştü. ATV kıza handy cam yani küçük bir kamera vermiş. Saraybosna’da bir şey olursa çekip göndersin diye.
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra yine savaşı izlemek üzere Saraybosna’dayım. Ali Haydar da Viyana’dan gelmiş.
Ali Haydar’ı çok sinirli buldum. Hayırdır ne oldu? diye sorduğumda, anlattıklarına inanamadım.
Meğerse bizim kız aylardır Ali Haydar’ın verdiği telefon şifresiyle aklına gelen her yeri ve kişiyi aramış. Milliyet gazetesine de çok yüklü bir fatura gelince, Ali Haydar’ı arayıp “sen orada değilsin ama fatura çok yüksek geldi. Neden? diye sormakla kalmayıp parayı da maaşından kesmişler.
Ali Haydar, her yerde kızı arıyor. Fakat oradaki hangi gazeteciye sorsa ‘Tele Şerif’i mi ’ arıyorsunuz? diyorlar. Önce anlayamadık. Ali Haydar ne demek istediklerini ısrarla sorunca, mesele anlaşıldı. Meğerse kız, o kadar çok telefonla konuşuyormuş ki lakabını ‘Tele Şerif’ koymuşlar. Sonunda Ali Haydar Şerif’i buldu ve neden böyle bir şey yaptığını sordu ama sonuç değişmedi. Ali Haydar o kadar iyi yürekliydi ki olup biten her şeyi sineye çekti.
Sonra mı ne oldu?
Tele Şerif (Şerif Turgut) Sabah gazetesi tarafından “kahraman Şerif” diye lanse edildi. Bizim medya, olmayan kahramanlıklara, kahramanlık payesi vermeye çok meraklı olduğu için o günün şartlarında gazetedeki büyüklerimiz de böyle buyurdular. Şerif, havalara girdi. Tüm Balkanların, hatta Kafkasya’nın uzmanı! kesildi. Bazı yazar ve muhabir arkadaşlarımız da onu fazlasıyla ciddiye aldı.
Neyse Bosna’da savaş bitti. Kahraman! Şerif de ortadan kayboldu. Bu konuda yazılacak çok şey var ama yeri değil.
Peki, Ali Haydar’a ne oldu? 1968’de gazeteciliğe başlayan, meslek hayatı boyunca onca başarılı habere imza atan, savaşın yaratığı acımasız ortamlarda bile insanlara iyilik yapmayı ihmal etmeyen, mesleğine ve yaptığı işin evrensel kurallarına sıkı sıkıya bağlı olan Ali Haydar, en sonunda işsiz bırakıldı.
Hürriyet, Ak-Ajans, Tercüman, YANKI Dergisi, Milliyet ve son olarak da Anadolu Ajansı'nın (AA) Viyana Temsilciliğini yaptı. TRT, BBC, DW, NPS ile WDR, TV ve Radyolarına da haber ve programlar hazırladı. Son görev yaptığı AA’dan kovulunca işsiz kaldı.
Ancak o her zaman onurlu bir gazeteci olarak akıllarımızdaki yerini korudu ve korumaya devam edecek.
Şimdi de yolun sonuna geldi. Zamansız aramızdan ayrıldı.
Güle güle sevgili dostum, arkadaşım ve iyi insan..
Seni seviyorum ve hiç unutmayacağım..