Ünlü yönetmenden çok konuşulacak savunma! Erdoğan'ın akıl sağlığı durumunun...
Yönetmen Mustafa Altıoklar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesi ile açılan davada kendisini nasıl savundu?
Yönetmen Mustafa Altıoklar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a
hakaret ettiği gerekçesi ile açılan davadaki savunmasında "Recep
Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun bilirkişilerce rapor edilmesini
talep ederim" dedi.
Mustafa Altıoklar, 23 Nisan 2014'te katıldığı Aykırı Sorular
programında, "Başbakan Gezi'de ben hata yaptım. Durun bakalım
deseydi, kesinlikle şu anda yüzde 70-80 oy alırdı ama bir doktor
olarak söylüyorum. Başbakan'da 'Narsistik Kişilik Bozukluğu' var.
Geri dönüş yapamaz. Kendisine rapor vermek lazım 46 raporu..."
demişti.
Altıoklar'ın bu açıklaması üzerine, Erdoğan'a hakaret ettiği
iddiası ile Altıoklar hakkında dava açılmıştı.
Altıoklar, Bakırköy 4. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada
"1984'ten bu yana doktor olarak Türkiye'nin değişik yerlerinde
görev yaptığını, mesleğiyle ilgili hastalara ve adli vakalara
teşhis koyduğunu, aynı zamanda bir senaryo yazarı ve yönetmeni
olarak da karakter analizi yapabildiğini" söylemişti.
Geçtiğimiz gün,duruşma salonunun 4. Asliye Ceza
Mahkemesi'nden 3.Asliye Hukuk Mahkemesi'ne taşındığı davada savunma
yapan Altıoklar, "Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla
suçlu bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki;
“hakaret davası” olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir
hakaret söz konusu değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis
koydum. Teşhis koyan bir hekimi yargılayan bu mahkeme, hakaret
davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp bilimini yargıladığı
için tarihe geçecektir " dedi.
" BEN ASLINDA BUGÜN BURADA BİR SAVUNMA YAPMAYACAĞIM"
Savunmasının başında, "Ben bugün burada bir hakaret davasından
yargılanırken savunmamı düşünce özgürlüğü kavramı üzerine
kurmayacağım. Hayır… Ben aslında bugün burada bir savunma
yapmayacağım… Bugün ben burada sizlere bana daha 24 yaşındayken
verdiğiniz resmi bir görevi hatırlatacağım ve Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 27.maddesinden bahsedeceğim " diye
konuşan Altıoklar, "Savcılık makamı iddianamesinde 'Akıl
hastalığına vurgu yapılması, eleştiri ve düşünce özgürlüğü
sınırlarını aşarak hakaret suçu teşkil etmektedir.' Demektedir. Her
şeyden önce akıl hastalığına hakaret demek, akıl hastalarına
hakarettir. Ben sözlerimde hakaret unsuru bulmamaktayım,
eleştirmeye niyet dahi etmedim, hele hakaret yoluyla suç işlemeye
kastım hiç olmadı. Çünkü ben teşbih yapmadım, teşhis koydum.
Müştekide Narsisistik Kişilik Bozukluğu olduğunu söylerken ne bir
benzetme, ne bir yakıştırma, ne bir aşağılama düşüncem olmadı.
Hekimlik etiği hastalarının durumlarını alay konusu yapmaz,
aşağılamaz, hele hakaret amaçlı asla kullanmaz. Biz hekimler
tababet ve şuabatı sanatlarının tarzı icrasına ehliyet almadan önce
bu madde üzerine de and içeriz ve içtik. Davaya söz konusu olan
açıklamamda ise aynen meslektaşlarım olan Türk Tabipler Birliği
mensubu hekimlerin duyduğu kaygıyı kamuoyuyla paylaştım"
şeklinde açıklama yaptı.
İşte Altıoklar'ın savunmasının tam metni:
"SAYGIDEĞER YARGIÇLAR,
Ben bugün burada bir hakaret davasından yargılanırken savunmamı
düşünce özgürlüğü kavramı üzerine kurmayacağım. Hayır… Ben aslında
bugün burada bir savunma yapmayacağım… Bugün ben burada sizlere
bana daha 24 yaşındayken verdiğiniz resmi bir görevi hatırlatacağım
ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 27.maddesinden
bahsedeceğim.
Anayasamız’ın 27.maddesi; 'Herkes, bilimi serbestçe öğrenme ve
öğretme, açıklama, yayma hakkına sahiptir.' Demektedir.
" NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU KANAATİMDEN DOLAYI
“ŞÜPHELİ” SIFATIYLA KARŞINIZDAYIM "
Bendeniz, 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’nden mezun olmuş, bir hekimim. (BELGE 1). Mezuniyetimi
takip eden hafta hekim olarak mesleki kariyerime başladım. Henüz 24
yaşındayken sizler gibi hâkimler ya da savcılar karara
bağlayacakları dosyaları tarafıma göndererek davalarıyla ilgili
şahısların akıl sağlığının yerinde olup olmadığına dair raporlar
talep ettiler. Benim ve benim gibi pratisyen hekimlerin,
dikkatinizi çekerim psikiyatri uzmanları değil, pratisyen
hekimlerin verdikleri kanaat raporları doğrultusunda adaletin
gereğini yerine getirdiler. Bizler o akıl sağlığı raporlarını
vermeyecek olsak kanun önünde suçlu sayılabilirdik. Özetle şahsımın
verdiği kanaat raporları sizlere ışık tuttuğu için yargıya
varabildiniz. Şimdi ise o günlerin üzerinden tam otuz yıl geçti ve
değirmende değil, hekimliğimin yanı sıra yazar ve yönetmen olarak
iştigal ettiğim karakter analizleriyle ağarmış saçlarımla, artık
epeyce tecrübeli bir hekim olarak vardığım Narsisistik Kişilik
Bozukluğu kanaatimden dolayı 'şüpheli' sıfatıyla karşınızdayım. Söz
konusu şüphe ise hakaret ettiğimdir. Savcılık makamı iddianamesinde
'Akıl hastalığına vurgu yapılması, eleştiri ve düşünce özgürlüğü
sınırlarını aşarak hakaret suçu teşkil etmektedir.' Demektedir. Her
şeyden önce akıl hastalığına hakaret demek, akıl hastalarına
hakarettir. Ben sözlerimde hakaret unsuru bulmamaktayım,
eleştirmeye niyet dahi etmedim, hele hakaret yoluyla suç işlemeye
kastım hiç olmadı. Çünkü ben teşbih yapmadım, teşhis koydum.
Müştekide Narsisistik Kişilik Bozukluğu olduğunu söylerken ne bir
benzetme, ne bir yakıştırma, ne bir aşağılama düşüncem olmadı.
Hekimlik etiği hastalarının durumlarını alay konusu yapmaz,
aşağılamaz, hele hakaret amaçlı asla kullanmaz. Biz hekimler
tababet ve şuabatı sanatlarının tarzı icrasına ehliyet almadan önce
bu madde üzerine de and içeriz ve içtik. Davaya söz konusu olan
açıklamamda ise aynen meslektaşlarım olan Türk Tabipler Birliği
mensubu hekimlerin duyduğu kaygıyı kamuoyuyla paylaştım.
'Bizler hekimiz. İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu
biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz.
Fevkâlâde endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe
duyuyoruz. Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.' (BELGE 2)
Bakın ben sadece altı yıllık tıp fakültesi eğitimi almakla
kalmamış, 1987-1991 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’nda
Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyer yapmış uzman bir bilim
adamıyım. (BELGE 3). Bu belgeyle ve Anayasa’nın 27.maddesine
göre 'bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma hakkı'na
fazlasıyla sahibim. Yayma hakkıma sahip olduğumu ben değil sizlere
kılavuzluk eden T.C. Anayasası söylemektedir. Bu kanun maddesinden
açıkça anlaşılabileceği gibi, doktor kimliğimle tıbbi kanaatlerimi
açıklarken, örneğin; ilk cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk'ün
sol göğsünde, Çanakkale’de aldığı şarapnel yarası nedeniyle ömrü
boyunca yanık skarı taşıdığını, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet
İnönü’nün sağır olduğunu, yine Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman
Demirel’in obes olduğunu, Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit'in
parkinson olduğunu söylememle veya Şafak Pavey'de extremite
yoksunluğu; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut'ta vitiligo varlığı ya
da sabık Başbakan'ın uzaktan gördüğüm kadarıyla omurga sorunundan
bahsetmem hakaret sayılmazken; bir psikiyatrik kanaat teşhisimin
hakaretten sayılması esas itibariyle ikirciklidir. Müşteki
vekilleri; 'müvekkilimiz Altıoklar’a sormamıştır ki kendi akıl
sağlığını. Bu nedenle açıklamaları hakarettir demektedir.' Oysa
Recep Tayyip Erdoğan yolda düşse, ilk müdahale edenlerden biri ben
olurum. Doğru tedaviyi uygulamadan önce de kalp krizi nedeniyle mi,
inme indiği için mi yoksa sara nöbetinden dolayı mı düşüp
düşmediğini teşhis etmem gerekir. Ve bu teşhisi koyarken hastanın
bana sormasını da beklemem. Beklersem suç sayabilirsiniz. Çünkü
durum acildir. Davamız konusu olan teşhisim de acil bir durumun
önlemi olarak kamuoyuyla paylamıştır. Bununla birlikte içinde
bulduğum çevrede kuduz hastalığı taşıyan bir vaka teşhis etsem, hem
müdahale etmek, hem de kamuoyuna bildirmekle yükümlü olduğumu
yasalar söylemektedir. Çünkü burada kamuoyunun sağlığı söz
konusudur. Davamızda da kamuoyunun akıl ve bedensel sağlığı tehlike
altında olduğu için yetkili kuruluşları uyarmak üzere teşhisimi
açıkladım. Teşhisim koruyucu hekimliğin gereğidir. Bunlarla
birlikte bir doktorun kamuoyuna mal olmuş, her gün defalarca
televizyon başta tüm medya organlarında karşılaştığı şahsiyetlerle
ilgili fiziksel hastalık teşhisinin olağan ama psikiyatrik hastalık
teşhisinin suç unsuru sayıldığını yazan bir kanun maddesine
yazılmamış Magna Carta dâhil hiçbir kanun kitabında
rastlayamazsınız. Fiziksel hastalıklarla ilgili teşhis koymam ve
rapor vermem suç teşkil etmezken, akıl hastalığıyla ilgili teşhis
koymam suç olamaz. Müştekinin doktor yorumu yapmamı hakaret sayarak
şikâyet etmesi , narsisistik kişilik bozukluğu teşhisini
doğrulamaktadır. Çünkü narsisistik kişilik bozukluğunun en temel
teşhis kriterlerinden birisi de eleştiriye tahammülsüzlüktür.
NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu noktada Sayın mahkemenin müsadesiyle şikayetçi tarafından
hakaret olarak addedilen narsisisistik kişilik bozukluğu hakkında
özet bir bilgi vermek isterim. Karar yüce Türk adaletinindir.
Narsisistik kişilik bozukluğunun temel özelliği büyüklenmecilik ve
üstünlük duygusudur. Tüm dünya Psikiyatristlerinin kabul ettiği
DSM-IV tanı ölçütlerine göre, bir kişiye narsisistik kişilik
bozukluğu denebilmesi için aşağıda verilen kişilik özelliklerinin
beşinin bulunması yeterlidir: (BELGE 4)
1. Kendisinin özel, eşi bulunmaz ve herkesten çok daha
önemli olduğunu düşünür.
2. Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ve yetenekleri
olduğunu sürekli deklare eder.
3. Üstün, seçilmiş ve ilahi kuvvetlerce
vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4. Kendilerine hayrandır. Çok beğenilmek ve sürekli
dışardan onay görmek ister.
5. Herşeyi yapmaya hak kazanmış ve özellikle
kayırılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6. Kendi çıkarları için, amaçlarına ulaşmak için
başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7. Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve
gereksinimlerini tanımaz.
8. Her başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini
kıskandığına inanır.
9. Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar
sergiler.
"BEN BİR TEŞBİH YAPMADIM, TEŞHİS KOYDUM"
Narsisist kişi her yaptığının mükemmel olduğunu düşünür. Eleştiriye
duyarlılık ve kırılganlık narsisitik kişilik yapısının en belirgin
özelliklerindendir. Narsisistik kişi kendini aşırı değerli
hissettiği için eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve kırılgandır.
Şikayetçi Erdoğan da kırılgandır. Bir doktor teşhisini şikayet
ederek dava açtığına göre, belli ki epeyce kırılmıştır. İşte
kendisi için de, yakın çevresi için de, ülkemiz için de, içinde
yaşadığımız coğrafyamız ve hatta dünya için de endişelerimiz bu
noktadan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede şikayetçi Erdoğan’ın bir
sonraki celseye teşrif etmesini, sizlerin huzurunda, sizlere ve
şikayetçi olduğu bendenizin gözetiminde şikayetinin derinindeki
dinamikleri, nereden rencide olduğunu anlatmasını talep ederim.
Bununla birlikte şikayetçinin şikayetlerini ve dinamiklerini
dinlemek ve bilirkişi heyet raporu vermek üzere, tarafsız bir üst
kurum olan Türk Tabipler Birliği’ni temsilen bir psikiatristler
heyetinin yüce mahkemenize gelerek gözlem ve inceleme yapmasını
talep ederim. Böylelikle şikayetçi için kullandığım
'narsisistik kişilik bozukluğu' kavramının bir teşhis mi,
yoksa teşbih mi olduğu konusunda yüce mahkemenizin karara
varmasının da daha adil olacağını düşünmekte olduğumu bildiririm.
Hal böyle olunca özetle şikayetçi Recep Erdoğan’ın bu mahkemeye
gelmeyecek olursa, tam teşekküllü bir hastanede söz konusu belirti
ve bulgulara sahip olmadığının belgelenmesini, aksi halde hatalı
teşhis ve beyanda bulunduğumu kabul edeceğimi açıkça beyan ederim.
Kısaca, Recep Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun bilirkişilerce
rapor edilmesini talep ederim.
SON SÖZ:
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla suçlu bulması
halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; 'hakaret davası'
olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu
değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis
koyan bir hekimi yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı
için değil, teşhis koyan tıp bilimini yargıladığı için tarihe
geçecektir. Saygılarımla… "