13 Kas 2010 15:04 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:47

ÜNLÜ SPOR SPİKERİ DOĞAN YILDIZ'I KİM İNTİHAR ETTİRDİ?

TRT çalışanı Doğan Yıldız'ın intiharı, nasıl oldu da ünlü spor spikerinin ölümü olarak ortaya atıldı?

Doğan Yıldız’ı kim intihar ettirdi?

Bir gazeteyi yayınlandığı gün değil de ertesi gün okumak zorunda kalmanın bu kadar çok işe yarayacağını düşünemezdim. 9 Kasım Salı günü öğleden sonra Doğan Yıldız dostum TSYD’ye ziyaretimize geldi ve keyifli bir sohbetimiz oldu.

Ben içeri girerken Genel Merkez sekreterlerinden Gülen Gürses, Yıldız’la ölümlü bir konuyu heyecan içinde konuşuyordu ama ne olduğunu tam anlayamadım. Sonrasında da bunu konuşacak durum olmadı.

Ne konuşulduğunu o günkü Taraf’ı ertesi sabah okurken anladım (Gazeteleri okuyamayışımın nedeni de Nevzat Demir dostumu kutsal görev için Mekke’ye yolcu etme işinin bütün geceyi kaplamış olmasıydı).

Ahmet Vehbi Şafak kardeşimizin Taraf’taki Saha Şartları adlı köşesinde Spor Spikerinin İntiharı başlıklı şu minicik haber normal koşullarda yerimden zıplamama yol açabilirdi:

"20 yaşından beri TRT’de çalışan eski spor spikerlerinden Doğan Yıldız (55) geçen çarşamba sabahı intihar etmiş. Spor medyasının başı sağolsun."

Kardeşimiz darılmasın, iki satırlık haberde o kadar çok yanlış var ki sanıyorum dünya çapında bir ödül kazanabilir. Şöyle bir sıralamaya çalışalım:

1- Doğan Yıldız yaşıyor, çok da sağlıklı. 2- O, 1955 değil 1948 doğumlu. 3- TRT’deki son unvanlı görevi spor spikerliği değil İstanbul Radyosu Haber Müdürlüğü idi. 4- TRT’den ayrılalı uzun yıllar oldu, 5- Sonrasında Fotospor’un genel yayın yönetmenliğini yaptı, özel kanallarda çalıştı, 6- Bu arada kendi işini kurdu ve halen bunu sürdürüyor, 7- Geçen çarşamba günü (3 Kasım) herhangi bir şekilde bu fani dünyadan ayrılmış olsa, bunun öğrenilmesi neredeyse bir hafta sürecek türden hayat yaşamıyor, anında haberdar olunabilir. 8- Ayrıca, uğurlanması da sessiz-sedasız olmaz, gazete ve televizyonlarda gereğince yer alır. Doğan Yıldız ayrıca TSYD ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yöneticiliği yapmış biri. En azından bu kuruluşlar gerekli duyuruda bulunur.

’Anısına saygıyla’

İş bu kadarla kalmadı. Fakat önce şunu söylemeliyim: 10 Kasım tarihli gazeteleri de gününde okuyamadım. 11 Kasım Perşembe sabahı evden çıkmadan onlara bakarken olayın biraz daha büyüdüğünü gördüm. Radikal’de Tanıl Bora kardeşim de Doğan Yıldız’ın intihar ettiği haberini doğru kabul edip anısına saygı duruşunda bulunmuştu: Doğan Yıldız’ın anlatımından ’Döndü ekseni etrafında, derin gönderdi.’ ’Kaleci Tanzer çıkıyor ve ellerinin yumuşaklığında topa hâkim oluyor’ gibi örnekleri aktaran Tanıl Bora sonrasında şöyle diyordu: "Bağırgan olmayan bir heyecanla, resim çizer gibi, yemek tarif eder gibi pozisyon anlatırdı Doğan Yıldız. Futbolda radyo günlerinin büyük söz zanaatkârıydı. 55 yaşında intihar etti. Anısına saygıyla."

Görünen oydu ki Tanıl Bora kardeşimiz de yazı yetiştirme telaşı içinde bunu soruşturma olanağı bulamayıp bu yanlışa düşmüştü...

Bu işin nereden çıktığını araştırdığımızda karşımıza Sina Koloğlu kardeşimizin Milliyet’te 7 Kasım’daki yazısı çıktı. Ancak onu suçlayamayız çünkü hem kaynağı ilgili sendikanın açıklaması hem de orada spor spikerinden filan sözedilmiyor, bir başka Doğan Yıldız intihar etmiş. Yani sadece isim benzerliği var. Neyse, pek hoş bir vesileyle olmasa da merak edenler için Doğan Yıldız’ın durumunu yazma imkânı doğmuş oldu. Allah uzun ömür versin, spor ve medya dünyasından epeyce uzakta, mutlu bir hayat sürüyor.

Rijkaard romantizmi

-Biliyorum bu konu baydı ama bazı arkadaşlarımızın Frank Rijkaard romantizmi karşısında ben de aynı tepkiyi duyuyorum.

Hemen her gün gazetelerde Hollandalı hocanın Barcelona’daki eski öğrencilerinin övgü dolu sözleri yer alıyor. Efendim, Xavi dedi ki, Rijkaard beni gerçek yerime kavuşturdu. Messi dedi ki, onun sayesinde bugünlere geldim, falan filan... İyi de aynı Xavi’nin Rijkaard’ın çok iyi bir insan olduğu ve biraz da bu yüzden iyi bir teknik direktör olamayacağı yolundaki sözlerinin niye hiç üzerinde durulmuyor? Daha önce eski başkan Laporta’nın, ünlü gazeteci Simon Kuper’in sözleri niye görmezden geliniyor? Bunun ötesinde Galatasaray’daki feci bilanço ve ileriye doğru yansıyan yıkım niye önemli değilmiş gibi değerlendiriliyor?

Artık şu gerçeği görelim ve bu anlamsız romantizmi uzatmayalım: Adnan Polat yönetimi onunla uzun yıllar çalışmak istiyordu. Bu konuda sonuna kadar samimiydi. Fakat 67 resmi maçın sadece 37’sini kazanabilmiş yani yüzde 55’lik bir başarı düzeyine sahip bir hocayı hangi güç takımın başında tutabilirdi ki? Üstelik yeterince çalışmadığı, rakipleri analiz etmediği, takımını iyi ve doğru kuramadığı, oyuna müdahale edip doğru değişiklikler yapamadığı, oyuncularıyla iyi bir ilişkisinin bulunmadığı gerçekleri ortadayken Rijkaard ile nereye varılabilirdi?

B.Onar, H.Uluç, E.Toroğlu ve spor gazeteciliği dersleri

İki önemli neden olarak televizyon ve internetin olumsuz etkisiyle, yazılı spor gazeteciliği son yıllarda epeyce geri gitti. Örneğin, haber atlatmak gibi gazeteciliğin en keyifli ve önemsenen işi artık neredeyse imkânsız hale geldi. Tam tersine şimdi arkadaşlarımız haberlerini birlikte yazıyorlar! Gerçeklerle en küçük bir ilgisi bulunmayan haberin, birkaç gazetede birden aynı ifadelerle çıkmasının nedeni de bu.

Bu kapsamda Radikal’de Bener Onar kardeşimiz yaptığı işle çok ıskalanan bir noktayı gündeme getirmiş oldu. Beşiktaş’ın Porto maçı için Portekiz’e giden Onar, merak edip Quaresma’nın yaşadığı yerlere gitti ve izlenimlerini yazdı. Ortaya da çok keyifli bir spor gazeteciliği ürünü çıktı.

Bunun sadece bir gün verilmesine de şaştım çünkü birkaç gün sürecek malzeme topladığı açıktı Bener kardeşimin. Neyse, yurtiçi ve dışı deplasmana gidecek arkadaşlarımıza güzel bir kapı açmış oldu böylelikle Bener. Belki başka spor gazetecileri de benzer konuları merak edip araştırırlar... Bir spor gazeteciliği dersi de dünkü gazetelerde yer almıştı. Beşiktaş-Kasımpaşa maçında doğru tesbit ettiği ofsayt ile takdir toplayan yardımcı hakem Ali Saygın Ögel, bu hafta aynı ekip Bursaspor-Trabzonspor maçında görev aldığı halde, dışarda kalmış!

Bundan sonrası da çok eğlenceli. Hıncal Uluç ustamız, biliyorsunuz, sürekli olarak başta gazetecilik olmak üzere her konuda hepimize ders verir. Ona göre bu bir komplo. Araştırıp soruşturmaya filan gerek yok. Büyüklerin aleyhine sayılacak birşey yaptığı için Ögel cezalandırılıyor.

Erman Toroğlu da gazeteci değil. Kendisine gazetecilerden çok daha büyük imkânlar tanınması onu bu mesleğin bir mensubu yapmıyor. Toroğlu da Uluç gibi bir giydirme yapmaya hazırlanmış aslında. Fakat sonra merak edip sormuş. Yani gazeteci Hıncal Uluç’un yapmadığını yapmış. Gerçeği de öğrenmiş.

Ali Saygın Ögel, çok yakın bir arkadaşının düğünü olduğu için bu hafta MHK’dan izin istemiş. O nedenle kendisine görev verilmemiş. Bu kadar basit! Fakat Uluç’un bundan ürettiği komplo teorilerinin çokluğu karşısında ne diyeceğinizi şaşırıyorsunuz... Herhangi bir yoruma girip de sizi yormayacağım.

İvan Ergiç kaç bilet aldı?

Bursasporlu İvan Ergiç futbolcularda az rastlanan türden donanımlı bir adam olarak her geçen gün biraz daha dikkat çekiyor. Onun bu özellikleriyle bizim rakamlarla hastalıklı ilişkimiz Manchester United maçında karşı karşıya geldi.

Ergiç’in cebinden para verip alarak bunları bilet parası bulamayan gençlere dağıtması medyada gerektiği gibi yansıdı. Ancak onun dağıttığı bilet sayısını anlayabilmek mümkün olamadı. Bu rakam önce 630 olarak yazıldı ve söylendi. Bu sayı, 500, 1000 gibi rakamlara oranla biraz küsuratlı gibi göründüğünden daha akılda kalıcı sayılırdı.

Ancak maç yayınında Sabri Ugan kardeşimiz bu rakamı önce 7.000 olarak söyledi fakat bunun mümkün olamayacağını anında farkedip o telaş içinde 70’e düşürüverdi. Başka yerlerde de değişik rakamlardan sözedildi.

Kısacası, Ergiç’in yaptığı iş gerçekten çok güzeldi ama bizim basın olarak bununla ilgili doğru rakamı öğrenip okur ve izleyiciye aktarmaktan aciz durumda olduğumuz meydana çıktı.

Ahmet ÇAKIR / ZAMAN