Siz ne dediniz? - “İyi ki bu kanserli nodül orada olmuş” dedim. Yoksa haberim olmayacaktı. Ben kontrole gitmenin faydasını gördüm. Nelere para veriyoruz, ama esas vermemiz gereken şeye ödemiyoruz. Benim hikâyemde bence ana fikir bu. Neyse, ameliyat bitti, uyandım. Ertesi gün deniz kıyısına gitmek istedim. O kalsiyum organının yarısı alındığı için kalsiyum tedavisine başladım. Ameliyat olduktan sonra iş açısından çok yoğun bir dönem oldu. Çünkü bir bankanın yeni yüzü olmuştum. Üstelik atom tedavisi diyetine başlamıştım.
Nasıl bir diyet bu? - Tüm iyotlu yiyeceklerden uzak duruyorsun. Sadece tuzsuz makarna, elma suyu, domates, salatalık filan yiyordum. Çünkü vücut iyota aç kalınca o radyoaktif tedaviyi daha iyi emiyor. Benim o esnada artık tiroidim yoktu, alınmıştı. Ama bu hormonun eksikliğinde beni çok zorlayan bir yan etki oldu: Uyku! Akşam 21.00 gibi uykudan kafam düşüyordu. “Uykum geldi, durayım” gibi de değil.
Şalter iniyor? - Hah, aynen! Düşünsene, reklam çekmem lazım ama kahve yasak. E ben neyle enerji alacağım?
Neyle? - En fazla portakal veya elma suyu... Esas bombayı şimdi söylüyorum: Bir günde kısa kısa üç reklam çekmem gereken bir haftam var ve bütün reklamları akşam 22.00’den sonra çekeceğimizi söylediler. Çünkü AVM, ancak o saatlerde boşalıyordu. Eyvah! - Gaye (Sökmen) Abla “Belki yapabilirsin” dedi. Akşam 22.00’den sabah 05.00’lere kadar çekim yapıyorduk ve bir tek ben enerjik kalıyordum. Nasıl? - Beyin şartlanınca, mucizevi şeyler yapabiliyor demek ki...