USAME BİN LADİN OLAYI VE İLİKLERİNE KADAR KOMPLEKS İÇİNDEKİ "MÜMTAZ TÜRK BASINI"!
"Mümtaz Türk basını" iliklerine kadar kompleks içinde! Batılı yorumcu ve komplo teorisyenlerinin düşüncelerini görür ve sayfalarını açarken biz Türkleri adamdan bile saymamaktadır! Atilla AKAR yazdı....
Laden Olayı ve İliklerine Kadar Kompleks İçindeki “Mümtaz Türk Basını”!
Dünyada büyük güçler dışında, Laden’in akibetini en iyi bilebilecek ülkelerin arasında (Pakistan ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra) İran en önde gelenidir herhalde. Gerek radikal İslami (Kendileri Şii olsa da) kesimler içinde ne olup bittiğini bilmeleri gerek belli bir coğrafyadaki istihbarat ağırlığıyla İran Ladin’e gerçekte “ne olduğunu” bilebilecek ülke konumundadır. Dolayısıyla İran’ın bu konuda söyledikleri hemen “kesin doğru” kabul edilemese bile (Çünkü sonuçta İran’da bir “devlet”tir ve kendine göre siyasi hesapları, manipülasyonları vardır!) ciddiye alınabilmek için yeter çaptadır. En azından ABD resmi açıklamalarına göre daha “makul” “iddialar” ortaya atabilir.
Ne var ki bu arada “Mümtaz Türk Basını”nı da kutlamak lâzım! Biz daha ilk andan itibaren bunu söylediğimiz halde –Sağolsunlar birkaç dürüst site ve iki tv kanalı hariç- görmezden geldiler. Oysa bu haberi “İran’dan inanılmaz bin Ladin iddiası!” diye verdiler. Birazdan bu konuya daha ayrıntılı değineceğim…
Dolayısıyla İran İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi’nin bu konudaki son açıklamaları oldukça dikkate değer görünüyor. Muslihi özetle “Usame Bin Laden’in hastalıktan dolayı daha önce öldüğünü ve bunu ispatlayacak ellerinde kanıtlar olduğunu, ABD açıklamalarının ise ‘senaryo’ olduğunu” ileri sürüyor. Tabii bu “kanıtlar”ın ne olduğunu ve iddia ettikleri gibi bunu dünyaya biran önce açıklama sorumlulukları olduğunu hatırlatmamıza gerek yok.
Neyse, burada benim açımdan önemli olan şu ki; İran açıklaması ile benim günlerdir söylediklerimle (Ayrıntılarını bilemiyorum) çakışıyor ve tezimi teyit eder nitelikte. Bende daha ilk anlardan itibaren ortada bir “öldürülme vakası olmadığını” ve “Usame’nin hastalıktan öldüğünü” ve ortada bir “film çevrildiğini” iddia ediyorum. Daha ilk andan itibaren hemen herkes ABD resmi tezlerine ve “illüzyon gösterisi”nin uyduruk “kanıtlar”ına takılıp kalmışken meselenin anlatıldığı gibi olmayabileceğini aktardım. ABD açıklamasının hemen ikinci günü, 03.05.2011 tarihli İNFİAL’de yazdığım “Bin Laden’i ABD Öldürmedi! Sanırım Bir ‘Başkanın Adamları’ Filmi Çevriliyor!” başlıklı yazımda da şu “alternatif senaryo”yu geliştirdim;
“1) Usame Bin Laden doğal yollardan öldü.
2) Bin Laden zaten “Kronik Böbrek Yetmezliği” hastasıydı ve diyaliz altında olması gerekiyordu. Daha önce de defalarca, muhtelif tarihlerde ABD kaynakları ve Pentagon çevreleri bu yönde açıklamalar yapmışlar hatta “ölmüş olabileceğini” bile iddia etmişlerdi.
3) Bin Laden’in “doğal yoldan” ölümü ABD’nin tercih edeceği bir durum değildi. Çünkü hem “intikamını” alamamış olacak hem de “başarısız” sayılıp, 10 yıldır bu konuda bir adım atamadığı tescillenmiş olacaktı. Bu ABD için yeterince “karizma hasarı” demekti.
4) Ancak Bin Laden çoktan ölmüş ve gömülmüştü. Cesedi ise çürümeye yüz tutmuştu.
5) ABD istihbaratı bunu “haber” aldı. Fakat teyit etmekte gecikmişlerdi. Ya da cesedinin gömüldüğü yeri bulmakta zorlandılar. Ancak öldüğünden emindiler.
6) Ceset bulundu ve gömüldüğü yerden çıkartıldı. Ancak çürümüş, dökülüyor ve tanınmaz haldeydi. Kurtlar kemirmeye başlamıştı. DNA karşılaştırması taze ceset üzerinden değil çürümeye yüz tutmuş ceset üzerinden yapıldı.
7) Birileri bunu “fırsata çevirmek” istediler. Ladin hazır ölmüşken bunu “kendi başarıları” gibi sunmayı planladılar. Obama’yı da ikna ettiler. Obama’nın da böyle bir “imaj parlatılması”na ihtiyacı vardı zaten.
8) Bunun üzerine Pakistan İstihbaratından kimi “dostları”nın da yardımıyla sahte bir baskın ve çatışma senaryosu düzenlendi. Zaten Pakistan İstihbaratının bilgi ve gözetiminde yaşayan yakınlarının evlerine baskın yapıldı. “Bin Laden o evde kahraman timlerimizce öldürüldü” hikâyesi yazıldı.
9) Bu dünya kamuoyuna “büyük operasyon” olarak lanse edildi. ABD’nin “zafer”i, Obama’nın “başarısı” olarak sunuldu. ABD’nin “namusu” kurtarıldı!
10) Ancak ortada “küçük bir sorun” vardı. Dünyaya gösterebilecekleri “çatışmada ölmüş Ladin” cesedi ellerinde yoktu.
11) Bunun için alelacele “İslama saygı gereği denize gömdük” saçma lafı üretildi. Ürettikleri ve sızdırdıkları resmin ise kısa sürede “fotomontaj” olduğu ortaya çıktı ve bu yöndeki bir “kanaat inşası” da iflas etti.
12) Ancak gene de dünyanın bunu “yediği”ne kanaat getirdiler. Zaten bir kez düğmeye basılmıştı ve geri dönüşü yoktu. Şimdi bu “film”lerini destekleyebilecek yeni “mizansen”leri ellerinde bekletiyorlar ya da üretiyorlar.“
O günden bugüne fazla zaman geçmedi ve gerek ortaya “kanıt” diye sürülenler gerekse de bizzat sürecin kendisi söylediklerimi doğrular yönde gelişiyor. O kadar ki ilk anlarda susanlar, risk almaktan korkanlar, bir “fikri ve persfektifi olmayanlar” ya da Amerika’nın her dediğine iman derecesinde bağlanmaya kendini şartlamışlar dahi yavaş yavaş çark etmeye başladılar. Şimdilerde “şüphelerini” dile getirmekte bizimle yarışacaklar adeta. Oysa bir şeyi söylemek kadar o şeyi “zamanında”, karşı psikolojik taarruzlara “rağmen” söyleme cesareti göstermek de var. Bana göre “sıradan beyin”le olmayan arasındaki en büyük ayrımlardan birisi de bu noktada. Çünkü bir gerçek kendini faş ettikten sonra söylemek kolay!
Ayrıca şimdilerde birde “ilk ben söyledim” havasına girenler çıkmaya başladı. Elbette ki doğruyu söylemek, savunmak –ben dahil- kimsenin tekelinde değildir. Kavrayış herkese farklı süreçlerde yansır. Doğruya her kim ışık tutuyorsa Allah ondan razı olsun. Bu konuda kompleksim yok. Ancak doğruyu söylemekle, öyle olmadığı halde “ilk ben söyledim” havasına girmek, göstermek başka bir şeydir. (Neyse ki yazıların altında tarihler duruyor!) Dolayısıyla egosantrizme gerek yok. Fakat bir hakkı da teslim etmek gerek değil mi?
İLİKLERİNE KADAR AŞAĞILIK DUYGUSU İÇİNDEKİ MÜMTAZ TÜRK BASINI!
Ancak bu ilk defa başıma gelmiyor. Daha önce de 11 Eylül komplosunu bütün detaylarıyla ortaya seren ve dünyada bir “ilk” olan romanım “Kamikaze Operasyonu”nunda başına bu gelmişti. O zamanda Kamikaze Operasyonu’nu görmezden gelenler ABD’li üç gencin çektiği ve hemen hemen aynı şeyleri söyleyen “Loose Change” belgeselini (Çok iyi bir belgeseldir, izlemedinizse mutlaka izleyin) “11 Eylül’ün sırları nihayet deşifre oldu”, “11 Eylül şimdi gün ışığına çıktı”, “İlk defa 11 Eylül’ün bilinmeyenleri Anlatılıyor” türünden başlıklar atmışlardı. Bende buna tepki olarak 20.08.2009 tarihli İNFİAL’de “Oryantalist Türk Basını ya da Keşke Adım George, Hans, Jean Paul veya Chomsky olsaydı!” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Demek ki “Mümtaz Türk basını” iliklerine kadar tam bir “aşağılık kompleksi” içindedir. Batılı yorumcu ve “komplo teorisyenleri”nin düşüncelerini görür ve sayfalarını açarken biz Türkleri adamdan bile saymamaktadır! (Bu arada Chomsky dedikte bugün Türk medyasında ’’Bush’un suçları tartışmasız, Bin Ladin’inkileri katlar” başlıklı röportajını mutlaka okuyun. Enfes!) Ciddiye alınmanız için illa ki yabancı bir “etiket” gerekmektedir. İsterseniz “saçma” bir şey söyleyin ama yeter ki “ecnebi” olun ve uluslararası haber ajanslarının süzgecinden geçmiş olsun!
Nitekim aynı şekilde Türk basını 6 Mayıs tarihli “Bin Ladin Zaten Ölüydü” başlıklı bir habere yer verdi. (Biz ondan 3 gün önce söylemişiz ama dinleyen kim?) ABD’nin ünlü komplo teorisyeni, radyo sunucusu, tv programcısı Alex Jones’un (Ki, 11 Eylül’ün deşifrasyonunda önemli katkıları vardır) görüşlerine yer verdi. Jones “2002 yılında görüştüğüm bir üst düzey Beyaz Saray yetkilisi bana Bin Ladin’in cesedinin dondurulduğunu ve buz içinde saklandığını söyledi. Böylece zamanı gelince propaganda amacıyla kullanılabilecekti. Dolayısıyla Pakistan’da öldürülen Ladin’in dirisi değil ölüsü." demekteydi.
Oysa bu söylenenler “komplo teorisi” adına oldukça “mantıksız” hatta “saçma” idi. Çünkü Laden’in cesedi “dondurulmuş ve saklanmış” olsaydı o zamanlar ABD’li yetkililer niçin onu çözeltip, kafasına da bir kurşun sıkıp mizansen halde şimdi sunmuyorlardı? Jones, “Zamanı gelince propaganda amacıyla kullanılabilecekti” diyor. İyi ama şimdi zamanı değilse ne zaman? Bizim çok daha mantıklı ve geçerli “komplo teorimimizi” ise gören olmadı. Çünkü biz Türk’tük ve adımız Jones değildi! Bu müstemleke basını yöneticisi kafalılara göre Türklerin bu işlere kafası basmazdı, akıllı, bilgili, açıklayıcı teoriler öne süremezlerdi!
Araştırmaya, iz sürmeye, soru sormaya ve bulduklarımızı paylaşmaya devam…
Atilla AKAR/İNFİAL