Usta gazeteci Ali Haydar Yurtsever'in ardından yazdı! Bingöllü Ali Haydar Abi!
Gazeteci-Belgeselci Ramazan Öztürk, kaybettiği meslektaşı hakkında bir yazı yayınladı.
Pek çok savaş alanından sesini duyuran, sıcak gelişmeleri zamanın
teknolojik olanaklarını zorlayarak aktaran emektar gazeteci Ali
Haydar Yurtsever Viyana'da hayatını kaybetti.Yurtsever'in
cenazesi 14 Kasım cuma günü toprağa verilecek.
Gazeteci Ramazan Öztürk, kaybettiği meslektaşı hakkında çarpıcı bir
yazıya imza attı. İşte o yazı...
Ali Haydar Yurtsever’in Ardından
Ramazan Öztürk
Hey gidi günler. Birinci Körfez Savaşı, Kuveyt, Bosna Savaşı,
Saraybosna.. En zor dönemlerde birlikte çok güzel günler geçirdik.
Ortak noktamız haber peşinde koşuşturmaktı. Gazeteciliğin
geleneğinde haber atlatıp özgün olmak vardır ama Ali Haydar ile
dostluk bir ayrıcalıktı.
Ali Haydar Milliyet, ben Sabah gazetesinde olmamıza rağmen hayati
tehlikenin olduğu anlarda rekabeti bir tarafa bırakır dayanışma
içinde olurduk. Aynı amaç uğruna aynı uğraşı veriyorduk. Ali Haydar
vefalı bir dost, iyi bir gazeteciydi. Yardımseverdi.
Bosna’da yaptıklarını unutmak mümkün değil. Hele Bosna’da zor
durumda olan bir kadın ile iki çocuğuna, yine oraya gelen ve sonra
da gazeteci! olan bir kız için yaptığı iyiliği unutmam mümkün
değil.
Bosna savaşı kızışıyor. Çok uluslu gücün müdahalesi olacak.
Hırvatistan’ın deniz kenarındaki Tuzla kenti Türkiye’nin de için
olduğu çok uluslu güce ait askerlerin toplandığı ve oradan sevk
edileceği yer. Askerler, Tuzla sahilindeki otellere yerleştirilmiş.
Ben ve arkadaşım Bengüç Özerdem Sabah Gazetesi, Ali Haydar
Yurtsever ise Milliyet adına oradayız. Ali Haydar’a “Bingöllü Ali
Haydar Abi” diye takılırdık.
Bizler de askerlerin kaldığı otelde konaklıyoruz. İşlemlerimizi
yaptırıp BM uçağı ile Saraybosna’nın güvenlikli bölgesine
ineceğiz.
Sabah biz kahvaltı yaparken, Ali Haydar, işlemlerini tamamlamak
için BM ofisine gitti. Bengüç ile kahvaltı salonundan çıktığımız
sırada, üzerinde bir tişört, ayağında sandaletlerle salaş halde
dolaşan genç kızı görünce biraz şaşırdık. Kız tam yanımızdan
geçerken “Burada savaş var buna rağmen tatile mi gelmiş acaba” diye
söylendik.
Kız geriye döndü ve “siz Türkiye’den gelen gazetecilersiniz değil
mi? Deyince daha da şaşırdık.
Birlikte lobiye indik Ali Haydar’ı bekliyoruz. Kıza, peki, senin ne
işin var buralarda, gerçekten tatile mi geldin, diye
sorduk.
Kız, hayatını anlatmaya başladı. Londra’da dil kursuna gittiğini,
orada bazı işlerde çalıştığını ama şimdi işsiz olduğunu, hayatta
kaybedecek bir şeyinin olmadığını, ancak Bosna’da olup bitenleri
merak ettiği için yola çıktığını, ama parasının da olmadığını
söyledi. Şayet bir yol bulup gitmeyi başarırsa orada uzun
süreliğine kalmayı düşündüğünü, bu zaman içinde belki bazı
radyolara haber yapıp para kazanabileceği umudunu taşıdığını
anlattı.
Bu arada Ali Haydar içeri girdi. İşlerini halletmişti. Kızın kim
olduğunu sordu, tanıştırdık.
Kız, durumunu anlatmaya devam ederken, Ali Haydar “sana yardımcı
olabilirim çünkü Saraybosna’da tanıdığım bir aile var. Senin
yaşlarında bir kızı ve bir de oğlu var. Ben Saraybosna’ya gidip
gelirken onlara yiyecek götürüyorum. Yani o kadının evinde
kalabilirsin. Sana kızı gibi bakar ama gerisi için bir şey diyemem”
dedi.
Sonuçta kızın işlemlerini de yaptırıp birlikte Saraybosna’ya
gittik. Savaş devam ediyor. Kalacak yer sorunu var. Sırp tarafına
bakan yüzündeki tüm odalarının camları kırık, bazıları da yanmış
olan Holiday Inn Oteline gittik mecburen.. Sadece camı olmayan
odalarda yer olduğunu söylediler, çaresiz kabul ettik. Ertesi gün
hep birlikte Ali Haydar’ın o savaş ortamında yardım ettiği aileyi
ziyaret ettik.
Boşnak asıllı olan kadının, Türk kocası artık hayatta değildi.
Ali Haydar, onlar için getirdiği bazı ihtiyaç maddelerini bıraktı.
Sonra da yanımızdaki kızın durumunu anlattı. Kadın hiç itiraz
etmeden “bir kızım da sen olursun. Hiç merak etme hayatta olduğumuz
sürece sen de yanımızda kalırsın çünkü Ali Haydar bize çok iyilik
yaptı. Oğlumun Saraybosna’ya rahat girip çıkması için özel kart
bile aldı. Sana bakmak boynumuzun borcu” dedi.
Kızı oraya bırakıp işimizin başına döndük. Bir hafta sonra
Türkiye’ye döneceğimiz zaman Ali Haydar ile birlikte kadının evini
ziyaret ettik. Ali Haydar kız için kadına bir miktar para bıraktı.
Kıza da Milliyet gazetesinin EBU’dan (Avrupa Yayın Birliği)
kiraladığı Saraybosna’daki özel telefon hattının şifresini
verdi.
“Ola ki başına bir iş gelir de zor durumda kalırsan, bana telefon
açarsın, sana yardım etmeleri için bir yerlere haber veririm. Bu
arada önemli bir gazetecilik olayı olursa da bana bildirirsin”
dedi. Biz ayrıldık, kız orada kaldı.
Yaklaşık bir ay geçmişti, bir gün sabah gazetesinin bahçesinde bu
kızı gördüm. Şaşırdım “hayırdır ne zaman geldin ne yapıyorsun
burada” diye sordum.
Ali kırca ile görüşmek için geldiğini, belki ATV için bir şeyler
yapabileceğini söyledi.
Peki, ne oldu görüştün mü, diye sordum.
“İki gündür bekliyorum henüz görüşemedim” deyince, Ali Kırca’ya
telefon açtım ve kız görüştü. ATV kıza handy cam yani küçük bir
kamera vermiş. Saraybosna’da bir şey olursa çekip göndersin
diye.
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra yine savaşı izlemek üzere
Saraybosna’dayım. Ali Haydar da Viyana’dan gelmiş.
Ali Haydar’ı çok sinirli buldum. Hayırdır ne oldu? diye sorduğumda,
anlattıklarına inanamadım.
Meğerse bizim kız aylardır Ali Haydar’ın verdiği telefon şifresiyle
aklına gelen her yeri ve kişiyi aramış. Milliyet gazetesine de çok
yüklü bir fatura gelince, Ali Haydar’ı arayıp “sen orada değilsin
ama fatura çok yüksek geldi. Neden? diye sormakla kalmayıp parayı
da maaşından kesmişler.
Ali Haydar, her yerde kızı arıyor. Fakat oradaki hangi gazeteciye
sorsa ‘Tele Şerif’i mi ’ arıyorsunuz? diyorlar. Önce anlayamadık.
Ali Haydar ne demek istediklerini ısrarla sorunca, mesele
anlaşıldı. Meğerse kız, o kadar çok telefonla konuşuyormuş ki
lakabını ‘Tele Şerif’ koymuşlar. Sonunda Ali Haydar Şerif’i buldu
ve neden böyle bir şey yaptığını sordu ama sonuç değişmedi. Ali
Haydar o kadar iyi yürekliydi ki olup biten her şeyi sineye
çekti.
Sonra mı ne oldu?
Tele Şerif (Şerif Turgut) Sabah gazetesi tarafından “kahraman
Şerif” diye lanse edildi. Bizim medya, olmayan kahramanlıklara,
kahramanlık payesi vermeye çok meraklı olduğu için o günün
şartlarında gazetedeki büyüklerimiz de böyle buyurdular. Şerif,
havalara girdi. Tüm Balkanların, hatta Kafkasya’nın uzmanı!
kesildi. Bazı yazar ve muhabir arkadaşlarımız da onu fazlasıyla
ciddiye aldı.
Neyse Bosna’da savaş bitti. Kahraman! Şerif de ortadan kayboldu. Bu
konuda yazılacak çok şey var ama yeri değil.
Peki, Ali Haydar’a ne oldu? 1968’de gazeteciliğe başlayan, meslek
hayatı boyunca onca başarılı habere imza atan, savaşın yaratığı
acımasız ortamlarda bile insanlara iyilik yapmayı ihmal etmeyen,
mesleğine ve yaptığı işin evrensel kurallarına sıkı sıkıya bağlı
olan Ali Haydar, en sonunda işsiz bırakıldı.
Hürriyet, Ak-Ajans, Tercüman, YANKI Dergisi, Milliyet ve son olarak
da Anadolu Ajansı'nın (AA) Viyana Temsilciliğini yaptı. TRT, BBC,
DW, NPS ile WDR, TV ve Radyolarına da haber ve programlar
hazırladı. Son görev yaptığı AA’dan kovulunca işsiz kaldı.
Ancak o her zaman onurlu bir gazeteci olarak akıllarımızdaki yerini
korudu ve korumaya devam edecek.
Şimdi de yolun sonuna geldi. Zamansız aramızdan ayrıldı.
Güle güle sevgili dostum, arkadaşım ve iyi insan..
Seni seviyorum ve hiç unutmayacağım..