Ulan! Allah'ın dinini tekelinize aldığınızı düşünecek kadar ne içtiniz?
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, hakkında yakalama kararı çıkarılan Tuncay Opçin'in "Hizmet'i devre dışı bıraktığınızda İslam adına ne kalır?" sözlerine sert çıktı.
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, "Bugün hem dünyada hem de Türkiye'de, Hizmet'i devre dışı bıraktığınızda İslam adına ne kalır? Bunun cevabı nettir. Lafı yuvarlamaya gerek yok, bir hiç kalır" diyen Tuncay Opçin'e bugünkü köşesinde yanıt verdi. İsmail Kılıçarslan, Gülen cemaatine yönelik operasyonlar kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan Opçin'in sözleriyle ilgili olarak "Normalde 'hoşt ulan hoşt' deyip geçmem gerekirdi; ama geçemedim" dedi. Kılıçarslan, yazısında "İzninizle tam bu noktada 'ulan' demek istiyorum: 'Ulan! Allah'ın dinini tekelinize aldığınızı düşünecek kadar, siz olmasanız geriye İslam'ın kalmayacağını düşünecek kadar ne içtiniz?" diye sordu.
Kılıçarslan, yazısını "Ne diyordu Drogba: 'Allah adına racon kesmeye de başladı bunlar hacım. Kaç la kaç! Gerçek İslam valaha da bu değil, billaha da bu değil" ifadeleriyle bitirdi.
İsmail Kılıçarslan'ın Yeni Şafak gazetesinin bugünkü nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Geçenlerde Eren Safi bir muarızından, aleyhine konuşan birinden söz ederken şöyle demişti: 'O arkadaştan zarar gelmez. Ağzından konuşuyor çünkü. Allah, karnından konuşan düşmandan esirgesin.'
Nasıl derler, küçük bir aydınlanma yaşadım Eren'in bu sözlerinden sonra. Kendi düşmanlarımın ağızlarından mı karınlarından mı konuştuklarını düşünüp bir sağlama yaptım. Sonuç ürkütücü çıktı: Ağzından konuşanlar az, karnından konuşanlar bir dünya.
İsmet Özel'e atfedilen bir söz vardır: 'İşkence altında söyleyeceğim yeni bir cümlem yok.'
Düz, hatta dümdüz düşmanlıklar korkulacak mesele değildir. Tam tersine, insana hayat oryantasyonunda bir duruş belirlemesi, bir bakış açısı sağlaması bakımından da gereklidir. 'Ey düşman, sen benim ifadem ve hızımsın / gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın' demişti ya Necip Fazıl üstat. Tam da öyle...
Söylediğini ağzından söyleyen, düşmanlığını açıktan yürüten, muarızlığını net biçimde ortaya koyanlara selam olsun. Onlar bize her daim lazım.
Bir de karnından konuşanlar var tabii. Suret-i haktan görünüp aslı katran olanlardan söz ediyorum. Sinik, sinsi, kurnaz ve aslında korkak olanlardan… Asıl niyetini saklayan, gizli ajandasını gözlerden köşe bucak kaçıran vantriloklardan.
Kendi küçük, küçücük menfaatini, beklentisini, çıkarını gerçekleştirebilmek için gözünü kırpmadan yalan üretebilen, gözünü kırpmadan iftira atabilen, gözünü kırpmadan 'dostum' dediği insanı satabilen… Allah hepimizi böylelerinden korusun.
Bir de tabii, gözünü kırpmadan 'Müslüman satabilen' modelleri var bu düşmanların. Kendi gaye-i hayalleri, kendi sözüm ona mefkûreleri için bir seri katil soğukkanlılığı ile cinayet işlemekten bile kaçınmayacaklarına neredeyse emin olduğumuz adamlar.
Daha geçen gün bunlardan biri 'kibir atı'na binerek Türkiye'deki ve dünyadaki tek gerçek İslami hareketin kendi hareketleri olduğunu, başkaca hareketlenmelerin hiçbir işe yaramadığını anlatıyordu köşe yazısında uzun uzun. Hatta meseleyi bambaşka yerlere de ilerletiyordu.
Normalde 'hoşt ulan hoşt' deyip geçmem gerekirdi; ama geçemedim. Zira, giderek eriyen tabanlarını konsolide etmek için Türkiye'de ve dünyada her türlü zorluğu çekmiş, her türlü bedeli ödemiş İslami hareketleri yerin dibine batırmaya çalışmanın, dahası Allah'ın dinini uhdelerine almanın ardındaki o kirli, o berbat ajandayı görmemek mümkün değildi.
T. Opçin'den söz ediyorum yahu. Hani 17-25 Aralık sürecinde karşımıza dikilip 'kanaat önderi' pozları kesen, kuyruğu sıkışınca da soluğu 'hüzünlü gurbet'te alan şu kötülük leşkerinden. Bakınız ne diyor: 'Bugün hem dünyada hem de Türkiye'de, Hizmet'i devre dışı bıraktığınızda İslam adına ne kalır? Bunun cevabı nettir. Lafı yuvarlamaya gerek yok, bir hiç kalır.'
Çocukluğumun geçtiği Ankara Eski Garajlar'da bir muavin abi vardı. Böyle artistleri gördüğünde yapıştırırdı lafı: 'Allah'ını Kitabını seversen pozlara bak pozlara.'
Yazısında Menzil'e, Çarşamba'ya, Altınoluk çevresine, Okuyucu ve Yazıcılar'a bir ağız dolusu sövmediği kalan bu leşkere yaptığı şeyi çok görmemek lazım aslında. 40 yıldır adına Hizmet denilen yapı, bağlılarını böyle ayakta tuttu, böyle devşirdi demek ki. 'Biz olmazsak Allah'ın dini yerle yeksan olur, zayıf düşer, yok olup gider. Allah'ın dininin koruyucusu ve bekçisi biziz' dediler demek ki. Aksi halde böylesi bir kibrin, böylesi bir gafletin izahı olur mu?
İzninizle tam bu noktada 'ulan' demek istiyorum: 'Ulan! Allah'ın dinini tekelinize aldığınızı düşünecek kadar, siz olmasanız geriye İslam'ın kalmayacağını düşünecek kadar ne içtiniz? Bunca kibri hangi aralık, hangi alınıp-satılması yasak kimyasal madde eşliğinde biriktirdiniz? Allah'ın dinini ne ara uhdenize aldınız? Daha kendi develerinizi bile kurtaramazken ne cesaretle Kabe'nin korunması işini üstlendiniz? Bak sana bir ev ödevi. Belki o emekli vaizin kitapları kadar dikkate değer bulmuyorsundur, lakin Allah'ın da bir kitabı var. İster Diyanet mealinden, ister başkaca meallerden oku sana zahmet. Allah'ın dinini kim, nasıl koruyacakmış bir öğrenmeyi dene. Olmaz mı?'
Ne diyordu Drogba: 'Allah adına racon kesmeye de başladı bunlar hacım. Kaç la kaç! Gerçek İslam valaha da bu değil, billaha da bu değil.'