16 Ara 2016 10:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:16
Tutuklu Cumhuriyet yazarları ve yöneticileri: Biz gelir geçeriz, ancak Cumhuriyet ayakta kalır!
CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel, Silivri’de tutuklu bulunan Cumhuriyet yazarları ve yöneticilerini ziyaret etti.
Sertel'in tutuklu yazar ve yöneticilerin açıklamalarına yer verdiği Silivri izlenimleri şöyle:
Hava buz gibi... İstanbul’da buz ile kar karışımı soğuk, adamın ciğerine işler.
Dört gün önce Beşiktaş maçının ardından patlayan bomba ülkemizi yaktı,
kavurdu. Moralim hiç olmadığı kadar değerlerin altında. Gencecik polislerimiz
maç sonrası sıcak evlerine gitmek için toplanmışlar.
Eli kanlı terörist bomba yüklü araçla…
Dikkat ettim… Sokaklarda, caddelerde… Takside, raylı sistemde… Gülmeyen,
mutsuz insanların ülkesi gibi İstanbul…
Silivri yolundayız.
En son Can Dündar ve Erdem Gül için gelmiştik.
BABALARINA AĞLAYAN KIZLAR
Açık görüşme salonundayız. Musa Kart’ı bekliyorum.
Konuşurken en çok özlediği ve andığında burnunun direğini sızlatan torunu olduğunu öğreniyorum. Kızının, kızı, iki yaşındaki biricik torununun hasretine dayanamıyor. Yerlere onunla yuvarlanmayı, oynamayı çok özlemiş. Sözü ona bırakayım, dışarıya ilettiği de onun ne kadar duyarlı bir insan olduğunu ortaya koyuyor:
“Babalarının arkasından ağlayan kız çocuklarının fotoğraflarını görmek istemiyoruz.
İnsanlarımız çok gerildi. Artık bu topluma şahadet şerbetinden başka sunacağımız şeyler olmalı.”
Şiddete uzak bir yerde oturup ayrışmadan, kamplaşmadan, bölünmeden sorunlarımızı konuşmalıyız, konuşabilmeliyiz diye düşünüyorum.)
Musa Kart söylüyor, ben yazıyorum.
Boş kâğıdı uzatıyorum. Çiziktirsin, diye... Yasakmış.
Cezaevi görüşünde tutuklu, kaleme kâğıda el süremezmiş. Haberleşme yasağına girermiş. Geçmişe göre daha ağır ve katı yasaklar.
Çizgiyi de yasakladılar.
SİYASET YAZISI YAZACAK
Sonra Turhan Günay geliyor. İsmini duyduğum ancak ilk kez karşılaştığım Turhan Abimiz.
Sakalları koyuvermiş.
Konuşmaya başlarken, daha sonra görüşeceğim tutuklu arkadaşlarına selam ve sevgilerini iletiyor. İsteseler de birbirlerini görme olanakları yok.
“CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na çok teşekkür ediyorum. Biz dahil tüm gazetecilerin hukuk içinde yargılanması, özgürlükleri için çok mücadele ediyor. CHP’nin vekilleri de. Bir de Onur Bilge Kula’ya çok selamlar. Onun yaptığı sanat ve kültür çalışmaları içinde olduk, oluruz da. ... Cumhuriyet gazetesine yapılanlar Cumhuriyetimize, laik ve çağdaş sisteme karşı yapılmıştır. Bugüne kadar siyaset yazıları yazmadım ama bundan sonrası için yazmayı düşünüyorum.”
SUÇLAMALAR HÜKÜMSÜZ
Kadri Gürsel de sakal bırakmış. “Yüzüm dinlensin, istedim” dedi. Geçmişten, televizyon yayınlarından, basın meslek örgütlerinden, gazetecilik ilkelerinden söz ettik.
Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun mücadelesinden duyduğu memnuniyeti anlatırken, “Ulvi bir davranış” içinde olduğundan söz etti.
Kadri Gürsel’in anlattıklarından aklımda kalan cümlelerini yazayım:
“Bizden daha ziyade ülkemizin içinde bulunduğu durumu daha çok önemsiyorum. Ekonomimiz çok kötü durumda, siyaset ise iyice çıkmaza sürükleniyor. Polislerin, sivil yurttaşlarımızın can verdiği son saldırı canımızı yaktı. Gencecik insanlarımızı yitirdik. Teröre karşı birlikte özgürlükleri savunarak karşı çıkmalıyız. Bizim sorunumuz kişisel değildir aksine toplumsal bir sorundur. Üzerimize atılı suçların her biri asılsız ve hükümsüzdür.”
İŞİNİZ VE İŞİMİZ ÇOK ZOR
Önder Çelik ile birlikteyiz. Dedi ki: “İşiniz ve işimiz çok zor. Çünkü gerçekleri dile getirecek, yazacak, konuşacak mecra kalmadı. Adam var, adam öldürüyor, kısa bir süre sonra dışarı da. Elini, kolunu sallayıp geziyor. Adam, sokak ortasında, otobüste kadına saldırıyor, serbest kalıyor. Her türlü kötülüğü yapanlar sokakta serbest. Vatandaş soruyor, ‘Yahu bu gazeteciler neden içeride?”
ÇİN’DEN KÖTÜ DURUMDAYIZ
Önder Çelik koğuşuna dönüyor, Güray Tekin Öz geliyor. O sakin insan, yıllarını mesleğine adamış Güray Tekin Öz ile konuşmaya başlamadan önce diğerleri gibi teşekkürünü alıyoruz. Ziyaret ettiğim için bana, onların sesi olup basın ve ifade özgürlüğünü, gazetecilerin tutukluluğunun sona ermesi için mücadele eden Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkürlerini iletiyor. Konuşuyor:
“Terör bizleri son derece üzüyor ve derinden etkiliyor. Terör halkın düşmanıdır, gazeteciler halkın dostudur. Halkın dostlarını gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Gazetecilerin tutukluluğunda dünya şampiyonu olduk. Çin’i de geride bıraktık. Bizi soracak olan dostlarımıza, okurlarımıza selam olsun. Cezaevinde iri ve diri duruyoruz.”
KALICI OLAN CUMHURİYET
Bütün görüştüklerime arkadaşlarımızın selamlarını ilettim. Vekil arkadaşlarımızın isimlerini sıralarken Akın Atalay, “Tuncay Özkan’ı gelmiş sayalım. Onun uzun yıllar burada yatması her şeye bedel” dedi. Morallerinin yüksekliğinden söz etti. Uzun yıllar, açık görüşler için geldiği cezaevinde tutuklu Akın Atalay.
Üstelik kendisine sunulan tüm önerileri ve olanakları elinin tersiyle iterek tutuklanan arkadaşlarının yanına gelmek için yurtdışından dönen Akın Atalay özetle şunları söylüyor: “Tutukluluğumuzu gerektiren hiçbir şey yok. Ne bir delil, ne de bir suç. İddianame bile hazırlanamıyor. Ne yazacaklarını kendileri bile bilmez. Benim için asıl olan Cumhuriyet gazetesidir. Hepimiz gelir geçeriz ancak Cumhuriyet gazetesi ayakta kalmıştır, kalacaktır.”
Şunu yazarak bitireyim.
İçeridekiler de asla yılgınlık, karamsarlık yok.
Onlar bir suç işledikleri, ya da suça iştirak ettikleri için değil, Cumhuriyet yöneticileri ve çalışanları oldukları için yattıklarının bilincindeler.
Her darbe sonrası cezaevine atılan ve sonrasında beraat ederek dışarıda onur madalyalarını toplumdan alarak yaşayan Cumhuriyet yazarları ve çalışanlarını hepimiz biliyor ve tanıyoruz....
HAKAN KARA GÜLÜYOR
Neredeyse çocukluğundan beri tanıdığım Hakan Kara ile birlikteyiz. Hakan Kara, gazeteciliğe birlikte başladığı ve dostluğunu asla yitirmediği Sedat Pişirici’ye selamla başlıyor. Anlatıyor: “Sedat benimle ilgili çok güzel bir yazı yazmış. Ona selam söyle. Ali Ekber Yıldırım’a, Cemiyet Başkanımız Misket Dikmen’e selam. 33 yıl çalıştığım Cumhuriyet gazetesi bizim için bizden daha önemli. Çalıştığım süre içinde binlerce haber ve yazı yazdım. Bir tanesinde Fetö ile ilgili yazı bulsunlar. Hadi bulsunlar.” Hakan Kara by-pass ameliyatı olmuş bir arkadaşımız. Hücrede sağlığını korumanın uğraşında. Her gün 10 bin adım atmayı ve sağlıklı kalmanın uğraşı içinde...
BUGÜN DE BİZ BURADAYIZ...
Murat Sabuncu geliyor. Çok az görüşüyoruz. Soran herkese selamlarını iletiyor, sormayanlara da benden selam olsun.
O da ülkemiz adına endişelerden söz ediyor: “İnanın kendi adıma üzüntü duymuyorum. Ülkemin durumu beni çok üzüyor. Geçmişte Nedim Şener’in görüşmecisi idim. Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı ziyarete gelirdim. Sıklıkla bu cezaevine açık görüşe ziyarete geldim. Bugün de biz buradayız.
Nedim televizyonda benden söz etmiş, yazmış. Teşekkür ediyorum. Kitaplara kavuştuk. Bizi merak etmeyin, sağlıkla ve daha bilinçle çıkacağız buradan.”
ÜLKEM ADIMA ENDİŞELİYİM
Can Dündar ve Erdem Gül’ün avukatı Bülent Utku geliyor. Yıllarca hukuk için, adalet için cüppe giymiş.
“İnanın kendi adıma değil ülkem ve insanlarım adına endişeleniyorum. Aladağ’da kız çocuklarımızın ölümü canımızı çok yaktı. Son patlamada ölen polis kardeşlerimiz, yurttaşlarımız bizi perişan etti. Kendi durumumuz bu olayların karşısında sözü edilecek şeyler değil.”
HUKUK HERKESE LAZIM
Mustafa Kemal Güngör... Avukat. 25 yıldır Cumhuriyet’in avukatlığını üstlenen. “Hukuk herkese lazım. Bunu geçmişte hukuksuzluk yapanlar gördüler. Bugün onlar da hukuksuzluktan yakınıyor. Diliyorum bundan sonra yargılanacak olanlar da hukukun kendileri için ne kadar önemli olduğunun farkına varsınlar. Yurtdışından kendi isteğiyle gelen Akın Atalay için kaçma şüphesinden söz etmek akıl işi mi?”
Hava buz gibi... İstanbul’da buz ile kar karışımı soğuk, adamın ciğerine işler.
Dört gün önce Beşiktaş maçının ardından patlayan bomba ülkemizi yaktı,
kavurdu. Moralim hiç olmadığı kadar değerlerin altında. Gencecik polislerimiz
maç sonrası sıcak evlerine gitmek için toplanmışlar.
Eli kanlı terörist bomba yüklü araçla…
Dikkat ettim… Sokaklarda, caddelerde… Takside, raylı sistemde… Gülmeyen,
mutsuz insanların ülkesi gibi İstanbul…
Silivri yolundayız.
En son Can Dündar ve Erdem Gül için gelmiştik.
BABALARINA AĞLAYAN KIZLAR
Açık görüşme salonundayız. Musa Kart’ı bekliyorum.
Konuşurken en çok özlediği ve andığında burnunun direğini sızlatan torunu olduğunu öğreniyorum. Kızının, kızı, iki yaşındaki biricik torununun hasretine dayanamıyor. Yerlere onunla yuvarlanmayı, oynamayı çok özlemiş. Sözü ona bırakayım, dışarıya ilettiği de onun ne kadar duyarlı bir insan olduğunu ortaya koyuyor:
“Babalarının arkasından ağlayan kız çocuklarının fotoğraflarını görmek istemiyoruz.
İnsanlarımız çok gerildi. Artık bu topluma şahadet şerbetinden başka sunacağımız şeyler olmalı.”
Şiddete uzak bir yerde oturup ayrışmadan, kamplaşmadan, bölünmeden sorunlarımızı konuşmalıyız, konuşabilmeliyiz diye düşünüyorum.)
Musa Kart söylüyor, ben yazıyorum.
Boş kâğıdı uzatıyorum. Çiziktirsin, diye... Yasakmış.
Cezaevi görüşünde tutuklu, kaleme kâğıda el süremezmiş. Haberleşme yasağına girermiş. Geçmişe göre daha ağır ve katı yasaklar.
Çizgiyi de yasakladılar.
SİYASET YAZISI YAZACAK
Sonra Turhan Günay geliyor. İsmini duyduğum ancak ilk kez karşılaştığım Turhan Abimiz.
Sakalları koyuvermiş.
Konuşmaya başlarken, daha sonra görüşeceğim tutuklu arkadaşlarına selam ve sevgilerini iletiyor. İsteseler de birbirlerini görme olanakları yok.
“CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na çok teşekkür ediyorum. Biz dahil tüm gazetecilerin hukuk içinde yargılanması, özgürlükleri için çok mücadele ediyor. CHP’nin vekilleri de. Bir de Onur Bilge Kula’ya çok selamlar. Onun yaptığı sanat ve kültür çalışmaları içinde olduk, oluruz da. ... Cumhuriyet gazetesine yapılanlar Cumhuriyetimize, laik ve çağdaş sisteme karşı yapılmıştır. Bugüne kadar siyaset yazıları yazmadım ama bundan sonrası için yazmayı düşünüyorum.”
SUÇLAMALAR HÜKÜMSÜZ
Kadri Gürsel de sakal bırakmış. “Yüzüm dinlensin, istedim” dedi. Geçmişten, televizyon yayınlarından, basın meslek örgütlerinden, gazetecilik ilkelerinden söz ettik.
Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun mücadelesinden duyduğu memnuniyeti anlatırken, “Ulvi bir davranış” içinde olduğundan söz etti.
Kadri Gürsel’in anlattıklarından aklımda kalan cümlelerini yazayım:
“Bizden daha ziyade ülkemizin içinde bulunduğu durumu daha çok önemsiyorum. Ekonomimiz çok kötü durumda, siyaset ise iyice çıkmaza sürükleniyor. Polislerin, sivil yurttaşlarımızın can verdiği son saldırı canımızı yaktı. Gencecik insanlarımızı yitirdik. Teröre karşı birlikte özgürlükleri savunarak karşı çıkmalıyız. Bizim sorunumuz kişisel değildir aksine toplumsal bir sorundur. Üzerimize atılı suçların her biri asılsız ve hükümsüzdür.”
İŞİNİZ VE İŞİMİZ ÇOK ZOR
Önder Çelik ile birlikteyiz. Dedi ki: “İşiniz ve işimiz çok zor. Çünkü gerçekleri dile getirecek, yazacak, konuşacak mecra kalmadı. Adam var, adam öldürüyor, kısa bir süre sonra dışarı da. Elini, kolunu sallayıp geziyor. Adam, sokak ortasında, otobüste kadına saldırıyor, serbest kalıyor. Her türlü kötülüğü yapanlar sokakta serbest. Vatandaş soruyor, ‘Yahu bu gazeteciler neden içeride?”
ÇİN’DEN KÖTÜ DURUMDAYIZ
Önder Çelik koğuşuna dönüyor, Güray Tekin Öz geliyor. O sakin insan, yıllarını mesleğine adamış Güray Tekin Öz ile konuşmaya başlamadan önce diğerleri gibi teşekkürünü alıyoruz. Ziyaret ettiğim için bana, onların sesi olup basın ve ifade özgürlüğünü, gazetecilerin tutukluluğunun sona ermesi için mücadele eden Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkürlerini iletiyor. Konuşuyor:
“Terör bizleri son derece üzüyor ve derinden etkiliyor. Terör halkın düşmanıdır, gazeteciler halkın dostudur. Halkın dostlarını gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Gazetecilerin tutukluluğunda dünya şampiyonu olduk. Çin’i de geride bıraktık. Bizi soracak olan dostlarımıza, okurlarımıza selam olsun. Cezaevinde iri ve diri duruyoruz.”
KALICI OLAN CUMHURİYET
Bütün görüştüklerime arkadaşlarımızın selamlarını ilettim. Vekil arkadaşlarımızın isimlerini sıralarken Akın Atalay, “Tuncay Özkan’ı gelmiş sayalım. Onun uzun yıllar burada yatması her şeye bedel” dedi. Morallerinin yüksekliğinden söz etti. Uzun yıllar, açık görüşler için geldiği cezaevinde tutuklu Akın Atalay.
Üstelik kendisine sunulan tüm önerileri ve olanakları elinin tersiyle iterek tutuklanan arkadaşlarının yanına gelmek için yurtdışından dönen Akın Atalay özetle şunları söylüyor: “Tutukluluğumuzu gerektiren hiçbir şey yok. Ne bir delil, ne de bir suç. İddianame bile hazırlanamıyor. Ne yazacaklarını kendileri bile bilmez. Benim için asıl olan Cumhuriyet gazetesidir. Hepimiz gelir geçeriz ancak Cumhuriyet gazetesi ayakta kalmıştır, kalacaktır.”
Şunu yazarak bitireyim.
İçeridekiler de asla yılgınlık, karamsarlık yok.
Onlar bir suç işledikleri, ya da suça iştirak ettikleri için değil, Cumhuriyet yöneticileri ve çalışanları oldukları için yattıklarının bilincindeler.
Her darbe sonrası cezaevine atılan ve sonrasında beraat ederek dışarıda onur madalyalarını toplumdan alarak yaşayan Cumhuriyet yazarları ve çalışanlarını hepimiz biliyor ve tanıyoruz....
HAKAN KARA GÜLÜYOR
Neredeyse çocukluğundan beri tanıdığım Hakan Kara ile birlikteyiz. Hakan Kara, gazeteciliğe birlikte başladığı ve dostluğunu asla yitirmediği Sedat Pişirici’ye selamla başlıyor. Anlatıyor: “Sedat benimle ilgili çok güzel bir yazı yazmış. Ona selam söyle. Ali Ekber Yıldırım’a, Cemiyet Başkanımız Misket Dikmen’e selam. 33 yıl çalıştığım Cumhuriyet gazetesi bizim için bizden daha önemli. Çalıştığım süre içinde binlerce haber ve yazı yazdım. Bir tanesinde Fetö ile ilgili yazı bulsunlar. Hadi bulsunlar.” Hakan Kara by-pass ameliyatı olmuş bir arkadaşımız. Hücrede sağlığını korumanın uğraşında. Her gün 10 bin adım atmayı ve sağlıklı kalmanın uğraşı içinde...
BUGÜN DE BİZ BURADAYIZ...
Murat Sabuncu geliyor. Çok az görüşüyoruz. Soran herkese selamlarını iletiyor, sormayanlara da benden selam olsun.
O da ülkemiz adına endişelerden söz ediyor: “İnanın kendi adıma üzüntü duymuyorum. Ülkemin durumu beni çok üzüyor. Geçmişte Nedim Şener’in görüşmecisi idim. Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı ziyarete gelirdim. Sıklıkla bu cezaevine açık görüşe ziyarete geldim. Bugün de biz buradayız.
Nedim televizyonda benden söz etmiş, yazmış. Teşekkür ediyorum. Kitaplara kavuştuk. Bizi merak etmeyin, sağlıkla ve daha bilinçle çıkacağız buradan.”
ÜLKEM ADIMA ENDİŞELİYİM
Can Dündar ve Erdem Gül’ün avukatı Bülent Utku geliyor. Yıllarca hukuk için, adalet için cüppe giymiş.
“İnanın kendi adıma değil ülkem ve insanlarım adına endişeleniyorum. Aladağ’da kız çocuklarımızın ölümü canımızı çok yaktı. Son patlamada ölen polis kardeşlerimiz, yurttaşlarımız bizi perişan etti. Kendi durumumuz bu olayların karşısında sözü edilecek şeyler değil.”
HUKUK HERKESE LAZIM
Mustafa Kemal Güngör... Avukat. 25 yıldır Cumhuriyet’in avukatlığını üstlenen. “Hukuk herkese lazım. Bunu geçmişte hukuksuzluk yapanlar gördüler. Bugün onlar da hukuksuzluktan yakınıyor. Diliyorum bundan sonra yargılanacak olanlar da hukukun kendileri için ne kadar önemli olduğunun farkına varsınlar. Yurtdışından kendi isteğiyle gelen Akın Atalay için kaçma şüphesinden söz etmek akıl işi mi?”