12 Tem 2011 15:57
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:34
TÜYLER ÜRPERTEN HİKAYE! ÖLÜMDEN DÖNEN AYŞE ARAL, BAKIN AZRAİLE NE DEMİŞ!..
Hürriyet gazetesi yazarlarından Ayşe Aral hastalığı sırasında ölüm kalım savaşını anlatırken azraile karşı nasıl tepki verdiğini kaleme aldı.
İşte Hürriyet yazarı Ayşe Aral’ın bugünkü köşe yazısı...
Aklı sıra beni götüreceğini sanan Azrail’in eline pırtısını tutuşturup; “Hadi len” dedim
Hangimiz kendimizi her Allah’ın günü aynı sağlıkta hissederiz? Neredeyse hiçbirimiz.
Bir gün zımba gibiyken, ertesi gün kafasını yataktan zor kaldırır insan, bunlara şu stres haltını falan da ekleyince al sana her sabah çözülecek bir bulmaca...
Sizlere yazmıştım; ben de bir süredir salak saptal ağrılarla uğraşmaktaydım.
Neymiş?
“Siyatik”
“Tamam, şunları iç, şu hareketleri yap, bilmem ne bilmem ne…”
Sonra acılar dinmeyip, yapılanlar yemeyince…
“Neymiş?”
“Durum daha ağır; yani bel fıtığı”
“Tamam, şimdi şunları, artı bir de bunları iç, yüzmeye başla, hemen fizik tedavi, falan filan fişmekan…”
Tık yok bende...
“Amannnnnnnn” dedim, “geçer, düşünme. Stresin de çok bu ara, kaçarsın belki bir iki gün bir yerlere, hem havan da değişir, boş ver; Allah çaresiz hastalık vermesin.”
Bir iki ay böyle takıldım durdum. Bir süredir bacakcıklarımın, belcağazımın ağrısına, bulunduğu hiçbir ortamda çekinmeden taka taka en yüksek sesle “gırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr, garrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr” lar yapan midem de eklendi.
“Eh” dedim, “o kadar ilaç yutuyorsun ki normaldir.” İlerleyen günlerde buna bir de hamile görüntüsüne bürünen göbeğim eklendi. Gece yattım gayet normal, sabah kalktım sanırsınız dokuz aylık hamileyim.
“Gazdır” dedim, yediğim taze soğanlara suç buldum. Yine ilaç içtim, ertesi gün değişen hiçbir şey yok.
1 Temmuz Cuma akşamı çok keyifsiz, hatta biraz da nefessiz, zarla zorla uyudum. Sabah uyandığımda benden çıkan tek ses; “ııııııııııııııııııııııı, ıııııııııııııııııııııııııı” idi. Nefes yok, resmen alamıyorum.
Başucumdaki bardağı yere atıp kırdım ki Ivanka yukarı gelsin.
Sonra kızım panik halde kızkardeşimi ve kocasını çağırdı. Onlarla beraber Prof. Dr. Sayın Kamil Adalet de geldi. Kamil Bey benim kalp pili doktorum, her şeyim.
Onu görünce biraz rahatlar gibi oldum; “Yarın kontrole gelirim hocam” dedim.
“Giyin, gidiyoruz” dedi.
İki araba; Kamil Hoca, ben, Ivanka, Begüm, Ayça ve Roben döküldük yola.
Bir ara ağlamaya başladım, çünkü yine nefesim bitiverdi. Annem yok yanımda, çünkü kadıncağız Bodrum’da.
Neyse hastaneye varınca apar topar beni içeri aldılar. İki muayenecik sonucu panik atak geçirdiğime karar verdiler.
Izdırabımı sizlere anlatmam mümkün değil. Başladık beklemeye, ne gelen var, ne giden; nöbetçi doktor ortada yok.
Serum takacaklar; damarımı bulamadılar. Bu arada benim gözler kararmaya başladı; “Tamam” dedim, “bitiyor.”
Halimi gören kardeşim Ayça bir yere yetişmek üzere yola çıkan Kamil Bey’i arayıp durumu anlattı, cevap; “Hemen ambulansla Amerikan Hastanesi’ne gelin, orada buluşalım”
(anlattı falan yazdığıma bakmayın, okuduklarınızın çoğunu ben hatırlamıyorum; sizlere yazabilmek için defalardır herkesten dinliyorum)
En son beni kaldırdıklarını hatırlıyorum, sonrası yokkkkkkkkk, yok olmuş yani. Eş, dost hastaneye akın etmiş, çünkü tetkikler sonucu şu söylenmiş; “Değerleri yükselmezse, en azından böyle bile kalırsa 24 saati atlatma şansı olur, bekleyip dua etmekten başka çareniz yok maalesef. 24 saat çok kritik.”
Begüm, zavallı yavrum perişan olmuş, Ayça bayılmış. Annem uçakta... 24 saat boyunca orama burama hortumlar sokmuşlar, laparoskopi, endoskopi hepsi yapılmış ve zaten şuuru yarım açık olan beni daha da hırpalanmayayım diye uyutmuşlar.
Ve 24. saat... Beni uyandırıyorlar... Allah’ıma şükür, her şey yolunda, değerlerde kötüye gidiş yok, eş dost herkes sevinçte. Hele anacığım, hele evladım.
Etrafa bakınıyorum şaşkın şaşkın, meğer işin ciddiyetini kavrayamamışım.
“Ölümden döndün” dediklerinde ağzım sonuna kadar açık...
Kızıma sarılmaya çalışıyorum, aa her yerim acıyor, çünkü delik deşik.
“Ne olmuş bana?” diyorum.
“Metabolik asidoz, daha sonra açıklayacağız” diyorlar.
Ertesi gün normal odaya geçtim, şükür her şey yolunda gitti, bir beş gün de orada kaldım. Şu an tedavi hala devam ediyor, inşallah en kısa zamanda eski halime döneceğim.
Bu üzüntülü günlerin içinde sağlığıma kavuşmam dışında beni çok duygulandıran, bir o kadar da mutlu edenbir şey oldu.
Artık hiç konuşmadığımız, hele son seferinde birbirimize fena nefret kustuğumuz eski kocam yanıma geldi.Ziyarete gelmiş gibi değil; elimi tuttu, tüm bu yol boyu, maddi manevi yanımdan ayrılmadı.
Gözleri kızarmıştı, kesin ağlamıştı. O gidince de ben çok ağladım. Olmuyor işte kardeşim, her ne olursa olsun düşmanmış gibi gözükülüyor ama bir zamanlar en sevdiğinden asla ve asla düşman olmuyor, olmasın da zaten.
Not: Canım doktorlarıma teşekkür etmek istiyorum.
Prof. Dr. Kamil Adalet; her şeyimsiniz, biliyorsunuz değil mi?
Prof. Dr. Ali Çetin Sarıoğlu; bin yılllık Ali Abim, baba yarım; seni seviyorum.
Kasım Kazbay; artık ömür boyu kurtulamazsınız benden, o kadar iyi, o kadar ilgilisiniz ki; sizi seviyorum.
Aydın Ayper; inanılmaz güven verdiniz bana, size küçük dev adam diyebilir miyim?
Mois Bahar; babadan beri tanırım sizi, o zaman da melektiniz, yine öyleeeeeee; çok kıymetlisiniz.
Tüm Amerikan Hastanesi çalışanlarına, özellikle acil servis ve 6. kat çalışanlarına teşekkürü borç bilirim.
NOT:ne çok mail geldi,haklısınız ok merak etmşssinz ama dermanm yoktu ki cevaplayayım ne olur kusurumabakmayın.inşallah budan sonra hi ayırlmayız tatil zevk mevk dışında.ne olur baa biraz enerji yolllayın dua daokursanız valla hayır demem alla razı olsun derim hepinizi sarılarak öperim.....
Not:hastanelerde her halta panik atak diye yaklaşıyorlar aman ha dikkat.
Aklı sıra beni götüreceğini sanan Azrail’in eline pırtısını tutuşturup; “Hadi len” dedim
Hangimiz kendimizi her Allah’ın günü aynı sağlıkta hissederiz? Neredeyse hiçbirimiz.
Bir gün zımba gibiyken, ertesi gün kafasını yataktan zor kaldırır insan, bunlara şu stres haltını falan da ekleyince al sana her sabah çözülecek bir bulmaca...
Sizlere yazmıştım; ben de bir süredir salak saptal ağrılarla uğraşmaktaydım.
Neymiş?
“Siyatik”
“Tamam, şunları iç, şu hareketleri yap, bilmem ne bilmem ne…”
Sonra acılar dinmeyip, yapılanlar yemeyince…
“Neymiş?”
“Durum daha ağır; yani bel fıtığı”
“Tamam, şimdi şunları, artı bir de bunları iç, yüzmeye başla, hemen fizik tedavi, falan filan fişmekan…”
Tık yok bende...
“Amannnnnnnn” dedim, “geçer, düşünme. Stresin de çok bu ara, kaçarsın belki bir iki gün bir yerlere, hem havan da değişir, boş ver; Allah çaresiz hastalık vermesin.”
Bir iki ay böyle takıldım durdum. Bir süredir bacakcıklarımın, belcağazımın ağrısına, bulunduğu hiçbir ortamda çekinmeden taka taka en yüksek sesle “gırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr, garrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr” lar yapan midem de eklendi.
“Eh” dedim, “o kadar ilaç yutuyorsun ki normaldir.” İlerleyen günlerde buna bir de hamile görüntüsüne bürünen göbeğim eklendi. Gece yattım gayet normal, sabah kalktım sanırsınız dokuz aylık hamileyim.
“Gazdır” dedim, yediğim taze soğanlara suç buldum. Yine ilaç içtim, ertesi gün değişen hiçbir şey yok.
1 Temmuz Cuma akşamı çok keyifsiz, hatta biraz da nefessiz, zarla zorla uyudum. Sabah uyandığımda benden çıkan tek ses; “ııııııııııııııııııııııı, ıııııııııııııııııııııııııı” idi. Nefes yok, resmen alamıyorum.
Başucumdaki bardağı yere atıp kırdım ki Ivanka yukarı gelsin.
Sonra kızım panik halde kızkardeşimi ve kocasını çağırdı. Onlarla beraber Prof. Dr. Sayın Kamil Adalet de geldi. Kamil Bey benim kalp pili doktorum, her şeyim.
Onu görünce biraz rahatlar gibi oldum; “Yarın kontrole gelirim hocam” dedim.
“Giyin, gidiyoruz” dedi.
İki araba; Kamil Hoca, ben, Ivanka, Begüm, Ayça ve Roben döküldük yola.
Bir ara ağlamaya başladım, çünkü yine nefesim bitiverdi. Annem yok yanımda, çünkü kadıncağız Bodrum’da.
Neyse hastaneye varınca apar topar beni içeri aldılar. İki muayenecik sonucu panik atak geçirdiğime karar verdiler.
Izdırabımı sizlere anlatmam mümkün değil. Başladık beklemeye, ne gelen var, ne giden; nöbetçi doktor ortada yok.
Serum takacaklar; damarımı bulamadılar. Bu arada benim gözler kararmaya başladı; “Tamam” dedim, “bitiyor.”
Halimi gören kardeşim Ayça bir yere yetişmek üzere yola çıkan Kamil Bey’i arayıp durumu anlattı, cevap; “Hemen ambulansla Amerikan Hastanesi’ne gelin, orada buluşalım”
(anlattı falan yazdığıma bakmayın, okuduklarınızın çoğunu ben hatırlamıyorum; sizlere yazabilmek için defalardır herkesten dinliyorum)
En son beni kaldırdıklarını hatırlıyorum, sonrası yokkkkkkkkk, yok olmuş yani. Eş, dost hastaneye akın etmiş, çünkü tetkikler sonucu şu söylenmiş; “Değerleri yükselmezse, en azından böyle bile kalırsa 24 saati atlatma şansı olur, bekleyip dua etmekten başka çareniz yok maalesef. 24 saat çok kritik.”
Begüm, zavallı yavrum perişan olmuş, Ayça bayılmış. Annem uçakta... 24 saat boyunca orama burama hortumlar sokmuşlar, laparoskopi, endoskopi hepsi yapılmış ve zaten şuuru yarım açık olan beni daha da hırpalanmayayım diye uyutmuşlar.
Ve 24. saat... Beni uyandırıyorlar... Allah’ıma şükür, her şey yolunda, değerlerde kötüye gidiş yok, eş dost herkes sevinçte. Hele anacığım, hele evladım.
Etrafa bakınıyorum şaşkın şaşkın, meğer işin ciddiyetini kavrayamamışım.
“Ölümden döndün” dediklerinde ağzım sonuna kadar açık...
Kızıma sarılmaya çalışıyorum, aa her yerim acıyor, çünkü delik deşik.
“Ne olmuş bana?” diyorum.
“Metabolik asidoz, daha sonra açıklayacağız” diyorlar.
Ertesi gün normal odaya geçtim, şükür her şey yolunda gitti, bir beş gün de orada kaldım. Şu an tedavi hala devam ediyor, inşallah en kısa zamanda eski halime döneceğim.
Bu üzüntülü günlerin içinde sağlığıma kavuşmam dışında beni çok duygulandıran, bir o kadar da mutlu edenbir şey oldu.
Artık hiç konuşmadığımız, hele son seferinde birbirimize fena nefret kustuğumuz eski kocam yanıma geldi.Ziyarete gelmiş gibi değil; elimi tuttu, tüm bu yol boyu, maddi manevi yanımdan ayrılmadı.
Gözleri kızarmıştı, kesin ağlamıştı. O gidince de ben çok ağladım. Olmuyor işte kardeşim, her ne olursa olsun düşmanmış gibi gözükülüyor ama bir zamanlar en sevdiğinden asla ve asla düşman olmuyor, olmasın da zaten.
Not: Canım doktorlarıma teşekkür etmek istiyorum.
Prof. Dr. Kamil Adalet; her şeyimsiniz, biliyorsunuz değil mi?
Prof. Dr. Ali Çetin Sarıoğlu; bin yılllık Ali Abim, baba yarım; seni seviyorum.
Kasım Kazbay; artık ömür boyu kurtulamazsınız benden, o kadar iyi, o kadar ilgilisiniz ki; sizi seviyorum.
Aydın Ayper; inanılmaz güven verdiniz bana, size küçük dev adam diyebilir miyim?
Mois Bahar; babadan beri tanırım sizi, o zaman da melektiniz, yine öyleeeeeee; çok kıymetlisiniz.
Tüm Amerikan Hastanesi çalışanlarına, özellikle acil servis ve 6. kat çalışanlarına teşekkürü borç bilirim.
NOT:ne çok mail geldi,haklısınız ok merak etmşssinz ama dermanm yoktu ki cevaplayayım ne olur kusurumabakmayın.inşallah budan sonra hi ayırlmayız tatil zevk mevk dışında.ne olur baa biraz enerji yolllayın dua daokursanız valla hayır demem alla razı olsun derim hepinizi sarılarak öperim.....
Not:hastanelerde her halta panik atak diye yaklaşıyorlar aman ha dikkat.