“Ülkenin çivisi çıkmış abi!..” Partilere güven tükeniyor mu?
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, partilere olan “Güven tükenişi” nin nedenini, siyasete yansımasını ve süreci nasıl etkileyeceğini analiz etti. İlaveten yaşanana “Siyasal Nihilizm” teşhisi koydu…
Efendim; anketlere pek itibar etmem. Lakin bu seferki farklı ve hayli dikkatimi çekti. Nasıl çekmesin? Bir baktım toplumda en yüksek ilgiye sahip parti ne şu ne bu imiş. Hatta o kadarki tek başına iktidar olabilecek kadar oy oranına bile sahip olabilir.
Aslında bunlara oy demek pek doğru olmaz. Fakat oy dağılımına yansıyacağı muhakkak Kendimi de iflah olmaz bir karamsar olarak o partinin “Doğal bir üyesi” saydığımdan olsa gerek dedim ki: “Derhal organize olup, bilhassa da ben genel başkan olmalıyım!..” Madem asıl potansiyel burada!..
Yükselen Karamsar Parti!..
Peki bu parti kim mi? ASAL Araştırma’nın 26 ilde yapılan anketinde “Bugün Türkiye’nin sorunlarını hangi siyasi parti çözebilir?” sorusu yöneltilmiş ve ilginç bir sonuç çıkmış görünüyor. Bu ankete göre katılımcıların yüzde 39. 5’u “Hiçbiri çözemez” demiş bulunuyor. Rakamlar ilginç. Diğerleri ise; AK Parti yüzde 21, CHP yüzde 18. 4, DEM Parti 3.1, MHP 2.6, ZP 1.7, İYİP 1.4, YRP 1.1, TİP 0.3, Diğer 1.2, Fikri / Cevabı Yok 9.7. şeklinde sıralanmış bulunuyor.
Burada dikkat çeken ilk sonuç ise onca yıpranmasına rağmen AK Parti’ye güvenin halen ön planda çıkması. Seçimin birincisi CHP ise ancak ikinci çıkmış görünüyor. Demek ki iktidar partisindeki bütün aşınmaya rağmen CHP veya herhangi bir muhalefet partisi de sorunları çözebileceğine dair tam umut veremiyor. (İktidar olabilir ama sorunları çözmek başka!) Zaten kime sorsam “Ülkenin çivisi çıkmış abi. Kim gelse düzeltemez” diyor. Sanırım bu hissin oluşmasında ekonomi birinci faktör görünüyor. Diğerleri peşi sıra…
Partilerin Manevi Deformasyonu!..
Eskiden iyi – kötü herkesin partilerden bir ümidi vardı. Bir şeyleri değiştirebileceklerine dair beklentileri vardı. Fanatikleri hariç çok aşırı bir inanma, güvenme oluşmasa bile “idare eder” bir yaklaşım söz konusuydu. Partilerin hiç değilse –vaatlerine göre değişen- Türkiye’nin kimi sorunlarını çözebileceğine, en azından mevcudu koruyabileceğine dair bir umut vardı. Fakat şimdi anlaşılan bu duygu giderek kaybolmaya yüz tutmuş görünüyor. Hatta anlaşılan o ki yerlerde sürünüyor!
Artık bundan sonra partilere oy verilecekse sadece diğerinin “Anti” si olduğundan, liderinden ya da söyleminden nefret ettiklerinden, yaşam biçimlerine tehdit veya uymadıklarını düşündüklerinden, “Hele şundan bir kurtulalım” bakışından, vb dolayı vereceklerdir. Yoksa “Bu parti benim ve Türkiye’nin sorunlarını çözer” kanaatinden dolayı olmayacaktır. Zaten manevi deformasyondan dolayı kimse böyle bir şey beklemiyor!..
Bu Profil Farklı!..
Söz konusu kitle öncesinin “Sandığa gitmeyenler”den, oy kullanmayanlardan ya da protest tavırlardan farklı görünüyor. Onlarda sadece konjonktürel tepkiler söz konusuysa burada partilerden neredeyse tümüyle ümit kesme söz konusudur. İlkinde sadece kendi desteklediği, geleneksel partisine yüz çevirme, kırgınlık varken burada tümüyle siyasal işleyişe yüz çevirme, inanmama hali vardır.
Hatta o kadar ki bu iş partilerden güvensizlikten çıkıp sisteme güvensizliğe kadar gidebilir. İnsanlar siyasetin bir “İllüzyon” oyunu olduğunu, tutarlılık kaygıları olmadığını iyice fark etmeye başladılar. Dünde bunu biliyorlardı aslında ama görmezden geliyorlar, çıkarlarını gözetip, “dengeyi bozmamak” adına fazla zorlamıyorlardı. Şimdi bu limit aşınmış ve tükenme aşamasına geçmiş görünüyor. Sistem alarm veriyor ama kimin umurunda. Herkes “Nasıl olsa bir dümen çeviririz, durumu kurtarırız” hesabında.
Oysa yanılıyorlar. Bu saatten sonra destekler bile ya “Kerhen” ya da “İntikam” amaçlı verilecektir. Yoksa bir şeyleri değiştirmelerine olan inançtan dolayı değil. İktidar veya muhalefet bütün partiler bunu dikkate alsalar iyi olur. Yoksa kendi bindikleri dalı kesiyorlar!..
Siyasal Nihilizm!..
Peki bu duygu birdenbire ve bir günde mi ortaya çıktı? Elbette hayır!.. Yılların birikimi bu. Bilhassa iktidar kaynaklı devlet imkânlarını har vurup harman savurmalar, keyfi kararlarla ekonomiyi çıkmaza sokmalar, ehil olmayanları kilit mevkilere getirmeler, rantçılık, adam kayırma, partizanlık, vb gibi durumlardan dolayı hayli tepkili sayılırlar. Toplum “Herkesin cebini doldurma çabası içinde” olduğunu, kimsenin gerçek manada “Ülkeyi ve insanını düşünmediğini” düşünüyor. En büyük aşınma zihinlerdedir!..
Muhalefet ise belki bunlara fazla bulaşmış görünmüyor ama liderlerine güvenilmediği, onlarında kadrolarının bu işin altından kalkamayacaklarını, kendi içlerinde bölündüğünü, etnikçiliğe ve mezhepçiliğe prim verildiği, vb gibi nedenlerle fazla sıcak bakamıyorlar. Bunun adı sistemin kendi referanslarının giderek meşruiyetini yitirdiği “Siyasal nihilizm”dir. (Karamsarlık, çaresizlik, umutsuzluk) Mevcut yollardaki tıkanma sonucu çıkış görememektir!..
İşin Ucu “Demokrasi Krizi” ne Kadar Gider!..
Öyle ki bu bakışın yaratacağı sonuçlar bir sistem krizine yani ki “Demokrasi krizi” ne kadar gidebilir. Toplumda önce “Demokrasinin vazgeçilmez unsurları” olarak tarif edilen siyasal partilere karşı had safhada bir güvensizlik oluşur. Ardından bu hissin iyice derinleşip yaygınlaşması ile birlikte sorunların demokrasi ile çözülemeyeceği, demokrasi ile altından kalkılamayacağı ve çoklu siyasal sistemin sorunların “Asıl kaynağı” olduğu yavaş yavaş düşünülmeye başlar. Demokrasi fikri adım adım yıpranır…
Mevcut aşınma sonucu “Demokrasiden soğuma”, “Partilerin hepsine güvensizlik” le beraber bir “demokrasi krizi” oluşur. Ardından demokrasi-dışı arayışlar (Bundan illa ordu ve darbe anlaşılmasın) başlar. Bir Kurtarıcı / Mesihvari kişilik etrafında oluşmuş sağ veya sol totaliter akımlar güçlenir. Bunların kendi aralarında çatışması başlayabilir. İnsanlar yumruğunu masaya vurup sorunları biranda çözecek liderler arar. İşin garibi ne yapıp edip bulurlar da. Tarihte örnekleri mevcuttur. Uyarım bu noktadadır. Benden söylemesi!
Tablo Güvensizlik Gösteriyor!..
Zaten çözüm üretmeyen / üretemeyen hatta bizzat kendileri sorun haline gelen siyasi partileri kim ne yapsın ki? Zaten demokrasi bu yüzden son yıllarda sadece bizde değil dünyada da bazı sıkıntılı süreçlerle karşı karşıya. Batılı entelektüeller çoktandır bunu sorguluyorlar ve çıkış yolları arıyorlar. (Ne yazık ki bizde konu halen “Tabu” gibi görülüyor!) Henüz o çerçevede bulabilmiş değiller!..
Bunun en başındaki neden olarak da demokrasinin “Kalitatif” (Kaliteye, niteliğe, içeriğe yönelik) yönlerinden ziyade “Kantitatif” (Sayısal, sadece oya endeksli) yönlerinin fazla ön plana çıkması gösteriliyor. İlaveten karar vericilerin gitgide düşük seviyedeki beyinlerden oluştuğu toplumunda -maalesef- buna alkış tuttuğu tespitinden hareket ediliyor. “İradelerin yozlaşması” kaçınılmaz oluyor!..
Sistem Alarm Veriyor!..
İşte son anket sonuçları da –her ne kadar görmek, duymak istemesek de!- bu yönde tehlike işaretleri, alarmlar veriyor. Eğer bir toplumda insanların yaklaşık yüzde 40’ı “Türkiye’nin sorunlarını kimse çözemez” diyorsa, buna diğer ve “Cevabı yok” kitleyi de eklersek yüzde 50’ye varabilecek bir kesimin hayli olumsuz baktığını görebiliriz. Bunun gelişmelere bağlı olarak yüzde 50’leri aşması da ihtimal dahilinde olabilir. Şaka değil!..
Bu rakamlar görmek isteyene çok ciddi bir uyarıdır. Partiler ve sistemin oluşturucu iradeleri bunu görüp ona göre önlem almak zorundadırlar. Tabii kendileri de iyice avami niteliksizliğe ve umutsuzluğa kapılmamışlarsa!..
15. 11. 2024