"TÜRKİYE'DE TEHLİKEDE OLAN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL!"
Star Gazetesi yazarı Ergun Babahan, "Türkiye'de basın özgürlüğü kalmadığı" iddialarına karşı çıktı..
Askeri medyanın özgürlüğü bitti!
Türkiye, ordunun birden fazla darbe yaptığı, her darbeden sonra gerçekleştirdiği anayasal ve yasal düzenlemelerle sistem içindeki yerini güçlendirdiği bir ülke.
Yakın zamana kadar asker, YÖK’ten RTÜK’e, MİT’ten yargıya kadar her alanda hakim olan bir kurumdu.
Şu anda bunların bir kısmı geride kaldı ama hala sağlam bir demokrasi oluşturduğumuz iddia edilemez.
Demokrasiye sağlamlaştırma sürecinden geçiyoruz.
Asker, yasalarla sağladığı bu üstünlüğünü medyanın yardımıyla meşru hale getirdi.
Medya, yıllar boyunca siyaset kurumunu itibarsızlaştıran, askeri yücelten bir işlev gördü.
Siyasetin, yargıyı, polisi, eğitimi ele geçireceği iddiası hep gündemde tutuldu.
Halk, kendi seçtiği temsilcilerinin polisten eğitime uzanan bir hizmet alanında etkili olmasından korkar hale geldi.
Oysa, sisteme siyasetin hakim olması sayesinde polis-halk ilişkisi tamamen değişti, işkence iddiaları neredeyse sıfırlandı.
Siyasetçinin itibarsızlaştırması operasyonu, askerin denetimindeki MİT’in yetiştirdiği ajanların haberci, köşe yazarı görünümünde medyaya yerleştirilmesiyle sürdürüldü.
Türkiye yıllar boyu demokratik yollarla ortaya çıkmamış hamilerin cirit attığı, politika yapmanın has alanlarının var olduğu ülke olarak kaldı.
Kıbrıs’tan Kürt meselesine, hukuk reformlarından Avrupa Birliği ilişkilerine kadar her alanda asker son sözü söyleyen kurum oldu.
Gerektiğinde gazete manşetlerinden siyasetçiye, hükümete ayar verme hakkını kendinde gördü, askerin hizmetindeki medya da bu işlevini memnuniyetle yerine getirdi, çünkü karşılığında avantasını aldı.
O nedenle, bugün itibariyle Türkiye’de tehlikede olan basın özgürlüğü değil, asker üzerinden topluma, siyasete ayar verme özgürlüğüdür.
Bu ülkede Hürriyet gibi bir gazete, üniversitede kılık kıyafet düzenlemesi yapan anayasa değişikliğini ‘411 el kaosa kalktı’ manşetiyle verip hem düzenlemenin iptalini sağladı, hem de AK Parti’ye kapatma davası açılmasının zeminini hazırladı.
O dönem askerin denetiminde olan Anayasa Mahkemesi de bu işbirliğini başarıyla yerine getirdi.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer bir sürece tanıklık ettik.
Dönemin Genelkurmay Başkanı, Meclis’in elindeki bu yetkiyi gasp etme cüretini gösterdi, askeri medya da kendisine sonuna kadar destek verdi.
Çünkü, ‘Silahlı kuvvetler, kendisini ulusun özünün ve kalıcı çıkarlarının garantörü olarak gördüğünde hami rolünü üstlendi ve bu rolle seçilmiş hükümetler üzerinde etki kurdu.’
Bu etkiyi de, anayasa ve yasaların kendisine sağladığı avantajı sürdürmek amacıya kullandı.
Hrant Dink’ten Uğur Kaymaz’a kadar devlet adına öldürülen herkesin davasını yönlendirdi, ihmali veya suçu bulunan kamu görevlilerine koruma sağladı.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu düzenlemesine şiddetli muhalefetin arkasında, bu suç mekanizmasının korunma kavgası vardı aslında.
Sonuç itibariyle, devlet varolduğu sürece ‘askeri ve polis organizasyonları olacaktır, o halde bunlar sivil denetime tabi olmalıdır. Ancak sivil denetim, gerekli olmakla beraber yeterli değildir, demokratik olmayan pek çok rejim aynı zamanda sivil denetimi muhafaza eder. Bu yüzden, askeriyeyi denetleyen sivillerin ve polis örgütünün de demokratik sürece tabii olması gerekir.’
‘Tam demokratik bir rejim, anayasasında ve diğer kanunlarında, askeri hamiliği öneren herhangi bir karşılık olmaksızın, ordunun seçilmiş hükümet yetkililerine tabiyetinin resmi temellerini içermelidir.’
Vesayet rejiminin yıkılması ve tekrar geri gelme ihtimalinin ortadan kaldırılması için devletin demokratik liderliği, orduya karşı iyi tasarlanmış, siyaset önderliğinde bir strateji izlenmelidir.
Çünkü, askeriyenin prensiplerinde ve inançlarında bir değişim yaratmadıkça ve onları demokratik rejime sadık kılmadıkça demokratikleşme süreci tamamlanmış sayılmaz.
Uygulamadaki hatalarına, eleştirilecek kimi kararlarına ragmen Ergenekon ve Balyoz davalarının yaptığı tam da budur.
Bu davalardan en büyük rahatsızlığı askeri medyanın gösteriyor olması da bunun en açık göstergesidir.
Bu seçim, halkın kendi seçtiği aracılar eliyle demokratik bir anayasa yapma hakkını elde etme seçimidir.
Bu hakkı gasbetmek için daha çok karanlık oda numaralarını izleriz.
* Tırnak içinde kullandığım bölümler Narcis Serra’nın ‘Demokratikleşme Sürecinde Ordu’ isimli kitabının ilk 2 bölümünden alıntılardır.
Ergun BABAHAN / STAR GAZETESİ