19 Ağu 2012 16:08 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:02

ÜNLÜLERİN UNUTAMADIKLARI BAYRAM HATIRALARI!

Bayram eşi dostu bir araya getirir, tek çatı altında toplar, küskünleri barıştırır. İşte ünlülerin bayram hatıraları

Hepimizin bir bayram hatırası vardır. O anılar bazen zihinlerimizdedir bazen fotoğraflarda. Fotoğraf, geçmişten günümüze uzanan anılarla dolu bir köprüdür. Bayram ise eşi dostu bir araya getirir, tek çatı altında toplar, küskünleri barıştırır. İşte böyle bir günde bazen evin oğlu veya kızı fotoğraf makinasını kaparak o güzel birlikteliği ölümsüzleştirmek ister.

İşte Yeni Şafak editörlerinin albümlerini karıştırdığı birkaç isimden bayram hatırası.

Benim için bayram sadece babamla beraber olmaktı

Pop müziğin unutulmaz ismi Barış Manço’nun oğlu Batıkan Manço: 1993 yılı Mart ayı olması lazım. Tatilin başlamasına çok hevesliydim çünkü Belçika’ya gidecektik. Belçika’ya sık gitmemizin sebebi, orada normal bir aile gibi olmamızdı çünkü babamızı kimse tanımıyordu. Ancak o yaşlarımızda bayram, tatil, Doğukan’la bana hep aynıydı. Bayram bizim için farklı olmazdı. Bayram sabahı annem bizleri uyandırdı ve en şık kıyafetlerimizi hazırladı. Tatile gitme hayalleri kurarken ilk gün gitmediğimizi öğrendim. Canım sıkıldı çünkü babamla baş başa vakit geçirmek için can atıyordum. Ama nerdeyse günümüzün tamamı aile büyüklerimden babaannemin mezarını ziyaret etmekle geçmişti. Eve döndüğümüzde o yorgunlukla salondaki kanapede uyuyakalmıştım. Sabah babamın bize seslenmesiyle uyandık. Akşama Belçika’ya gideceğimizi hatırlattı, ben de hemen çantamı toparlamaya başladım. Güneşin batmasını ve bir an önce buradan uzaklaşmayı istiyordum. Uçaktayken bayram gününü düşünüyordum ve o günün özelliğinin yeni farkına varmıştım. O bayram çok nadir olan birşey olmuştu; ben, Doğukan, annem ve babam bütün gün hep bir aradaydık.

Kayboldum karakola haber verdiler

Yazar Sadık Yalsızuçanlar: Babam, annem ve iki kardeşim ve ben. 1967’de Malatya’da geçirdiğimiz bayram sabahı yalnız, evden çıkmıştım. Komşuları gezip ellerini öpüp, bayramlaşıp, bayram harçlığı ve şeker (o zamanlar en gözde olanı renkli fasülye şekeri idi) topladıktan sonra, Taştepe mahallesine adını veren tepeye doğru yollandım. Hayli ilerledim ve nihayet tanımadığım, bilmediğim bir yere geldim. Özetle kaybolmuştum. Bayram telaşı biraz olsun dinince yokluğum anlaşılmış ve giderek kaybolduğum fark edilmişti. Evde telaş, korku ve gerilim... Bir evin bahçe kapısı açıktı ve oradan kararsız biçimde girdim. O kadar çok yürümüştüm ki, mahalleden hayli uzaklaşmıştım. Ev sahipleri ailemi tanımıyordu. Karakola haber verildi. Nihayet hava kararmakta iken aileme ulaşıldı. Ares kadar öfkeli olan babamın hışmından annemin koruması ve bayramın havasıyla kurtulabildim. Ve o gün bu hatıra fotoğrafı pozlandı. En arkada, suçlu ve korkmuş bir halde durmaktaydım.

Ne eski İstanbul kaldı ne de bayram..

Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay: İzmir’de doğup büyüdüm, ama on yaşındayken ailem İstanbul’a gelip akrabalarımın ilgisiyle burada ev kurdular. Beni de Galatasaray’a yolladılar (asıl amaç galiba bu idi!). Bu harika kenti çocuk kafamla keşfetmek müthiş bir duyguydu, hiç unutamam. İşte 40’lı yılların sonu, on yaşında filan olmalıyım. Ve giyinip kuşanmış, bayram ziyaretine gidiyoruz. Ben en şık halimle, yanı başımda babam Avni Dorsay, bana çok emeği geçen Fethiye (Özveren) teyzem ve de annem İkbal Rahime. Hepsini ne kadar özlediğimi ise anlatmam mümkün değil. Belki ona yakın bir özlem, o günlerin artık yok olan İstanbul’una...

Bayram günü tayinim çıktı

Yazar İskender Pala: Eşime sorsaydınız benim hakkımdaki bayram anısını "masada çalışan bir adam" şeklinde özetleyiverirdi. Çünkü benim bayram anılarımın tamamı yazı başında geçen görüntülerle doludur. Üsteğmenlik zamanlarımdaydı. Bayram tatili için arife öncesi yola çıktık. Memleketimiz Uşak’ta maaile bayram sevinci yaşamak niyetimiz. Ama heyhat!.. Birinci günün akşamında baba ocağının telefonu çalıyor. "Alo!" diyorum... Ve karşıdaki ses birlikte en samimi arkadaşım olan personel subayı. Teselli babında bir girizgahtan sonra resmi bir dil takınıp tane tane söylüyor: "Evet üsteğmen Pala, İskenderun’a tayininiz çıktı. Gelen mesaj emrine göre iki gün içinde ayrılış yapıp beş gün içinde yeni birliğinize katılmanız gerekiyor! Biz falanca şirketten İstanbul’a dönüş biletlerinizi ayırttık. Bu gece binip geliniz. Tebliğ ettim. Hayırlı olsun." Askersiniz ve emirlere itaat ilk vazifeniz. İlkin eşime söylüyorum. Üzülüyor. Anne babamıza, ailemize bir açıklama yapacağız ve terminale varıp gece yola çıkacağız. Rahmetli annem mutfakta akşam için yemek hazırlıyor. Çaresizlik içinde ne yapacağımı düşünürken yarım saat kadar zaman geçmiş. O sırada telefon yeniden çaldı. Yine beni arıyorlar. Açtım. Personel subayı yeniden karşımda. "Üsteğmenim tayininiz iptal edildi! Bayramınızı tebrik ederiz." Üst üste o kadar sık tayinim çıkıyordu ki bir şaka bile dengemi bozmaya yetiyordu demek. O akşam ailemiz sofranın başına toplandığında herkes neşeyle ve iştahla yemek yiyordu. Eşimle göz göze geldik. En iştahlı yemeği ikimizin yediğini fark ettim. Aradan bir yıl geçti. Bu şaka, tatil için gittiğimiz -elbette daktiloyu da götürdüğümüz- yerde aynen başımıza geldi.

13 yaşım ve unutulmaz mutluluk

Sosyolog profesörü, üstad Cemil Meriç’in kızı Ümit Meriç: Ramazan bayramının ikinci günü. İlk gün ailenin büyüğü olan dayım Reşit Menteşoğlu’unun evi ziyaret edilmiş, eller öpülmüş orada bulunan teyzem ve eniştem Naciye ve Fahrettin Kocaharzem ile bayramlaşılmıştı. Artık ikinci gündeyiz. Bütün İstanbul bizim. Komşumuz Antepli Tevfik Aydınoğlu, eşi Bursalı – dünya güzeli- Fatma abla, yakın zaman önce vefat eden babamın talebesi Prof. Dr. Server Tanilli, sol bir sendika başkanı olan Yunus Kara ve eşi ile Üsküdar’da Mezar sokaktaki evimizden kalkmış bayram gezisi yapıyoruz. Beşiktaş’tan otobüsle Arnavutköy’e gelmiş, bebek istikametine doğru yürüyüş yapıyoruz. Mevsim yazdan sonbahara dönüyor. 13 yaşındayım, bir yılda 13 santim birden büyümüşüm. Bu, aile ve dostlarla yapılan bayram gezisinden pek mutlu olduğum besbelli. Siyah beyaz fotoğraf makinasının objektifine bakacağıma, mutluluğumu anneme sarılıp tarihe bir öpücük göndererek ifade ediyorum. Babam henüz körlüğünün kara dehlizlerinde dolaşıyor. Abim Mahmut Ali Meriç San Josef’te çiçeği burnunda bir öğrenci.

Harçlıklarımı düşürdüm

Avrupa Bİrliği Bakanı Egemen Bağış: Bayram elbette yediden yetmişe herkesin gönlünü heyecanla kaplıyor. Ama Bayram en çok da çocukları heyecanlandırıyor. Geriye dönüp baktığımda çocukken yaptığım Bayram alışverişlerinin beni nasıl heyecanlandırdığını daha dün gibi hatırlıyorum. Alışverişten eve döndüğümde yatağımın hemen yanına o bayramlık kıyafetlerimi koyup sabah onları giyecek olma düşüncesinin bile ne kadar heyecan verdiğini unutamam. Bayram Namazına uyanır uyanmaz hemen bayramlıklarımı giyip camiye koşmak inanılmaz mutlu ederdi beni. Cami’deki bayramlaşmanın ardından eve gelip ailemle bayramlaştıktan sonra oturduğumuz o kalabalık kahvaltı sofralarının tadını hiçbir şey veremez. Tabii her çocuk gibi benim için de bayramların en tatlı yanı bayram harçlıklarıydı. Hiç unutmam... Bir bayram da epey bir hasılat toplamıştım. Ama sen misin buna sevinen... Topladığım bütün bayram harçlıklarını sinemada düşürmüş ve kaybetmiştim. Ne kadar üzüldüğümü anlatamam. İşte bayramların çocuklarda uyandırdığı duygu ve düşünceler çok farklıdır. Her çocuk kendi düşünce dünyasında bayramın heyecanını bir başka yaşar. Şimdi ise ailemle çocuklarıma ve eşime güzel bayramlar yaşatmaya çalışıyorum.