17 Eki 2010 16:44 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:43

TÜRKLER ÖPÜŞMEYE NEDEN BU KADAR MERAKLI? BİRGÜN YAZARINA NATAŞA'DAN İLGİNÇ SORU!

Birgün yazarı Hakan Aksay'a Nataşa'dan yeni bir mektup ve bir soru var; Türkler neden öpüşmeden duramıyor?

Birgün Pazar’da Nataşa Mektupları devam ediyor. İstanbul’da yaşayan Rusya yurttaşı Nataşa, arkadaşı Hakan Aksay’a yazdığı bugünkü mektupta, Türklerin öpüşmeye çok meraklı olduklarını anlatıyor. Kadınlar arası ve erkekler arası öpüşmelerin gülünç yanlarını aktaran Nataşa, kadınlarla erkeklerin kendi aralarında çok seyrek öpüştükleri yorumunu yapıyor. Öpüşmek zorunda kalan pek çok Türkün, öpüşüyormuş gibi yaptığını, ama öpüşmediğini, yanak yanağa gelip boşluğa uzanan dudaklarıyla öpme hareketini tamamlayarak sanki “hava ile öpüştüğünü" anlatan Nataşa Mektubu, "Öpüşmesek olmaz mı?" başlığını taşıyor.

Öpüşmesek olmaz mı?

Sevgili Hakan,

Galiba İstanbul’da grip ve nezle mevsimi başladı. Ben de payıma düşeni aldım ve nezle oldum.
Neyse ki kısa sürede atlattım.
Biliyor musun, buralarda nezlenin dolaylı bir faydası oluyor. Hastalığı bahane ederek, daha doğrusu gerekçe göstererek bitmek tükenmek bilmeyen öpüşme merasimlerinden kurtulabiliyorsun.
* * *
Türkler öpüşmeye neden bu kadar meraklı? Senin bir açıklaman var mı bu konuda? Bu alışkanlığın tarihi nerelere dayanıyor acaba?
Tensel temas, hangi türüyle olursa olsun, özel bir şey olmalı bence.
Üstelik sağlıklı yaşam ve hijyenik titizlik açısından da bu tür temaslar pek doğru sayılmaz.
Ne var ki burada herkes her karşılaşmayı hemen bir öpüşme ile süsleme eğiliminde. Daha ikinci kez görüştüğün insanlar hemen öpmeye uzanıyor. Hatta bazen sıcak bir tanışma töreni içinde ilk kez gördüğün bir insanla bile öpüşmek zorunda kalabiliyorsun.
Tabii ben şimdi kadınlar arasındaki tablodan söz ediyorum. Hemcinsler arası “samimiyet”, öpüşme süzgecinden geçerek daha bir perçinleniyor sanki.
Ama meselenin gerisi pek iç açıcı değil aslında. Birbirinin varlığına dayanamayan insanlar bile, görünmez bazı kural ve alışkanlıkların etkisi ile riyakârlaşıp her görüşmede şapır şupur öpüşmek zorunda kalıyor. (Böylesine “sıcak bir temas” içine giren kadınların, hemen ardından birbirinden nefret ettiği yolundaki fısıltılı açıklamalarını o kadar çok duydum ki…)
Bazıları bu “şapırtı”dan kendini korumak ister gibi, farklı tavır biçimleri geliştirmiş. Öpüşüyormuş gibi yapıyor, ama öpüşmüyor. Yanaklar birbirine değiyor, ama öpme eylemi yok. Var gibi, ama yok…
Bu arada bu eylemin pek çok aktörü garip bir şey yapıyor ve “öpmeden öpüşme süreci”ni sanki tamamlamak ister gibi, boşluğa uzanan dudaklarıyla öpme hareketini tamamlıyor; yani bir tür “hava ile öpüşüyor”. İzlemesi çok keyif veren bir oyun bu. Ama oynayanlar pek bir zoraki davranır havasındalar ve bunu belli etmemek için yapay gülücükleri yalancı öpüşmelere ilave olarak veriyorlar.
* * *
Hemcinsler arası öpüşme serisine devam edelim. Erkekler de kendi arasında öpüşmeye pek meraklı buralarda. Hatta sanırım kadınlardan çok daha tutkulular bu konuda. Garip, değil mi?
Onların da bir kısmı “içten öpüşüyor”. Ama bir kısmı “yasak savma” tutumu sergiliyor. Yine o öpüşüyormuş gibi yapıp da öpüşmeme veya boşluğu öpme hali…
Ancak onlarda daha fiyakalı ve törensel bir buluş var: Kafalarını, çoğu kez da kafalarının üst kısımlarını birbirleriyle tokuşturuyorlar. Yani bazı erkekler arasındaki sözüm ona samimi karşılaşma işareti çoktan öpüşme olmaktan çıkmış, “kafa tokuşturma” faaliyeti olmuş durumda. Bu görüntü, nedense bende, güçlü boğaların birbirine boynuz atması gibi bir çağrışıma yol açıyor.
Türkiye’de geçirdiğim bunca yıla karşın, tüm bunlar doğrusu bana hâlâ çok komik geliyor.
Bu garip “öpüşme salgını” bu ülkede o kadar yayılmış durumda ki, bazen resmi törenlerde, örneğin, okul ve tesis açılışlarında, bakan veya vali falan dinlemeyip herkes birbirini öpebiliyor. “Halka mal olmuş bu gelenek” öylesine güçlü ki, ne bakan karşı durabiliyor öpüşmek isteyenlere, ne vali, ne siyasi lider, ne de sanatçı.
Kim bilir, belki de bu, resmi ve ünlü isimlerin halkla en yakın temasının gerçekleştiği an oluyordur. J
* * *
Öpüşme konulu kısa gözlemlerimin son bölümünü de es geçmeyeyim: Türkiye’de erkeklerle kadınlar kolay kolay öpüşmüyor.
“Yakın temastan sinsi cinsel atak belirtileri çıkarabilecek” kültürel iklimin uzaklarında olduğu izlenimini veren çevrelerde, karşı cinsler de selamlaşma sırasında doğal bir eylem gibi öpüşebiliyorlar. Ama gerisi açısından bu konu “oldukça tehlikeli”.
Her konuda hâlâ benim gözümü açmayı kendine görev bilen komşuma göre, bir erkeğin “neredeyse hiç tanımadığı bir kadınla öpüşmeyi denemesi ‘ona sarkmak’ anlamına geliyor”. (İlk duyduğumda bildiğimi sandığım halde pek anlamadığım “sarkmak” fiilini, ben Türkçe-Rusça sözlüklere başvurmadan bana anlatan da yine o oldu.)
Oysa Rusya’da öpüşme konusu buradakinden çok farklı bir olaydır. Kadın kadına öpüşmeler azdır. Erkek erkeğe öpüşmeler hemen hemen hiç yok denilecek düzeydedir. (Eski kuşak “komünist yoldaşların dayanışma eylemi”ni yansıtan ateşli öpüşmeleri, mesela, Brejnev ile Honecker’in fotoğraflarla kuşaktan kuşağa aktarılan ünlü öpüşmesini fazla abartmamanı öneririm.) Erkekle kadının öpüşmesi ise her zaman olmasa bile dostlar arasında sıkça rastlanan bir alışkanlıktır ve genellikle kimse bundan kötü anlamlar çıkarmaz.
Yani anlayacağın, aradaki bu farklardan dolayı, sizdeki öpüşme konusunun yaygınlığı ve bu alanda hissedilen gizli özen ve yasaklar, Ruslar’ı ve birçok başka yabancı ulustan insanları gerçekten şaşırtacak düzeydedir.
* * *
Dedim ya, bence tensel temas, hangi türüyle olurda olsun, özel bir şey olmalı. Yani ben durup dururken yakın temas manevralarına girilmesinden hoşlanmıyorum. Gerekli gereksiz dokunmalar da buna dahil. Hatta Türkiye’deki kadınların büyük çoğunluğu açısından (hele sarışınsanız katmerli olarak yaşamak zorunda kaldığınız) “göz/bakış teması”nı da bunlara ekleyebiliriz.
Öpüşme ve dokunma konusunda aşırı özenli olduğu izlenimini veren Türk toplumunda “bakma ve - deyiş yerindeyse - kesme” eylemi açısından sınırlar epeyce geniş tutulabiliyor. Özellikle bir kadının bakıştan duyabileceği rahatsızlık konusunda “pek bir masum farkında olmazlık hali”, sık rastlanan bir korunma, ne korunması, saldırı yöntemi olabiliyor.
Bunun sadece Türkiye’de değil, Rusya da dahil her yerde sorun olduğu elbette söylenebilir. Ama ben burada sadece bazı konulardaki göstermelik aşırı titizliği, başka alanlardaki tersi gevşeklikle karşılaştırma amacıyla bu sorunlara dikkat çekmek istedim.
Rusya’da cinsel yasaklar ve tabular, Türkiye’ye oranla çok daha az ve cılızdır. Hatta görünüşte ortada hiçbir sorun olmadığı hissine bile kapılabilirsiniz. Bu doğru olmasa da, erkeklerin çoğuna gayet açık ve net yöntemlerle (ki bazıları açıklık ve cesareti sık sık küstahlıkla karıştırır) karşı cinse yaklaşma fırsatı tanır. Dolaylı yöntemlerin şansı azalır.
Örneğin, karşı cinsler arasında dostça koluna vurma, omzunu tutma, sırtına dokunma gibi temaslar Rusya’da daha sıradan tavırlardır. Türkiye’de ise, özellikle toplumun muhafazakar çoğunluğu açısından bu konular bile, belli belirsiz gerilim hatları yaratabilir.
Hatırlarsın, gülme konusunu daha önceki bir mektubumda yazmıştım (“erkeğe gülen kadın yolludur” yorumuyla beraber).
* * *
Aslında bütün bunlar ne kadar aciz meseleler, değil mi?
Bir kadın ve bir erkek birbirine ilgi duyuyordur veya duymuyordur. Onların birbirinin ilgisini çekme çabasının heyecanı ve yaratıcı arayışı apayrı bir keyif olmalı. Ama bir dolu tavır ve işaretin, rahat kaçırıcı ve baskı yapıcı birer unsur olarak kullanılması, aynı zamanda toplumun kural, adet ve gelenekleriyle kadınlar ve erkekler arasındaki zaten bin bir zorlukla dolu olan ortamı daha da gerilimli ve boğucu bir hale getirmesi ne kadar usandırıcı, değil mi?
Ama ne yapalım ki, “oyunun kuralları” bu. Ve biz ne kadar akıllı ve özgür olduğumuzu düşünürsek düşünelim, içinde yaşadığımız toplumların prangasız köleleriyiz aslında.
Sana sağlıklı günler dilerim, sevgili arkadaşım. Öpüşmekten korunmak açısından faydası olsa bile, sen yine de nezle veya gribe yakalanmamaya çalış.
Nataşa

([email protected])