Ünlü sunucu CNN Türk'e geri döndü! Hayat sana güzel be Alişer

Medyaradar'ın televizyon dünyasını mercek altına alan yazarı Ekran Kedisi, yine ses getirecek bir yazıya imza attı.

Medya mahallesine düşeli geçen hafta itibarıyla çeyrek asrı geride bıraktım. Ama itiraf etmeliyim ki Ekran Kedisi de olsam zaman zaman dolduruşa geldiğimi fark ediyorum.

Güvendiğim dağlara çoktan kar yağdığını tatsız deneyimlerimle gördüğümü, donup kaldığımı üzülerek söylemeliyim. Dost bildiklerimse yanılmadığım çok şey olduğunu deyiveriyor. Züğürt tesellisi gibi olmasın ama bu değerlendirme beni güçlendiriyor, çok daha azimli kılıyor. Şükür Rabbime!

Neden böyle bir girişle sizlere miyavladığıma gelince… Bu mahallede her kim “aramızda kalsın” diye uyarıyorsa bilin ki kendisi de emin değil ama naif yanı ağır basan benim gibileri çabucak kafa kola alabiliyor.

Neyse gelelim sadede.

Yıllardır İTÜ Radyo dinlerim. Son derece kaliteli ve evrensel değerlere sahip geniş görüşlü isimler yönetiyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) tarafından ülkemize kazandırılan ilkler arasında dikkat çeken ve 1945’ten günümüze yayınlarına devam eden İTÜ Radyosu, üç farklı kanalından kaliteli içerikleriyle popüler radyo istasyonları arasında bulunuyor. Dinlemeyen ne kaybettiğini anlayamaz. Radyoculuğun ağa babasını İTÜ Radyosu yapıyor vallahi. Lisansının iptal edilmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalan Açık Radyo’yu da es geçemem tabi.

İTÜ Radyo, internet üzerinden sadece ülkemize değil dünyanın birçok noktasındakilere de sesleniyor.

İTÜ Radyosu’nun Yayın Koordinatörü, öğretim görevlisi ve NTV’nin kuruluşundan bu yana tanıtım sesi olan usta dublajcı A. Suha Çalkıvik, medya mahallemizin sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek en faydalı şahsiyetlerinden. Kelimenin tam anlamıyla Türk Dil Kurumu’ndan daha faydalı öğretileri var. Emeğine sağlık Suha beycim!

NTV'nin kurumsal kimliğinin değerli sesi olan Suha Çalkıvik’ten geçtiğimiz günlerde ekran yüzleri ile ilgili son derece çarpıcı, sanırım iş bilen herkesin de altına imza atacağı muhteşem bir eleştiri geldi. Mahalleye ayna tuttu üstadımız; “Ekranlarda spiker veya sunucu olarak görünenlerin yüzde 75’i spiker veya sunucu değil” dedi. Ve ekledi; “Kalan yüzde 25, kendini donatan, eğiten, kendini yeterli görmeyen arkadaşlar. Onlar sormaktan çekinmez”.

* *
EKRANLARDA EKSİKLİĞİ HİSSEDİLMEYENLER!

Suha Çalkıvik ustaya saygıyla diyorum ki; “Yerden göğe haklısın üstat. Nerde o Gülgün Feyman, Ali Kırca, Uğur Dündar gibi mesleğin marka efsaneleri? Günümüzde efsanelerin yerini doldurabilecek kimse göremiyorum. Öyle ki, efsanelerin çırağı olabilecek potansiyele sahip kimse yok! Yeni kuşak ekran yüzlerinin çoğu saç baş yoldurtuyor. Ekranda olmasalar merak edilecek kaç spiker var ki?"

Oturdum “elli yıl geçse aranmayacak isimler hangisi olur?” diye düşündüm. Beyin fırtınam dindiğinde ilk aklıma gelenlerden biri TRT’nin yıllardır kambur ismi olan Ersoy Dede oldu. Aslında kendisinden artık tek bir cümle dahi etmemek lazım. Organize suç örgütü elebaşısı olarak hüküm giymiş Sedat Peker’e övgüler düzmüş Dede’ye spiker demek için şahit aramaya gerek yok! FETÖ televizyon kanallarından sonra Habertürk’te izlemeye başladığımız Ceren Bektaş diye birini kim hatırlıyor? Zengin bir eş bulup çocuk yapıp çekti gitti, yokluğu kahır ettirmiyor! Jülide Ateş ve Defne Samyeli bile efsane olamadı bu meslekte! Hele de Samyeli. Fiziki ‘yetenekleriyle’ ve küçük yaşta magazin basınına malzeme yaptığı kızlarının aşklarıyla falan gündem olabiliyor. Ha biraz da şarkı söylüyor. Akılda kalan eseri, yorumu var mı bilmiyorum. Olsa kesin duyardım!

Günün siyasi iklimine göre pozisyon alıp buna uygun eleman çalıştırmada mahir bir yönetici olan Habertürk’ün her şeyi Kenan Tekdağ geldi aklıma birden. Hain darbe girişimi öncesi FETÖ’ye teslim olan Tekdağ, 15 Temmuz sonrasında AKP’ye şirin görünmek için ne taklalar attı, ne kadrolar oluşturdu bilmeyen yoktur. Dümdüz diyeyim, hukukçu kimliğiyle bilinen Tekdağ ‘zekasının’ son zamanlardaki gözdesi Büşra Akın Dinçer mi spiker? Tekdağ’ın onu iktidara yaranmak adına başörtülü kontenjanından ekrana çıkardığını düşünmeden edemiyorum. Dinçer’in eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yeğeni olduğunu vurgulamak da yazının rengidir.

Kenan Tekdağ demişken, bir akrabasıyla olan evliğinden hareketle istihdam edip ekrana çıkardığı Ceren Akdağ şimdilerde nerde? Akdağ eşinden ayrılınca Tekdağ ekrandan çekmiş, işine son vermişti. Ceren Hanım da yeni sevgilisiyle Nişantaşı’nda Amerikan Hastanesi karşısında Jerry’s Hot Dog-Sandwich diye küçük bir dükkân açmıştı. Oranın sonu da tatsız olmuştu. Akdağ sevgilisi de olan ortağı eski reklamcı Emir Gözüsulu’yla yolları ayrılınca bunalıma girmişti. Gözüsulu, Ceren Akdağ’ın ayrılığı kabullenemeyip kendisine ve ailesine tehdit ve şantaj uyguladığını iddia ederek 1 ay uzaklaştırma kararı aldırmıştı.

* *

CNN TÜRK’TEN GÖKSU ÖNGÖREN ÖZGÜR

Suha Çalkıvik’in “Elli yıl geçse spiker demem, kimse kusura bakmasın” diyeceklerinden biri de CNN Türk’ten Göksu Öngören Özgür olabilir mi? Bence olur. Genç hanımefendi ABD’nin bunadığı kesinlik kazanmış başkanı Joe Biden’ın Kasım seçimlerinde aday olmayacağını açıkladığı gün ekrandaydı. Biden “Kasım ayındaki seçimlerde aday olmayacağım, çekildim” mesajı yayınladı, ardından da çağrı yaptı. Özgür hanım yayındaydı, benim gibi Google çeviri mi kullanıyor ne, “kampanyama bağışta bulunmaya devam edin mesajı da attı az önce" dedi. Oysa Biden’ın çağrısı farklıydı, spiker hanımefendinin dediği gibi değildi. Allah’tan Washington’un kurt Türk gazetecilerinden (Sezgin Baran Korkmaz yayınıyla şaibeli hale gelen) Yunus Paksoy hemen araya girdi; “Öyle demiyor Göksu. Biden X mesajında kendisinden sonra Kamala Harris’in Başkan adayı olacağını vurguluyor, onun kampanyasına bağış yapın, destek verilmesini istiyor” diyerek Türkçeye doğrusunu çevirdi. Şunu da eklemek şart; CNN Türk’ün ekran yüzlerinin neredeyse tamamına yakınının akılda kalacak isimler arasında yer bulması imkansız!

Bence unutulmayacak bir spiker (!) varsa estetik cerrahinin şuh bakışlı ürünü Habertürk TV sabah sunucusu Ela Rumeysa Cebeci olacaktır. Suha abi kusura bakmasın “spiker” dedim diye! İzlesin görecek bana hak verecek; hanımefendi haberden başka her şey sunuyor, maşallah.

Suha abimize katkı sunayım; kâinat 2. güzeli seçilen İran asıllı Malatyalı Kübra Hera Aslan diye biri de spiker oldu Habertürk TV’de. Kanal yönetimi günün geldi "görsel" bakımdan başarılı, ancak "sunum" yönünden yeterli görmeyerek hanımefendinin anlaşmasını fesih etmişti.

Türk televizyon tarihine “Maymun Haberciliği”nin atası olarak geçen ve ana haber sunucusu diye bilinen Reha Muhtar’ın da hakkını vermek gerekir. İki duble viski yudumlamadan kamera karşısına geçmeyen, çalışanlarına bağırıp çağırması hatta küfür yağdırmasıyla bilinen “büyük kaybedenler kulübü”nün baş aktörü Muhtar’dan duyduğum ders gibi bir öğüdü paylaşayım. Gerçi konuştuğunda sarhoştu ama tespiti çarpıcıydı; “Basında egosuna yenik düşüp kendini bi şey sanan ile kibri olanın ömrü kelebek hayatından farksızdır”.

Eşe dosta kimler olabilir “hatırlanmayanlar listesinde” diye sorduğumda Gülay Özdem örneğini de verdiler. Çalıştığı bir kanalda 1 yılı dolduramamasıyla tanınmıştı. Medya mahallesinin dinozor tiplerinin bile adını zar zor söylediği Özdem artık yok! Yıllar önce gece kuşağında özellikle de erkek izleyicinin gözdesi denilmişti Bilen var mı diye soruşturdum. Birara artizliğe de soyunduğunu söylediler, ama dikiş tutturamamış ve sonrası meçhul!

Saymakla bitmez ama bir iki isim daha var; Dilara Gönder, Ekin Olcayto, bir dönem AKP’lilerden sıkıldığını hazzetmediğini bas bas bağıran şimdilerdeyse ünlü Türk düşünürlerinden biri olarak yandaş medyanın görüşlerine başvurduğu Bahar Feyzan (Turgay Ciner’e rağmen spikerlik yapamıyor), Ayşegül Korkmaz, Sonay Dikkaya, Defne Sarısoy, Hülya Yürekli Seloni…

* *

CEM SEYMEN AYRILMAK ZORUNDA
KALDIĞI CNN TÜRK EKRANLARINA DÖNDÜ

Cem Seymen son derece donanımlı bir gazeteci olarak hafızamda. CNN Türk’ün marka isimlerinden biriydi. İktidar eleştirileri yüzünden AKP maşası Murat Yancı tarafından kapıya konmuştu. Seymen, seçimlerde CHP’den aday olmak istemiş ancak Kemal Kılıçdaroğlu tarafından listeye konmamıştı. AKP muhalifi bu beyefendiyi yeniden CNN Türk ekranında izlemeye başladık. Üniversite tercih dönemi dolayısıyla televizyon kanallarında dış yapım eğitim programları var, onlardan birini sunuyor. Yani parayı bastırıp saat satın alarak ekrana çıkıyor Cem bey. Programının adı “Cem Seymen ile Tercih Zamanı”.

Seymen geçen sene TELE1’de CNN Türk’ten ayrılmak zorunda kaldığı süreci şöyle anlatmıştı; “Ben CNN Türk’te uzun yıllar çalışan, oranın kilit ve sembol isimlerinden birisiydim. CNN Türk markası benimle özdeşleşti. Ben oraya duygusal olarak bağlıyım, bunu reddedemem. Depremle ilgili eleştirilerim vardı, doğru bir yönetim yoktu felaketle ilgili. Doğruları söylediğim için rahatsız oldular. Türkiye bir kakafoni içinde şu anda. Herkesin kafası karışık. İktidar yanlısı olduğunu çok net biçimde ortaya koyan bir kanalda neden durduğumu söyleyenler oldu, Orda ne işin var deniyordu.”

* *

MEDYANIN BİR BİLENİ AYDIN DOĞAN

Bizim medya mahallesinin özelliğidir, efendisine diğer bir ifadeyle diyeyim işkencecisine aşık olur! Stockholm Sendromu gibi bir şey. Bu sendrom şöyle bir şey; Rehinelerin kendini rehin alan kişiye duygusal olarak bağlanması, duygusal anlamda onların duygularını anlamaya, onlara sadakat göstermeye ve onlara yardımcı olma noktasına gelmelerine psikolojide “Stockholm Sendromu” olarak isimlendirilmektedir.

Bu hastalık tablosu psikiyatrist Nils Bejerot tarafından 20. yüzyılda tanımlanan psikolojik bir hastalıktır. Bu ismi almasının asıl sebebi İsveç’in Stockholm şehrindeki bir banka soygunundaki rehinelerin soyguncuya yönelik şefkat duymak ve empati kurmak gibi olumlu duygular beslemesidir.

Ama Stockholm Sendromu psikolojik olarak adlandırılmasından yüzyıllar önce Aristoteles tarafından “Köleliğin en kötü tarafı, sonunda kölelerinde ondan hoşlanmaya başlamasıdır.” ifadesiyle anlatılmıştır. Sonraki yüzyıllarda Mevlana tarafından şu sözlerle tanımlanması “Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak olan odur ki, bu kuzu, kurda gönül bağlamış, âşık olmuştur.” bize bunun uzun zamandır sıklıkla gözlemlenen bir fenomen olduğunu göstermektedir.

Medya mahallemizde de birçokları güce tapar, emrine girer ve havanda su döverek okurunu-izleyenini kandırdığını sanıverir. Parayı verenin dilediği borazanı en idealist gazeteciye bile çaldırabildiği sektördür medya. Bakınız Turgay Ciner, bakınız Ferit Şahenk, bakınız Yıldırım Demirören. En önemli örnek Fatih Altaylı’dır. Ciner ve grubuna saldırdığı Hürriyet gazetesinden astronomik transfer bedeliyle kiralanmış, yeni sahibi tarafından eski patronu Aydın Doğan’a saldırtılmıştı. Nasıl bağırdı eski sahibine anlatılır gibi değil. Patronlar için yöntem açık ve basit; bastır parayı senin için havlasın!

Aslında yöntemin ağa babası Aydın Doğan’dır. Yaşı 90’a yaklaştı ve şimdi medyanın “bir bileni” rolünde. Racon kesiyor aklı sıra!

Memlekette hükümet kurdurup devirten isim olarak da bilinir Aydın Doğan. Çalışanlarını siyasetin emriyle işten çıkartacak kadar acımasızdı. En bilineni Başbakanlığı sırasında Tansu Çiller’in ABD’deki servetini ortaya çıkaran Milliyet Washington Temsilcisi Turan Yavuz’u kovmuş olmasıdır. Yakın dostlarından dinlemiştim, Turan bey uzun süre işsiz kalmış perişan olmuş ve kızının birinci yaş gününü göremeden de vefat etmiş!

Buna rağmen kolay satın alınan birçok çalışanı hala Aydın Doğan’ı “babasından söz eder” gibi anar, anlatır. Yalaka methiyeler sınırsızdır. Aydın Bey de özellikle yaz aylarında çocuklar gibi şendir. Nasıl olmasın ki; emeklerini sömürdüğü eski çalışanları Bodrum’a gidip onu ziyaret ediyor, elini öpüp fotoğraf çektiriyor. Bunun en son örneğini SZC TV Genel Yayın Yönetmeni Alişer Delek gösterdi.

* *
ALİŞER DELEK VE YAZ ALBÜMÜ
Yayınlarının her dakikasında ne yaparsa yapsın AKP'yi at gözlüğüyle yerden yere vuran bir kanalımızın müdürüdür Alişer Delek.

SZC (Sözcü) TV, Sözcü Gazetesi'nin 17 yıllık mirası üzerine konarak izlenme oranlarında bayağı iyi bir çıkış yakaladı. Ama birkaç kişi hariç çalışanlarının tamamı verilen maaş konusunda çok dertli, çok öfkeli. Kanalın en kaliteli programlarına imza atan, röportajları olay olan, gündem belirleyen gerçek gazeteci İpek Özbey hanımefendi SZC TV’nin adeta can suyudur, kalbi durumundadır. Ve duydum ki maaş konusunda o da sıkıntılı. Zira Ana Haber sunucusu Fatih Portakal’a, 9 aylık çalışma süresi boyunca 14 milyon TL maaş ödeme anlaşması herkesi çıldırtmış. ‘Bulunmaz Hint kumaşı’ Portakal’ın, astronomik maaşa ek olarak çeşitli masraflarının da kanal tarafından karşılanacağını Medyaradar ortaya çıkarmıştı. Haberimizi okuyan tepe görevdeki Alişer Delek beyin tansiyonu yükselmiş. Umarım küfür etmemiştir! Nasıl kahrolmasın ki; ona Portakal beyle imza edilen astronomik anlaşmayı gizli tutması tembihlenmiş. Ne var ki, iki dubleden sonra mı çevresindekilere anlattı bilmiyoruz, anlaşma Medyaradar sayesinde ortalığa saçıldı. Bu da hakkındaki soruşturma ve davalardan dolayı yurt dışına sığınan Burak Akbay’ı çok sıkıntıya sokmuş. Hatta spiker Ece Üner, ana haber spikeri Portakal’la imzalanan çılgın anlaşmayı duyunca istifa etmişti. Yani sözün kısası SZC TV’de burnundan soluyanların haddi hesabı yok.

Gelin görün ki tüm bunlara rağmen Alişer Delek yazın keyfini çıkarmak için bavulunu toplayıp yollara düştü. Kankası Fatih Portakal da Ege’nin serin sularında teknesiyle sefa sürüyor ve Eylül’ü bekliyor.
Gel de tırmalama!
Miyav miyav!
İzleyin göreceksiniz; SZC TV, spikerlerinin bile okudukları habere yorum kattığı bir kanal. Çalışanları zar zor geçinen SZC TV, yayınlarında ekonomik kriz üzerinden yoksulluk edebiyatı yapıp muhalif kitlenin gazını almaya çalışıyor. Emekliler, işçi sınıfı ve memurlar bu kanalın kendilerinin sesi olduğunu sanıyor.

Muhabirlerine bile en fazla 35 bin TL maaş veriyor. SZC TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Alişer Delek’in sosyal medya paylaşımlarına bakarsanız “hayat sana güzel be Alişer” demekten kendinizi alamazsınız. Yaz tatili fotoğrafları efsane! Yatlarda mı, ultra zenginlerin gittiği mekanlarda mı, son derece pahalı yemekleriyle bilinen restoranlarda mı, Paris Olimpiyatlarında mı dersiniz? Hemen her yerden fotoğraflarıyla adeta ayrıcalıklı bir sınıftan olduğunu söylemeye çalışıyor.

Benzeri sınıfsal ezikliğini sergileyen çoğu medya yöneticisi gibi aslında. Alişer de koskoca Genel Yayın Yönetmeni olduğunu gösterme çabası içinde.

Alişer’in albümünden birkaç kareyi anlatayım. Yaz tatiline “yoldaşım, dostum, aşkım, çocuğum” dediği köpeğinin fotoğrafını paylaşarak başladı.

Sonrasında medyadaki 45 yıllık yolculuğuna Doğan Burda Dergi Grubu'nu 10 milyon dolara İstanbul merkezli Re-Pie Portföy Yönetim Grubu'na satarak veda eden 88 yaşındaki Aydın Doğan’ı Bodrum’daki malikanesinde ziyaret etti.

Çalışanlarını sendikasızlaştırarak sömürmenin mimarlarından olan Aydın Doğan’ın yanında el pençe durduğu bir fotoğrafını instagram’da paylaştı. Sözde solcu ve emekçi Alişer beyefendi, eski patronu Aydın Doğan’la memleketin dününü, bugününü konuştuklarını, yarınını başka bir sohbete bıraktıklarını aktardı. Aydın Doğan’ın Alişer’e Falcon 2000X tipi yeni bir uçak aldığını, 36,5 milyon dolar ödediğini anlattığını da duydum. Yani zor hayatların insanları bunlar!

Alişer Delek’in yeni sınıfından bir iki fotoğrafa daha yer vereyim. Karnını Brothers Restaurant'ta doyuruyor. Afiyet olsun! Sıradan bir dönerciye, pilav üstü tavukçuya gidecek değil ya. Koskoca SZC TV Genel Yayın Yönetmeni ve Sözcü.com.tr Genel Müdürü yahu!

Peşinden puroyla verdiği şu pozu da buraya bırakayım. Genel Yayın Yönetmenliği ve Genel Müdürlük kesmemiş olacak ki tıpkı patronlar gibi puroyla pozunu paylaşmış. Uzun yıllardır yurt dışındaki Burak Akbay'ın yerine adeta 'patron da benim' havası veriyor.

Haziran ayında Avrupa Futbol Şampiyonası’nı Almanya’da yakından takip eden (sponsorlu gezi) Alişer bey, şimdi de sosyetik hasır şapkasını takmış Paris’te 2024 Yaz Olimpiyatları’nda.

Sıcaklar bunalttı, Ankara’dan ayrılma zamanı. Hadi bana Miyav Miyav!