02 Kas 2008 13:28 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:23

TÜRKİYE'DE GAZETECİLİK!... HALİT KAKINÇ'TAN TARTIŞILACAK BİR YAZI!...

Bu topraklarda, gazetecilik yola çıkışı itibarı ile yanlış bir temel üzerinde kurulmuştur.


Türkiye´deki Gazetecilik (2)


Bu yazıya ülkemizin bazı görüş sahipleri ile cahil yetiştirmeleri, itiraz edecektir. Katılmalarını beklemiyorum. Çünkü belli bir tornanın ürünleridir.

Bu topraklarda, gazetecilik yola çıkışı itibarı ile yanlış bir temel üzerinde kurulmuştur. Gazeteciliğin bir tek fonksiyonel tanımı vardır: Önce haber... Sonra haber... Sonra yine haber!

Osmanlı´nın son dönemi ile Türkiye´nin ilk yıllarına bakınca, ters bir durumla karşılaşıyoruz. Kalemlerinden kan damlayan ser-muharrirler (başyazarlar), ahkâm keser. İstisnasız her konuda yol gösterirler.

Gazete tirajları, yok seviyesindedir. 10-15 bin satabilen mevkutelerinde, kimi Osmanlı düzeninin devamını savunur... Kimi Mustafa Kemal yanlısıdır. Fark etmez. Gazetecilik anlayışı yönünden, aynı hamurun aynı mayasındandırlar. Önemli olan, topluma yön verme konusundaki tanrısal işlevleridir.

Okuma tembelliği

Cumhuriyet´in ilk dönemlerinde bu işlevlerini sürdürür gazeteciler. Nüfus çoğalır. Ama gazete tirajları bir türlü artmaz. Artmaması doğaldır. Çünkü, sakın bir aşağılık kompleksine kapılınmasın, Türk Toplumu, okuma tembelidir.

Geleneksel yapısı, anlatı üzerine kurulmuştur. Görsel-işitseldir. Tarih içinde destanları, fıkraları, şiirleri, öyküleri olmuştur. Bu yüzden romancılıkla bir türlü uzlaşamamıştır. Bu nedenle, bugün roman dediğimiz bu ülkenin ürünleri - Orhan Pamuk beni bağışlasın, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal hariç - roman değil, uzun tutulmuş anlatılardır.

Derken boyalı basınla karşılaşır Türk İnsanı. Başka türlü tanımlanmasın diye kendisi pastel tonlarda giyinir ama, renklilikten etkilenir. Özlem giderir. Ve buna bir de asparagas haberler içeren gazetecilik furyası eklenir.

Dünyanın aslında hiçbir zaman varolmamış bütün kadınları, Türk erkeklerinin peşindedir. Arada sırada ortaya çıkan yabancı damatlar da, Türk ve Müslüman olmak için zerrece tereddüt etmeden şeylerini kestirirler.

12 Eylül öncesi yaşanan politizasyon da gazeteciliğe olan güveni sarsar. Bir haber ajansı sağcılar 12 solcuyu, bir başkası solcular 12 sağcıyı katletti diye haber geçer. Kardeş Kavgası´nda 12 kişi can vermiştir, ama kim kimi öldürmüştür, belli olmaz.

Mertlik bozulunca

Kâğıt sıkıntısıydı... İktidarlara yakın olmak çabasıydı derken, televizyon olayı başlar. Haber denilen gerçeğin önemi anlaşılmış, mertlik hepten bozulmuştur.

Haberler, gazetelerin okuyucunun eline geçmesinden 12 saat önce, canlı olarak aktarılmakta - üstüne üstlük sürekli update (güncelleştirme) edilebilmektedir.

Bu yetmezmiş gibi bilgisayarlar gelişir. İnternet denilen yaratık ortaya çıkar. Televizyon, telefon ve bilgisayar hain bir ortaklık oluşturunca, yazılı basın bir darbe daha yer.

Aslında yapılması gereken şey, tutulması kaçınılmaz olan yol bellidir. Artık haber arkası bilgiler ve sübjektif yorumlara ihtiyaç vardır.

Bunu beceremeyen yazılı basın örnekleri, yok olmaya mahkûmdur.

Eski bir gazetecilik prensibi şöyle der: Dünyada günü geçmiş bir gazete ve haber kadar, eski bir şey yoktur.


HALİT KAKINÇ / AKŞAM