Ünlü köşe yazarı açıkladı: Joe Biden bizimle neden görüştü?
Kadri Gürsel, bugün köşesinde Biden ile "neden" görüştüklerini, ABD'nin ikinci adamına ne anlattıklarını ve onun neler dediğini anlattı.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Türkiye'ye geldi siyasi parti ve
sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle biraraya geldi.
Biden'ın görüştüğü heyetteki gazeteciler Diken yazarı ve
Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi
Başkanı Kadri Gürsel ile Aslı Aydıntaşbaş da yer alıyordu. Heyette
yer alan isimlerden biri de Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı
ve işadamı Osman Kavala'ydı.
Kadri Gürsel, bugün köşesinde Biden ile "neden" görüştüklerini,
ABD'nin ikinci adamına ne anlattıklarını ve onun neler dediğini
anlattı.
İşte o yazıdan dikkat çeken bölümler:
ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden’ın 22 Ocak’ta İstanbul’da ‘sivil
toplum kuruluşları temsilcileri’ adı altında görüştüğü altı kişilik
grupta ben de vardım.
Grupta benim dışımda üç gazeteci vardı: Aslı Aydıntaşbaş, Ceyda
Karan ve Dağ Medya’nın sahibi Pınar Dağ… Beşinci kişi Anadolu
Kültür Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’ydı; altıncı
kişi de Bilgi Üniversitesi’nden hukukçu, Prof. Dr. Yaman
Akdeniz.
Masanın Amerikan tarafında ise ABD Başkan Yardımcısı’nın yanı sıra,
Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı
Victoria Nuland, Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Colin Kahl ve
ABD’nin Ankara Byükelçisi John Bass oturuyordu.
Off-the-record olarak, yani içeriği yazılmamak koşuluyla yapılan bu
görüşmenin konusu “Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğünün durumu”
idi.
Bu konuda ne denli olumsuz düşüncelere sahip olduğumu, yazıp
konuştuklarımı takip edenler bilir. Bu toplantıda da
söylediklerimin ağırlığını işte bu bilinenler oluşturdu.
Bütünlüklü ve şeffaf olmak adına hala sadık kalmak için azami çaba
gösterdiğim bir ilkem var: Kapalı kapılar ardında ne söylüyorsam,
bunların yazılarımda, TV’de ve açık toplantılarda ifade ettiğim
düşüncelerle üslup ve içerik açısından uyum içinde olmasını temin
etmek.
Bir görüşü ya da hususu özel bir görüşmede ilk kez dile
getirmişsem, mutlaka bir fırsatını bulup bunu yazmak ya da halka
açık bir mecrada paylaşmak.
Biden’la görüşmemizde de bu ilkeme riayet ettim.
Biden’ın söylediklerini ise tabii ki yazamayacağım. Ama toplantının
başında, görüntü ve kısa bir açıklama almak için salona kabul
edilen meslektaşlarımıza hitaben yaptığı konuşmada vurguladığı
görüşler bence yeterince fikir veriyor.
Biden’dan bazı pasajlar aktarıyorum:
“Türkiye’de fikir özgürlüğünün ve sağlam bir demokrasinin
mevcudiyeti bizim için önemlidir. Güçlü bir demokrasiye sahip
olmasının Türkiye’nin ABD ile ilişkileri üzerinde doğrudan etkisi
vardır. (…) Türkiye (demokrasisi) başarılı oldukça, özgürlük
kavramıyla kucaklaşan Ortadoğu’nun tamamına ve dünyanın başka
yerlerine gidecek olan mesaj da o nispette güçlü olur.
Ama eleştirel habercilik yüzünden gazeteciler sindirildiğinde ya da
hapse atıldığında, internet özgürlüğü kısıtlandığında ve sosyal
medya sitelerine erişim engellendiğinde ve bir dilekçeyi
imzaladılar diye binden fazla akademisyen ihanetle suçlandığında,
ihtiyaç duyulan türde bir örnek ortaya çıkmıyor.
Sindirilmekten ve cezalandırılmaktan korkmadan kendi düşüncenizi
serbestçe ifade etme, politikaları eleştirme ve aykırı görüşler
dile getirme hakkına sahip olmadığınızda, ülkeniz de elindeki
fırsatlardan mahrum bırakılmış olur.”
Erdoğan rejiminin dünyada en çok önemsediği ve uyarılarını dikkate
aldığı ülkenin ABD olduğunu biliyoruz. Bu bakımdan Biden’ın
Türkiye’deki demokrasinin gücü ile ikili ilişkilerin niteliği
arasında bir doğru orantı kurması önemli.
Bir o kadar önemli olan da bence bu yazının başlığındaki sorunun
cevabı: Biden bizimle neden görüştü?
“Biz” derken, biz kimdik ya da kimleri temsil ediyorduk?
Biz, iktidarın politikalarını eleştirdiği için işlerinden
kovdurulan, televizyonlardaki tartışma programlarına katılmaları
baskı yoluyla önlenen, tehdit edilen, internet siteleri yasaklanan,
yurtdışındaki panellerde konuşmasınlar diye kerli ferli
büyükelçilerin bizzat müdahil olduğu, dava ve soruşturmalarla
gözdağı verilip susturulmak istenen profesyonel ve kıdemli
gazetecileri temsil ettik.
Bana göre Osman Kavala, bu ülkede demokrasi, barış içinde birlikte
yaşama ve çoğulculuk kültürünün yerleşmesi için varını yoğunu
harcayan sivil toplum aktivistlerini temsil ediyordu.
Yaman Akdeniz de bence insan hakları ve hukuk normlarının yargı
başta olmak üzere devlet aygıtına hakim olması için mücadele ettiği
için baskı gören hukukçuları temsilen oradaydı.
ABD Başkan Yardımcısı Biden, rejimin dışlamaya çalıştığı bizim gibi
gazetecilerle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile
ertesi gün Ankara’da yapacağı temasların öncesinde görüştü.
Davet edilen kişilerin özellikleriyle olduğu kadar, bu toplantının
zamanlamasıyla da önemli bir mesaj verilmiş oldu Ankara’ya.
O mesajda bence, “IŞİD’le mücadelede size ihtiyacımız var diye,
basın ve ifade özgürlüğünü yok etmeniz karşısında sessiz
kalacağımızı sanmayın” yazıyordu.
Ve aynı zamanda Biden bizlerle görüşerek, rejimin mağdur ettiği
gazeteciler ve insan hakları aktivistlerinin dünyada yalnız
olmadıkları mesajını da Ankara’ya verdi.
Buna paralel olarak, ABD Başkan Yardımcısı, çok önem taşıdığını
düşündüğüm bir başka görüşmeyi hapisteki Cumhuriyet Genel Yayın
Yönetmeni Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar ve oğlu Ege Dündar’la
yaptı. Böylece Biden’dan önce Ankara’ya, “Can Dündar, Erdem Gül ve
hapisteki bütün gazetecileri derhal serbest bırakın” mesajı
gitti.
İşte Biden bizlerle bu nedenlerden ötürü görüştü.