Uğur Yücel'den dikkat çeken açıklamalar! "Ben hayatını kaybetmişlerden biriyim"
"Nefes Nefese" dizisiyle ekranlara dönen oyuncu Uğur Yücel, dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Uğur Yücel, "Ben hayatını kaybetmişlerden biriyim. ‘Neleri
kaybettiniz?’ diye sorma... ‘Nerede eski zamanlar...’ diyeceğimi
hiç düşünmemiştim" diye belirtti.
Yücel, geçmişe dair en büyük üzüntülerinden birini açıklarken,
“20’li yaşlarımdaki sinema düşüncelerimi ve senaryo hayallerimi
gerçekleştiremedim. Şimdi olsa, genç Uğur’u eve kapatır, bütün
geçimini sağlar, yazdırır, film çektirir, sonra da bir yaban kuşu
gibi hayata salardım” diye ifade etti.
Uğur Yücel, Adana ve Antakya’daki yaşamını, hayatına dair en özel
anılarını, Şener Şen’le dostluğunu ve yeni nesil oyuncuları nasıl
bulduğunu Milliyet'ten Senem Aydın'a anlattı.
İşte Uğur Yücel ile yapılan o röportaj:
"- ‘Nefes Nefese’nin çekimleri nasıl gidiyor?
- İlk gün zordu çünkü çok sıcaktı. Ben tam kuzey insanıyım, soğuk
iklim adamıyım. Mesela Kars benim için ideal, şu an gece 12 derece
orada. Yazları Norveç’te iş arayacağım. İsveç dizilerinde göçmeni
oynayayım. Ama hem Adana’yı hem de Antakya’yı seviyorum. Ülkede 4-5
şehir var, böyle çok bağlandığım. Antakya’da yaşayabilirim...
Lezzet, insanlar ve dostlar mükemmel. İstanbul’dan tam anlamıyla
koptum. İşimizin merkezi orası olmasa, semtime uğramam.
- İlk bölümün yönetmenliğini de yaptınız. Oyunculuk ve
yönetmenlik arasındaki farklar neler?
- Bir orkestrayla şef arasındaki durum... Meraklısı bilir, şefin
elindeki baget, eserin ruhunu değiştirir. Daha doğrusu şefin ruhu,
eserin değerini değiştirir. Evet, koca bir oyuncu ve setten oluşan
yüzlerce insan sana bakar. Bir sözüne... Ne büyük sorumluluk!
Diğeri daha konforlu, sahnemi oynar giderim. ‘Haydi abi, senin
sahneler geliyor kostüme alalım’ diyorlar. Ardından git monitöre,
kendini izle. Tımarhanelik bir durum.
- Yazarlık, yönetmenlik ve oyunculuk... Uğur Yücel’i
hangisinde daha iyi ifade edebiliyorsunuz?
- Kıvrak cevap verme pratiğim yok... Hemen itirafa geçiyorum. Bir
kere adımı ve soyadımı yan yana getirmiyorum. Bir Uğur Yücel
müessesem yok. Kendimi ifade etme yerimi henüz bulamadım.
Hissettiklerim, yaptıklarımdan ileride gidiyor. Hislerimi tatmin
edemiyorum. Arada esintiler oluyor, o kadar. ‘Aha bu oldu’
dediklerim, bazı anlardan ve paragraflardan ibaret. Okuyup,
izlediğinde gömüyorsun kendini ancak. Tatmini orada buluyorum, bir
eserin içinde kaybolduğumda...
'ŞENER ŞEN İLE SİNEMA KONUŞMUYORUZ’
- ‘Arabesk’, ‘Muhsin Bey’ ve ‘Eşkıya’ gibi fenomen filmlerin efsane
oyuncususunuz. Bu projelerin hayatınızdaki yeri nedir?
- Seyircilerin övgüsü bitmiyor. Ruhumuz okşanıyor, mahcubiyet
duyuyoruz.
- ‘Eşkıya’, Türk sinemasının yeni çağı olarak gösteriliyor.
Buna katılıyor musunuz?
- O projeden sonra uzun süre oyunculuk yapmadım. Kendimi de
beğenmem orada. Ama iki ay önce Midilli’de arkadaşlar, Panayudu
Köyü’ndeki buzikici Yorgo’nun evinin bahçesinde, duvara bez gerip,
‘Eşkıya’yı oynattılar. Yunanca alt yazılı... Uzun bir masa
etrafında 20-25 kişi izlediler. Gösterimden önce bir şeyler
söylememi istediler; ‘Bir başka zamanın ilk adımlarıydı’ dedim.
Sonra film izlenirken arkalarda bir kalasın üzerinde zırlayıp,
ağladım.
İnsanın gençlik kırılganlığı, öfkesi çok uzağa fırlatıyor kendini.
Ne kadar uzak düşmüşüm yaptığımıza o zamanlar... Birden eski bir
günahımla karşılaşmış gibi oldum. Beslediğin duygular kırılıveriyor
işte. Kırıldığın yerde çözülüyorsun. Esas önemli olan ne kadar
gönül koyduğun o işe, çok duygulandım. Hiç duymadığım eleştiriler
duydum. Yönetmene, yazara ve özellikle unutamayacakları insan
yüzlerine övgüde bulundular. Galiba bir filmden çok başka şeylerle
ilgilendiler. Kendilerine yakın bir dünya gördüler.
- Şener Şen’le sizi aynı projede yeniden izleme şansımız
olur mu?
- Olmaz. Biz dostuz ama öyle partner durumu yok. Hatta yan yana
geldiğimizde sinema bile konuşmayız neredeyse. Film, anılardan
ibaret... Yemekte buluşmak daha iyi. Masada da zaten Şener Abi
izlenir. Havasını bulursa... Ama ben onu iyi azdırıyorum, çok
gülüyorum. Onlarca defa aynı hikayeyi anlattırırım bir yolunu
bulup, masa kopar.
- Kariyerinin başındaki Uğur Yücel’i görseydiniz, ne
derdiniz?
- Genç Uğur’u eve kapatır, bütün geçimini sağlar, yazdırır, film
çektirir, sonra da bir yaban kuşu gibi hayata salardım. Sahiden
kendimle ilgili tek üzüntüm demeyeyim, bileni gülümsetir bu şiir,
‘Yazık Oldu Süleyman Efendiye!’... Orhan Veli Kanık... ‘Geçiniz
efendim geçiniz’i de ekleyeyim. Ben çok şey atladım. Eldeki
malzemeyi pek kullanamadım. Örneğin 20’li yaşlarımdaki sinema
düşüncelerimi, öykü ve senaryo hayallerimi gerçekleştiremedim. Ama
geçti bizden demek istemiyorum.
'BEN HAYATINI KAYBETMİŞLERDEN BİRİYİM'
- Tekne hayatınız devam ediyor mu? Yazı nasıl
geçirdiniz?
- Devam... Arkadaşımın teknesi, zaten evde de yaşamıyorum. Sadece
tekne ve oteller... Sırt çantasıyla geziniyorum. Bir nevi
çadırcılık. Tekne deyince insanların aklına devasa bir şey geliyor.
Gezen rezidans... Bizimki öyle değil. Yelken meraklısıyız.
Sessizlik ve kimsesizlik. Yaz da öyle geçti. Baharda dört bölüm
çekmiştik. Ağustosa kadar ara verdik. Midilli’ye götürdük tekneyi.
Fırsat buldukça gittim. Orada arkadaşlarım var, çoğu müzisyen. Köy
köy dolanıp, müzik yapıyorlar. ‘Rembetiko’ filmini yaşadım sanki.
Bir de sinopsis çıkarttım. Güzel hikaye... İnceden senaryoya da
giriştim.
- Bayramda neler yapacaksınız?
- Dört gün boşum var. 1-2 gün yayla, sonra arkadaşlar gelecek.
Antakya’ya giderim herhalde. Çok iyi hissediyorum kendimi orada.
Terzi, çorbacı ve esnaf ahbaplarım var. Uzun çarşıda bir pöç yiyip,
çayla hayatı seyretmek… Mesela Dönerci Tacettin Usta’ya gidip,
izliyorum adamı. Arkadaşlarımı da götürüyorum.
- ‘Nerede eski bayramlar...’ dediğiniz oluyor
mu?
- Ben hayatını kaybetmişlerden biriyim. ‘Neleri kaybettiniz?’ diye
sorma... ‘Nerede eski zamanlar...’ diyeceğimi hiç düşünmemiştim.
Ama buluyoruz işte ara sokaklarda. Bayramlık giyme telaşı var mı
acaba şimdilerde? Sabah uyandığında baş ucuna bırakılmış gıcır bir
kundurayla karşılaşmak?
‘EKSİKLİĞİM MASANIN ÜZERİNDEDİR, SAKLAMAM
- Neredeyse tüm genç oyuncuların hayali, sizinle kamera karşısına
geçmek... Bu, nasıl hissettiriyor?
- Bunu anlayabiliyorum, çoğu beni çok seviyor. Çalışması kolay bir
insanım. Eksikliğim masanın üzerindedir, saklamam. Kendime gereksiz
süsler yakıştırmam. Gençliğimde, biriyle oynamak hissine hiç
kapılmadım. ‘Şöyle bir karşılıklı oynasak’, ilginç bir his. ‘Selfie
çeksek’ hissiyatı mı acaba? Herif ölmeden bir anımız olsa mesela...
Bugün de aynıyım. Kimseyle oynamak istemiyorum.
- Artık genç oyunculara daha çok şans veriliyor. Siz yeni
nesli nasıl buluyorsunuz?
- Çok iyi buluyorum, ama sahiden... Gençliğimizde, önümüzdeki
jenerasyondan ilham alamıyorduk. Çok az sayıdaydı iyiler, yön
verecek olanlar. Dünyayı yıllar sonrasından takip ediyorduk. Bizler
klasik olandan kaçmaya başladık çünkü dünyayı izleme hevesine
kapılmıştık. Video ve kasetlerle koyun koyuna yatıyorduk.
Şimdikiler saat farkıyla her gelişimin farkında. Pozisyonlarını
evrensel ölçeğe göre alıyorlar. Bizim kimi ihtiyarlar da iyiler. Üç
kuşakla birlikte yaşıyorum. Evlat yaşındakilerle arkadaşım ve ilham
alıyorum.
'JAPON GİBİ YİYORUM'
- Son dönemde en çok kızdığınız şey, ‘Çok kilo vermişsin’
yorumlarıymış. Zayıfladıktan sonra hayatınızda neler
değişti?
- Kilo konusu bomba. Ben hep zayıftım, çocukken ve gençken. Hatta
45 yaşımdan sonra kilo aldım. Şimdi 2005 yılındaki kiloma döndüm.
Dolayısıyla benim için sıra dışı olan kilo almaktı. Ömrümün dörtte
üçünü ortalama bir kiloda geçirdiğim için eski yerime dönmekten
mutluyum.
- Çekimlerin yapıldığı yerler, yemekleriyle meşhur...
Yediğinize, içtiğinize dikkat ediyor musunuz? Arada küçük
kaçamaklarınız oluyor mu?
- Çok iştahlıyım. Özlediğim yemeklerle karşılaşmak heyecan veriyor.
Yemek de yapıyorum. İlk iki lokma çatal ya da kaşık her neyse
uçuruyor beni ama doymadan, tadarak yaşıyorum. Japon gibi
yiyiyorum. Pişirirken de öyle. Az ve doygun lezzetler. Yumurta
kızartırken bile istediğim olmazsa tekrar yapıyorum. Kıt kanaat
yemeği artık bundan sonra."
"İSTANBUL'DAN KOPTUM"
Öte yandan, "Nefes Nefese" dizisinin çekimleri nedeniyle günlerini
Adana ve Antakya’da geçiren Uğur Yücel, “Buralarda olmak bana iyi
geliyor. İstanbul’dan tam anlamıyla koptum!” dedi.