14 Mayıs 2012 11:38
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:39
TWİTTER GLADYATÖRÜ EROL KÖSE MEYDAN OKUDU; MASKELERİ İNDİRMEYE GELDİM!
Erol Köse twitterı nasıl keşfetti? Arkasında medya grubu var mı? Tatlıses 'Yazma' dedi mi? Erol Köse, merak edilenleri Akşam'dan Elif Aktuğ'a anlattı
Maskeleri indirmeye geldim
Gladyatör başlığını takıyor, elinde gümüş ışıltılar saçan bir kılıç ’Maskeleri düşürmeye geldim’ diye haykırıyor. Erol Köse ile sosyal medyada yaşadığı popülaritenin ardından buluştuk ve sorduk, ’Ünlülerle alıp veremediğin nedir?’ Cevabı kılıcı kadar keskindi: ’Kimsenin bilmediği bir şeyi söylemedim, sırlar hala bende’...
Elif Aktuğ/Akşam
Bir oda dolusu hukuk kitabı ilgimi çekiyor, onlarcası üst üste dizilmiş. Ama burası Erol Köse’nin evi, şaşırmamak lazım. ’Belki sınava girer, avukat olurum’ diyor, yıllardır hukuk okuyormuş roman niyetine. Tertemiz evinde çayımızı içip sohbet ederken bu mülayim adamın sosyal medyada estirdiği fırtınalara akıl sır erdiremiyorum. An itibarıyla 405 bin takipçisi var Twitter’da, esiyor, gürlüyor, alayına ayar veriyor. Ülkenin en popüler sanatçılarıyla ağız dalaşına giriyor, yazdıklarından ötürü kaç defa ifade vermeye çağırıldığını hatırlamıyor, en son söylenecek sözü en başta söylüyor, genç nesille müthiş bir iletişim kuruyor, rektörlere aldıkları kararları geri çektiriyor ve ’Hayatımın en popüler günlerini yaşamaktayım’ diyor. Sevin ya da sevmeyin, sosyal medyayı kullanmaktaki ustalığı tartışılmaz ama biz tartışmaya hazır olarak sohbete başlıyoruz...
- Ortası yok; ya seni çok seviyorlar ya nefret ediyorlar, neden öyle?
Geçmişten beri böyle, ezber bozan insanlar grubundanım ben. Sevilip sevilmeme durumuna gelince; kuzenlerim daha küçükken benden nefret ederlerdi.
- Onları da sinir mi ederdin?
Yok canım, aramızda tartışma bile yaşamadık ama okul birincisi olurdum hep, üniversite sınavını ikincilikle kazandım. Bu defa anneleri babaları onları Erol’la ezdiler ve onlar da benden hoşlanmamaya başladılar.
- Neden doktor oldun?
Annem hep ’Doktor ol’ dedi, o yüzden doktor oldum. Sadece ne yapacaksam en iyisini yapmak istedim. Tıp fakültesine girmek için en yüksek puanı almak gerekiyordu, ben de bu yüzden orayı seçtim. Ankara Hacettepe Tıp da en prestijli okullardan biriydi. Orayı yazdım ve kazandım
- Nasıl bir çocukluk yaşadın?
Devlet memuru, asker bir babanın çocuğuyum. İki ablam var, biri ziraat diğeri elektrik mühendisi. Babam da zamanında ezber bozmuş. Çiftçi bir ailenin çocuğu ama kaçıp askeri okul sınavlarına girmiş. Yoksa köyde kalsa, çiftçi olarak kalacaktı. Biz de hayatımızın çizgisini değiştirdik, mecburduk. Bir eli yağda bir eli balda olanın azmi olmaz, başarması zordur. 80’li yıllarda sobalı bir evdeydik Bahçelievler’de. Televizyon yeni çıkmıştı, konu komşu bize gelirdi. Elazığlıyız, ne kadar akraba varsa gelirdi. Ev daima kalabalıktı, otel gibiydi. O kalabalıkta ders çalışabilirdim. Kalabalıktan etkilenmezdim.
- Anneni çok üzdün mü, haylaz mıydın?
Hayır, aksine çok uslu bir çocuktum. Anneciydim, hatta hep onunla günlere giderdim, kedi gibi otururdum bir köşede.
- (Gülüyoruz) Anladım şimdi, o yüzden seviyorsun dedikodu yapmayı...
Günlerde, kadınların içinde büyüdüm. Kısır, kek, poğaça durumlarını bilirdim.
- O zaman da kadınların bacaklarına bakıp yorum yapar mıydın?
(Gülüyor) Asla! Utangaç bir çocuktum kimseyle göz güze gelemezdim. Yeni yeni açıldım. Babama bakamazdım bile sevgisini çok göstermezdi, lazer gibi bakardı.
- Üniversite yılları nasıldı peki?
Hacettepe’de okurken hep içimde kötü bir his vardı. İlginçtir ama bir şey olacak gibi gelirdi bana. Anneciğimi orada kaybettim. Kalp ağrısı vardı, by-pass olacaktı, devamında orada bir doktor hatası yüzünden rahmetli oldu. Babama söylemedim o zaman doktor hatası olduğunu, yoksa o da hapse giderdi.
ANNEM ÖLÜNCE BIRAKTIM
- Nasıl öğrendin doktor hatası olduğunu?
Başhekim anlatmıştı, by-pass ameliyatlarında yapılan bir prosedür yerine getirilmemiş. Annem ölünce tıptan soğudum, bu da doktorluğu bırakma sebebimdir. İhtisas yapıyordum ama bıraktım.
- ’Erol Köse’ olmuş muydun o zaman?
Prodüktörlüğe başlamıştım. Aynı anda iki işi yapmak çok zordu. İstifa ettim, pişman da olmadım. Tek pişmanlığım şudur, bu kadar ulvi bir mesleği yapmadım ama okula girecek birine de engel oldum. Belki bir başkası doktor olacak ve hayat kurtaracaktı. Vebalini taşıyorum bunun ama devre arkadaşlarımla bir karar verdik ve özel bir hastane yaptırmak üzere çalışmaya başladık. Tıptan koptum ama sağlık alanında çalışmaya devam edeceğim.
- Ablaların annenin yerini tuttu mu?
O zaman zaten evli ve çocukluydum, kimse annemin yerini tutamadı. O kadar anneciydim ki, onu kaybedince intihar psikolojisine girmiştim. Doktor olarak ölümle hep yüz yüzesiniz ama hayatın dramatik yüzüyle ancak bir sevdiğinizi kaybedince karşılaşıyorsunuz.
- Annenin ölümü hayatındaki dönüm noktalarından biri mi? Korkusuzluğun, deli cesaretin bu yüzden mi?
Tabii ki, şu da var; ölümle böyle yüzleşince hayatın ne kadar komik ve anlamsız olduğunu anlıyorsun. İnancım çok kuvvetlidir, bir gün vademiz dolacak biliyorum. Doktorluk da cesaret gerektirir. Limitsiz bir cesaretim de var. Şahsi güçlerden, konumlardan korkmam.
TWITTER GLADYATÖRÜ
- Nasıl keşfettin Twitter’ı?
Ebru Yaşar söylemişti bana, albümünü bitirince ’Bir hesap açsana, albümü tanıtsak ya’ dedi. Bir baktım, Facebook’ta zaten birçok hesap var benim adıma. Twitter’da yazmaya başladım ve olanlar oldu.
- Yazdıklarından sonra arkada bir güç olduğunu söyleyenler oldu.
Hurafedir bu, cesarete isim koyamayınca, ’Devleti arkasına alıyor’, ’Cemaatçi’ dediler. Ne cemaati, çektiğim kliplerin yüzde 90’ı erotik. Başbakanımızı övdüğüm oldu, dikkat çekti bu durum. Aynı şekilde eleştirdim de ama nedense övdüğüm için yakınlık var gibi algılandı. ’Yandaş mısın?’ diyorlar. Başarıyı alkışlarım ama gördüğümü de söylerim. Ülkenin DNA’sında yer alan değerlere dokundukları zaman ilk başta ben eleştiririm.
- Sosyal medyada durmadan eleştiriyorsun insanları.
Kim olursa olsun eleştiririm. Ancak benim farkım ’şuncu-buncu’ olmamak. Demokratik eleştiri kültürü yerleşsin istiyorum. Fenerbahçeliyim ama Aziz Yıldırım’cı değilim. ’Vay sen neden Başkan’ı desteklemiyorsun’ diyorlar. Benim tanıklığım var Başkan’ın mizacıyla ilgili, gözü kapalı olarak ’Pamuk gibi adamdır’ diyemem. Takıma katkıları tartışılamaz, inşallah bir an önce çıkar ama destek olmam gerekmez.
- Arkanda medya grubu var mı peki?
Yok, asla.
- ’Şunu yaz’ diyen olursa yazar mısın?
Asla.
- ’Şunu yazma’ diyen olursa...
Nasıl söylediğine bağlı, rica ederse yazmayabilirim. Yazma diyen çok, dinlerim de. Üslup önemli, tehdit gibi algılarsam on katını yazarım. Ricaysa dinlerim.
- İbrahim Tatlıses’i önce eleştirdin ve bir anda desteklercesine mesajlar yazdın. Haklı olarak akıllara ’Acaba İbrahim Bey’den bir uyarı mı geldi?’ sorusu geldi.
İbrahim Tatlıses’le alakalı fikirlerim değişmedi. Marka hataları yaptılar, o haliyle ortaya çıkmayacaktı. Grip geçirmedi, kayakta ayağını kırmadı. Belki yüzde yüz iyileşemeyecek. Ajite ederek, acıma duygusunu kaşıyarak ortaya çıkmayacaktı. Gücü temsil eden bir adam, iş hayatında önemli biri. Tedavi daha yıllarca sürebilir.
- İbrahim Tatlıses, ’Yazma’ dedi mi?
Zamanında doğruları söyledik diye bana bir alerjisi var. Biraz yağdanlık sever, onun iyliğini istedik diye yağdanlık yapmadık. Ancak daha fazla konuşursam ona albüm yapacak olan değerli arkadaşım, Polat Yağcı ticari zarar görecekti. Bu yüzden sohbete son verdim, fikirlerim değişmedi. Bastonu attıysan eğer, tekrar eline almayacaksın.
- Kaç defa ifade verdin?
Benim adıma art arda o kadar çok sahte hesap açıldı ki, şaştım kaldım. Hukuku ve eleştiri sınırlarını bilerek yazarım. Benim yazdıklarımı aldı sahte hesap sahipleri, bir de küfür eklediler. Yazmaktan vazgeçsem de, onlar yazmaya devam edecekler.
TAKİPÇİLERİM NEFERLERİM
- Sanki gizli belgelerin var...
Ne alakası var? Google diye bir şey var. Seda Sayan yazınca bak ortaya neler çıkıyor, ben söyleyince beni mahkemeye veriyorlar, Google’ı da verseler ya. Gazete arşivlerinde herkesin fotoğrafları var.
- Hadise’ye çok faydan dokundu değil mi, eleştirilerin ona yaradı da.
Hadise’yi ben yükselttim, kıyak yapmak için birine sallamam lazım. Bir tek orada kalmadı, yazılan internete düşüyor, televizyona taşınıyor, orada da haber oluyor.
- Şimdi Halil Koçak’la çalışıyorsun.
Twitter’da efektif olmayı Halil Koçak albümünde denedim en son, iki günde trend topic oldu. Onu test için yaptım, Twitter’dan patlatmayı denedim ve oldu. Cuma Okan’a çıktı. Çok değerli bir müzisyen, ailesi pek istemedi. İkna ettik ailesini, çok güzel bir albüm oldu. Herkes çok mutlu şimdi. Burada şunu da yaptım, ’Yeter artık bahsetme’ diyenler oldu, eleştirileri de re-tweet yaptım. Bunu yaptım çünkü ürünüme güveniyordum.
- Haber kaynağı oldun, bir çok şeyi ilk olarak sen yazıyorsun, inanılır gibi değil...
Ali Taran’ın boşanmasını ilk ben yazdım. Gazete veya internet sitesi benim kadar hızlı olamaz. O kadar çok takipçim var ki, bir ajansmışım gibi, mübaşirinden avukatına kadar mesaj yolluyorlar. Neferlerim var, teyit ediyorum telefon ederek. 30 saniyede olay tamamlanıyor. Bir de yanılma durumunda kimse bir şey diyemez. Sorumluluğu var haber sitelerinin. Onlar kurumsal olarak çalışıyorlar, hata yapamazlar. Münir Özkul’un öldüğü haberi mesela, Itır Esen yazdı. Ben de inandım eski ahbaplıklarına dayanarak, tekrarladım mesajı. Itır Hanım sonradan sildi, ama ben o sayfanın ekran görüntüsünü almıştım, ’Bakın buradan görmüştüm’ dedim. Ne diyorsak o...
-’Şunu yaptım’ dediğin ne var?
Van depremine gitmem önemli, bir anda Ahmet Vardar gibi oldum, elime notlar yazılmış kağıt veriyor sokakta insanlar ’Bu konulara da değin’ diyorlar, sözcü gibi oldum. En son Aydın Üniversitesi öğrencileri bana ulaştılar, sınav sistemi değiştiği için zor durumda kalmışlardı. Rektöre döşendim oradan, üç dört saat sonra cevap geldi, durum düzeltilmişti. Okulda kahraman olduk. Sonra Bilkentliler yazdı, ’Bizim de Amerikan futbol takımımız var ödenek vermiyorlar, turnuvaya gidemiyoruz’ diye. Hemen el koydum, ödenek çıktı.
-Kötünün kötüsü diyorlar sana...
(Gülüyor) Sütten çıkmış ak kaşık değilim ben, elbette hatalarım oldu, olacak da. Benim bir hesabım var, istediğimi yazıyorum. Gelip, beni takip edip, mahrem konuşmalarıma tanık olup ’Vay efendim ne diyor bu adam’ demek ne kadar saçma. Takip etme o zaman, dinleme. Çık git özelimden. Deliyim ben kardeşim, deli deli konuşuyorum. Sen neden deliyi dinleyip yorum yapıyorsun. Twitter’dan da aynı şeyi söylüyorlar.
NE HÜLYA’YI NE SEDA’YI... BEN KİMSEYİ SATMADIM
-Çok net soracağım, neden Seda Sayan’dan veya Bülent Ersoy’dan bahsettin, neden bir anda yüklendin onlara?
Kameraya bir şey söylüyorum diyelim, karşı taraf cevap veriyor. Bir cevabımızı twitter’a yazıyoruz. Bülent Ersoy diva, büyük sanatçı tamam ama özel hayatını tasvip etmiyorum. Belki o da beni tasvip etmiyordur. Bunu beyan etme hakkım var. Yeni yetme, gencecik çocuklara ’Kocacığım’ demesi ve medyanın da bunu ’Normalmiş’ gibi algılaması bana tuhaf geliyor. Toplum ahlakını normalize dercesine alkışlayan tavrı eleştiriyorum. Nerede hakaret var?
-Bülent Ersoy’un transseksüel olduğunu neden hatırlattın?
Bir zaman da Hülya Avşar’ın Tanju’nun metresi olduğunu söylemiştim. Dava açıldı, beraat ettim. Hukukta metresin tanımı var çünkü hakaret değil. Bunu hatırlattım.
-Ergenlik çağında kızı var ama biraz ayıp değil mi senin yaptığın?
Bir kızı varsa Ricky Martin’i ellerken düşünecekti, bir iş adamıyla aşk yaşarken de yetişkin kızı vardı. Seda Sayan da söylemişti bana ’Yetişkin oğlum var’ diye. Nihat Doğan döneminde de vardı oğlu. Öyle bir hayat yok, onların hoşlarına gitmeyecek bir cümle görünce çocuklarını hatırlıyorlar. Maskeli balo gibi bizim dünya. Maskeleri düşürmeye geldim.
-Biraz ’Hepimiz aristokratız’ tavrı var bizim ünlülerde.
Herkesi Fransız mürebbiyeler büyütmüş sanırsın. Yok böyle şey, Hülya Avşar’ı hepimiz tanıyoruz. Banu Alkan’ın eskilerini giyerek film çevirmeye başlayan bir kadındır. Banu Alkan o zamanki ilişkisi sebebiyle çok üst düzey bir hayat yaşamıştır.
-Gençler şaşırmıyor mu sen bunları yazınca?
Şaşırmazlar mı? Bilmiyorlardı bir çok şeyi. Bir üniversite öğrencisine Pakize Suda’yı sorsan, ’Köşe yazarı’ der. Biz ’Bak köşe yazarının soft porno filminin afişi’ diyoruz, Gökhan Güney’in metresiydi diyoruz. Yeni nesil öğreniyor.
-İnsanlar yükselemez mi Erol, başladığımız noktada mı kalalım? Kendini yetiştirmişse insan...
Özünü inkar edenlerle alakalı bir sorunum var benim. Sobalı bir evde büyüdüm diyorum, İbrahim Tatlıses her zaman anlatıyor nereden geldiğini. Onlar ışınlandılar paralel evrenden, en aristokrat halleriyle. Tarkan gibi bu ülkenin en büyük değerini eleştirir yerin dibine sokmaya çalışırsan ablacığım, Erol Köse de sana bir hatırlatma yapar.
-Herkesten nefret ediyor gibi görünüyorsun bunları açıklayınca.
Asla değil, Hülya hiç anlayamıyor mesela. Senelerce gazinolarda çalıştık beraber. Google’da var olan gerçekliği hatırlatıyorum o kadar; bendeki sırlarını ifşa ediyor değilim ki. Ben toplumun veya medyanın bilmediği hiçbir şeyi açıklamadım. Birbirimize ait datalarımız var, hiçbirini dile getirmedim. Ben kimseyi satmadım. O yüzden racon olarak gün gelir karşılaşırsak hatırlatırım sırlarını. Ölümcül bir yara vermek istesem bunları söylemez miydim?
-Saklamasınlar istiyorsun anladığım kadarıyla.
Geçmişini inkar eden haramzadedir. Önce kendine bakacaksın. ’Sen de Gülşen’le oldun’ diyorlar, ’Uzanlar’ diyorlar. Ne yaptım ben? Veremeyeceğim hesap yok, ne çok yanlışım var biliyorum. Ben bu bardağın içindeyim ama aldığım aile terbiyesi ve kültür sayesinde o suya karışmıyorum o kadar. Ben o egoda olsam kiminle muhatap olurum, doktorum ben bir kere. Okuduğum kitaplar bu binaya sığmaz. O noktada değilim, hadsizliğe dayanamıyorum. Hepimiz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz. Biz bir tiyatronun oyuncularıysak seyirciye oynayacağız, birbirimize karşı değil. Sen bana oynarsan ben sana hatırlatırım, hem sana hem de seyirciye hatırlatırım ne olduğunu.
-Hayatında biri olsa Twitter’da bu kadar zaman geçirir miydin, yalnızlıktan sarmış olmayasın?
Bana psikolojik olarak iyi geliyor yazmak. Hayatımda biri olsa da yazardım, tek elle bakmadan da yazabiliyorum!
EROL KÖSE İÇİN 140 KARAKTERDE KİM KİMDİR?
Hadise: Bikini giysin ilk fırsatta fotoşopsuz resim bekliyoruz.
Seda Sayan: Fazlasıyla çizgiyi aştı ve kendi duruşuna zarar verdi.
Hülya Avşar: Ölülerin arkasından konuşmuyorum.
Bülent Ersoy: Olgunluk sergilemiş ve ’Gelip elimi sıksaydı’ demiş.
Tarkan: Büyük bir değer, kıymeti daha fazla bilinsin.
İbrahim Tatlıses: Seviyor ve acil şifa diliyoruz.
Gülben Ergen: Özgür Gülben Ergen’den 6 ay içinde bir aşk bekliyorum.
Ajda Pekkan: Onun yaşındakiler bastonla yürürken, enerjisine inanamıyorum.
Cem Yılmaz: Evlenince agresifleşti.
Okan Bayülgen: Zeka küpü, şiddetle takip edilmeli.
Beyaz: Sosyal medyadan uzak duruyor, oysa burada ’r’leri söyleyememek sorun değil.
Gladyatör başlığını takıyor, elinde gümüş ışıltılar saçan bir kılıç ’Maskeleri düşürmeye geldim’ diye haykırıyor. Erol Köse ile sosyal medyada yaşadığı popülaritenin ardından buluştuk ve sorduk, ’Ünlülerle alıp veremediğin nedir?’ Cevabı kılıcı kadar keskindi: ’Kimsenin bilmediği bir şeyi söylemedim, sırlar hala bende’...
Elif Aktuğ/Akşam
Bir oda dolusu hukuk kitabı ilgimi çekiyor, onlarcası üst üste dizilmiş. Ama burası Erol Köse’nin evi, şaşırmamak lazım. ’Belki sınava girer, avukat olurum’ diyor, yıllardır hukuk okuyormuş roman niyetine. Tertemiz evinde çayımızı içip sohbet ederken bu mülayim adamın sosyal medyada estirdiği fırtınalara akıl sır erdiremiyorum. An itibarıyla 405 bin takipçisi var Twitter’da, esiyor, gürlüyor, alayına ayar veriyor. Ülkenin en popüler sanatçılarıyla ağız dalaşına giriyor, yazdıklarından ötürü kaç defa ifade vermeye çağırıldığını hatırlamıyor, en son söylenecek sözü en başta söylüyor, genç nesille müthiş bir iletişim kuruyor, rektörlere aldıkları kararları geri çektiriyor ve ’Hayatımın en popüler günlerini yaşamaktayım’ diyor. Sevin ya da sevmeyin, sosyal medyayı kullanmaktaki ustalığı tartışılmaz ama biz tartışmaya hazır olarak sohbete başlıyoruz...
- Ortası yok; ya seni çok seviyorlar ya nefret ediyorlar, neden öyle?
Geçmişten beri böyle, ezber bozan insanlar grubundanım ben. Sevilip sevilmeme durumuna gelince; kuzenlerim daha küçükken benden nefret ederlerdi.
- Onları da sinir mi ederdin?
Yok canım, aramızda tartışma bile yaşamadık ama okul birincisi olurdum hep, üniversite sınavını ikincilikle kazandım. Bu defa anneleri babaları onları Erol’la ezdiler ve onlar da benden hoşlanmamaya başladılar.
- Neden doktor oldun?
Annem hep ’Doktor ol’ dedi, o yüzden doktor oldum. Sadece ne yapacaksam en iyisini yapmak istedim. Tıp fakültesine girmek için en yüksek puanı almak gerekiyordu, ben de bu yüzden orayı seçtim. Ankara Hacettepe Tıp da en prestijli okullardan biriydi. Orayı yazdım ve kazandım
- Nasıl bir çocukluk yaşadın?
Devlet memuru, asker bir babanın çocuğuyum. İki ablam var, biri ziraat diğeri elektrik mühendisi. Babam da zamanında ezber bozmuş. Çiftçi bir ailenin çocuğu ama kaçıp askeri okul sınavlarına girmiş. Yoksa köyde kalsa, çiftçi olarak kalacaktı. Biz de hayatımızın çizgisini değiştirdik, mecburduk. Bir eli yağda bir eli balda olanın azmi olmaz, başarması zordur. 80’li yıllarda sobalı bir evdeydik Bahçelievler’de. Televizyon yeni çıkmıştı, konu komşu bize gelirdi. Elazığlıyız, ne kadar akraba varsa gelirdi. Ev daima kalabalıktı, otel gibiydi. O kalabalıkta ders çalışabilirdim. Kalabalıktan etkilenmezdim.
- Anneni çok üzdün mü, haylaz mıydın?
Hayır, aksine çok uslu bir çocuktum. Anneciydim, hatta hep onunla günlere giderdim, kedi gibi otururdum bir köşede.
- (Gülüyoruz) Anladım şimdi, o yüzden seviyorsun dedikodu yapmayı...
Günlerde, kadınların içinde büyüdüm. Kısır, kek, poğaça durumlarını bilirdim.
- O zaman da kadınların bacaklarına bakıp yorum yapar mıydın?
(Gülüyor) Asla! Utangaç bir çocuktum kimseyle göz güze gelemezdim. Yeni yeni açıldım. Babama bakamazdım bile sevgisini çok göstermezdi, lazer gibi bakardı.
- Üniversite yılları nasıldı peki?
Hacettepe’de okurken hep içimde kötü bir his vardı. İlginçtir ama bir şey olacak gibi gelirdi bana. Anneciğimi orada kaybettim. Kalp ağrısı vardı, by-pass olacaktı, devamında orada bir doktor hatası yüzünden rahmetli oldu. Babama söylemedim o zaman doktor hatası olduğunu, yoksa o da hapse giderdi.
ANNEM ÖLÜNCE BIRAKTIM
- Nasıl öğrendin doktor hatası olduğunu?
Başhekim anlatmıştı, by-pass ameliyatlarında yapılan bir prosedür yerine getirilmemiş. Annem ölünce tıptan soğudum, bu da doktorluğu bırakma sebebimdir. İhtisas yapıyordum ama bıraktım.
- ’Erol Köse’ olmuş muydun o zaman?
Prodüktörlüğe başlamıştım. Aynı anda iki işi yapmak çok zordu. İstifa ettim, pişman da olmadım. Tek pişmanlığım şudur, bu kadar ulvi bir mesleği yapmadım ama okula girecek birine de engel oldum. Belki bir başkası doktor olacak ve hayat kurtaracaktı. Vebalini taşıyorum bunun ama devre arkadaşlarımla bir karar verdik ve özel bir hastane yaptırmak üzere çalışmaya başladık. Tıptan koptum ama sağlık alanında çalışmaya devam edeceğim.
- Ablaların annenin yerini tuttu mu?
O zaman zaten evli ve çocukluydum, kimse annemin yerini tutamadı. O kadar anneciydim ki, onu kaybedince intihar psikolojisine girmiştim. Doktor olarak ölümle hep yüz yüzesiniz ama hayatın dramatik yüzüyle ancak bir sevdiğinizi kaybedince karşılaşıyorsunuz.
- Annenin ölümü hayatındaki dönüm noktalarından biri mi? Korkusuzluğun, deli cesaretin bu yüzden mi?
Tabii ki, şu da var; ölümle böyle yüzleşince hayatın ne kadar komik ve anlamsız olduğunu anlıyorsun. İnancım çok kuvvetlidir, bir gün vademiz dolacak biliyorum. Doktorluk da cesaret gerektirir. Limitsiz bir cesaretim de var. Şahsi güçlerden, konumlardan korkmam.
TWITTER GLADYATÖRÜ
- Nasıl keşfettin Twitter’ı?
Ebru Yaşar söylemişti bana, albümünü bitirince ’Bir hesap açsana, albümü tanıtsak ya’ dedi. Bir baktım, Facebook’ta zaten birçok hesap var benim adıma. Twitter’da yazmaya başladım ve olanlar oldu.
- Yazdıklarından sonra arkada bir güç olduğunu söyleyenler oldu.
Hurafedir bu, cesarete isim koyamayınca, ’Devleti arkasına alıyor’, ’Cemaatçi’ dediler. Ne cemaati, çektiğim kliplerin yüzde 90’ı erotik. Başbakanımızı övdüğüm oldu, dikkat çekti bu durum. Aynı şekilde eleştirdim de ama nedense övdüğüm için yakınlık var gibi algılandı. ’Yandaş mısın?’ diyorlar. Başarıyı alkışlarım ama gördüğümü de söylerim. Ülkenin DNA’sında yer alan değerlere dokundukları zaman ilk başta ben eleştiririm.
- Sosyal medyada durmadan eleştiriyorsun insanları.
Kim olursa olsun eleştiririm. Ancak benim farkım ’şuncu-buncu’ olmamak. Demokratik eleştiri kültürü yerleşsin istiyorum. Fenerbahçeliyim ama Aziz Yıldırım’cı değilim. ’Vay sen neden Başkan’ı desteklemiyorsun’ diyorlar. Benim tanıklığım var Başkan’ın mizacıyla ilgili, gözü kapalı olarak ’Pamuk gibi adamdır’ diyemem. Takıma katkıları tartışılamaz, inşallah bir an önce çıkar ama destek olmam gerekmez.
- Arkanda medya grubu var mı peki?
Yok, asla.
- ’Şunu yaz’ diyen olursa yazar mısın?
Asla.
- ’Şunu yazma’ diyen olursa...
Nasıl söylediğine bağlı, rica ederse yazmayabilirim. Yazma diyen çok, dinlerim de. Üslup önemli, tehdit gibi algılarsam on katını yazarım. Ricaysa dinlerim.
- İbrahim Tatlıses’i önce eleştirdin ve bir anda desteklercesine mesajlar yazdın. Haklı olarak akıllara ’Acaba İbrahim Bey’den bir uyarı mı geldi?’ sorusu geldi.
İbrahim Tatlıses’le alakalı fikirlerim değişmedi. Marka hataları yaptılar, o haliyle ortaya çıkmayacaktı. Grip geçirmedi, kayakta ayağını kırmadı. Belki yüzde yüz iyileşemeyecek. Ajite ederek, acıma duygusunu kaşıyarak ortaya çıkmayacaktı. Gücü temsil eden bir adam, iş hayatında önemli biri. Tedavi daha yıllarca sürebilir.
- İbrahim Tatlıses, ’Yazma’ dedi mi?
Zamanında doğruları söyledik diye bana bir alerjisi var. Biraz yağdanlık sever, onun iyliğini istedik diye yağdanlık yapmadık. Ancak daha fazla konuşursam ona albüm yapacak olan değerli arkadaşım, Polat Yağcı ticari zarar görecekti. Bu yüzden sohbete son verdim, fikirlerim değişmedi. Bastonu attıysan eğer, tekrar eline almayacaksın.
- Kaç defa ifade verdin?
Benim adıma art arda o kadar çok sahte hesap açıldı ki, şaştım kaldım. Hukuku ve eleştiri sınırlarını bilerek yazarım. Benim yazdıklarımı aldı sahte hesap sahipleri, bir de küfür eklediler. Yazmaktan vazgeçsem de, onlar yazmaya devam edecekler.
TAKİPÇİLERİM NEFERLERİM
- Sanki gizli belgelerin var...
Ne alakası var? Google diye bir şey var. Seda Sayan yazınca bak ortaya neler çıkıyor, ben söyleyince beni mahkemeye veriyorlar, Google’ı da verseler ya. Gazete arşivlerinde herkesin fotoğrafları var.
- Hadise’ye çok faydan dokundu değil mi, eleştirilerin ona yaradı da.
Hadise’yi ben yükselttim, kıyak yapmak için birine sallamam lazım. Bir tek orada kalmadı, yazılan internete düşüyor, televizyona taşınıyor, orada da haber oluyor.
- Şimdi Halil Koçak’la çalışıyorsun.
Twitter’da efektif olmayı Halil Koçak albümünde denedim en son, iki günde trend topic oldu. Onu test için yaptım, Twitter’dan patlatmayı denedim ve oldu. Cuma Okan’a çıktı. Çok değerli bir müzisyen, ailesi pek istemedi. İkna ettik ailesini, çok güzel bir albüm oldu. Herkes çok mutlu şimdi. Burada şunu da yaptım, ’Yeter artık bahsetme’ diyenler oldu, eleştirileri de re-tweet yaptım. Bunu yaptım çünkü ürünüme güveniyordum.
- Haber kaynağı oldun, bir çok şeyi ilk olarak sen yazıyorsun, inanılır gibi değil...
Ali Taran’ın boşanmasını ilk ben yazdım. Gazete veya internet sitesi benim kadar hızlı olamaz. O kadar çok takipçim var ki, bir ajansmışım gibi, mübaşirinden avukatına kadar mesaj yolluyorlar. Neferlerim var, teyit ediyorum telefon ederek. 30 saniyede olay tamamlanıyor. Bir de yanılma durumunda kimse bir şey diyemez. Sorumluluğu var haber sitelerinin. Onlar kurumsal olarak çalışıyorlar, hata yapamazlar. Münir Özkul’un öldüğü haberi mesela, Itır Esen yazdı. Ben de inandım eski ahbaplıklarına dayanarak, tekrarladım mesajı. Itır Hanım sonradan sildi, ama ben o sayfanın ekran görüntüsünü almıştım, ’Bakın buradan görmüştüm’ dedim. Ne diyorsak o...
-’Şunu yaptım’ dediğin ne var?
Van depremine gitmem önemli, bir anda Ahmet Vardar gibi oldum, elime notlar yazılmış kağıt veriyor sokakta insanlar ’Bu konulara da değin’ diyorlar, sözcü gibi oldum. En son Aydın Üniversitesi öğrencileri bana ulaştılar, sınav sistemi değiştiği için zor durumda kalmışlardı. Rektöre döşendim oradan, üç dört saat sonra cevap geldi, durum düzeltilmişti. Okulda kahraman olduk. Sonra Bilkentliler yazdı, ’Bizim de Amerikan futbol takımımız var ödenek vermiyorlar, turnuvaya gidemiyoruz’ diye. Hemen el koydum, ödenek çıktı.
-Kötünün kötüsü diyorlar sana...
(Gülüyor) Sütten çıkmış ak kaşık değilim ben, elbette hatalarım oldu, olacak da. Benim bir hesabım var, istediğimi yazıyorum. Gelip, beni takip edip, mahrem konuşmalarıma tanık olup ’Vay efendim ne diyor bu adam’ demek ne kadar saçma. Takip etme o zaman, dinleme. Çık git özelimden. Deliyim ben kardeşim, deli deli konuşuyorum. Sen neden deliyi dinleyip yorum yapıyorsun. Twitter’dan da aynı şeyi söylüyorlar.
NE HÜLYA’YI NE SEDA’YI... BEN KİMSEYİ SATMADIM
-Çok net soracağım, neden Seda Sayan’dan veya Bülent Ersoy’dan bahsettin, neden bir anda yüklendin onlara?
Kameraya bir şey söylüyorum diyelim, karşı taraf cevap veriyor. Bir cevabımızı twitter’a yazıyoruz. Bülent Ersoy diva, büyük sanatçı tamam ama özel hayatını tasvip etmiyorum. Belki o da beni tasvip etmiyordur. Bunu beyan etme hakkım var. Yeni yetme, gencecik çocuklara ’Kocacığım’ demesi ve medyanın da bunu ’Normalmiş’ gibi algılaması bana tuhaf geliyor. Toplum ahlakını normalize dercesine alkışlayan tavrı eleştiriyorum. Nerede hakaret var?
-Bülent Ersoy’un transseksüel olduğunu neden hatırlattın?
Bir zaman da Hülya Avşar’ın Tanju’nun metresi olduğunu söylemiştim. Dava açıldı, beraat ettim. Hukukta metresin tanımı var çünkü hakaret değil. Bunu hatırlattım.
-Ergenlik çağında kızı var ama biraz ayıp değil mi senin yaptığın?
Bir kızı varsa Ricky Martin’i ellerken düşünecekti, bir iş adamıyla aşk yaşarken de yetişkin kızı vardı. Seda Sayan da söylemişti bana ’Yetişkin oğlum var’ diye. Nihat Doğan döneminde de vardı oğlu. Öyle bir hayat yok, onların hoşlarına gitmeyecek bir cümle görünce çocuklarını hatırlıyorlar. Maskeli balo gibi bizim dünya. Maskeleri düşürmeye geldim.
-Biraz ’Hepimiz aristokratız’ tavrı var bizim ünlülerde.
Herkesi Fransız mürebbiyeler büyütmüş sanırsın. Yok böyle şey, Hülya Avşar’ı hepimiz tanıyoruz. Banu Alkan’ın eskilerini giyerek film çevirmeye başlayan bir kadındır. Banu Alkan o zamanki ilişkisi sebebiyle çok üst düzey bir hayat yaşamıştır.
-Gençler şaşırmıyor mu sen bunları yazınca?
Şaşırmazlar mı? Bilmiyorlardı bir çok şeyi. Bir üniversite öğrencisine Pakize Suda’yı sorsan, ’Köşe yazarı’ der. Biz ’Bak köşe yazarının soft porno filminin afişi’ diyoruz, Gökhan Güney’in metresiydi diyoruz. Yeni nesil öğreniyor.
-İnsanlar yükselemez mi Erol, başladığımız noktada mı kalalım? Kendini yetiştirmişse insan...
Özünü inkar edenlerle alakalı bir sorunum var benim. Sobalı bir evde büyüdüm diyorum, İbrahim Tatlıses her zaman anlatıyor nereden geldiğini. Onlar ışınlandılar paralel evrenden, en aristokrat halleriyle. Tarkan gibi bu ülkenin en büyük değerini eleştirir yerin dibine sokmaya çalışırsan ablacığım, Erol Köse de sana bir hatırlatma yapar.
-Herkesten nefret ediyor gibi görünüyorsun bunları açıklayınca.
Asla değil, Hülya hiç anlayamıyor mesela. Senelerce gazinolarda çalıştık beraber. Google’da var olan gerçekliği hatırlatıyorum o kadar; bendeki sırlarını ifşa ediyor değilim ki. Ben toplumun veya medyanın bilmediği hiçbir şeyi açıklamadım. Birbirimize ait datalarımız var, hiçbirini dile getirmedim. Ben kimseyi satmadım. O yüzden racon olarak gün gelir karşılaşırsak hatırlatırım sırlarını. Ölümcül bir yara vermek istesem bunları söylemez miydim?
-Saklamasınlar istiyorsun anladığım kadarıyla.
Geçmişini inkar eden haramzadedir. Önce kendine bakacaksın. ’Sen de Gülşen’le oldun’ diyorlar, ’Uzanlar’ diyorlar. Ne yaptım ben? Veremeyeceğim hesap yok, ne çok yanlışım var biliyorum. Ben bu bardağın içindeyim ama aldığım aile terbiyesi ve kültür sayesinde o suya karışmıyorum o kadar. Ben o egoda olsam kiminle muhatap olurum, doktorum ben bir kere. Okuduğum kitaplar bu binaya sığmaz. O noktada değilim, hadsizliğe dayanamıyorum. Hepimiz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz. Biz bir tiyatronun oyuncularıysak seyirciye oynayacağız, birbirimize karşı değil. Sen bana oynarsan ben sana hatırlatırım, hem sana hem de seyirciye hatırlatırım ne olduğunu.
-Hayatında biri olsa Twitter’da bu kadar zaman geçirir miydin, yalnızlıktan sarmış olmayasın?
Bana psikolojik olarak iyi geliyor yazmak. Hayatımda biri olsa da yazardım, tek elle bakmadan da yazabiliyorum!
EROL KÖSE İÇİN 140 KARAKTERDE KİM KİMDİR?
Hadise: Bikini giysin ilk fırsatta fotoşopsuz resim bekliyoruz.
Seda Sayan: Fazlasıyla çizgiyi aştı ve kendi duruşuna zarar verdi.
Hülya Avşar: Ölülerin arkasından konuşmuyorum.
Bülent Ersoy: Olgunluk sergilemiş ve ’Gelip elimi sıksaydı’ demiş.
Tarkan: Büyük bir değer, kıymeti daha fazla bilinsin.
İbrahim Tatlıses: Seviyor ve acil şifa diliyoruz.
Gülben Ergen: Özgür Gülben Ergen’den 6 ay içinde bir aşk bekliyorum.
Ajda Pekkan: Onun yaşındakiler bastonla yürürken, enerjisine inanamıyorum.
Cem Yılmaz: Evlenince agresifleşti.
Okan Bayülgen: Zeka küpü, şiddetle takip edilmeli.
Beyaz: Sosyal medyadan uzak duruyor, oysa burada ’r’leri söyleyememek sorun değil.