06 Ara 2012 09:49
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:27
ÜNLÜ YAZARDAN İLGİNÇ VEDA; ''KIYAMET KOPMAZSA OCAK'TA GÖRÜŞÜRÜZ''
"Ne baskı, ne mobbing, ne de sansür bu, şöyle diyelim: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanıyorum."
Kıyamet kopmazsa...
Bundan 12 yıl önce Türkiye’nin her yeri kazılıyor ve üzerinde insanların oturduğu evlerin altından domuz bağıyla bağlanmış insan cesetleri çıkarılıyordu. O gün herhangi birine Hizbullah’ın bir süre sonra silah bırakacağını, sonra sivilleşeceğini, en sonunda parti kurup seçimlere gireceğini söyleseniz herhalde ancak iyi niyetinizin apoloji mi salaklık mı olduğu arasında bir kararsızlık yaşanırdı.
Ama tam da öyle oldu. Hizbullah önce silahlı mücadeleye son verdi. Sonra Mustazaf-Der adı altında sivil toplum alanına geçti. Bu arada ilginç bir şekilde belki de devletle bir çeşit Oslo müzakereleri sonucunda Hizbullah tutukluları tahliye edildi. PKK’nın siyasileşmesine, bunun için her tülü görüşmeye, affa sıcak bakanlar Hizbullah’ın bu 10 yıllık sivilleşme macerasına pek itibar etmediler ama sonunda Hizbullah muhtemelen bir sonraki seçimlerde Meclis’e bağımsız adayları girecek bir parti kurdu. Hür Dava Partisi’nin adı neredeyse kısaltması için seçilmiş gibi: Hüda-Par. Hüda yani Xweda ya da Xuda. Kürtçe Tanrı, Rab demek. Yani Hüda-Par aslında Allah’ın Partisi demek olan Hizbullah’ın zekice bulunmuş resmî tercümesi.
Hizbullah gibi bir hareket silahlı mücadeleden vazgeçip, yoluna bir siyasi parti olarak devam etmeye karar verirken, ondan tırnak için de “daha modern”, siyaset bilen, dünyayı takip eden PKK’nın silahlı mücadelesi de sona doğru yaklaşıyor.
Tabii bu iyimser analizler, “Kürtler koptu gidiyor”, “AKP milliyetçiliğe oynuyor”, “bu son kuşak, yoksa savaş geliyor”, “bu (bazen idam, bazen açlık grevi bazen dokunulmazlık olarak değişiyor) olursa kıyamet kopar”lar kadar itibarlı değil. Meşrebine, nüfus kâğıdındaki doğum hanesine göre cahş, hain, ajan, apolojist, salakça iyi niyetli, kandırılmış yapabiliyor insanı.
Ama bazen bu ışığı bir lapsus vesilesiyle bir PKK liderinde bile görebiliyorsunuz. Geçen hafta Aslı Aydıntaşbaş’a konuşan KCK’nın tepe yöneticilerinden Zübeyr Aydar bir ara şöyle demiş: “Zaten silahlı gruplar devreye girmeseydi, Esad çoktan yıkılmış olacaktı. Günde 500 bin kişinin katıldığı gösterilere daha fazla dayanamazdı.”
Aydar’ın daha birkaç ay öncesine kadar Türkiye’ye karşı hakları için Devrimci Halk Savaşı ilan etmiş bir örgütün liderlerinden biri olduğuna inanmak zor.
Önce idam isteyen, o olmadı açlık grevindekilerle dalga geçen son olarak da BDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmak isteyen “kötü kalpli” Erdoğan’a rağmen Öcalan da apolojinin isim babası gibi konuşmayı sürdürüyor nedense.
Akşam gazetesinden Helin Alp, İmralı’da kardeşi Öcalan’la görüşüp açlık grevini bitiren mesajı getiren Mehmet Öcalan’la konuşmuş. Mehmet Öcalan, kardeşinin o görüşmede söylediği ama nedense bugüne kadar kamuoyuna açıklamadığı çok önemli bir mesajını ilk kez ona açıklamış:
“Görüşme süremiz fazla değildi. Buna rağmen açlık grevi dışında çok önemli bir konuya daha değindi. Bunu ilk kez şimdi açıklıyorum. Ağabeyim 15-20 gün içinde yeni bir açılım olabileceğini söyledi ve ’devlet oyalama taktiği uygulamazsa ve derin güçler sabote etmezse, bu açılımdan netice alınabilir.”
Birdenbire hızlıca Meclis’e gelen, tartışmaya açılan, kimisi kanunlaşan kimisi görüşülen Büyükşehir Yasası, Kürtçe savunma, Kürtçe Anadil’de kamu hizmeti, anayasadaki vatandaşlık maddesi, valileri halk seçsin önerileri ve son olarak terör suçuna şiddete karışma şartı getiren 4. Yargı Paketi’nin sebebi hikmeti bu olsa gerek.
Peki, ya dokunulmazlıklar neden kaldırılıyor o hâlde?
Öcalan’ın çözüm takvimi vermesiyle Erdoğan’ın dokunulmazlık konusundaki şahinleşmesi arasındaki derin çelişkiyi en iyi Taraf’ta Kurtuluş Tayiz analiz etti:
“Başbakan Kürt hareketinin siyasi kontrolünü tekelinde tutan Kandil’i zayıflatmak, Öcalan’ı ise güçlendirmek peşinde. Bunun için de BDP içerisinde Kandil’den yana isimleri devre dışı bırakmak istiyor.”
Dokunulmazlıklar konusu AKP’nin kapalı grup toplantısında Erdoğan’ın verdiği mesajlara bakılırsa iki ay ertelenecek. Taraf’ta Arzu Yıldız’ın haberine göre, Ankara Cumhuriyet Savcılığı, BDP’nin “silahlının” çağrısı bile yapmış, “Çılgın Kürt” vekillerinden Özdal Üçer, Bengi Yıldız, Sabahat Tuncel ve Gültan Kışanak hakkında PKK propagandası yapmaktan açılan soruşturmada 3. Yargı Paketi’nin 53/52. maddesi uyarınca üç yıl erteleme kararı verdi. 4. Yargı Paketi’ndeki terör suçuna şiddet şartı getiren düzenleme bu iki ay içinde Meclis’ten geçerse “dokunulabilir” BDP’lilerin bile yargılamasının hiçbir hukuki zemini ortada kalmayacak.
Böyle de olmak zorunda.
Çünkü bu coğrafyada Kürtler, 100 yıl sonra tarihte ilk kez Türklerle hem de bu kez kendi adlarıyla yan yana geliyor.
Öcalan’ın son görüşmede verdiği “Suriye Kürtleri için sadece altı ili ele geçirmekle Suriye’deki sorunu çözemezler” mesajından sonra Suriye’de PYD, hem Barzanici Kürtlerle hem de muhaliflerle anlaştı ve Esed’e karşı safını seçti. Geçen hafta Barzani’nin eğittiği Suriyeli Kürt taburlar da Kamışlı’ya yerleşti.
Maliki karşısında da Türkiye ve PKK Barzani’nin tarafında yan yana duruyor. PKK, “bir peşmergenin kanı akarsa Kerkük’te Maliki’nin askerlerine saldıracağın” bile açıkladı. Yani bir savaş çıksa Türkiye ve PKK aynı cephede savaşacak neredeyse.
“Kürtlerle Türkler, geniş demokratik bir ittifak kurmalıdır bu bölgede. O zaman 1500’lerin, Osmanlı’nın Ortadoğu’ya açıldığı dönemi anımsatır. Türk-Kürt ittifakı Türkiye’yi bu bölgede lider konumuna çıkarır” diyenin bir neo-Osmanlıcı AKP’li dış politika analisti değil de PKK liderlerinden Zübeyr Aydar olduğuna inanmak zor.
Şimdi top PKK’nın ayağında. PKK’dan beklenen hükümetin son adımları sonrası silahlı mücadeleye son verdiğini açıklaması. Ne daha fazlası ne de daha azı. Ne ateşkes ilan etmesi ne de silahları teslim etmesi.
Yüksek bir beklenti değil bu. Yer altına domuz bağıyla adam gömen Hizbullah’ın yaptığını 10 yıl sonra yapması isteniyor PKK’dan.
“Devlet oyalama taktiği uygulamazsa ve derin güçler sabote etmezse, bu açılımdan netice alınabilir.”
Tabii 21 aralıkta kıyamet kopmazsa.
Not: Bir kitap çalışması için aralık sonuna kadar yazılara bir ara veriyorum.
Baştan söyleyeyim: Ne baskı, ne mobbing, ne de sansür bu, şöyle diyelim: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanıyorum. Yeni yılda görüşürüz, tabii arada kıyamet kopmazsa...
Yıldıray OĞUR / TARAF
Bundan 12 yıl önce Türkiye’nin her yeri kazılıyor ve üzerinde insanların oturduğu evlerin altından domuz bağıyla bağlanmış insan cesetleri çıkarılıyordu. O gün herhangi birine Hizbullah’ın bir süre sonra silah bırakacağını, sonra sivilleşeceğini, en sonunda parti kurup seçimlere gireceğini söyleseniz herhalde ancak iyi niyetinizin apoloji mi salaklık mı olduğu arasında bir kararsızlık yaşanırdı.
Ama tam da öyle oldu. Hizbullah önce silahlı mücadeleye son verdi. Sonra Mustazaf-Der adı altında sivil toplum alanına geçti. Bu arada ilginç bir şekilde belki de devletle bir çeşit Oslo müzakereleri sonucunda Hizbullah tutukluları tahliye edildi. PKK’nın siyasileşmesine, bunun için her tülü görüşmeye, affa sıcak bakanlar Hizbullah’ın bu 10 yıllık sivilleşme macerasına pek itibar etmediler ama sonunda Hizbullah muhtemelen bir sonraki seçimlerde Meclis’e bağımsız adayları girecek bir parti kurdu. Hür Dava Partisi’nin adı neredeyse kısaltması için seçilmiş gibi: Hüda-Par. Hüda yani Xweda ya da Xuda. Kürtçe Tanrı, Rab demek. Yani Hüda-Par aslında Allah’ın Partisi demek olan Hizbullah’ın zekice bulunmuş resmî tercümesi.
Hizbullah gibi bir hareket silahlı mücadeleden vazgeçip, yoluna bir siyasi parti olarak devam etmeye karar verirken, ondan tırnak için de “daha modern”, siyaset bilen, dünyayı takip eden PKK’nın silahlı mücadelesi de sona doğru yaklaşıyor.
Tabii bu iyimser analizler, “Kürtler koptu gidiyor”, “AKP milliyetçiliğe oynuyor”, “bu son kuşak, yoksa savaş geliyor”, “bu (bazen idam, bazen açlık grevi bazen dokunulmazlık olarak değişiyor) olursa kıyamet kopar”lar kadar itibarlı değil. Meşrebine, nüfus kâğıdındaki doğum hanesine göre cahş, hain, ajan, apolojist, salakça iyi niyetli, kandırılmış yapabiliyor insanı.
Ama bazen bu ışığı bir lapsus vesilesiyle bir PKK liderinde bile görebiliyorsunuz. Geçen hafta Aslı Aydıntaşbaş’a konuşan KCK’nın tepe yöneticilerinden Zübeyr Aydar bir ara şöyle demiş: “Zaten silahlı gruplar devreye girmeseydi, Esad çoktan yıkılmış olacaktı. Günde 500 bin kişinin katıldığı gösterilere daha fazla dayanamazdı.”
Aydar’ın daha birkaç ay öncesine kadar Türkiye’ye karşı hakları için Devrimci Halk Savaşı ilan etmiş bir örgütün liderlerinden biri olduğuna inanmak zor.
Önce idam isteyen, o olmadı açlık grevindekilerle dalga geçen son olarak da BDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmak isteyen “kötü kalpli” Erdoğan’a rağmen Öcalan da apolojinin isim babası gibi konuşmayı sürdürüyor nedense.
Akşam gazetesinden Helin Alp, İmralı’da kardeşi Öcalan’la görüşüp açlık grevini bitiren mesajı getiren Mehmet Öcalan’la konuşmuş. Mehmet Öcalan, kardeşinin o görüşmede söylediği ama nedense bugüne kadar kamuoyuna açıklamadığı çok önemli bir mesajını ilk kez ona açıklamış:
“Görüşme süremiz fazla değildi. Buna rağmen açlık grevi dışında çok önemli bir konuya daha değindi. Bunu ilk kez şimdi açıklıyorum. Ağabeyim 15-20 gün içinde yeni bir açılım olabileceğini söyledi ve ’devlet oyalama taktiği uygulamazsa ve derin güçler sabote etmezse, bu açılımdan netice alınabilir.”
Birdenbire hızlıca Meclis’e gelen, tartışmaya açılan, kimisi kanunlaşan kimisi görüşülen Büyükşehir Yasası, Kürtçe savunma, Kürtçe Anadil’de kamu hizmeti, anayasadaki vatandaşlık maddesi, valileri halk seçsin önerileri ve son olarak terör suçuna şiddete karışma şartı getiren 4. Yargı Paketi’nin sebebi hikmeti bu olsa gerek.
Peki, ya dokunulmazlıklar neden kaldırılıyor o hâlde?
Öcalan’ın çözüm takvimi vermesiyle Erdoğan’ın dokunulmazlık konusundaki şahinleşmesi arasındaki derin çelişkiyi en iyi Taraf’ta Kurtuluş Tayiz analiz etti:
“Başbakan Kürt hareketinin siyasi kontrolünü tekelinde tutan Kandil’i zayıflatmak, Öcalan’ı ise güçlendirmek peşinde. Bunun için de BDP içerisinde Kandil’den yana isimleri devre dışı bırakmak istiyor.”
Dokunulmazlıklar konusu AKP’nin kapalı grup toplantısında Erdoğan’ın verdiği mesajlara bakılırsa iki ay ertelenecek. Taraf’ta Arzu Yıldız’ın haberine göre, Ankara Cumhuriyet Savcılığı, BDP’nin “silahlının” çağrısı bile yapmış, “Çılgın Kürt” vekillerinden Özdal Üçer, Bengi Yıldız, Sabahat Tuncel ve Gültan Kışanak hakkında PKK propagandası yapmaktan açılan soruşturmada 3. Yargı Paketi’nin 53/52. maddesi uyarınca üç yıl erteleme kararı verdi. 4. Yargı Paketi’ndeki terör suçuna şiddet şartı getiren düzenleme bu iki ay içinde Meclis’ten geçerse “dokunulabilir” BDP’lilerin bile yargılamasının hiçbir hukuki zemini ortada kalmayacak.
Böyle de olmak zorunda.
Çünkü bu coğrafyada Kürtler, 100 yıl sonra tarihte ilk kez Türklerle hem de bu kez kendi adlarıyla yan yana geliyor.
Öcalan’ın son görüşmede verdiği “Suriye Kürtleri için sadece altı ili ele geçirmekle Suriye’deki sorunu çözemezler” mesajından sonra Suriye’de PYD, hem Barzanici Kürtlerle hem de muhaliflerle anlaştı ve Esed’e karşı safını seçti. Geçen hafta Barzani’nin eğittiği Suriyeli Kürt taburlar da Kamışlı’ya yerleşti.
Maliki karşısında da Türkiye ve PKK Barzani’nin tarafında yan yana duruyor. PKK, “bir peşmergenin kanı akarsa Kerkük’te Maliki’nin askerlerine saldıracağın” bile açıkladı. Yani bir savaş çıksa Türkiye ve PKK aynı cephede savaşacak neredeyse.
“Kürtlerle Türkler, geniş demokratik bir ittifak kurmalıdır bu bölgede. O zaman 1500’lerin, Osmanlı’nın Ortadoğu’ya açıldığı dönemi anımsatır. Türk-Kürt ittifakı Türkiye’yi bu bölgede lider konumuna çıkarır” diyenin bir neo-Osmanlıcı AKP’li dış politika analisti değil de PKK liderlerinden Zübeyr Aydar olduğuna inanmak zor.
Şimdi top PKK’nın ayağında. PKK’dan beklenen hükümetin son adımları sonrası silahlı mücadeleye son verdiğini açıklaması. Ne daha fazlası ne de daha azı. Ne ateşkes ilan etmesi ne de silahları teslim etmesi.
Yüksek bir beklenti değil bu. Yer altına domuz bağıyla adam gömen Hizbullah’ın yaptığını 10 yıl sonra yapması isteniyor PKK’dan.
“Devlet oyalama taktiği uygulamazsa ve derin güçler sabote etmezse, bu açılımdan netice alınabilir.”
Tabii 21 aralıkta kıyamet kopmazsa.
Not: Bir kitap çalışması için aralık sonuna kadar yazılara bir ara veriyorum.
Baştan söyleyeyim: Ne baskı, ne mobbing, ne de sansür bu, şöyle diyelim: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanıyorum. Yeni yılda görüşürüz, tabii arada kıyamet kopmazsa...
Yıldıray OĞUR / TARAF