Ünlü ekran yüzünden üçüncü belgesel!
Ünlü ekran yüzü Tuluhan Tekelioğlu üçüncü belgeseli “Yeni Hayat”ta gerçek kişilerin organ nakli öncesi, nakil anı ve sonrasındaki yaşamlarını konu aldı.
Tekelioğlu “Organ nakli dünyasını tanıyınca insanlığın güzel yüzünü
gördüm. Bunu anlatmak istedim. Bu bir sosyal sorumluluk değil,
insanlık” diyor.
Milliyet gazetesi muhabiri Güliz Arslan, üçüncü belgeseli “Yeni
Hayat”ta organ naklini konu alan gazeteci Tuluhan Tekelioğlu’yla
konuştu.
Güliz Arslan’ın Tuluhan Tekelioğlu’yla yaptığı söyleşi
şöyle:
Yakınlarıyla birlikte bir Hastane odasında bekleyen altı hasta...
Birazdan ikisinin doktorun ağzından çıkacak bir cümleyle hayatı
değişecek. Uzun zamandır ihtiyaç duydukları organa kavuşacaklar.
Gazeteci-televizyoncu Tuluhan Tekelioğlu’nun üçüncü belgeseli “Yeni
Hayat”ın en etkileyici sahnelerinden biri bu karar anı sahnesi...
Tekelioğlu bu kez organ nakli dünyasını konu ediniyor. Uluslararası
Altın Portakal Film Festivali’nde özel bir gösterimi yapılan
belgeselin 3-9 Kasım Organ Nakli Haftası’nda İstanbul’da
gösterimleri yapılacak, ilerleyen günlerde televizyonda da izlemek
mümkün olacak. Belgeseli, Tuluhan Hanım’ın evinde, onunla birlikte
izleme şansı buldum. Daha ilk dakikalarında organlarımı bağışlamaya
karar verdim.
Bu konuyu ele almaya nasıl karar verdiniz?
Babam vesile oldu. Ciddi bir kalp rahatsızlığı yaşadı, bypass
olması gerekti. Apar topar Antalya’ya, onun yanına gittim.
Hastanede onunla ilgilenirken her gün Organ Nakli Merkezi’nin
önünden geçiyordum. O kadar değişik bir yer ki... Farklı yaşlardan,
farklı mesleklerden, camialardan insanlar kuyrukta... Zamanımın bir
kısmını orada geçirmeye başladım. Ve insanlığın güzel yüzünü
gördüm. Babam taburcu olmaya yakın kararımı vermiştim: Buranın bir
belgeselini çekecektim. İnsanlığın adeta cinnet geçirdiği şu
dönemde, birileri kafa keserken bazı insanların nasıl kendi
hayatlarını hiçe sayarak başkaları için bir şeyler yaptıklarını
görünce insanlığın bu güzel yüzünü anlatmak istedim. Ben bir sosyal
sorumluluk işi yapmadım, insanlığa bir şey anlatmak istedim. O lafı
da sevmiyorum zaten, sosyal sorumluluk değil, insanlık çünkü
bu...
Sizi en çok etkileyen ne oldu bu belgeseli
hazırlarken?
İki kez organ gelişine tanıklık ettik. Kahramanmaraş’tan bir gece
yarısı organ geldi. Çekim ekibi olarak biz de ameliyata girdik.
Buzlar içinde gelen böbrek soluk renkte. Yeni vücuda takılınca
kanlanıyor, pespembe oluyor. Organ nakli cerrahları buna “yeni
hayat” diyor. Onu görünce hayatım değişti. Oturup şakır şakır
ağladım. O böbrekten geçen ilk idrarı gördüm. Yeni hayatın ilk
idrarı... İnanılmazdı!
‘Her gün organ bekleyen
10 insan hayatını kaybediyor!’
Organ nakli konusunun uzmanlarını da yakından
gözlemlediniz...
Bu filmin cümlesi şu: “Başkaları için kendinizi unutursanız, sizi
daima hatırlayacaklardır.” Dostoyevski’nin cümlesi bu. Başkaları
için kendini unutanlar yalnızca organ bağışlayanlar değil, bu
alanda çalışan doktorlar da kendilerini unuturcasına çalışıyor.
Prof. Dr. Alper Demirbaş başta olmak üzere alanında çok başarılı
pek çok uzmanla tanıştım. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.
Onların hepsi birer kahraman...
Türkiye organ bağışı konusunda ne durumda?
Bu oran milyon başına hesaplanıyor. Türkiye’de milyonda üç oranında
organ bağışlanıyor. Türkiye’deki organ nakli ameliyatlarının üçte
biri Antalya’da gerçekleşiyor. Bu nedenle buradaki halk çok
duyarlı. Antalya’da yeni hayat verenlerin oranı Türkiye
ortalamasının çok üstünde, milyonda 17. Dünya ortalaması da
milyonda 17. En yüksek İspanya; milyonda 35.
Bağışa oranla çok büyük ihtiyaç var oysa değil
mi?
Organ bulunamadığı için günde ortalama 10 insan hayatını
kaybediyor! 18 yaş üstü her altı kişiden biri böbrek yetmezliği
hastası. Çoğunun haberi yok. Böbrek öyle bir organ ki hiç kendini
belli etmiyor. Bir gün bir doktor karşınıza geçip “Böbreğiniz
bitmiş, size böbreğini verecek biri var mı?” diye soruyor, öyle
kalıyorsunuz. 60 bin kişi böbrek bekliyor şu an. Bir stadyum dolusu
insan 10 bin kişi... Yani altı stadyum dolusu insan böbrek
bekliyor.
‘Ölüm korkusu sebebiyle organ bağışı oranı az’
Neden Türkiye’de bu kadar az bağış yapılıyor?
Bizde ölüm korkusu var. Hayattayken bir yakınımıza organ
gerektiğinde hemen verecek cesaretteyiz ama öldükten sonra toprak
olacak organlarımızı şimdiden bağışlamak için bir adım atıyoruz.
Organ bağış formunu doldurmak öleceğini kabul etmek demek
çünkü...
Belgesel de hep çok güzel hikayeler var. Çekim sürecinde
hiç kötü hikayelerle karşılaşmadınız mı? Organ bulunamadığı için
hayatını kaybedenler, yakınına organını vermek
istemeyenler...
Kötü hikayeler de gördük tabii. Ama biz insanlığın güzel yüzünü
göstermek istedik. “Verirsen ölebilirsin” dendiği için çocuklarına
organlarını vermeyen anneler de vardı. Oysa tek böbrekle çok rahat
yaşamak mümkün. Bir ailede de böbreğe ihtiyacı olan bir kız ve
erkek çocuğu vardı. Aileden bir kişi organını bağışlıyor ama erkek
olana verilmesi şartıyla... Toplumun kız ve erkek çocuklar arasında
ayırım gözettiğini burada da gördük.
‘İzledikten sonra 40 kişi organ bağışı yaptı’
Organlarımızı nasıl bağışlarız?
Bir sağlık kuruluşuna gidip birkaç dakika içinde
bağışlayabilirsiniz. Bir imza atıyorsunuz, bunun karşılığı olarak
size bir kart veriliyor. Bu sembolik bir şey. Yakınlarınıza “Eğer
ölürsem benim için bu kararı verin” demek... Beyin ölümü
gerçekleşen hastaların ailelerine soruyorlar: “Organlarını
bağışlamak ister misiniz?” Organ bağış kartın olsa da ailen izin
vermezse yine de alamıyorlar organlarını.
Siz bağışladınız mı?
Belgeseli çektikten sonra ekipçe bağışladık. Bu konu Türkiye’de bir
tabu. Bu belgesel bu tabuyu yıkacak, insanları harekete geçirecek.
Galada, Sağlık Bakanlığı bir stant açtı, 40 kişi belgeseli
izledikten sonra organlarını bağışladı, bu çok önemli bir rakam.