Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu
- SETA İstanbul Genel Koordinatörü Altun:- "15 Temmuz darbe girişimi ve işgal planının amacı şuydu, ülkeyi işgale hazır hale getirmek ve bir şekilde Türkiye'yi yeniden o eski bağımlılık düzenine yöneltmek. Bu 15 Temmuz'dan önce karşımıza çıkan 3 yıl içerisindeki düşük yoğunluklu savaşın amacı...
İSTANBUL (AA) - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı
(SETA) İstanbul Genel Koordinatörü Fahrettin Altun, "15
Temmuz darbe girişimi ve işgal planının amacı şuydu, ülkeyi işgale
hazır hale getirmek ve bir şekilde Türkiye'yi yeniden o eski
bağımlılık düzenine yöneltmek. Bu 15 Temmuz'dan önce karşımıza
çıkan 3 yıl içerisindeki düşük yoğunluklu savaşın amacı buydu, 15
Temmuz'un da amacı buydu." dedi.
SETA'nın düzenlediği Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu kapsamında gerçekleştirilen "15 Temmuz Darbe Girişiminin Ardından Türkiye" panelinde konuşan Altun, 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'nin mücadele ve inşaasının beraber yürüdüğü, yürüyeceği bir sürecin içine girdiğini ve herhangi birini bir diğerine tercih edemeyeceğini söyledi.
Altun, şöyle konuştu:
"15 Temmuz 2016'da yaşadığımız, ondan önceki 3 yıl içerisinde karşılaştığı yıpratma savaşının son halkası mahiyetinde. Gezi, 17-25 Aralık, PKK, DEAŞ saldırıları ve nihayet 15 Temmuz. 15 Temmuz darbe girişimi ve işgal planının amacı şuydu, ülkeyi işgale hazır hale getirmek ve bir şekilde Türkiye'yi yeniden o eski bağımlılık düzenine yöneltmek. Bu 15 Temmuz'dan önce karşımıza çıkan 3 yıl içerisindeki düşük yoğunluklu savaşın amacı buydu, 15 Temmuz'un da amacı buydu."
Türkiye'nin içinde olduğu batılılaşma parantezinin kapandığını savunan Altun, "Batılılaşma paradigması 15 Temmuz 2016'da çöktü ve siyasetten kültürel alana, toplumdan ekonomik alana kadar batılılaşma paradigmasını tek doğru, batıcı siyaseti tek gerçek siyaset olarak algılama dönemi, modası kapandı. Siyasette kendisini buna uyarlamak suretiyle dönüştürmek gerektiğini fark etti, her ne kadar buna direnen aktörler olsa da. Siyaset bunu kavradığı oranda toplumla bağ kurmaya devam edecek." değerlendirmesini yaptı.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin ise Gençlik Spor Bakan Yardımcılığı ve Milli Eğitim Bakanlığındaki görevi sırasındaki tecrübeleri üzerinden FETÖ'yü anlattı.
Tekin, görev yaptığı dönemde FETÖ’nün etkin olarak kullandığı dershaneleri, gittiği her ortamda Milli Eğitim Bakanlığı üzerinde vesayet uygulayan bir yapının bertaraf edilmesi olarak gördüğünü söyledi.
- "FETÖ'nün kendi mekanizmasına adam devşiren bir yapı olarak kurgulanmış"
2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nda göreve başladığında bakanlığın her türlü bürokratik atraksiyonunun bu yapının inisiyatifinde yürüdüğünü belirten Tekin, şunları kaydetti:
“Bütün bu süreç, sadece ve sadece FETÖ'nün kendi mekanizmasına adam devşiren bir yapı olarak kurgulanmış ve her türlü atraksiyon burada yapılmıştı. 'Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredatı kötü, ne yapacaksınız; çocuklarınızı başka bir yere göndereceksiniz. Milli Eğitim'in kitapları kötü, çocuklarınıza başka bir kitap satacaksınız. Milli Eğitim'in öğretmenleri kötü, bakanlığa bağlı okullarda çocuklara milli ve manevi değerler, İslami referanslar verilmiyor; o zaman çocuklarınızı başka bir yere göndereceksiniz. 2013 yılı yaz aylarında ben bu söylemleri dile getirdikçe başta Taraf ve Zaman gazetesi olmak üzere paralel medyada her gün benimle ilgili çok sayıda haber yapılmaya başlandı. Bir yeri rahatsız ettiğimiz kesin. Müsteşarın tek başına kararlar üzerinde bir yetkisi olmadığı halde, benim özel bilgisayarımda olan taslağı bir şekilde alarak 'Müsteşardan eğitime darbe planı' şeklinde manşet attılar. Haberi yapan kişiyi aradım ve hangi mantıkla böyle bir manşet attığını sorduğumda ‘Bu düzenin devamını engellemeye çalışan kişi sensin’ ifadelerini kullanmıştı."
Bugün kamu bürokrasisinde arınma sürecinin yaşandığına inandığını ifade eden Tekin, bu sürecin iyi planlanıp, çok sağlıklı bir şekilde yapılması gerektiğini söyledi.
- "İki doğru arasındaki uzaklık F ve G diye tanımlanıyordu"
Darbeden önce FETÖ'ye ait okul, yurt, dershane, etüt merkezi vb. kurumların analizini yapıp listelerini oluşturduklarını dile getiren Tekin, şunları kaydetti:
“O tarihlerde bunları tespit çok kolaydı. Eleştiri
yaptığınızda savunusunu hemen yapanlar ortaya çıkıyordu. 15
Temmuz'a kadar kendi çapımızda mücadele ettik. Yaptığımız idari bir
işlemden sonra Danıştay önünde binlerce dava olmasına rağmen, tüm
işini gücünü bırakıp bizden çıkan bir yapının iptal işlemini
yapıyordu. Elimizde FETÖ ile ilinti kurabileceğimiz parametlerle
ilgili ciddi bir dosya oluştu. 15 Temmuz sonrası FETÖ kurumlarına
karşı tedbirlerimizi aldık. 2 binin üzerinde kurum kapatıldı. 30
binin üzerinde öğretmen bakanlığın kadrolarından uzaklaştırıldı.
Milli Eğitim’den çıkan eski kitaplara baktığınızda ‘iki doğru
arasındaki uzaklık F ve G diye tanımlanıyordu."
Yeni bir sayfa açılıp, yeniden inşa sürecinin bir an önce başlaması gerektiğini vurgulayan Tekin, "Bu arınma sürecinin dokunmayacağı hiçbir kamu kurumu hiçbir yapı ve hiçbir politika yok." ifadelerini kullandı.
- "Dindar falan bir örgüt değildi"
Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür de 15 Temmuz darbe girişimin sadece Türkiye'yi ilgilendiren bir durum olmadığını söyledi.
15 Temmuz darbe girişimi karşısında çok güçlü bir halk direnişi olduğunu anlatan Övür, "O direnişin güçlü hale gelmesini sağlayan da siyasetti. Son 15-20 yılda hatta 1990'lı yıllardan itibaren Türkiye toplumunun dindarıyla, sosyal demokratıyla, Kürdüyle, laikiyle, muhafazakarıyla farklı bir dönüşüm yaşanmıştı. 1960'dan beri darbeyle yaşayan bir ülkenin halkı olarak sürekli darbelerden muzdarip olmuştu." ifadelerini kullandı.
Türkiye toplumunun darbelerden sonra seçimlerde darbeye tepkisini de ortaya koyduğuna vurgu yapan Övür, "Son 15 yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, siyasete itibar kazandırdı. Meseleleri çözmemizi sağlayan siyaset dışı, sandık dışı hiçbir oluşuma medet ummayan bir aklı devreye sokan siyasi bir aktördü. Bu ikisi ölçüştüğü için de o gece bir direniş ortaya çıktı. Bunun hakkını vermek, kıymetini bilmek gerekir. Temel sorunları çözmekte bu türden güçlü siyasi aktörlerin anlamlı olduğunu düşünmemiz gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
1960'lı yılların başından itibaren FETÖ lideri Fethullah Gülen'in siyasetle olan ilişkisine işaret eden Övür, şöyle devam etti:
"Bu tamamen siyasi eksenle din kisvesi altında kurulmuş bir örgüt. Dindar falan bir örgüt değildi. Bunu tabii sonradan fark ediyoruz. Böyle bir yolculuğa çıkan bir örgüt. Siyasete de, siyasi partilere de sıcak bakmayan bir örgüttü. Tipik vesayet kurumunun, asker, bürokratik elit ve vesayetçi yanını yeni bir versiyonu gibi kendini konumlandırmıştır. Tepeden bakan, siyaseti de itibarsızlaştırılabilir bir yapı olarak gören örgütlenme, zihinsel arka planı olan bir yapıdan söz ediyoruz."
Övür, FETÖ'nün siyaseti bir araç olarak gören bir yapı olduğunu belirterek örgütün AK Partiyi hiçbir zaman içselleştiremeyen, hep mesafeli bakan, eleştiren bir yaklaşımı olduğunu dile getirdi.