24 Şub 2019 16:16 Son Güncelleme: 24 Şub 2019 16:22

"Üç gece, ölümle burun buruna geldim"

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, bugünkü köşesinde, geçen hafta iki defa kalp krizi geçirdiğini duyurdu.

"Üç gece, ölümle burun buruna geldim" diyen Kaplan, Allah'a dua ettiğini belirterek, "Ölümden korkmadım hiçbir şekilde" dedi.

Yusuf Kaplan'ın yazısının ilgili bölümü şu şekilde:

Geçtiğimiz hafta iki kalp krizi geçirdim.

Üç gece, ölümle burun buruna geldim. Deyim yerindeyse, ölümü gördüm ama korkmadım.

Sadece ilk gece, 'kalp krizi geçiriyorum, galiba' diyerek acil servise koştuk; ilk kontrollerden sonra, 'kalp krizi değil, reflü atak var' teşhisi yapıldı; yazılan ilaçları alıp yeniden eve döndük; sağ kolum ve çevresindeki acı devam ettiğinde bile nefes alıp verebildiğime şükrettim Rabbime.

Ölümden korkmadım hiçbir şekilde.

'Daha neler yaparım ben bu nefesle Allah’ın izniyle!' diyerek zikirle, şükürle geceyi geçirmeye çalıştım...

ÖLÜMÜN SESİ VE NEFES...

Sabah oldu; gündüz sağ kolum üzerinde başka tetkikler için hastaneye gittik yeniden.

Akşam, yine ağrılar artmaya başladı: Bu kez, göğsümü yarıp aşağıya doğru yakarak akan tedirgin edici bir ağrı beliriverdi...

Hastaneye gitmeye gerek duymadık. Zaman zaman azalan acıya katlandık; ama gece nefes alıp vermem zorlaştı.

'Acile gidelim' dedik ama 'önceki gece gittik, bir kâr etmedi; doğru teşhis yapacak doktor bulamayız', diyerek sabahı beklemeye koyulduk...

Fakat nefesim tıkanmak üzereydi...

Her nefes aldıkça şükrediyordum ama çok acı veriyordu...

Yine de kâbus çökmedi üzerime; neşve hâli vardı üzerimde...

Sonra bir şey oldu; bir şey ilham olundu sanki kalbime: Konuşmam, nefes alıp vermemi rahatlatabilirdi...

Eşimle konuşmaya başladık...

Evet, işe yarıyordu... Bir süre konuştuk ama onu da tedirgin etmek istemiyordum.

Sonra, dedim ki, ben içerde, salonda, kendi kendime konuşayım, böylece sabahı buluruz takdirse...

Gittim salona... Diyarbakır’da Fuat Sezgin Sempozyumu’unda yapacağım konuşmayı, kendi kendime yapmaya başladım. Tam bir saat!

Öyle güzel oldu, öyle kendime geldim, nefes almaya başladım ki, anlatamam.

Diyarbakır’a, söz vermiştim ama gidemeyecektim; arkadaşlara bunu çok özür dileyerek iletmiştim; sağolsunlar, 'aman hocam, senin sağlığın daha önemli, lütfen üzülmeyin' dediler.

'Keşke kayıt yapıp da bu bir saatlik konferans kaydını gönderseydim Diyarbakır’a', dedim kendi kendime...

Böyle işte...

Ölümü gördüğüm iki gece yaşadıklarımı sizlerle kısmen de olsa paylaşma ihtiyacı hissettim.

İki temel nedenle: Birincisi, ölüm fikri üzerinde biraz derinlemesine düşünelim diye.

İkincisi de, duanın koruyucu gücünü idrak edelim, değerini kavrayalım, dua dua büyüyen bir iddia inşa edelim, bir davanın izini sürelim, dua’sız bir iddianın kupkuru, ruhsuz; dua’sız bir dava’nın beyhude bir uğraş olduğunu bilelim için..."