18 Tem 2010 12:10
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:28
''TÜRKİYE'DE YENMEDİĞİM KİŞİ KALMADI'' DİYEN NİHAT ÖZDEMİR KİMİNLE TENİS OYNAMAK İSTİYOR?
Kortlarda rakip tanımayan işadamı Nihat Özdemir yüzünden hangi ünlü gazeteci sakatlandı? İşte Özdemir ile Vatan'dan Şule Türker'in yaptığı keyifli röportaj
Nihat Özdemir hem iş, hem spor camiasının yakından tanıdığı bir isim. Sezai Bacaksız ile 1976 yılında kurdukları Limak, bugün inşaat, turizm, enerji, çimento, havacılık, gıda sektörlerinde faaliyet gösteren büyük bir holding. Yıllar içinde şirkete hem Özdemir’in, hem Bacaksız’ın çocukları katıldı. Yani babalar, çocuklarıyla birlikte şirketi yönetiyorlar. İş dünyasındaki başarısı ve Fenerbahçe’deki çalışmalarıyla tanınan Özdemir’in çok bilinmeyen bir yönü ise 46 yaşında başladığı tenisteki başarısı... Zira bugün 60 yaşında olan Özdemir, kortlarda rakip tanımıyor. Nihat Özdemir ve birlikte çalıştığı kızı Ebru Özdemir Kışlalı ile baba kızın önce birlikte, sonra da karşılıklı raket salladıkları Kavaklıdere Tenis Kulübü’nde konuştuk.
* Yoğun bir temponuz var. Sürekli seyahat ediyorsunuz. Hem şirket, hem FB ile yakından ilgilisiniz. Nasıl yaşıyorsunuz?
Bir defa hayatımı ikiye ayırmamız lazım. 1996 yılına kadar bir hayatım var. Sağlığına dikkat etmeyen biriydim. 1987’de sigarayı bıraktım. Fakat çok kilo aldım. 1996’da kalp rahatsızlığı geçirdim. Anladım ki hayat yalnız çalışmakla olmuyor. İnsan sağlığına dikkat etmeli. O yıldan bugüne artık yediklerine, içtiklerine dikkat eden, spor yapan biriyim.
* Hangi sporları yapıyorsunuz?
Her sabah 06.30’da kalkıp yürüyorum. Haftada 2 ya da 3 gün tenis oynuyorum. Senede 15 gün kayak yapıyorum. Yaz tatillerinde yüzüyorum. Daha çok seyahat ediyorum, dünyanın ücra köşelerine gidiyorum.
* Yılda kaç gün tatil yapıyorsunuz?
Yaz tatillerimiz hafta sonlarında ikişer gün kaçabilmekle sınırlı. Yılda 5 hafta sonu kaçabilirsek, 10 gün tatil yapıyoruz. Kışın bir ya da iki hafta kayağa gidiyorum.
* Neden kayak?
Kayak, tenis, az yüzme... Kilo aldığım zaman tenise başladım. Hoca buldum. Yavaş yavaş öğretmeye başladı. Herkesten ders aldım. Şimdi iyi bir tenisçi oldum diyebilirim. Ders almaya başladıktan 5 sene sonra iyi oynamaya başladım, oynadıkça daha da iyi oldum. Turnuvalara katıldım, kupalarım var.
Wimbledon gibi bir tenis turnuvasını İstanbul’a hediye etmek isterim.
* “Bir işe başladıysam iyi olurum, sporda da öyleyim” mi diyorsunuz?
Evet... İyi oynamaya çalışırım. Kayak yaparken tek düşündüğüm düşmeden inebilmek. Ne iş, ne güç hiç aklınıza gelmiyor. Çok şükür, kayakta bugüne kadar başıma bir kaza gelmedi.
* Teniste hiç sakatlandınız mı?
Hiç sakatlanmadım, çünkü kendime iyi bakarım.
* Kimseyi sakatladınız mı?
(Gülüyor) Evet... Fatih’in (Çekirge) benimle oynarken iki kez ayağı sakatlandı. Birinde kırıldı. Birkaç arkadaşımla daha böyle olaylar oldu ama bende maaşallah bir şey olmadı. Elimden geldiği kadar hızlı oynarım.
* Kimlerle tenis oynuyorsunuz?
Türkiye’de oynamadığım kimse kalmadı diyebilirim. Gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler, sanatçılar kim varsa... Birisi davet etsin, mutlaka oynamaya çalışırım.
* Yenemediğiniz kimse oldu mu?
Yenemediğim adam kalmamıştır. Ne yapar eder çaresini bulur yenmeye çalışırım. Rahat edemem çünkü, kafama takılır.
* Sadece Ankara’da mı oynuyorsunuz?
"
Hayır. İstanbul Tenis Kulübü’ne üyeyim. Orada da Engin Kratzer ile çalışırım. Çok iyi bir antrenördür. Hâlâ bana tenis dersleri verir. Amerika’ya, Almanya’ya gideyim, iyi hocalardan hâlâ ders alırım.
* Tenis oynamayı çok isterim dediğiniz kimse var mı?
Türkiye’deki herkesle oynadım. Yurt dışından Serena (Serena Williams) veya Federer (Roger Federer) ile yan yana oynamak isterdim.
* Yurt dışındaki turnuvaları izlemeye gider misiniz?
İki kez Amerika’daki U.S Open’a gittim, iki kez de Wimbledon’a gittim.
* Türkiye teniste ne durumda sizce?
‘İstanbul CUP’ var ama emekleme döneminde henüz. Şu anda zaten Türkiye’de böylesi uluslararası turnuvaların yapılabileceği tenis kortları yok. Bu işe İstanbul’dan başlamak lazım. Roland Garros’ta olduğu gibi yerlerin olması lazım. İstanbul’da çok güzel tenis turnuvaları düzenlenebilir. Benim zamanım olsa bu işi yaparım. Tek bir şeye ihtiyacım var; zaman. Wimbledon gibi iyi de bir turnuva yaparım. Ama en büyük sıkıntım zaman.
* Bildiğim kadarıyla şimdilerde yeni bir spora başladınız?
Evet, golfe başladım. Ders aldım ama henüz yeteri kadar oynamak için zaman yaratamadım.
* Bu tenisi bırakacaksınız anlamına mı geliyor?
Tenis belli yaşa geldikten sonra ‘ağır spor’ sınıfına giriyor. Golf, daha sosyal, sakatlık riski olmayan bir spor. İyi bir golfçü olacağıma inanıyorum.
Mutlu evliliğin sırrı eşle az görüşmek
* 38 yıllık mutlu bir evliliğiniz var. Bunun sırrı nedir?
(Gülüyor) Az görüşmek... Az görüşürsen evlilikler çok, çok görüşürsen az sürer. Ben bunun örneklerini biliyorum.
* Çok sık Ankara dışındasınız. Eşiniz buna tepki göstermedi mi?
Rahmetli babam bu şirketin kuruluş dönemlerinde günlük tutmuş. Senede 300 gün ben Ankara dışında olurmuşum. 250 gün yurt dışında olduğum seneler olmuştur. Ama hafta sonları hep evimde, eşimle olmaya dikkat etmişimdir. Sosyal etkinliklere birlikte katıldık. Seyahat programlarımı buna göre yapmaya çalıştım. Pazar gününü de mümkün mertebe evde geçirmeye çalıştım.
* Bu konuda eşiniz hoşgörülü mü davranmış?
Bir laf vadır ya, “Başarılı iseniz eğer arkanızda mutlaka sizi destekleyen eşiniz vardır” diye... Ben buna inanıyorum. Eğer eşim bana destek olmasaydı, biz iş hayatında bu kadar başarılı olamazdık. Aynı durum Sezai Bey için de geçerli. İş hayatımızla ilgili eşlerimizle sorun yaşamadık. Çok yakın arkadaşlarımdan bu uyumu sağlayamayanların iş hayatında başarılı olmadığını gördüm.
* Başarılı insanları kıskanır mısınız?
İş hayatımdaki en önemli özelliğimdir, hayatta kıskanmam. Başarılı insanın kötülüğünü istemem. O ne yapmış da başarılı olmuş ona bakar, onu örnek alırım.
Haftanın 6 günü kravatlıyım
Sadece pazar günü kravat takmıyorum. Haftanın 6 günü kravatlıyım. En çok aldığım şey kravat. Halbuki, İstanbulluların hiçbirinde kravat yok. Benim işim devletle. Oralara da kravatsız gidilmez. 40 derece sıcak da, yine bu ceket, uzun kollu gömlek vardır üstümde...
O gün nikâh ya da bir tören yoksa, hafta sonu kravat takmıyorum. Ama kot pantolonla da işe gelmiyorum.
Bir dahaki kongrede FB yönetimini bırakacağım
* Fenerbahçe’nin sizin için anlamı nedir?
FB, benim çocukluğumdan beri tutkum.
* Ailede herkes FB’li mi?
Evet, damadım, Ebru’nun eşi GS’li. Aslında benim eşim de GS’lı idi. Ama ben FB yöneticisi olunca o da FB taraftarı oldu.
* Yani hiç baskı olmadı?
Vallahi hiç baskı yapmadım... (Gülüyor) FB, benim için önemli. Başarısı beni çok mutlu ediyor, başarısızlığı da önemli derecede etkiliyor ve üzüyor.
* Kaç yıldır yöneticilik yapıyorsunuz?
İki sene Ali Şen döneminde yaptım. 12 yıldır da Aziz Yıldırım’la çalışıyorum. Başkanvekili olarak devam ediyorum.
* Epey uzun bir zaman?
Evet, hayatımın önemli bir bölümü FB yöneticisi olarak geçti, geçiyor. “Artık yeter” noktasına geldim. İki sene sonra kongre var. Artık bırakayım da golfe zaman ayırayım diye düşünüyorum.
* Hiç futbol oynadınız mı?
Lisede sınıf takımında, mahalle takımında oynadım. Üniversitede de oynadım. Ama “Çok iyi bir futbol hayatım vardı” diyemem.
En kötü şey kararsızlıktır
“İnsanın tek düşmanı zamandır. Zaman bizim can düşmanımız. Kararsızlık, zaman harcamaya sebep olur. Ve büyük kayıplar doğurur. Onun için karar vermek en önemli olaydır. Hızlı karar vereceksiniz. Yanlışı görürseniz, döneceksiniz. Bir şirket yöneticisi için, bir bakan veya bürokrat için en kötü şey kararsızlıktır.
Ben bir şeye karar vermeden eve gidersem, o gece başımı yastığa rahat koyamam. Beni rahatsız eder, kemirmeye başlar. En kötü şeydir kararsızlık.”
Dünyanın yüzde 60’ını gezdim, kalanı da emekli olunca gezeceğim
Nihat Özdemir, ortağı Sezai Bacaksız ile Limak Holding’i 1976 yılında iyi bir proje firması olma hedefiyle kurduklarını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Ama sonra gördük ki, sadece projecilikle bir yere varılmıyor. O zaman müteaahitlik işlerine başladık. Baktık ki, bu da sınırlı. İnşaat yapmamız lazım geldiğini gördük. Anladık ki, Türkiye’de ana iş inşaat... Makine ve elektrik bunun yardımcıları... O yüzden, çocuklarımızdan 3’ü inşaat mühendisi, 1’i işletmeci oldu. En küçük inşaat işinden başladık, Türkiye’nin en büyük inşaat projelerine imza attık. Türkiye ile biz de büyüdük.” Özdemir, belli süre sonra işleri çocuklarına devredip emeklilik hayalleri kurduğunu da gizlemiyor: “O kadar çok bırakmak istiyorum ki... Dünyanın yüzde 60’ını gezmiş durumdayım. Kalanını da gezmek isterim.”
KIZI EBRU ÖZDEMİR:
"O koşuyor biz yetişmeye çalışıyoruz"
* Neden inşaat mühendisliğini tercih ettiniz?
Ailede herkes mühendis. Annem de, babam gibi makine mühendisi. Dayım inşaat mühendisi, amcamın biri makine, biri elektronik mühendisi. Durum böyle olunca, ben de kardeşim de başka bir bölüm düşünmedik.
* Üniversiteyi bitirdikten sonra ilk iş yeriniz Limak mı oldu?
Üniversiteyi bitirdiğimde Amerika’ya gittim işletme master’ı yapmaya... 1.5 sene sonra döndüğümde 1997’de Limak’a başladım.
* Daha çok baba- kız gibi misiniz, yoksa patron-yönetici mi?
Hepimiz eşit mesafedeyiz. Sektörel paylaşım var. Sezai Bey’in büyük oğluyla Nihat Bey çalışıyor. Ben Serdar’la beraber havaalanında Sezai Bey’le çalışıyorum. Demokratik olarak her şey tartışılır. Ama sonuçta patronların dediği olur.
* Bir konuda anlaşmazlığa düştünüz diyelim. Diretir misiniz?
Ne kadar haklı olduğumu düşünüyorsam, o kadar diretirim. Biz sonuna kadar tartışırız. Ama alınan kararı da sonuna kadar uygularız.Birlikte FB maçlarına gittik, çocukken de giderdik. Yazları birlikte tatil yapıyoruz.
* Ya Nihat Bey babanız değil de, rakip şirketin patronu olsaydı?
Bizde tamamen bir takım oyunu var. Öyle bir şeyi söyleyemem. Hem mikro, hem makro yönetimi çok iyidir babamın. Biz çok şey öğrendik ondan. Cesaretlendirici, ufuk açıcı tavrı vardır. Ben onun tecrübelerine göre çok toyum, öğreniyorum hâlâ. “İş dünyası yediğiniz kazıkların bir bileşkesidir” derler...
* Yerinde duramayan bir hali var mı Nihat Bey’in?
Evet... Her gün uçağa biniyor, inanılmaz bir şey. Ve gerçekten enerjisi hiç bitmiyor. Sabah başladığı tempoyla akşam da devam ediyor. Bazen yakalamak zor oluyor. O önden koşar, biz arkadan yetişmeye çalışırız. Hiç uzun toplantı sevmez. 5 dakikada anlar söylediğinizi...
* En önem verdiği şey nedir?
İtibar. Bir de bizlere “Her zaman dürüst olacaksınız” der. Şirkete yeni başladığımızda bize, “Her zaman ortaklara dürüst olunacak. Çünkü bu kısa süreli bir birliktelik değil, uzun süreli bir birliktelik” demişti.
* Ortak hobileriniz var mı?
Tenis oynuyoruz. Birlikte turnuvalara katıldık. Birlikte FB maçlarına gittik, çocukken de giderdik. Yazları beraberiz birlikte tatil yapıyoruz. Babam çok yenilikçidir, yeni şeyler yapmaya meraklıdır. Ama hayatımız daha çok iş. Başka şeyler yapmaya pek de zaman kalmıyor. Hep seyahatte oluyoruz.
* Teniste kim iyi?
Babam çok iyi. Ben daha kötü olduğum için onunla artık partner olamıyoruz.
* Yoğun bir temponuz var. Sürekli seyahat ediyorsunuz. Hem şirket, hem FB ile yakından ilgilisiniz. Nasıl yaşıyorsunuz?
Bir defa hayatımı ikiye ayırmamız lazım. 1996 yılına kadar bir hayatım var. Sağlığına dikkat etmeyen biriydim. 1987’de sigarayı bıraktım. Fakat çok kilo aldım. 1996’da kalp rahatsızlığı geçirdim. Anladım ki hayat yalnız çalışmakla olmuyor. İnsan sağlığına dikkat etmeli. O yıldan bugüne artık yediklerine, içtiklerine dikkat eden, spor yapan biriyim.
* Hangi sporları yapıyorsunuz?
Her sabah 06.30’da kalkıp yürüyorum. Haftada 2 ya da 3 gün tenis oynuyorum. Senede 15 gün kayak yapıyorum. Yaz tatillerinde yüzüyorum. Daha çok seyahat ediyorum, dünyanın ücra köşelerine gidiyorum.
* Yılda kaç gün tatil yapıyorsunuz?
Yaz tatillerimiz hafta sonlarında ikişer gün kaçabilmekle sınırlı. Yılda 5 hafta sonu kaçabilirsek, 10 gün tatil yapıyoruz. Kışın bir ya da iki hafta kayağa gidiyorum.
* Neden kayak?
Kayak, tenis, az yüzme... Kilo aldığım zaman tenise başladım. Hoca buldum. Yavaş yavaş öğretmeye başladı. Herkesten ders aldım. Şimdi iyi bir tenisçi oldum diyebilirim. Ders almaya başladıktan 5 sene sonra iyi oynamaya başladım, oynadıkça daha da iyi oldum. Turnuvalara katıldım, kupalarım var.
Wimbledon gibi bir tenis turnuvasını İstanbul’a hediye etmek isterim.
* “Bir işe başladıysam iyi olurum, sporda da öyleyim” mi diyorsunuz?
Evet... İyi oynamaya çalışırım. Kayak yaparken tek düşündüğüm düşmeden inebilmek. Ne iş, ne güç hiç aklınıza gelmiyor. Çok şükür, kayakta bugüne kadar başıma bir kaza gelmedi.
* Teniste hiç sakatlandınız mı?
Hiç sakatlanmadım, çünkü kendime iyi bakarım.
* Kimseyi sakatladınız mı?
(Gülüyor) Evet... Fatih’in (Çekirge) benimle oynarken iki kez ayağı sakatlandı. Birinde kırıldı. Birkaç arkadaşımla daha böyle olaylar oldu ama bende maaşallah bir şey olmadı. Elimden geldiği kadar hızlı oynarım.
* Kimlerle tenis oynuyorsunuz?
Türkiye’de oynamadığım kimse kalmadı diyebilirim. Gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler, sanatçılar kim varsa... Birisi davet etsin, mutlaka oynamaya çalışırım.
* Yenemediğiniz kimse oldu mu?
Yenemediğim adam kalmamıştır. Ne yapar eder çaresini bulur yenmeye çalışırım. Rahat edemem çünkü, kafama takılır.
* Sadece Ankara’da mı oynuyorsunuz?
"
Hayır. İstanbul Tenis Kulübü’ne üyeyim. Orada da Engin Kratzer ile çalışırım. Çok iyi bir antrenördür. Hâlâ bana tenis dersleri verir. Amerika’ya, Almanya’ya gideyim, iyi hocalardan hâlâ ders alırım.
* Tenis oynamayı çok isterim dediğiniz kimse var mı?
Türkiye’deki herkesle oynadım. Yurt dışından Serena (Serena Williams) veya Federer (Roger Federer) ile yan yana oynamak isterdim.
* Yurt dışındaki turnuvaları izlemeye gider misiniz?
İki kez Amerika’daki U.S Open’a gittim, iki kez de Wimbledon’a gittim.
* Türkiye teniste ne durumda sizce?
‘İstanbul CUP’ var ama emekleme döneminde henüz. Şu anda zaten Türkiye’de böylesi uluslararası turnuvaların yapılabileceği tenis kortları yok. Bu işe İstanbul’dan başlamak lazım. Roland Garros’ta olduğu gibi yerlerin olması lazım. İstanbul’da çok güzel tenis turnuvaları düzenlenebilir. Benim zamanım olsa bu işi yaparım. Tek bir şeye ihtiyacım var; zaman. Wimbledon gibi iyi de bir turnuva yaparım. Ama en büyük sıkıntım zaman.
* Bildiğim kadarıyla şimdilerde yeni bir spora başladınız?
Evet, golfe başladım. Ders aldım ama henüz yeteri kadar oynamak için zaman yaratamadım.
* Bu tenisi bırakacaksınız anlamına mı geliyor?
Tenis belli yaşa geldikten sonra ‘ağır spor’ sınıfına giriyor. Golf, daha sosyal, sakatlık riski olmayan bir spor. İyi bir golfçü olacağıma inanıyorum.
Mutlu evliliğin sırrı eşle az görüşmek
* 38 yıllık mutlu bir evliliğiniz var. Bunun sırrı nedir?
(Gülüyor) Az görüşmek... Az görüşürsen evlilikler çok, çok görüşürsen az sürer. Ben bunun örneklerini biliyorum.
* Çok sık Ankara dışındasınız. Eşiniz buna tepki göstermedi mi?
Rahmetli babam bu şirketin kuruluş dönemlerinde günlük tutmuş. Senede 300 gün ben Ankara dışında olurmuşum. 250 gün yurt dışında olduğum seneler olmuştur. Ama hafta sonları hep evimde, eşimle olmaya dikkat etmişimdir. Sosyal etkinliklere birlikte katıldık. Seyahat programlarımı buna göre yapmaya çalıştım. Pazar gününü de mümkün mertebe evde geçirmeye çalıştım.
* Bu konuda eşiniz hoşgörülü mü davranmış?
Bir laf vadır ya, “Başarılı iseniz eğer arkanızda mutlaka sizi destekleyen eşiniz vardır” diye... Ben buna inanıyorum. Eğer eşim bana destek olmasaydı, biz iş hayatında bu kadar başarılı olamazdık. Aynı durum Sezai Bey için de geçerli. İş hayatımızla ilgili eşlerimizle sorun yaşamadık. Çok yakın arkadaşlarımdan bu uyumu sağlayamayanların iş hayatında başarılı olmadığını gördüm.
* Başarılı insanları kıskanır mısınız?
İş hayatımdaki en önemli özelliğimdir, hayatta kıskanmam. Başarılı insanın kötülüğünü istemem. O ne yapmış da başarılı olmuş ona bakar, onu örnek alırım.
Haftanın 6 günü kravatlıyım
Sadece pazar günü kravat takmıyorum. Haftanın 6 günü kravatlıyım. En çok aldığım şey kravat. Halbuki, İstanbulluların hiçbirinde kravat yok. Benim işim devletle. Oralara da kravatsız gidilmez. 40 derece sıcak da, yine bu ceket, uzun kollu gömlek vardır üstümde...
O gün nikâh ya da bir tören yoksa, hafta sonu kravat takmıyorum. Ama kot pantolonla da işe gelmiyorum.
Bir dahaki kongrede FB yönetimini bırakacağım
* Fenerbahçe’nin sizin için anlamı nedir?
FB, benim çocukluğumdan beri tutkum.
* Ailede herkes FB’li mi?
Evet, damadım, Ebru’nun eşi GS’li. Aslında benim eşim de GS’lı idi. Ama ben FB yöneticisi olunca o da FB taraftarı oldu.
* Yani hiç baskı olmadı?
Vallahi hiç baskı yapmadım... (Gülüyor) FB, benim için önemli. Başarısı beni çok mutlu ediyor, başarısızlığı da önemli derecede etkiliyor ve üzüyor.
* Kaç yıldır yöneticilik yapıyorsunuz?
İki sene Ali Şen döneminde yaptım. 12 yıldır da Aziz Yıldırım’la çalışıyorum. Başkanvekili olarak devam ediyorum.
* Epey uzun bir zaman?
Evet, hayatımın önemli bir bölümü FB yöneticisi olarak geçti, geçiyor. “Artık yeter” noktasına geldim. İki sene sonra kongre var. Artık bırakayım da golfe zaman ayırayım diye düşünüyorum.
* Hiç futbol oynadınız mı?
Lisede sınıf takımında, mahalle takımında oynadım. Üniversitede de oynadım. Ama “Çok iyi bir futbol hayatım vardı” diyemem.
En kötü şey kararsızlıktır
“İnsanın tek düşmanı zamandır. Zaman bizim can düşmanımız. Kararsızlık, zaman harcamaya sebep olur. Ve büyük kayıplar doğurur. Onun için karar vermek en önemli olaydır. Hızlı karar vereceksiniz. Yanlışı görürseniz, döneceksiniz. Bir şirket yöneticisi için, bir bakan veya bürokrat için en kötü şey kararsızlıktır.
Ben bir şeye karar vermeden eve gidersem, o gece başımı yastığa rahat koyamam. Beni rahatsız eder, kemirmeye başlar. En kötü şeydir kararsızlık.”
Dünyanın yüzde 60’ını gezdim, kalanı da emekli olunca gezeceğim
Nihat Özdemir, ortağı Sezai Bacaksız ile Limak Holding’i 1976 yılında iyi bir proje firması olma hedefiyle kurduklarını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Ama sonra gördük ki, sadece projecilikle bir yere varılmıyor. O zaman müteaahitlik işlerine başladık. Baktık ki, bu da sınırlı. İnşaat yapmamız lazım geldiğini gördük. Anladık ki, Türkiye’de ana iş inşaat... Makine ve elektrik bunun yardımcıları... O yüzden, çocuklarımızdan 3’ü inşaat mühendisi, 1’i işletmeci oldu. En küçük inşaat işinden başladık, Türkiye’nin en büyük inşaat projelerine imza attık. Türkiye ile biz de büyüdük.” Özdemir, belli süre sonra işleri çocuklarına devredip emeklilik hayalleri kurduğunu da gizlemiyor: “O kadar çok bırakmak istiyorum ki... Dünyanın yüzde 60’ını gezmiş durumdayım. Kalanını da gezmek isterim.”
KIZI EBRU ÖZDEMİR:
"O koşuyor biz yetişmeye çalışıyoruz"
* Neden inşaat mühendisliğini tercih ettiniz?
Ailede herkes mühendis. Annem de, babam gibi makine mühendisi. Dayım inşaat mühendisi, amcamın biri makine, biri elektronik mühendisi. Durum böyle olunca, ben de kardeşim de başka bir bölüm düşünmedik.
* Üniversiteyi bitirdikten sonra ilk iş yeriniz Limak mı oldu?
Üniversiteyi bitirdiğimde Amerika’ya gittim işletme master’ı yapmaya... 1.5 sene sonra döndüğümde 1997’de Limak’a başladım.
* Daha çok baba- kız gibi misiniz, yoksa patron-yönetici mi?
Hepimiz eşit mesafedeyiz. Sektörel paylaşım var. Sezai Bey’in büyük oğluyla Nihat Bey çalışıyor. Ben Serdar’la beraber havaalanında Sezai Bey’le çalışıyorum. Demokratik olarak her şey tartışılır. Ama sonuçta patronların dediği olur.
* Bir konuda anlaşmazlığa düştünüz diyelim. Diretir misiniz?
Ne kadar haklı olduğumu düşünüyorsam, o kadar diretirim. Biz sonuna kadar tartışırız. Ama alınan kararı da sonuna kadar uygularız.Birlikte FB maçlarına gittik, çocukken de giderdik. Yazları birlikte tatil yapıyoruz.
* Ya Nihat Bey babanız değil de, rakip şirketin patronu olsaydı?
Bizde tamamen bir takım oyunu var. Öyle bir şeyi söyleyemem. Hem mikro, hem makro yönetimi çok iyidir babamın. Biz çok şey öğrendik ondan. Cesaretlendirici, ufuk açıcı tavrı vardır. Ben onun tecrübelerine göre çok toyum, öğreniyorum hâlâ. “İş dünyası yediğiniz kazıkların bir bileşkesidir” derler...
* Yerinde duramayan bir hali var mı Nihat Bey’in?
Evet... Her gün uçağa biniyor, inanılmaz bir şey. Ve gerçekten enerjisi hiç bitmiyor. Sabah başladığı tempoyla akşam da devam ediyor. Bazen yakalamak zor oluyor. O önden koşar, biz arkadan yetişmeye çalışırız. Hiç uzun toplantı sevmez. 5 dakikada anlar söylediğinizi...
* En önem verdiği şey nedir?
İtibar. Bir de bizlere “Her zaman dürüst olacaksınız” der. Şirkete yeni başladığımızda bize, “Her zaman ortaklara dürüst olunacak. Çünkü bu kısa süreli bir birliktelik değil, uzun süreli bir birliktelik” demişti.
* Ortak hobileriniz var mı?
Tenis oynuyoruz. Birlikte turnuvalara katıldık. Birlikte FB maçlarına gittik, çocukken de giderdik. Yazları beraberiz birlikte tatil yapıyoruz. Babam çok yenilikçidir, yeni şeyler yapmaya meraklıdır. Ama hayatımız daha çok iş. Başka şeyler yapmaya pek de zaman kalmıyor. Hep seyahatte oluyoruz.
* Teniste kim iyi?
Babam çok iyi. Ben daha kötü olduğum için onunla artık partner olamıyoruz.