Uğur Mumcu 23 yıl önce bugün katledildi: Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Uğur Mumcu, Türkiye'nin basın tarihinde önemli izler bırakan çalışmalar yaptı
Türkiye basın tarihinin en iddialı ve en üretken gazetecilerinden
Uğur Mumcu, 23 yıl önce bugün, 24 Ocak 1993 Pazar günü, bir hasta
ziyareti için çıktığı evinin önündeki otomobiline konan bombayla
katledidi.
Mumcu'nun 51 yaşındayken katledildiği saldırıda tetikçi olarak
kullanılan isimlerin bazıları yakalandı, yargılandı, mahkûm edildi,
ancak cinayetin arkasında hangi güçlerin bulunduğu bugüne kadar
bütün boyutlarıyla aydınlatılamadı.
Uğur Mumcu, Türkiye'nin basın tarihinde önemli izler bırakan
çalışmalar yaptı, dosyalar hazırladı, dördü söyleşi ve dizilerinden
derlenen 31 kitabı yayımlandı. Mumcu, ölümünden yaklaşık üç
yıl sonra patlayan ve devlet görevlisi-siyasetçi-mafya
bağlantılarını su yüzüne çıkaran Susurluk skandalındaki karanlık
ilişkileri de yıllar önce yazdığı yazılar ve kitaplarda ortaya
koyan isim oldu.
İşte Mumcu'nun 51 yıllık hayatı ve kitapları
1942
22 Ağustos'ta Kırşehir'de doğdu. Tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi
Bey ile Nadire Hanım'ın dört çocuğunun üçüncüsü.
1949 - 54
Ankara Ulus'taki Devrim İlkokulu'nda başladığı ilköğrenimini
Bahçelievler'deki Ulubatlı Hasan İlkokulu'nda tamamladı.
1957- 61
Ankara Cumhuriyet Ortaokulu'nu ve Ankara Deneme Lisesi'ni
bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi.
1962
Yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Cumhuriyet gazetesinde
yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi
Ödülü'nü aldı.
1963
Fakültede Öğrenci Derneği Başkanı seçildi.
1965
Hukuk fakültesini bitirdi ve Cemal Reşit Eyüpoğlu'nun yanında bir
süre avukatlık yaptı.
1965-66
18 Haziran 1965'te "Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?"
başlıklı makalesiyle Yön dergisinde yazmaya başladı. Doğan
Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön dergisinde yazdığı makalelerde
"Atatürk devrimleri ve tam bağımsız Türkiye" fikrini
savundu.
1967
30 Haziran'da "Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır" başlıklı
yazısıyla Kim dergisinde yazmaya başladı.18 Ağustos'ta "Anayasaya
Saygı" başlıklı yazısıyla Akşam gazetesinde incelemeleri
yayımlanmaya başladı.
1968
Dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. Yazılarına oradan devam etti.
25 Şubat'ta Akşam gazetesindeki inceleme yazılarının sonuncusu
yayımlandı.1 Mart'ta Kim dergisindeki son yazısı, Londra'dan
yolladığı "Yeter Artık Beyler" oldu. 25 Mart'tan itibaren
aralıklarla Türk Solu dergisinde yazmaya başladı.
1969
31 Ocak'ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü
Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı oldu. 15 Temmuz'dan sonra
incelemeleri, Milliyet Gazetesinde yayımlanmaya başladı. Asistan
olduktan sonra, 13 Kasım'da Ankara Barosu Levhası'ndan kaydını
sildirerek avukatlığı bıraktı.
1969-71
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yazıları
yayımlandı.
1970
Ant dergisi ile Cumhuriyet gazetesinde makale ve incelemeleri
yayımlandı. 24 Mart'tan itibaren Devrim dergisinde yazmaya
başladı.
1971
12 Mart'ta gerçekleşen darbenin aydınlara yönelik baskıcı
tutumundan o da payına düşeni aldı. 17 Mayıs'ta gözaltına alındı.
Bir ay sonra serbest bırakıldı.
12 Temmuz'da Ortam'da yazıları yayımlanmaya başladı. Dergi, 29
Kasım'da çıkan sayısından sonra kanun dışı baskıları protesto etmek
amacıyla yayın hayatına son verdi. 27 Ekim'de Devrim dergisine son
kez yazdı.Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, orduya hakaret
etme savıyla tutuklandı. Pek çok aydınla birlikte, Mamak Askeri
Cezaevi'nde bir yıla yakın kalan Uğur Mumcu, açılan davada 7 yıl
hapse mahkûm edildi, ancak kararın Yargıtay'ca bozulmasının
ardından serbest bırakıldı.
1972
10 Ekim'de serbest bırakılmasının ardından hemen askere alındı.
1973
Tuzla Piyade Okulu'nda 10 Ocak'a kadar süren üç aylık eğitimden
sonra, okul yönetimi tarafından "kötü hâl ve düşünce sahibi" diye
suçlanarak "er" çıkarıldı ve Patnos'a yollandı.
1974
31 Ocak'ta askerliğini "sakıncalı piyade eri" olarak, Ağrı'nın
Patnos ilçesinde tamamladı. Bu yaşadıklarını "Evet, evet ne olursa
olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik
yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim
kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem"
diyerek, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için sadece maddi
tazminat isteğiyle açtığı davayı kazandı ve yedek subaylık hakkını
elde etti.
Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe
profesyonel olarak, 25 Şubat'ta Yeni Ortam gazetesinde
"Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı.
Yazılarında, hem sorunları dile getirdi hem de hukuka aykırı ve
yasadışı uygulamaların üstüne gitti. "Tek bir tahrikçi ajan adı
veremezsiniz" diyen Süleyman Demirel'e "Bir Hikâyemiz Var"
başlıklı yazısında, onlarca provokatörün adını belgeleriyle
açıklayarak, tartışılan antidemokratik oluşumları uygulamalarıyla
belgeledi.
1975
12 Mart'ta "Ayrılırken" başlıklı yazısıyla Yeni Ortam
gazetesinden ayrıldı.
18 Mart'ta "Denklem" yazısıyla Cumhuriyet gazetesindeki
"Gözlem" başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı
zamanda da Anka Ajansı'nda çalışmaktaydı.
Nisan ayında 12 Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan
Suçlular ve Güçlüler kitabı yayımlandı.
Ekim ayında, Anka Ajansı'nda çalışırken Altan Öymen'le birlikte
hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayali
mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitap
yayımlandı. Böylece "hayali ihracat" kavramı kamuoyunun gündemine
girmiş oldu.
1976
Mayıs ayında, halen CHP İzmir Milletvekili olan TBMM
Başkanvekilliği görevini sürdüren Güldal Homan ile nişanlandı. 19
Temmuz'da evlendiler.
1977
Anka Ajansı'ndan ayrılarak Cumhuriyet gazetesinin kadrolu yazarı
oldu.
Terörün toplumu korkuya, karamsarlığa ittiği günlerde, kalemiyle
teröre karşı durdu. Taksim'deki 1 Mayıs katliamının ardından, bu
olayı ve bu tür olayları irdeleyen yazılar yazdı. Mayıs ayında oğlu
Özgür dünyaya geldi.
Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları
yayımlandı.
1978
12 Mart döneminde yaşadıkları, gülmece ustaları için bulunmaz bir
malzemeydi. Mumcu da yazı ve konuşmalarında mizahı sık sık
kullanırdı. Bu dönemi anlattığı Sakıncalı Piyade adlı yapıtını,
Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Sakıncalı Piyade ilk
olarak Ankara Sanat Tiyatrosu'nca (AST) sahneye kondu ve büyük bir
ilgi görerek 700 kez sahnelendi
Aralık'ta, siyasal yaşamda adı duyulan, belli dönemlere damgasını
vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir
güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz
yayımlandı.
1979
Terörün yeniden tırmandığı, gençlerin sokak ortasında
kurşunlandığı, kahvelere, evlere bombaların atıldığı bir ortamda,
tarihin boş yere tekrar etmesini önlemek ve ders alınmasını
sağlamak amacıyla, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin
yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle
bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak Temmuz
ayında yayımlandı.
1980
1980'li yıllar başlarken 70'li ve 60'lı yılları da incelediği,
"yenilmeyen gücün, halkın örgütlü gücü olduğunu" anlattığı
yazılarıTüfek İcat Oldu başlığı altında Şubat ayında
yayımlandı.
12 Eylül darbesi oldu. 12 Eylül'ü gerçekleştiren generaller
tarafından partilerin, birçok kitle örgütünün kapatılması gibi
sorunların yaşandığı bu dönemi ve uygulamalarını eleştirdi.
1981
Kendi deyişiyle, "..terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya
koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak..." için yazdığı Silah
Kaçakçılığı ve Terör adlı inceleme kitabı Mart ayında
yayımlandı.
13 Mayıs'ta, Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca, Papa'yı
öldürme girişiminde bulundu. 1979 yılında İpekçi'nin katili olarak
yakalanan Ağca üzerine çalışma ve araştırmalar yapmıştı, Papa olayı
sonrasında irdemelerini yoğunlaştırdı.
Haziran ayında kızı Özge doğdu.
"Bu kitap ile yalnızca, parlamento çalışmalarını engelleyen,
kürsülerde yurt ve dünya sorunlarının özgürce konuşulmasını
engelleyen sorumsuz bir azınlığın sergilediği çirkinlikler eleştiri
konusu yapılmıştır" dediği Söz Meclis'ten İçeri'nin ilk baskısı
Ekim ayında yapıldı.
1982
Ağca Dosyası kitabının ardından Kasım'da Terörsüz
Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı.
Barış Derneği kapatıldı. Yöneticileri ve üyeleri Türk Ceza
Kanunu'nun 141. ve 142. maddelerinden suçlanarak tutuklandı. Barış
Derneği Davası, 12 Eylül döneminde, Türkiye aydınlarına karşı
topluma göz dağı vermek için açılmış bir davaydı. Mumcu pek çok
yazısında bu konuyu ele aldı.
1983
12 Eylül darbesi sonrası ilk genel seçimler yapıldı. Birçok
politikacının yasaklı olduğu bu dönemde, ekonomik ve toplumsal
çarpıklıkları, hukuk dışı uygulamaları gözönüne seren araştırmalar
yaptı.
Şubat'ta Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. Bu röportajın NBC'de
yayımlanmasını isteyen NBC yöneticilerine, hazırladığı röportajı o
sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet'ten başka bir yerde
yayımlamayı düşünmediğini söyledi.
1984
Mart ayında, ülkedeki olumsuzlukların dile getirildiği, yazar Aziz
Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM
Başkanlığı'na sunulan, ancak Kenan Evren'in imzalayanları "vatan
hainliği" ile suçlayarak dava açtığı "Aydınlar dilekçesi"nin
hazırlanmasına katıldı.
Sakıncasız adlı oyunu yazdı. Basındaki yozlaşmanın sergilendiği, 12
Eylül döneminde aydınlara yapılan işkencelerin anlatıldığı oyun, 3
Nisan-7 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Hodri Meydan Kültür
Merkezi'nde ve 10 - 27 Mayıs tarihleri arasında da Ankara Sanat
Evi'nde sahnelendi.
Uzun ve yorucu bir araştırmanın ürünü olan Papa-Mafya-Ağca kitabı
Haziran ayında yayımlandı.
1985
Haziran'da Liberal Çiftlik ve Devrimci Demokrat adlı
kitapları yayımlandı.
Roma'ya gitti. Papa davasında uzman tanık olarak bilgisine
başvuruldu.
1986
Mehmet Ali Aybar'la Türkiye İşçi Partisi (TİP) olgusu ve Marksizm
üzerine yaptığı mülakatı içeren Aybar ile Söyleşi kitabı
Temmuz ayında yayımlandı.
1987
Şubat'ta, yakın tarihimize ışık tutacağını düşünerek, 27
Mayıs'çılardan Osman Köksal'ın anı ve mektuplarına yer verdiği
kitabıİnkılap Mektupları yayımlandı.
Milliyet Gazetesinden Örsan Öymen ile birlikte, Federal Almanya'da,
eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan ile cemaati önünde görüştü. Bu
görüşme, 10 Şubat'ta Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı.
Mayıs ayında araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı
kabul edilen Rabıta ve Kasım'da da 12 Eylül Adaleti adlı kitapları
yayımlandı.
1988
Ağustos ayında Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı Behice
Boran'la yaptığı söyleşiyi içeren Bir Uzun Yürüyüş kitabı
yayımlandı. Yine Ağustos ayında,belgeler eşliğindeki yazılarından
derlediği Tarikat-Siyaset-Ticaret adlı kitabı yayımlandı.
1989
Özal hükümeti döneminde Milli Savunma Bakanlığı'na getirilen Ercan
Vuralhan, Dışişleri Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkan
Yardımcısı iken, diplomatlar ve dış görevdeki personelin
güvenliğini sağlamak için aldırılan zırhlı araçlar konusundaki
yolsuzluklar üzerine yazılar yazdı.
1990
"Yakın tarihimizin pek aydınlanmayan bir bölümünü oluşturuyor.."
diye düşündüğü 40'lı yılların siyasal çerçevesini çizmek ve
koşullarını yansıtmak amacıyla yaptığı araştırma çalışmalarını
40'ların Cadı Kazanı adlı kitabında topladı. Ağustos'ta da
diğer bir kitabı Kâzım Karabekir Anlatıyor yayımlandı.
1991
Temmuz ayında araştırma kitaplarından biri olan Kürt-İslam
Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.
6 Kasım'da onaylamadığı gelişmeler üzerine, İlhan Selçuk'un da
aralarında bulunduğu 80 arkadaşı ile birlikte, Cumhuriyet
gazetesinden ayrıldı.
1992
1 Şubat - 3 Mayıs tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazdı.
Buradaki yazılarında Kürt sorununu sıklıkla gündeme getirirken yurt
dışındaki PKK yayınlarını yakından izledi. 3 Mayıs'ta Milliyet
gazetesindeki son yazısının başlığı "Gazeteci"ydi.
Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa'ya
Suikast adlı kitabı basıldı.
7 Mayıs'ta Cumhuriyet gazetesinde yapılan yönetim değişikliği
üzerine yeniden gazetesine döndü.
Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını irdeleyen makaleler
yazdı
1993
Öldürülmeden önceki son dönemde, PKK ile Kürt sorunu birbirinden
ayırdığı bir bakış açısıyla, konu üzerinde çalışmalar yapmaktaydı.
Bu çalışmalar, suikastin ardından Kürt Dosyası adıyla
kitaplaştı.
Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa'ya
Suikast adlı kitabı basıldı.
Cumhuriyet'teki son yazısının başlığı "Zeyilname" oldu.
24 Ocak 1993
Pazar günü, hasta ziyaretine gitmek için çalıştırdığı evinin
önündeki Renault 12 model otomobiline yerleştirilen bomba ile
öldürüldü.
Aldığı ödüller
1962
"Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü.
1979
Türk Hukuk Kurumu'nca "Yılın Hukukçusu", Çağdaş Gazeteciler
Derneği'nce "Yılın Gazetecisi" ödülü.
1980
Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü'nü Cüneyt
Arcayürek ile paylaştı.
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin inceleme dalında verdiği
ödül.
1982
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin inceleme dalında verdiği
ödül.
1983
Balıkesir Barosu'ndan "Cumhuriyet Döneminin Anıtlaşmış Hukukçusu"
ödülü.
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin röportaj ve seri röportaj dalında
verdiği ödül.
1984
Nokta dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülü.
1985
Nokta dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülü.
1987
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin güncel yazılar dalında verdiği
ödü.
Nokta dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülü.
Cumhuriyet gazetesinden "Rabıta Olayı dolayısıyla Örnek Gazeteci"
ödülü.
1988
Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü.
Cumhuriyet Gazetesi Bülent Dikmener Haber Ödülü.
Ankara Tabipler Odası'ndan Basın Sağlık Ödülü.
Boğaziçi Üniversitesi'nden En Çok Okunan Gazeteci Ödülü.
1992
Ankara Sanat Kurumu'ndan Onur Ödülü.
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin İnceleme ve Röportaj ödülü.
Sesleniş
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız sırtında yük
taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir
mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan
binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük
kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı.
İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik,
diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi
kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık
kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte
attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik
topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım
unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı
göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki
yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik
küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi
suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı
fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından,
utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma
bizi...
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini
etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın.
Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
Vicdan sustu. Hukuk sustu, insanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu
derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık.
yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki
kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek
yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine. sonra da
otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun'daki köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri,
sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük.
İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler sizin için öldük. Adana7da,
paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için
öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin
ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan
döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler,
gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler.
Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz
vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma
bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komunist
dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler
üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez
dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eli değmemişti
ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece
sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık
idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi
hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu
uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...
Bizi öldürenler , bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar,
ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli
çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere.
öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların
gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi
adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe
çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...Bir
gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma
bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi., hep birlikteyiz ey
halkım, unutma bizi,
unutma bizi,
unutma bizi...
25/08/1975 Cumhuriyet Gazetesi