TWİTTER'I SALLAYAN ADAM MEDYARADAR'A KONUŞTU; KRAL ÇIPLAKSA ''KRAL ÇIPLAK'' DİYECEKSİN!
“Twitter'ı sallayan adam” olarak bilinen, Müslümanların katledildiği Arakan'ı Türkiye'nin gündemine sokan Ferudun Özdemir'le Medyaradar'ın usta röportajcısı Yüksel Şengül konuştu.
Harbiye’deki İstanbul Radyosu’nda buluştuk Ferudun Özdemir’le.
Twitter’da kurulan ve sayıları yüzbinleri bulan ‘Ekip’in başkanı o.
TRT FM’de ‘Muhabbet Olsun’, TRT Radyo 1’de de ‘Bizim Coğrafyamız’
adlı programlara imzasını atan Özdemir, “Twitter’ı sallayan adam”
olarak anılıyor. Hatırlayacaksınız, Müslümanların katledildiği
Arakan’ı “Arakandiyebiryervar” sloganıyla Türkiye’nin gündemine
sokan kişi o... Radyoda, hazırladığı programlarla ilgili konuşarak
başlıyoruz sohbetimize...
Önce radyo programlarınızı konuşalım Ferudun
Bey...
TRT FM’de bir programım var, adı ‘Muhabbet Olsun’. Haftada bir gün
misafir ağırlıyorum. Ağırladığım misafirler genelde sanatçılar,
popüler isimler, sinema yıldızları, tiyatro oyuncuları, yazarlar,
düşünürler oluyor. Gündeme göre, o anki şartlara göre
belirlediğimiz misafirlerimizi ağırlayıp, güzelce muhabbet
ediyoruz. Programın adı da zaten ‘Muhabbet Olsun’. Keyifli
muhabbetler gerçekleştiriyoruz. Bazen canlı telefon bağlantıları
alıyoruz, sosyal medyayı o manada kullanıyoruz. Oradan yoğun
katılımlar söz konusu oluyor.
Bir de TRT Radyo 1’de ‘Bizim Coğrafyamız’ adında her hafta bir
ülkenin vatandaşını alarak, o ülkeyi sosyo-kültürel olarak
tanıtmaya gayret ediyorum.
Feridun Özdemir oldukça yoğun. Pek çok dalda mücadelesini
sürdürüyor.
Mesela bir de televizyon projem var şu anda. Bu ay içinde yayına
başlayacak olan TRT Avaz için çektiğim, hem yapımcılığını, hem
sunuculuğunu yaptığım ‘Güzel Şeyler Oluyor’ adı altında bir proje.
Bu daha çok Balkanlar ve Türki cumhuriyetlerdeki insanımızın,
kardeşlerimizin Türkiye içerisinde yapmış oldukları güzel projeleri
ekrana taşıma gibi bir projem daha var. Onun da çekimleri devam
ediyor. Kasım ayı içerisinde, yeni yayın dönemiyle birlikte TRT
Avaz’da yayına girecek.
Burası Harbiye’deki tarihi İstanbul Radyosu... Bu binanın
Birleşmiş Milletler’e devredileceği söyleniyor. Yüzlerce kişi bunun
kültür katliamı olduğunu söyleyerek pankart ve dövizlerle yürüdü.
19 Kasım 1949’dan bu yana 63 yıldır yayında olan bu radyo binası
size göre boşaltılmalı mı, taşınmalı mı?
Açıkçası biz memur değiliz. Kadrolu personel de değiliz. Baktığımız
zaman çok kıymetli büyüklerimizi, değerli sanatçılarımızı gördüm o
elem içerisinde. Biz tabii yıllarımızı buraya vermedik. Henüz daha
bir yılı doldurdu dolduracak bir sesimiz var bu binada yankılanan.
Fakat ustalarımız, üstatlarımız, büyük sanatçılarımıza bakılırsa,
bu binaya geldiğimiz zaman bizim de çocukluğumuzdan bu yana,
yaklaşık 1993’ten beri ben radyo camiasındayım ve radyo programları
yapıyorum özel sektörde, bizim için hayaldi bu binaya gelmek. Özel
sektörde olan herkesin ulaşabileceği en üst noktadır TRT’de program
yapmak. Örnek veriyorum, bir gün binanın önünden geçerken Attila
İlhan’la karşılaşmıştım. Hemen gittim selam verdim, ayak üstü
muhabbet ettik, kendisine olan sevgimizi ilettik. Allah rahmet
eylesin. Bakın ne diyorum, Allah rahmet eylesin Attila İlhan’a...
Ne kadar kıymetli bir değer. O insanı bu binanın önünde
görmüşsünüz. Bu binanın farklı bir manevi tarafı var.
Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar ve Zeki
Müren gibi dev sanatçıların kariyerlerinin ilk adımlarını bu
binanın koridorlarında attıklarını biliyoruz...
Aynen öyle. Tabii bir kısmına ulaşamadık. Mustafa Sağyaşar’a
bakıyorsunuz o kişiler arasında. Bir de onun muhatap olmuş olduğu
kişilikleri görürseniz tabii ki manevi boyutu bambaşka bir mekan
burası. Yani yaşayan bir bina adeta. Kıymetli bir yer tabii.
Elbette çok ünlü sanatçılarımızla bu bina şenlenmiş... Ama
üç askeri darbe geçiren ülke tarihimizdeki bu karanlık dönemlerin
de bu binada tatsız hatıraları var... Elbette o darbeleri yaşınız
gereği yaşamadınız ama mutlaka fikirleriniz ve görüşleriniz
vardır...
Hasan Mutlucanlar’ın sesi yankılanıyor kulaklarımda. Güzel
hatıraların yanı sıra maalesef memleketimizi çok ciddi manada
geriletmiş, maddi manevi çöküntüye uğratmış birçok hadiselerin de
altına imza atıldığı zaman, ilk duyuruların yapıldığı mekanlardan
bir tanesi İstanbul Radyosu olmuş. Mutlucan ‘Yine de Şahlanıyor
Aman’ dediğinde herkes hazır ola geçiyordu. O günleri de yaşadık
tabii, Allah göstermesin bir daha. Ben 80’leri hatırlıyorum sadece.
Sokağa çıkma yasağının olduğu dönemleri, çocuktum tabii.
Hatırlıyorum, polisler ‘Hadi bakalım, ne yapıyorsunuz burada’ deyip
eve kovalarlardı. Arka bahçemizde tabanca bulduğum günleri
hatırlıyorum.
TRT I’de ‘Seksenler’ dizisi o dönemi çok güzel anlatıyor.
İzliyorum, Şoray Uzun çok kıymetli, sevdiğim bir dostumdur. Çok
güzel işlemişler o dönemi.
Ferudun Bey, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya size göre
yargılanmalı mı, ceza almalı mı?
Kenan Evren mevzusuna kişisel olarak bakacak olursam, yapılmış olan
ihtilal, “Bir oradan astık, ayıp olmasın diye bir de karşı taraftan
astık” tarzı tüyler ürperten açıklamalar geliyor aklıma. Bu
memleketin kaybetmiş olduğu çok kıymetli değerler var… Bir hiç
uğruna idam edilenler, kandırılmış ve birbirine kırdırılmış bir
nesil hatırlıyorum o dönemden. O insanlar yaşıyor olsalardı, ben
iddia ediyorum ki onların bir çoğu memleket yönetimi içinde önemli
yerlerde yer olacaktı bugün. Dolayısıyla yaşananlar çok
talihsiz, çok bahtsız şeyler. O vebalin altından o insanlar nasıl
kalkar bilmiyorum! Tarihin en büyük kara lekelerinden bir tanesidir
bu. Allah bir daha böylesi günleri bizim memleketimize yaşatmasın.
Memleketimiz çok önemli bir noktada. Bu konumda dünyaya yön
verebilecek bir ülke olmak varken, yapılan bu tür yanlışlar
yüzünden bu ülke sekteye uğradı. Bu ülke batağın içerisine
çekilmeye çalışılmış ve hala çekilmeye çalışılıyor ama şükürler
olsun buna rağmen memleketimiz dimdik ayakta kalmıştır,
kalmaktadır. Hamdolsun zirveye doğru yükselmekte. Bu da bize onur
veriyor.
Memleketimiz dimdik ayakta ama nedense sorunlarımız
bitmiyor. Bu da bizim üzerinde yaşadığımız coğrafyanın ne kadar
önemli olduğunu gösteriyor galiba.
Bakın, çok güzel bir memleket de olsanız, her türlü kıymeti de
barındırsanız, stratejik olarak bir ehemmiyetiniz yoksa eğer sizin
ülkenizde ne terör olur, ne savaş olur, ne başka bir şey olur.
Hiçbir şey olmaz. Birilerinin emelleri ve amaçları olması lazım ki
sizin ülkeniz ve topraklarınız üzerinde, siz sıkıntı çekin. Bakın
nerede bir güzel varsa, iyi varsa, doğru varsa orada bir çirkinlik
olur. Hani meşhur bir söz vardır “Şeytanın işi imanlı adamladır”...
Anlatabildim mi? Yani imansızla bir işi yok, şeytan gidecek imanı
olan adamla, hocayla, namaz kılanla uğraşacak. Dolayısıyla bizim
memleketimiz çok güzel bir memleket. Konum olarak Asya’yı ve
Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü niteliğinde. Çok önemli bir
tarihe sahip. Dolayısıyla tabii ki birilerinin sizin üzerinizde bir
takım emelleri olacak ve karıştırmak için oyunlar oynanacak. Bizler
bu oyunlara gelmeyeceğiz. Bir bakıyorsunuz Türk-Kürt’ü birbirine
kırdırmaya çalışıyorlar, bir bakıyorsunuz mezhep çatışması
çıkarmaya çalışıyorlar. Halbuki bizler kendi içerimizde sorunsuz
yaşıyoruz. Birbirimizden kız alıp, kız veriyoruz. 1071’den bu yana
Anadolu topraklarına Kürt kardeşlerimizle beraber girmişiz. Bizim
hiçbir sıkıntımız yok. Ben Hataylıyım, üç dini bir arada
bulabiliyorsunuz orada. Bir tarafta havra, bir tarafta kilise, bir
tarafta cami. Mezhepler olarak baktığımız zaman çok farklı
mezheplerle kapı komşusuyuz. Bugüne kadar ben bir sıkıntı
yaşamadım. Ama bakıyorsunuz birileri, bir takım güç odakları bir
sıkıntı varmış gibi milleti birbirine kırdırmak için ellerinden
geleni yapıyor. Bazı ülkeler bu oyuna geldi ama çok şükür bizim
halkımız bütün dalaverelere rağmen bu oyunlara gelmeyecek.
Sizin için “Twitter’ı sallayan adam” diyorlar... Twitter’ı
ne zamandan beri kullanıyorsunuz ve nasıl kullanıyorsunuz? Çünkü
bir röportajınızda “Twitter’a girdiğim zaman gördüğüm manzara beni
çok üzdü” demişsiniz... Nasıl bir manzaraydı bu?
Ben insan olarak hayatta bir takım hassasiyetleri, bir takım iyiyle
kötüyü ayırt etme yolunda adımlar atmayı kendine amaç edinmiş bir
kişiliğe sahibim. Bana iki saatlik bir radyo programı verilmiş
burda. Size böyle bir yetki, böyle bir görev verilmiş. Bize her
şeyden önce bir hayat verilmiş, ne kadar yaşayacağımız belli değil
ama insan kendisine bahşedilmiş, kendisine lütfedilmiş, kendisine
imkan olarak verilmiş her şeyin hakkını vermeli. Yani böyle kuru
gürültüye gelip, kuru gürültüye gitmemeli. Bu teknoloji için de
böyle, kaleminiz için de böyle, benim sesim için de böyle, sazım
için de böyle, her şey için böyle. Doğru kullanmak en önemli şey
olmalı.
Şimdi ben Twitter’a girdim, bir, bir buçuk yıl önce. Dönen
muhabbetin tamamı amiyane bir tabirle ‘geyik’. Dedim ki, memlekette
bu kadar problem oluyor ama bunlar nelerle ilgileniyor! Üstat Necip
Fazıl’ın bir sözü vardır “Çilem, çilesiz insanların hali” diyor.
Öyle bir ortam ki bu Twitter, herkes orada. ABD Başkanı da orada
Sayın Cumhurbaşkanımız da, sanatçılar, yıldızlar, yazarlar,
herkes... Fakat nedense genelde bir ‘geyik’ havasıdır gidiyor.
Her şey “Arakandiyebiryervar” başlığında bir tweet
atmanızla başladı galiba... Yüzbinler tweetınıza sahip çıktı ve bir
kaç saat içinde Almanya hükümeti Myanmar hükümetini kınadı,
Birleşmiş Milletler’i göreve çağırdı.
Aslında ilki o değil, ondan önce daha farklı şeyler de var. O sizin
söylediğiniz benim yaptığım ikinci ya da üçüncü işlerden bir
tanesidir. Ramazanın ikinci günüydü, internetteydim. Arakan
mevzuyla alakalı bir şey gördüm ve Arakan’ı geçmişte duymuştum
zaten. Araştırdım, okudum, baktım. 1940’lardan bu yana orada bir
zulüm var. Tarihçesine bakıyorsunuz, orada bir Budist’e tecavüz
var, sonra onların Müslümanlar’a cephe alışı var. İnançları
yüzünden insanların öldürülmesi, sürülmesi, aç bırakılması,
katliamlar vesaire... Arakan, kuytu yerde, kulak ardında kalmış.
Filistin gibi, Afganistan gibi, Bosna gibi daha göz önünde değil.
Daha uzak bir yerde. Teknoloji yok, bir şey yok. Yıllardır o baskı
devam ettiği için insanlar içlerine kapanmış. Ben bunu acaba
duyurabilir miyim diye oturdum, dedim ki “ArakanDiyeBiryerVar”,
bilmiyorum biliyor musunuz? Çünkü ben de çok iyi bilmiyorum ve yeni
araştırdım. Orada zulüm var, kan var, öfke var, inançları yüzünden
öldürülen insanlar var, diyerek devam eden bir cümle kurdum. Benim
‘Ekip’ diye bir oluşumum var Twitter’da, o oluşumun da gücüyle biz
bu konuyu dünya gündemine taşıdık. Türkiye’de 116 bin tweet atıldı.
“Arakandiyebiryervar” başlığı altında ve Türkiye rekoru kırdı
twitter açıldığından bu yana. Dünya rekorunu kıl payı kaçırdı. Bir
iki saat sonra Alman hükümetinden açıklama geldi ve Myanmar
hükumetini kınadı. Birleşmiş Milletler’i göreve çağırdı. Sonra bir
baktık bizim Dışişleri Bakanımız Myanmar’la görüştü. Başbakanımız
açıklama yaptı, dünyanın farklı yerlerinden tepkiler geldi. Bakın
bir tek doğru kullanımla, bizim az önce ‘geyik’ olarak tabir
ettiğimiz, birçok kişinin ciddiye almadığı, hatta ben o meseleyi
yazarken bile bana “Ya kardeşim attığın bir tweetten ne olur yani,
klavye mücahidi misin sen?” cevabını verenler oldu… Ancak müthiş
ses getirdi. Bu büyük bir mutluluk verdi bana. Ne olursa olsun,
eldekini doğru kullanmak lazım. İşin tılsımı bu.
Sizin harika bir ‘Ekip’iniz var... Bu ‘Ekip’ nasıl kuruldu
ve içinde kimler var, sayıları ne kadar?
Benim hassasiyetlerim var, bir takım dertlerim, sıkıntılarım var.
Bunları anlayacak, bu hassasiyeti taşıyabilecek insanları bir araya
getirebilirim diye düşündüm. Bu attığım tweetlerle, bu hassasiyeti
ortaya koyunca insanlar otomatikman sizin o hassasiyetinizi
görünce, etrafınızda toplanmaya başlıyorlar. “Sen doğru bir şey
yapıyorsun” diyorlar. Yapılan şey orada sadece hizmet, birlik
beraberlik çağrısı. Bu öyle bir güç ki, beş on dakika içerisinde
dünya gündemine oturabiliyor istediğiniz şey.
Bir Ekip üyesi başarınızın sırrını şöyle özetlemiş: “Her
kafadan ayrı değil, aynı ses çıkıyor”. Başarının nedeni bu
mudur?
Doğru, tektir. Bir tane doğru vardır, iki tane doğru olmaz.
Dolayısıyla yanlışın türevlerini üretebilirsiniz. Bir sürü yanlış
sayabilirsiniz ama doğru bir tanedir. Şimdi siz doğruyu
söylerseniz, doğruyu düşünen, doğrunun yanında olan, bizim
memleketimizde de dünya üzerinde de çok insan var. Mesele birinin
doğruyu söylemesidir. Siz doğruyu söylediğiniz zaman her yürekten,
her ağızdan aynı ses çıkıyor. Mesele budur. Doğru birdir. Kral
çıplaksa “Kral çıplak” diyeceksin. Emin olun birçok kenarda köşede
duran insan buna katılıyor. O yüzden de mesele bu kadar ses
getiriyor.
Son dönemde artan terör olaylarına karşı da sesimizi
duyursak, tek yürek olsak...
Terör olayında birkaç çok ciddi çalışmamız oldu. Mesela örnek
verecek olursak, Antep olayı yaşandı yüreklerimizi yakan, acıtan.
Orada maalesef çoluk, çocuk, evlat kaybettik. O manzara karşısında
terörün amacı nedir? Bunu tüm dünyaya duyurmak. O manzarayla
insanların içini acıtmak ve o acıttığı manzarayla insanları
birbirine kırdırmak, bundan prim yapmak. Biz ne yaptık mesela
orada, az önceki meseleyi ele aldık ve "Bin yıldır tek yürek ve
kardeşiz” dedik. “Biz bu oyuna gelmeyiz, burada mesele farklıdır.
Terör örgütü farklıdır, Türk-Kürt farklıdır, bunu birbirine
karıştırmayalım” dedik. İki gün sonra cenazede Cumhurbaşkanından
Başbakana kadar herkes oradaydı, müthiş bir beraberlikti oluşan.
Maalesef orada bir çatışma çıkarmak isteyen provakatif hadise
yaşandı. O gün Ekip dedi ki “70 milyon tek yürek Antepliyiz. Bugün
Laz’ı, Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i, bu topraklarda kim varsa şehidimiz
için cenaze namazında aynı safta saf tutuyoruz” dedik.
Milletvekilleri gözyaşlarıyla bana tweet attılar, mesaj attılar,
arayanlar, teşekkür edenler oldu. Çünkü sosyal medya bu zamana
kadar hep manipüle edildi, provoke edildi, saçma sapan yerlere
konular götürüldü. İlk defa düzgün bir ses çıkıyordu. Antep’teki
bir milletvekili, bebeğin tabutu başında o birliği beraberliği
görünce gözyaşlarını tutamadı ve bizi aradı. Bu çok güzel bir
şeydi. Yani, terörle de alakalı birlik beraberlik çağrımızı her
zaman yaptık, yapıyoruz.
Şimdi biliyorsunuz bir de Suriye olayımız var. Top
mermileri sınırlarda uçuşuyor, eller tetikte, her an savaş
çıkabilir...
Savaşın iyisi de olmaz, kazananı da olmaz. Savaş her zaman acı
getirmiştir. Bu tip meseleleri devlet büyüklerimiz çok daha iyi
okuyorlar. Dışarıdan bakıp çok daha iyi analiz etmek lazım. Kimin
işine yarıyor, kimin menfaatine yarıyor, bunlara çok dikkat etmek
lazım. Oyuna gelmemek lazım. Milli beraberliğimiz söz konusu
olduğunda, topraklarımız söz konusu olduğunda, namusumuz, inancımız
söz konusu olduğunda, bizim milletimiz zaten şanıyla yeri yerinden
oynatır gider. Ama Allah başa vermesin, neticede komşumuz kendi
içinde çok ciddi bir problem yaşıyor. Umarım o problem de bir an
önce, büyüklerimizin de katkısıyla çözülecektir.
Biliyorsunuz “Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir”
başlıklı bir kampanya başladı. Hiçbir TV kanalı, internet sitesi ve
haber portalı, hiçbir unsuru kaynak göstererek bile
kullanamayacak... Ne dersiniz, bu olaya nasıl
bakıyorsunuz?
Siz artık ne olursanız olun, internet dediğiniz mecrada o
özgürlükçü ortamı kısıtlayamazsınız. Artık gazetelerin yeni bir
açılım yapması lazım. Yakın bir gelecekte artık yazılı basının bir
çoğu maalesef o işi bırakmak zorunda kalacak. Dolayısıyla yeni
açılımlar yapmak lazım. Dünya bunu yapıyor. Dünya bu manada yeni
açılımlar yapıyor. Sizin bugün çok önemli bir köşe yazarınızın
elinde twitter var, diyelim ki Ferudun Özdemir köşe yazarı, güncel
bir gazetede yazıyor. Güncel konularla alakalı tweet atarım. Yani
sen zaten ertesi gün köşe yazacaksın, ben seni takip edince önceden
öğrenmiş oluyorum. Sonra bugünkü bir hadiseyi manşete taşıyorsunuz
ve ertesi gün basılıyor. Ben twitterdan, facebook’tan, internet
gazetelerinden anında öğreniyorum. Yani siz bunu ne kadar
engellemek isterseniz isteyin, eğer ben habere kıymet veriyorsam,
ben okuyan bir adamsam, takip ediyorsam, en kısa yoldan öğrenmek
isterim. Bunun önüne geçemezsiniz. Bunun yerine bence onların da
yeni açılımlar yaparak kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.
Ya şimdi TV’ler de “TV’lerin içeriği sadece TV’lerindir”
derse...
Artık yasakçılıktan vazgeçilmeli. Artık herkes kendi projesini
üretip, ortaya koymalı. Yeni çözümler üretmeli. Bu işin en kolay
yönü “Sen yapma bu işi ben yapacağım”dır. Niye yasaklıyorsun ki, o
zaman sen de daha iyisini yap. Devir, artık böyle bir
devir.
Gelelim şiire... ‘Payıma Yalnızlık Düştü’ adlı şiir
kitabınız şubatta çıktı... Şiir sizin için çok şey mi ifade
ediyor?
Şiir benim bilinen tarafım. Kitap ortaya koydum çünkü. Yağlı boya
tablo da yapıyorum mesela. Öyle de bir tarafım vardır. Haftada bir
iki tuvalin karşısına geçerim ve hep çiçek resimleri çizerim.
Çiçeklere karşı hastalığım vardır. Doğayı çok severim ve bulduğum
her çiçeğin fotoğrafını çekerim. Şiir de benim iç dünyamda duygu
seli yaşadığım dönemlerde hissettiklerimi ele aldığım bir şeydir.
Benim deşarj olduğum bir dünyadır. Bir yayıncı arkadaşım “Bunları
kitaplaştıralım” dedi. İnanın ne tanıtımını yaptım, ne
bahsettim.
Peki bu çiçeklerle ilgili bir sergi planınız var
mı?
Belki ileride yaptığım tablolardan bir sergi düşünüyorum. Ben
çiçeklerden hoşlanıyorum, çiçekleri seviyorum. O da her halde benim
iç dünyamı gösteriyor. Sanatla ilgili bir çok şeyi barındıran
biriyim.
Hayranlarınız, okurlarınız, dinleyenleriniz özel hayatınızı
merak ediyorlar. Bekar mıdır, evli midir? Sevgilisi var
mıdır?
Çok özel şeyler bunlar. Ama kısa bir cevap verebilirim. Evliyim,
iki de çocuğum var.
Allah bağışlasın... İlave etmek istediğiniz bir şey var
mı?
‘Ekip’ arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum.
Ferudun Bey, bu sohbet için Medyaradar okurları ve şahsım
adına size teşekkür ederim. Siz tweetlerinize devam edin. Ülkemizde
yaşananlarla ilgili insanlarımızı uyarın, ikaz edin ve hepimizin
yüreğini yakan şu terör belasına karşı birlik olma mesajlarınızı
haykırmayı sürdürün lütfen...