ÜNLÜLERİN UNUTAMADIKLARI BAYRAM HATIRALARI!
Bayram eşi dostu bir araya getirir, tek çatı altında toplar, küskünleri barıştırır. İşte ünlülerin bayram hatıraları
Hepimizin bir bayram hatırası vardır. O anılar bazen
zihinlerimizdedir bazen fotoğraflarda. Fotoğraf, geçmişten günümüze
uzanan anılarla dolu bir köprüdür. Bayram ise eşi dostu bir araya
getirir, tek çatı altında toplar, küskünleri barıştırır. İşte böyle
bir günde bazen evin oğlu veya kızı fotoğraf makinasını kaparak o
güzel birlikteliği ölümsüzleştirmek ister.
İşte Yeni Şafak editörlerinin albümlerini
karıştırdığı birkaç isimden bayram hatırası.
Benim için bayram sadece babamla beraber
olmaktı
Pop müziğin unutulmaz ismi Barış Manço’nun oğlu Batıkan
Manço: 1993 yılı Mart ayı olması lazım. Tatilin
başlamasına çok hevesliydim çünkü Belçika’ya gidecektik. Belçika’ya
sık gitmemizin sebebi, orada normal bir aile gibi olmamızdı çünkü
babamızı kimse tanımıyordu. Ancak o yaşlarımızda bayram, tatil,
Doğukan’la bana hep aynıydı. Bayram bizim için farklı olmazdı.
Bayram sabahı annem bizleri uyandırdı ve en şık kıyafetlerimizi
hazırladı. Tatile gitme hayalleri kurarken ilk gün gitmediğimizi
öğrendim. Canım sıkıldı çünkü babamla baş başa vakit geçirmek için
can atıyordum. Ama nerdeyse günümüzün tamamı aile büyüklerimden
babaannemin mezarını ziyaret etmekle geçmişti. Eve döndüğümüzde o
yorgunlukla salondaki kanapede uyuyakalmıştım. Sabah babamın bize
seslenmesiyle uyandık. Akşama Belçika’ya gideceğimizi hatırlattı,
ben de hemen çantamı toparlamaya başladım. Güneşin batmasını ve bir
an önce buradan uzaklaşmayı istiyordum. Uçaktayken bayram gününü
düşünüyordum ve o günün özelliğinin yeni farkına varmıştım. O
bayram çok nadir olan birşey olmuştu; ben, Doğukan, annem ve babam
bütün gün hep bir aradaydık.
Kayboldum karakola haber verdiler
Yazar Sadık Yalsızuçanlar: Babam, annem ve iki
kardeşim ve ben. 1967’de Malatya’da geçirdiğimiz bayram sabahı
yalnız, evden çıkmıştım. Komşuları gezip ellerini öpüp,
bayramlaşıp, bayram harçlığı ve şeker (o zamanlar en gözde olanı
renkli fasülye şekeri idi) topladıktan sonra, Taştepe mahallesine
adını veren tepeye doğru yollandım. Hayli ilerledim ve nihayet
tanımadığım, bilmediğim bir yere geldim. Özetle kaybolmuştum.
Bayram telaşı biraz olsun dinince yokluğum anlaşılmış ve giderek
kaybolduğum fark edilmişti. Evde telaş, korku ve gerilim... Bir
evin bahçe kapısı açıktı ve oradan kararsız biçimde girdim. O kadar
çok yürümüştüm ki, mahalleden hayli uzaklaşmıştım. Ev sahipleri
ailemi tanımıyordu. Karakola haber verildi. Nihayet hava kararmakta
iken aileme ulaşıldı. Ares kadar öfkeli olan babamın hışmından
annemin koruması ve bayramın havasıyla kurtulabildim. Ve o gün bu
hatıra fotoğrafı pozlandı. En arkada, suçlu ve korkmuş bir halde
durmaktaydım.
Ne eski İstanbul kaldı ne de bayram..
Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay: İzmir’de doğup
büyüdüm, ama on yaşındayken ailem İstanbul’a gelip akrabalarımın
ilgisiyle burada ev kurdular. Beni de Galatasaray’a yolladılar
(asıl amaç galiba bu idi!). Bu harika kenti çocuk kafamla keşfetmek
müthiş bir duyguydu, hiç unutamam. İşte 40’lı yılların sonu, on
yaşında filan olmalıyım. Ve giyinip kuşanmış, bayram ziyaretine
gidiyoruz. Ben en şık halimle, yanı başımda babam Avni Dorsay, bana
çok emeği geçen Fethiye (Özveren) teyzem ve de annem İkbal Rahime.
Hepsini ne kadar özlediğimi ise anlatmam mümkün değil. Belki ona
yakın bir özlem, o günlerin artık yok olan İstanbul’una...
Bayram günü tayinim çıktı
Yazar İskender Pala: Eşime sorsaydınız benim
hakkımdaki bayram anısını "masada çalışan bir adam" şeklinde
özetleyiverirdi. Çünkü benim bayram anılarımın tamamı yazı başında
geçen görüntülerle doludur. Üsteğmenlik zamanlarımdaydı. Bayram
tatili için arife öncesi yola çıktık. Memleketimiz Uşak’ta maaile
bayram sevinci yaşamak niyetimiz. Ama heyhat!.. Birinci günün
akşamında baba ocağının telefonu çalıyor. "Alo!" diyorum... Ve
karşıdaki ses birlikte en samimi arkadaşım olan personel subayı.
Teselli babında bir girizgahtan sonra resmi bir dil takınıp tane
tane söylüyor: "Evet üsteğmen Pala, İskenderun’a tayininiz çıktı.
Gelen mesaj emrine göre iki gün içinde ayrılış yapıp beş gün içinde
yeni birliğinize katılmanız gerekiyor! Biz falanca şirketten
İstanbul’a dönüş biletlerinizi ayırttık. Bu gece binip geliniz.
Tebliğ ettim. Hayırlı olsun." Askersiniz ve emirlere itaat ilk
vazifeniz. İlkin eşime söylüyorum. Üzülüyor. Anne babamıza,
ailemize bir açıklama yapacağız ve terminale varıp gece yola
çıkacağız. Rahmetli annem mutfakta akşam için yemek hazırlıyor.
Çaresizlik içinde ne yapacağımı düşünürken yarım saat kadar zaman
geçmiş. O sırada telefon yeniden çaldı. Yine beni arıyorlar. Açtım.
Personel subayı yeniden karşımda. "Üsteğmenim tayininiz iptal
edildi! Bayramınızı tebrik ederiz." Üst üste o kadar sık tayinim
çıkıyordu ki bir şaka bile dengemi bozmaya yetiyordu demek. O akşam
ailemiz sofranın başına toplandığında herkes neşeyle ve iştahla
yemek yiyordu. Eşimle göz göze geldik. En iştahlı yemeği ikimizin
yediğini fark ettim. Aradan bir yıl geçti. Bu şaka, tatil için
gittiğimiz -elbette daktiloyu da götürdüğümüz- yerde aynen başımıza
geldi.
13 yaşım ve unutulmaz mutluluk
Sosyolog profesörü, üstad Cemil Meriç’in kızı Ümit
Meriç: Ramazan bayramının ikinci günü. İlk gün ailenin
büyüğü olan dayım Reşit Menteşoğlu’unun evi ziyaret edilmiş, eller
öpülmüş orada bulunan teyzem ve eniştem Naciye ve Fahrettin
Kocaharzem ile bayramlaşılmıştı. Artık ikinci gündeyiz. Bütün
İstanbul bizim. Komşumuz Antepli Tevfik Aydınoğlu, eşi Bursalı –
dünya güzeli- Fatma abla, yakın zaman önce vefat eden babamın
talebesi Prof. Dr. Server Tanilli, sol bir sendika başkanı olan
Yunus Kara ve eşi ile Üsküdar’da Mezar sokaktaki evimizden kalkmış
bayram gezisi yapıyoruz. Beşiktaş’tan otobüsle Arnavutköy’e gelmiş,
bebek istikametine doğru yürüyüş yapıyoruz. Mevsim yazdan sonbahara
dönüyor. 13 yaşındayım, bir yılda 13 santim birden büyümüşüm. Bu,
aile ve dostlarla yapılan bayram gezisinden pek mutlu olduğum
besbelli. Siyah beyaz fotoğraf makinasının objektifine bakacağıma,
mutluluğumu anneme sarılıp tarihe bir öpücük göndererek ifade
ediyorum. Babam henüz körlüğünün kara dehlizlerinde dolaşıyor. Abim
Mahmut Ali Meriç San Josef’te çiçeği burnunda bir öğrenci.
Harçlıklarımı düşürdüm
Avrupa Bİrliği Bakanı Egemen Bağış: Bayram elbette
yediden yetmişe herkesin gönlünü heyecanla kaplıyor. Ama Bayram en
çok da çocukları heyecanlandırıyor. Geriye dönüp baktığımda
çocukken yaptığım Bayram alışverişlerinin beni nasıl
heyecanlandırdığını daha dün gibi hatırlıyorum. Alışverişten eve
döndüğümde yatağımın hemen yanına o bayramlık kıyafetlerimi koyup
sabah onları giyecek olma düşüncesinin bile ne kadar heyecan
verdiğini unutamam. Bayram Namazına uyanır uyanmaz hemen
bayramlıklarımı giyip camiye koşmak inanılmaz mutlu ederdi beni.
Cami’deki bayramlaşmanın ardından eve gelip ailemle bayramlaştıktan
sonra oturduğumuz o kalabalık kahvaltı sofralarının tadını hiçbir
şey veremez. Tabii her çocuk gibi benim için de bayramların en
tatlı yanı bayram harçlıklarıydı. Hiç unutmam... Bir bayram da epey
bir hasılat toplamıştım. Ama sen misin buna sevinen... Topladığım
bütün bayram harçlıklarını sinemada düşürmüş ve kaybetmiştim. Ne
kadar üzüldüğümü anlatamam. İşte bayramların çocuklarda uyandırdığı
duygu ve düşünceler çok farklıdır. Her çocuk kendi düşünce
dünyasında bayramın heyecanını bir başka yaşar. Şimdi ise ailemle
çocuklarıma ve eşime güzel bayramlar yaşatmaya çalışıyorum.