Ufak Tefek Cinayetler dizisinin 'Merve'si: Bir işe girdim, her gün önüme baskül koydular
Star'da yayınlanan Ufak Tefek Cinayetler dizisinin Merve'si başarılı oyuncu Aslıhan Gürbüz, Hürriyet Gazetesi'nden Hakan Gence'nin sorularını yanıtladı.
Star TV'de ekranlara gelen Ufak Tefek Cinayetler dizisinin başrol
oyuncularından Aslıhan Gürbüz, “Bir işe girdim, her gün önüme
baskül koydular” dedi. “Oyunculuk için yaşayanlardan değilim, limon
da satarım” diyen Gürbüz, “Bugün varım, yarın yokum. Seyirci kalkıp
su içmeye mutfağa gittiğinde ben yok oluyorum” ifadesini
kullandı.
Hürriyet'ten Hakan Gence'ye konuşan Gürbüz'ün söyleşisi
şöyle:
‘Ufak Tefek Cinayetler’de hem sıkı fıkı olan hem de
birbirinin kuyusunu kazmaktan çekinmeyen dört kadının hikâyesini
izliyoruz. Kadınların dünyası gerçekten böyle mi
sizce?
- Maalesef böyle. İnsanların bu tarz kötücül ve her şeyi kontrol
etme hırslarını komik buluyorum. Oyunculuktan önce bir yıl başka
bir sektörde staj yapmıştım. Şeflerim kadındı. Hayatın içinde bu
insanları gördüm.
Bu kadın dünyası sizi korkutuyor mu?
- Genelde erkek seyirciler, “Kadınları anlayamadığımızı
düşünüyorduk ama anlaşılmayacak kadar korkunçmuşsunuz, kafanızda
tilkiler dolaşıyor” diyor. Bazı sahnelerden sonra ben de “Gerçekten
bir insan bu kadarını yapabilir mi” diye düşünüyorum.
“Kadın kadının kurdudur” diyenlere katılıyorsunuz o
zaman?
- İnsan insanın kurdudur. İnsanlar çıkar için birbirlerine kötülük
yapabiliyor. Hatta akrabalarına bile! Hayatta bazen insana dair
hiçbir şey beni şaşırtmıyor.
Dört güçlü kadın oyuncusunuz (Aslıhan Gürbüz, Bade İşcil,
Tülin Özen ve Gökçe Bahadır). Egolarınız sete nasıl
yansıyor?
- Sette sadece kadınsal şeyler yaşanıyor; “Karnım ağrıyor” deniyor,
annelik mevzuları konuşuluyor, Türk kahvesi içiliyor...
Dizide entrikacı Merve karakterini canlandırıyorsunuz. Ama
insanlar Merve’yi çok sevdi. Sizce neden?
- Ben de anlayamıyorum! Hayatta hep güçlü olanın kazanacağına
inanılan bir algı yaratıldığı için gücü sevdiklerini
düşünüyorum.
Toplumca gücü ve iktidarı mı seviyoruz yani...
- Büyük ihtimalle. Her insanın karanlık odası var. Okul, aile ve
sosyal hayatımızda doğru ellere emanet edildiğimizde bununla başa
çıkmayı öğreniriz. Kendinde frenlediğin şeyleri ekranda gördüğünde
bu hoşuna gidiyor.
Siz bu dizi sayesinde kendi karanlığınızla yüzleştiniz
mi?
- Karanlık kapılarımı kapattım. Kötüyü oynamak insanı daha pirüpak
yapıyor. “İyi ki o kapılarımı kapamışım yoksa bu kadın gibi
olurmuşum” diye düşünüyorsunuz.
Ortak değerlerin zayıfladığını hissediyorum
Karanlık odalardan bahsetmişken, sizce toplumca nasıl bir
durumdayız?
- Bazen ar damarımız yırtılmış gibi geliyor. Ortak değerlerin
zayıfladığını, sevgi bağından uzaklaştığımızı hissediyorum.
Tüketime dayalı bir toplum olduk. Sosyal mecralarda, hayatın diğer
taraflarına da yayılan bir göstermeci enerji hâkim.
Biraz açar mısınız bunu?
- Her şeyi tüketiyoruz. Bu tükettiğimizin de resmini çekip
paylaşıyoruz. Sürekli alıyoruz, bir şey üretmiyoruz. Kitapla poz
veriyoruz, onu okumuyoruz. Hep kendini ve yaptıklarını gösterme
sevdası.... Böyle olunca da her şeyin içi boş oluyor.
İnsanları bu hale getiren ne?
- Vicdansızlaştık. ‘Toplum hassasiyeti’ adı altında sahte bir
hassasiyet geliştirildi. Ama içi boş! Mesela kadına kendi içinizde
saygınız yok ama her yerde “Kadın çok kutsal” diyorsunuz, bunu
samimiyetsiz buluyorum.
Neden böyle olduk?
- Sosyal medyayı suçlayan kısımdayım.
Bu yüzden mi Instagram’da takip ettiğiniz bütün isimleri
bir anda listenizden çıkardınız?
- Orada çok vakit harcıyordum. Mesela senin paylaşımlarını
görüyorum, “Hakan’ı zaten biliyorum, iyi durumda” diyerek seni
aramayı es geçiyorum. Kimse anı yaşamıyor, konser izlemiyor,
videosunu çekip paylaşıyor. Her hafta sonu ekranıma düşen fasıl
story’lerinden beynim yanıyordu.
Bir gün bir karakterle ekran fenomeni olacağınızı düşünüyor
muydunuz?
- Ben ‘top’ noktaya inanmıyorum. Bugün varım, iki yıl sonra dizim
tutmaz, kimse beni hatırlamaz. Popüler kültür suya yazı yazmak gibi
bir şey. Seyirci izliyor, kalkıp bir su içmeye mutfağa gittiğinde
ben yok oluyorum. Bu böyle bir şey. Benim hayattaki derdim ve var
olma sebebim de bunlar değil.
Nedir?
- Popülerlikle yaşarken aslında çok daha normal bir hayat sürmeye
çabalıyorum. Ruhumu, evreni ve toplumu anlayıp onlarla bir bütün
olmaya, bunu da popüler bir oyuncu olarak değil, iyi bir insan
olarak yapmaya çalışıyorum.
Oyunculuk için yaşayanlardan mısınız?
- Hayır, limon da satarım. Yanlış anlama, bu işi iyi yaptığımı
biliyorum ve olumlu reaksiyonlar almak hoşuma da gidiyor ama
mesleğim hayatımın merkezinde değil.
Yıllardır ekranda klişe bir Türk zengini algısı vardı;
konaklar, müştemilatlar... Sizin dizide yeni bir ‘zengin hayat’
anlatımı var. O dünyayı anlatır mısınız?
- Benim gözümden oldukça fantastik bir dünya. Dizide site hayatını,
‘sitecilik’ kavramını görüyoruz. Lükse bulanmış kadınlar,
maddi-manevi şeylerin yarışı üzerinden yaşanan hayatlar...
Sizin lüksle aranız nasıldır?
- Uzun zaman önce alışveriş yapmayı bıraktım. Ben fazlasına sahip
olduğum için bazı kişilerde yok diye düşünüyorum. Her yazı iki
şort, bir elbise ve bir çift parmak arası terlikle geçiriyorum.
Koca kış dört kombinle sete geldim, kimse “Hep aynı kıyafetle
geliyorsun” demedi. Örtünmek için giyinenlerdenim.
O halde bir yıldır ekranda izlediğimiz kadının çok azı
sizsiniz...
- Daha önce bana bu kadar uzak bir karakteri oynamamıştım. Enerjisi
çok yüksek. Bazen onun davranışlarını ve sözlerini anlayabilmek
için saatlerimi veriyorum. Merve’nin savunulacak bir yanı yok. Öyle
yazılıyor, ben de oynuyorum. Akrabam olsa düğünde yanına oturmaya
çekinirim, o kadar söyleyeyim.
Merve gibi dominant da değil misiniz?
- Ne lisede popülerdim ne kız grubum oldu... Ne marka çanta
düşkünüyüm ne etrafımdakileri organize ederim... Bütün
arkadaşlarımın sinirlerini bozacak kadar, “Fark etmez, ben uyarım”
diyen bir kadınım.
Merve sevdiği erkek için her şeyi yapan bir kadın. Aşk bu
kadar sert olabilir mi?
- O aşk mı yoksa hırs mı? Ben duruma Nâzım’ca yaklaşıyorum, “Sen
elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart değil”. Giden
gitmiştir, bitmiştir. Zaten yeterince savaştığımız bir evrendeyiz.
Bari, aşkta savaşmayalım, sulh yaşayalım.