ÜNLÜ ''SAPIK'' FİLMİ NASIL ÇEKİLDİ?
Alfred Hitchcock, en iyi korku filmlerinden biri olarak kabul edilen Sapık filmini nasıl çekti öğrenmek isteyenler önce yazımıza sonra sinemaya...
Sinemanın değişmez kuralı şudur; gişede ne kadar başarılıysanız seçkin sanat çevrelerinde saygınlık kazanmanız da o kadar zordur! Alfred Hitchcock sanırım bu genelleme için iyi bir ispat örneği olacaktır. Arka Pencere (Rear Window), Vertigo, Gizli Teşkilat (North by Northwest), Kuşlar (The Birds) ve daha pek çok harika filmden oluşan bir filmografisi olmasına rağmen, her zaman fazla "zanaatkar" bulunmuş ve itibarı epey geç teslim edilmiş bir sinemacıdır. Tam 5 kez "en iyi yönetmen" dalında Oscar’a aday olmasına rağmen hiç kazanamamıştır.
Hitchcock adına kanmayın, film, Alfred Hitchcock’un yaşamını anlatan uzun ve sıkıcı bir biyografi denemesi değil. Stephen Rebello’nun yazdığı "Alfred Hitchcock and the Making of Psycho" adlı kitaptan yola çıkılarak yapılmış ve ünlü Sapık filminin çekim aşamalarını gözümüzün önüne seren bir yapım. Bu açıdan sinefiller için bir belgesel olma niteliği dahi taşıdığı söylenebilir ancak her kurmaca hikayenin yaptığı gibi seyirciyi manipüle etmek için hiçbir fırsatı da kaçırmıyor. Örneğin, Hitchcock’un yaşam öyküsünü okuyanların iyi bildiği üzere yönetmenin, aşırı baskıcı ve düşkün annesinin elinden epey çekmişliği vardır. Film, Hitchcock’un yine annesine saplantılı bir tutku geliştirmiş olan seri katil Ed Gein’in hikayesinden esinlenerek çektiği Sapık filminin bir tesadüf olmadığının altını çiziyor. Çekimler sırasında Ed Gein’in karakteri bir tür hayali arkadaşa dönüşerek Hitch ile etkileşime giriyor, Hitch onu anlıyor ve ona neredeyse hak veriyor. Yüzüğe baktıkça değişen Frodo’ya dönüşüyor neredeyse. Zaten kadın oyuncularına karşı, set ortamında ve özel hayatlarında aşırı müdahaleci bir tutum sergileyen yönetmenin karanlık bir portresi çıkarılacak gibi dururken hikaye ustaca bir "u dönüşü" ile yeniden yönetmenin sevimli nüktedanlığının ruh halinde akmaya devam ediyor.
Bu anlamda, biraz yüzeysel kalsa da, Hitchcock, yönetmenin kafasının içindekileri seyirciye daha başarılı bir şekilde aktarabiliyor. Oyuncusuna zulmeden bir yönetmeni göstermek yerine eşiyle olan profesyonel ilişkisine odaklanmayı, yönetmenin başarısındaki kadın gücünü göstermeyi deniyor.
Filmin başarısında en büyük pay yeniden güçlü bir performansa imza atan Anthony Hopkins’e ait. Başarılı bir cast çalışması yapılmasına rağmen Hopkins bütün sahnelerinde üzerine bir spot ışığı çevrilmiş gibi oynuyor ve ilgiyi topluyor. Usta oyuncu iyi dikilmiş bir Hitchcock derisinin içine girmiş gibi. Beden dili, jest ve mimiklerle tamamlanmış, abartıya kaçmayan harika bir performans!
Eğer sinemaya film seyretmenin ötesinde bir ilginiz varsa, yönetmenin takipçisi ya da onun başlattığı slasher geleneğinin meraklısıysanız, Hitchcock sizin için muhteşem bir ödül olacaktır. Tek bir sahnesini bile kaçırmak istediğinizi sanmıyorum ancak saydıklarımın dışında kalan seyirci için bu film ortalama bir izlenim deneyimi olacaktır.
UZAKLARDAN ÖĞRETMEN HİKAYELERİ… SELAM
Harun, Zehra ve Adem idealleri olan 3 öğretmendir. Eğitim aşkıyla geride ailelerini, yurtlarını bırakarak, 3 farklı kıtaya doğru yola koyulurlar. Adem, Bosna Hersek’e doğru yollara düşerken, ardında hamile eşini bırakmıştır. Zehra ise Afganistan’a doğru giderken aşık olduğu Harun’un sevgisini yüreğine gömer. Harun ise geçmişi bir kenara bırakarak, fakirliğin halen hüküm sürdüğü eski sömürge devleti Senegal’a doğru yola çıkar.
Açlığın, yoksulluğun hatta yer yer halen savaşın hüküm sürdüğü bu farklı topraklara barışı, dostluğu, kardeşliği ve yardım götürmeyi amaç edinen isimsiz kahramanlar, eğitim aşkını kendi yaşamlarının üstüne koyarlar. Her ülkeye yeni hatıralar, yeni hayatlar hediye ederler...
Yönetmenliğini Levent Demirkale’nin üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda ise Burçin Abdullah, Yunus Emre Yıldırımer ve Hasan Nihat Sütçü yer alıyor...
Selam filminin hazırlıkları 2 yıl sürdü. Dört ayda tamamlanan çekimler boyunca 50 kişilik teknik ekip ve 2 ton teknik malzeme Senegal, Afganistan ve Bosna Hersek’e taşındı. Filmde yer alan aksiyon sahnelerinin gerçeğe uygun yansıtılabilmesi için çok sayıda görsel efekt kullanıldı. Yurtdışında yapılan çekimlerde çok sayıda ünlü yabancı oyuncuyla çalışıldı. Ayrıca Türk kolejlerinde okuyan Bosnalı, Afgan ve Senegalli öğrenciler de filmde yer aldı.
G.I. JOE EFSANESİ ÜÇÜNCÜ BOYUTTA DEVAM EDİYOR: G.I. JOE: MİSİLLEME
G.I. Joe Efsanesi son filminde yine zorlu görevlerle geri dönüyor. Ekip bu sefer dünyayı hakimiyeti altına almayı hedefleyen Zartan ve onun adın çalışanlar ve Zartan’ın etkisi altına giren dünya liderleriyle zorlu bir mücadeleye giriyor... Stephen Sommers’ın 2009 yılında çektiği gişe filmi G.I. Joe: Kobra’nın Yükselişi (G.I. Joe - Rise of Cobra) filminden bayrağı devralan Jon Chu başrollere Dwayne Johnson, Channing Tatum ve Ray Park’ı taşırken, kadroya Bruce Willis, Ray Stevenson, Adrianne Palicki, Jonathan Pryce, Lee Byung-hun, Elodie Yung gibi yıldızlar eşlik ediyor. 3D vizyona girecek bol yıldızlı film için beklentiler de yüksek.
ESKİ KORKU FİLMLERİNİ ÖZLEYENLERE: LANET/SINISTER
Ellison Oswalt isimli bir suç yazarı, romanına malzeme toplamak için işlenen korkunç cinayetleri araştırmak üzere, eşi Tracy ve iki çocuğuyla birlikte ülkenin bir ucundan diğerine seyahat eder. Kiraladıkları dairede daha önce yaşayan tüm hane halkı öldürülmüştür. Ellison evin tavan arasında gizemli bir kutu bulur. Bulduğu bu kutunun içinden bir adet projektör ve onlarca video kaseti çıkar. Kasetleri izlemeye karar verir ve karşılaştığı sonuç tüyler ürperticidir. Karşısına çıkan şey daha önce burada yaşayan ailelerinin işkence ve ölümlerini kayda alındığı snuff filmlerdir. Kanı donan Ellison cinayetlerin ardında yatan gerçekleri ortaya çıkarmaya karar verir.
Yapımını Paranormal Activity filminin yapımcılarının yürüttüğü filmin yönetmen koltuğunda The Exorcism of Emily Rose filmiyle tanıdığımız Scott Derrickson bulunuyor.
Filmin hikayesinin çıkış noktası yönetmenin yardımcı yazarı C. Roger Cargill’in The Ring filmini izlediği gece gördüğü kabustur. Çekimlerin büyük bir kısmı Long Island, New York’ta bulunun bir evde gerçekleştirildi. Yönetmen film çekimi esnasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Filmin yapım aşaması keyif vericiydi çünkü filmin yapımı sırasında yaratıcılık bakımından hiçbir sınırlamaya maruz bırakılmadım. Stüdyo istediği için senaryonun hiçbir yerinde değişiklik yapmaya veya filmin kurgusunu yaparken hiçbir sahnesini kesmemiz gerekmedi. Film bittiğinde izlediğim şey tam kafamda kurduğum filmdi. Çok az yönetmen böyle bir şansa sahip olabiliyor."
ALACAKARANLIK TARZI BİR BİLİM KURGU: GÖÇEBE
Dünya bir uzaylı türünün istilasına uğramış ve maalesef insanlık virütik biçimde yayılan bu çok güçlü türe yenik düşmüştür. İnsan bedenlerine hiçbir zarar vermeden bilinçlerini ve ruhlarını ele geçiren ve Wanderer denilen bu tür bir şekilde dünyaya da barışı getirmiştir. İstila sonrası bedeni ve zihni ele geçirilmeden kalan bir avuç insan grubu yakalanmadan yaşamaya çalışmaktadır. Melanie Stryder’dan bu insanlardan biriyken Jared Hower adında hala ’insan’ olan bir genç ile karşılaşır ve ikili çok geçmeden aşık olur. Güvenli bölgede olmadıkları için Melanie bir şekilde yakalanır ve istilacıların eline geçer. Bedeni ve zihni artık ele geçirilmiştir. Melanie’nin güçlü duygularını ve iradesini kullanarak yeryüzünde yaşayan son insanların yerini tespit etmeye çalışan güçler, genç kıza tam anlamıyla hakim olabilmişler midir?
Alacakaranlık serisiyle dünyayı sallayan Stephenie Meyer’ın romanından bilim-kurgu ve gerilim sinemasının başarılı yönetmeni Andrew Niccol tarafından uyarlanarak beyazperdeye aktarılan filmin başrolünü ise genç oyuncu Saoirse Ronan üstleniyor.
AŞKIN LATİN HALİ: AŞKA YÜKSELİŞ
Babi ve Hache (H.) birbirlerinden çok farklı olan lise çağındaki iki gençtir. H. orta sınıf bir aileden gelen asi, tehlike seven, kısıtlanmaya gelemeyen ve çok çapkın bir delikanlıyken, Babi üst orta sınıf ailesinin rahat yaşam koşulları içinde, masumiyetin ve ahlaki değerlerin ön planda tutulduğu bir yaşam sürmektedir. İlk tanıştıkları birbirlerinden nefret eden ikili, zamanla karşı koyamadıkları bir çekimle birbirlerine tutulurlar. Her ikisi de hayatta ilk kez gerçek aşkı ve bağlanmayı yaşarlar. Ailelerinin ve çevrelerinin tüm karşı koymalarına rağmen...
Farklı dünyalara ait iki insanın tutkulu aşk öyküsünün anlatıldığı gençlik filminde başrolleri Maria Valverde ve Mario Casas paylaşıyor. Yönetmen ise Fernando González Molina.
DERTLER BENİM OLSUN: MUTLULUK
Savaş yüzünden göç etmek zorunda kalan Irina (Alba Rohrwacher) mecburen fahişelik yaparak hayatta kalır. Kalle (Vinzenz Kiefer) ise evsiz ve işsiz bir serseridir. Berlin’de tanışan ve birbirlerine aşık olan genç çift, yaşadıkları kötü koşulları geride bırakarak beraber bir yaşam kurmak isterler. Özellikle Irina geçmişini hatırlamak istemez. Bir apartman dairesi tutarak, yeteri kadar kazandıracak bir iş bulurlar. Tam mutlu bir yaşama doğru gittiklerine inanırken, bu toz pembe dünyaları beklenmedik bir olay nedeniyle allak bullak olacaktır.
Ferdinand von Schirach’ın kitabından yönetmen Doris Dörrie tarafından senaryolaştırılan filmin başrollerinde ise Alba Rohrwacher ve Vinzenz Kiefer yer alıyor.