Ne hissettiniz? - Hiçbir şey. Kimsenin ağzından da kanser lafı çıkmıyor o esnada. “Ya, bir şey soracağım, bir duralım. Kanser mi” dedim, “Evet” dediler. Niyeyse hâlâ ‘cool’um. Herhalde kendime konduramıyorum. Ameliyat için tarih belirlendi, babam ağlıyordu.
O zaman kaçıncı evredeydiniz? - Daha çok başındaydı. Ve ben yalnız kalmak istiyordum. Ameliyata da kulaklığımı takıp, müziğimi dinleyerek tek başıma gittim.
İyi geldi mi peki yalnız kalmak? - Evet, evet. Kendime “Evet, insanlar yanımda olmak istiyor. Çok güzel ama şu an kibarlığın âlemi yok. Ne hissediyorsan, onu söyle” dedim ve yalnız kaldım. Sabah saat 05.00’te hastanede hazırdım. Ama doktorum geldi ve kalsiyum seviyem çok yüksek çıktığı için ameliyata giremeyeceğimi söyledi. Tiroidin arkasında kalsiyum seviyelerimizi kontrol eden bir organımız varmış. Aaa! - Kelebek şeklinde dört parçalı bir organ. Vücudun mükemmelliğine bakar mısın? O organ bozulunca kalsiyum kanına karışıyor ve bu, uzun vadede ölümcül bir şey. Çünkü kanın sertleşiyor. Test yapmazsan ortaya da çıkmıyor. Yine biyopsi yapıldı ve şüpheler doğru çıktı. Doktorum, “Bunu sonradan fark etseydik, seni ancak altı ay sonra yeniden ameliyat edebilirdim” dedi.
Siz ne dediniz? - “İyi ki bu kanserli nodül orada olmuş” dedim. Yoksa haberim olmayacaktı. Ben kontrole gitmenin faydasını gördüm. Nelere para veriyoruz, ama esas vermemiz gereken şeye ödemiyoruz. Benim hikâyemde bence ana fikir bu. Neyse, ameliyat bitti, uyandım. Ertesi gün deniz kıyısına gitmek istedim. O kalsiyum organının yarısı alındığı için kalsiyum tedavisine başladım. Ameliyat olduktan sonra iş açısından çok yoğun bir dönem oldu. Çünkü bir bankanın yeni yüzü olmuştum. Üstelik atom tedavisi diyetine başlamıştım.