TÜRKİYE'DE GAZETECİLİK HAKEMSİZ BİR SAHADA FUTBOL OYNAMAYA BENZİYOR,KİMSENİN DÜDÜK ÇALIP YAPILAN FAULE MÜDAHALE ETMESİNİ BEKLEMEYİN!..
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin göreve başladığı günden beri ilk yazısını bugün yazdı.Hrant Dink cinayetinden sonra basındaki kirliliğe dikkat çeken Ergin,bilgi kirliliğinden korunmak için okura hangi tavsiyede bulundu?
Basında Bilgi Kirliliğine Hayır
Hrant Dink cinayetinin gerisindeki ihmaller zinciri, her gün ortaya çıkan yeni ayrıntılarla birlikte cumhuriyet tarihinin en büyük skandallarından birine dönüşmüş durumda.
Basına yansıyan birçok haber, devlet mekanizması içindeki birimlerin zafiyetlerini, bunlar arasındaki koordinasyon eksikliğini gösteren düşündürücü sonuçlar taşıyor.
Ortaya çıkıyor ki, suikast planından haberdar edilmeyen tek kişi galiba Hrant Dink'miş.
Cinayetin planlayıcısı Yasin Hayal'in eniştesi olan Coşkun İğci bile daha geçen temmuz ayında Pelitli'de "bir gazetecinin öldürüleceğini" etraftan duyup karısının yeğeni Hayal'e "Neden bir gazeteciyi vurmak istiyorsun?" diye sorma ihtiyacını hissediyor.
HAKEMSİZ SAHADA FUTBOL OYNAMAK
Cinayete uzanan süreç içindeki bütün ihmallerin ortaya çıkarılması ve sorumluların hesap vermesi, Türkiye'nin hukuk devleti olma arayışında önemli bir aşamayı oluşturacak. Basına da bu mücadelede önemli bir görev düşüyor.
Türk basını, Susurluk skandalı sonrasında olduğu gibi genelde enerjik ve cesur bir mesai sergiliyor.
Ancak girilen yoğun rekabet ortamı, son günlerde sıkça rastlandığı gibi, vahim gazetecilik hataları yapılmasına da yol açabiliyor.
Cinayet mahallinde tetiği çeken kişinin Ogün Samast değil, azmettirici Yasin Hayal olduğu iki gün ısrarla iddia edilebiliyor. (Sabah) Yasin Hayal diye fotoğrafı gösterilen kişinin polis olduğu sonradan ortaya çıkıyor. Hayal'in cinayet günü Trabzon'da olduğu zaten biliniyor.
Keza, katil zanlısı Ogün Samast'ın Bayrampaşa Cezaevi'nde kaldığı hücrede yatağa ipek çarşaf serildiği, duvara 103 ekran TV seti asıldığı yazılabiliyor. (Radikal)
Bu gibi örneklerin listesini uzatmak mümkün.
Türkiye'de gazetecilik yapmak hakemsiz bir sahada futbol oynamaya benzediği için kimsenin düdük çalıp yapılan faule müdahale etmesini beklemeyin.
ÖZÜR DİLEMEK BİR YANA
Peki o zaman ne yapacağız? Bu tür hatalar karşısında basının kendi içinde eleştirel bir tutum geliştirmesi, toplumun doğru bilgilenmesi bakımından yaşamsal bir önem taşıyor. Birbirimizin hatalarını düzeltmemiz gerekiyor.
Ayrıca, son dönemdeki hatalarda özellikle yanıtsız bırakılmaması gereken tehlikeli bir yöneliş var. O da şu: Özür dilemek bir yana, yapılan vahim hataların ardından pek çok kişi söz birliği etmişçesine basındaki bilgi kirliliğinden şikâyetçi oluyor, bu konuda kampanyalar açılabiliyor.
Sorun, bu tür haber ve yorumlardaki genelleştirici yaklaşım. Herkes aynı kategori içine alınınca, bütün gazeteler söz konusu hataları paylaşıyormuş gibi bir algılama sorunu yaşanıyor.
Bu süreç içinde düzgün bir çizgide duran, hata yapmayan, tutarlı hareket eden gazetelerin, gazetecilerin günahı ne?
İlginç olan bir nokta, gazetecilik adına en büyük iddiaları ortaya atanlar, genellikle en vahim hataları yapanlar arasından çıkıyor.
Oysa, bu bilgi kirliliği en çok olayın kapatılmasını, gerçeklerin perdelenmesini isteyen asıl faillerin işine yarıyor.
Türkiye'de sıkça karşılaşıldığı gibi, komplo teorileri bir kez daha olguları eziyor.
BİLGİ KİRLİLİĞİNDEN KORUNMANIN YOLU
Ortalığı kaplayan bu bilgi karmaşası içinde Milliyet olarak okurlarımızla paylaşmamız gereken önemli bir gerçek var.
Milliyet, geçen bu süre içinde haberciliğinde okurlarını yanıltmadı. Milliyet, aksine, olayın üstüne gidilmeyen pek çok yönünü gün ışığına çıkardı. Örneğin, basının bütün dikkati poli